Sünni grubun Hizbullah'a yakınlaşması, ABD ve müttefiklerini kaygılandırıyor
Lübnan'daki Sünni İslamcı gruplardan Cemaat-i İslami'nin Hizbullah'la yakınlaşması, uzun yıllardır mezhep çatışmalarını kışkırtan Amerika ve Arap müttefiklerini endişelendiriyor.
İslami Grup'un hem Sünni hem de Şii direnişini benimsemeye karar vermesinden rahatsızlık duyan Arap ve Batılı ülkeler dayanışmayı baltalamayı amaçlarken bu gelişme, bölünme ve mezhepçilik geçmişine sahip Lübnan'da olumlu kabul ediliyor. Bilal Nur ed-Din'in The Cradle'da ''Brothers in arms: the renewal of Shia-Sunni resistance against Israel'' başlığıyla yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.
***
Müslüman Kardeşler ile bağlantılı bir Lübnan partisi olan Cemaat-i İslamiyye (JI veya 'İslami Grup') hem siyasi hem de askeri alanda önemli bir canlanma yaşadı. Bu canlanma, 1982 yılında kurulan silahlı grubu Fecr Güçleri'nin Lübnan'ın İsrail ile olan güney sınırı yakınlarındaki son çatışmalara katılmasıyla vurgulandı. Bu çatışmalar, 10 Mart'ta Lübnan'ın güneyindeki el-Habariye köyünde İsrail güçleri tarafından öldürülen 3 grup üyesinin ölümüyle sonuçlandı.
Lübnan'da 1964 yılında kurulan Cemaat-i İslami, Lübnanlı Sünni nüfus arasında önemli bir güce sahiptir. Beyrut, Bekaa, Sayda, Trablus ve el-Arkub gibi çeşitli bölgelerde geniş kapsamlı bir destek tabanına sahip. el-Cezire Araştırmalar Merkezi'nden Şefik Şukayr'a göre grup, Lübnan'da önemli bir nüfuza sahip ve Saad Hariri'nin Gelecek Hareketi'nden sonra en etkili ikinci grup olarak görülüyor. Buna rağmen parlamentoda yeterli temsile sahip değil; mevcut yasama organında sadece bir üyesi (İmad el-Hut) var.
Hizbullah ile işbirliği
Cemaat-i İslami'nin direniş faaliyetlerinin yeniden canlanması, Lübnan Sünni toplumunun pek çok üyesinde, özellikle de ABD'nin müttefiki olan Arap devletleriyle aynı safta yer alan ve Müslüman Kardeşler'e şüpheyle yaklaşanlarda endişe yarattı.
Bu tedirginlik Sünni toplum içindeki seküler kesimler tarafından da paylaşılmaktadır. Bu nedenle Cemaat-i İslami Genel Sekreteri Şeyh Muhammed Takkuş'un güney sınırı boyunca İsrail'e karşı Hizbullah ile askeri işbirliğinin önemini vurgulaması Sünni Lübnan'ın dikkatini çekti.
Gruplarının askeri operasyonlarıyla ilgili olarak "Cemaat-i İslami'nin İsrail güçlerine yönelik saldırılarının bir kısmı Hizbullah'la koordinasyon halinde olan Hamas'la koordinasyon halindeydi" diyen Takkuş, Cemaat-i İslami'nin Hizbullah'la doğrudan işbirliğinin "artmakta olduğunu ve bunun sahaya yansıdığını" da sözlerine ekledi.
Hizbullah, çok sayıda Fars Körfezi Arap ülkesi tarafından ''terörist örgüt'' olarak etiketlendi. Bu devletler tarihsel olarak Lübnan'a, özellikle de Sünni siyasi partilere mali destek sağlamada önemli bir rol oynamıştır.
Şubat 2024'te Müstakbel Hareketi lideri Saad Hariri, Lübnan'ın Sünni nüfusu arasında aşırıcılığın arttığını algılaması halinde müdahale etmeye hazır olduğunu ifade etti. Bu açıklama yaygın olarak Fars Körfezi ülkelerinin Hariri'nin Lübnan siyasetine olası dönüşünü desteklediklerini gösteren bir sinyal olarak yorumlandı.
2022'de siyaset sahnesinden çekilen Hariri'nin yeniden ortaya çıkması, Cemaat-i İslami gibi diğer Sünni hareketlerin Lübnan'daki Sünni halk arasında artan etkisine bağlı olacaktır.
Direniş’e destek veren Sünniler
Cemaat-i İslami, 1928 yılında Şeyh Hasan el-Benna tarafından Mısır'da kurulan Müslüman Kardeşler'in dünya çapındaki ağının hem bölgesel hem de küresel bir bileşeni olarak tanınmaktadır. Bu ağ içerisinde Kuveyt, Suriye, Sudan, Katar, Malezya ve diğer bazı ülkeler de dahil olmak üzere İslam dünyasının farklı bölgelerinde çeşitli hizipler ve hareketler bulunmaktadır.
En dikkate değer örgütlerden biri 1987 yılında Şeyh Ahmed Yasin tarafından Filistin'de kurulan Hamas hareketidir. Hamas'a benzer şekilde İhvan da Türkiye, Katar ve İran gibi ülkelerle güçlü ilişkiler sürdürmektedir.
Lübnanlı araştırmacı Kasim Kassir, Cemaat-i İslami'den kaynaklara dayandırdığı haberinde, örgüt ile Lübnan'daki Katar ve Türk varlığı arasında herhangi bir ilişki olduğunu reddetti. Bir kaynağın Kassir'e söylediği gibi “Grubun Katar'ın yanı sıra Türkiye ve Türkiye'deki parti ve yardım kuruluşlarıyla olumlu ilişkileri olduğu ve bu iki ülkede Müslüman Kardeşler liderlerinin aktif olarak bulunduğu doğrudur ... Ancak grubun Lübnan'daki siyasi programlarının Katar ve Türkiye'nin rolleriyle hiçbir ilgisi yoktur.”
Grubun eski Genel Sekreteri Azzam el-Eyubi, Lübnan'daki Sünni Müslümanların iç dengeyi korumak ve ülkedeki dengeyi yeniden sağlamak için herhangi bir kaynaktan destek aradıklarını vurguladı.
Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi kilit bölgesel aktörlerin Cemaat-i İslami'ye yönelik bakış açıları, Müslüman Kardeşler'i terör örgütü olarak nitelendiren olumsuz algılarıyla yakından bağlantılıdır.
Buna rağmen Cemaat-i İslami ideolojisinde mezhepsel farklılıklar yerine birlikteliğe öncelik vermekte ve Sünni ve Şii nüfus arasında uyumu teşvik etmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşım, örgütün Lübnan'daki Şii toplumuyla, özellikle de Hizbullah'la ve daha geniş Orta Doğu bölgesinde İran'la güçlü bağlar geliştirme çabalarına açıklık getirebilir.
Bu bağlamda İran'ın Lübnan'daki kültür danışmanı Kamil Bakır, Takkuş ile yaptığı görüşmede Tahran'ın, nihai hedefi adalete ulaşmak ve Filistin'i özgürleştirmek olan tüm kurtuluş ve direniş hareketlerini desteklediğini vurguladı.
İran'ın Beyrut Büyükelçisi Mucteba Emani de daha önce İran ile grup arasındaki güçlü ilişkilerden övgüyle söz etmişti. Ancak bazı kişiler Cemaat-i İslami ile Lübnan Direnişi arasındaki önemli bağların önemini zayıflatmaktadır.
Carnegie Center'da araştırmacı olan Muhannad el-Hac Ali, bir Cemaat-i İslami liderinin Filistin meselesinde Hizbullah'la aynı çizgide olduklarını ima eden açıklamasına rağmen, grubun aslında Hizbullah'a bağlı olmadığını savunuyor.
Yine de bu bağlantı giderek inkâr edilemez hale geliyor. Cemaat-i İslami siyasi yetkilisi Ali Ebu Yasin'in de teyit ettiği gibi, Güney Lübnan'da faaliyet gösteren tüm güçler birbirleriyle etkin bir şekilde koordinasyon halinde.
Suriye konusundaki tutum
Ancak Cemaat-i İslami ve Hizbullah arasındaki dinamikler, özellikle de on yılı aşkın bir süredir devam eden Suriye çatışması söz konusu olduğunda, karmaşıklıklardan yoksun değildir. İlişkilerdeki bu gerginlik, Hamas ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında 2011'den bu yana devam eden ve daha sonra Cemaat-i İslami ile Hizbullah arasındaki ilişkiyi de etkileyen gergin bağlara kadar uzanabilir.
Bununla birlikte, Takkuş'un 2022 yılında grubun Genel Sekreteri olarak seçilmesi, Suriye konusunda ortak bir zemin bulma konusunda devam eden zorluklara rağmen, ilişkilerinde bir dönüm noktası oldu. O dönemde Takkuş'un "Hizbullah ile benzerliklerimiz var" dediği aktarılıyor.
Ebu Yasin, The Cradle'a bölgenin Direniş Ekseni ile gelişen ilişkilerin herhangi bir şarta bağlı olmadığını bildirdi:
“Hiçbir ulusla bağımız yok ve hiçbir oluşum için vekil olarak hizmet etmiyoruz. Kendi kendini yöneten bir Lübnan hareketi olarak kimliğimiz, benzersiz hedeflerimiz, perspektiflerimiz ve başarılarımız doğrultusunda herkes için şeffaf olmaya devam etmektedir. Suriye krizine ilişkin duruşumuzun değişmediği açıktır.”
Cemaat-i İslami'nin direniş hareketine yeniden katılımı doğal bir ilerlemedir ve işgalci devletin Gazze'deki saldırgan askeri eylemlerinin ardından İsrail'e karşı koymaya odaklanmak temel bir örgütsel hedeftir.
Bu da Hamas ile yakın işbirliği, çeşitli militan grupların desteklenmesi ve Lübnan'ın İsrail işgaline karşı bir savaş alanı olarak tutulması yoluyla gerçekleştirilmektedir. Sonuç olarak, Cemaat-i İslami, Lübnan'ın güney bölgesindeki çatışmalara aktif olarak katılmakta ve tahminen 500 üyesi Gazze ile dayanışma amacıyla sınırdaki askeri faaliyetlere katılmaktadır.
'Hamas'ın bir uzantısı'
Bir Cemaat-i İslami lideri Fecr Güçleri'nin "Hamas ile ortak operasyonlar" yürüttüğünü itiraf etti. Grubun siyasi büro başkan yardımcısı Bessam Hammud'un da kabul ettiği gibi "Biz ve Hamas Siyonist düşmana karşı aynı madalyonun iki yüzüyüz."
Cemaat-i İslami'nin Lübnan parlamentosundaki tek milletvekili İmad el-Hut, Fecr Güçleri'nin büyüklüğünün "saldırıya karşılık vermeleri için gerekli olana göre belirlendiğini ve kendi imkanlarıyla finanse edildiğini" söylüyor. Hut'a göre, "saldırganlık olduğu sürece grup İsrail'e füze atmaya devam edecek."
ABD ve Arap müttefikleri, Cemaat-i İslami'nin direniş cephesine geçme ihtimalinden ve bunun ülkedeki Sünni-Şii ilişkileri üzerindeki olumlu etkiler yapmasından endişe duyuyor.
Ebu Yasin grubun askeri kanadını detaylandırarak sahadaki son performanslarını "iyi, hatta mükemmel" olarak nitelendiriyor ve savaşa dönüşlerini şöyle açıklıyor:
“Gazze'yi desteklemek Lübnan'ı savunmaktır, çünkü düşman, Gazze'yi kazanırsa ki kazanamayacak, ertesi gün Lübnan'a saldıracaktır. Gerekli olan şey başarıldı: düşmanın güneyini yormak ve iç cephesine baskı uygulamak ve amaç, düşmanın saldırganlığını durdurmaktı.”
Adının açıklanmaması kaydıyla konuşan bilgili bir kaynak The Cradle'a "Cemaat-i İslami'nin bir ölçüde gelişmiş askeri yetenekleri olsa da kesinlikle Hizbullah'ın elindeki askeri teknoloji seviyesine ulaşmadığını" söylüyor.
Fecr Güçleri’nin savaşta etkili olan Kornet füzelerine sahip olduğu açıktır; ancak Hizbullah'ın elinde büyük miktarlarda bulunmasına rağmen bu füzelerin hangi kaynaktan geldiğinden emin olmak mümkün değildir.
Dış baskılar ve iç anlaşmazlıklar
Lübnan'da yayımlanan el-Ahbar gazetesinin yakın tarihli bir yayını, ABD ve Arap müttefiklerinin Cemaat-i İslami'nin direniş cephesine geçme olasılığı ve bunun ülkedeki Sünni-Şii ilişkileri üzerindeki olası etkileri konusundaki endişelerini vurgulamaktadır.
Batılı istihbarat teşkilatları, Direniş hareketine bağlı üyeler ve liderler hakkında istihbarat toplamak için Lübnan'da geniş ağlara sahip Arap teşkilatlarıyla aktif bir şekilde işbirliği yapıyor.
Aynı zamanda Müslüman Kardeşler'in Lübnan kolundaki liderleri Hamas ya da Hizbullah'la aralarına mesafe koymaya ikna etmeye çalışıyorlar. Bunun nedeni, bu örgütlerin Sünni toplum üzerinde kontrol sağlamayı amaçlayan İran projesinde etkili olduğu inancı.
Haberi yorumlayan Ebu Yasin, örgütünün "tam teşekküllü bir kurum olduğunu ve çalışmalarının kurumsal bir çalışma olduğunu" savunuyor. Bu nedenle grup, eğer varsa, pusuda bekleyenler için çok zor. Hiç kimse kararlarını etkileyemez."
Ancak el-Ahbar bugün olağanüstü bir özel haberle yabancı Arap aktörlerin tam da bunu yapmaya kararlı olduğunu ortaya koydu.
Gazete, Beyrut'taki Mısır ve Suudi büyükelçilikleri tarafından desteklenen ve Cemaat-i İslami'nin büyümesini "seferberlik" ile durdurmaya yönelik bir çabaya işaret ediyor.
Lübnan'ın Sünni arenasında aktif olan Arap ve Batılı taraflar -ki bunlar arasında Dar el-Fetva, Nasırcı hareketlerin kalıntıları, Müslüman Kardeşler karşıtı İslami çerçeveler ve çeşitli dernekler yer alıyor- Cemaat-ı İslami'nin Hamas'la dayanışmasını engellemeyi ve en önemli müttefiki olan Cemaat-i İslami'yi izole etmeye çalışmayı amaçlayan bir kampanya başlattı.
Habere göre Beyrut'ta bir dizi söylenti dolaşmaya başladı:
Cemaat-i İslami'nin liderliğinde Hamas destekli bir darbe olduğu, Cemaat-i İslami'nin gençlerden kadrolar devşirerek kendi saflarında çalıştırdığı ve Hamas'ın yurtdışındaki lideri Halid Meşal'in Cemaat-i İslami'nin bir direniş grubu olarak kabiliyetlerini arttırması için yıllık büyük miktarda fon sağladığı gibi.
Özellikle Mısırlılar grubun Genel Sekreteri Şeyh Muhammed Takkuş'u suçluyor ve onu Katar'ın da yardımıyla Sünni arenada Müslüman Kardeşler'in bölgedeki referansı olacak bir gerçeklik yaratmak için Hamas tarafından tasarlanmış bir manevraya liderlik etmekle suçluyor.
Gerçekten de bilgi sahibi bir kaynağın The Cradle'a söylediği gibi, Şeyh Takkuş'un genel sekreter olarak seçilmesinden bu yana Cemaat-ı İslami içinde açık değişiklikler oldu:
Bu çatlak, Takkuş'un Hizbullah'a ve dolayısıyla İran'a açıklık çağrısı yapan bir çizgiyi benimsemesinin bir sonucu olarak başladı, özellikle de Takkuş'un gelişinden önce grup içinde Hizbullah ve Suriye'ye karşı çıkan Hamas yanlısı kanadın daha büyük olması nedeniyle. Özellikle de Lübnan'ın içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle Hamas'ın grubu mali açıdan finanse ediyor olması.
Lübnanlı gazeteci Samer Zreik bu anlaşmazlığı açıklarken, bazı üyelerin örgüt içindeki güvenlik liderliğinin dış gündemlere, yani Hamas ve Hizbullah'ın gündemlerine, grubun kendi hedeflerinden daha fazla öncelik verdiğini düşündüğünü ortaya koyuyor.
Ancak Lübnan'ın önemli Sünni partilerinden biri olan Cemaat-i İslami'nin hem Sünni hem de Şii direnişi yeniden kucaklama kararı, bölünmüş bir tarihe ve mevcut mezhepsel ayrışmaya sahip bir ülkede memnuniyet verici bir gelişme.
Cemaat-i İslami'nin bu bölünmeyi aşması sadece Filistin'le dayanışmanın haklı davasına değil, aynı zamanda Lübnan devletinin ulusal çıkarlarına da hizmet etmektedir.(YDH)