'Renkli devrim' uzmanı Henri-Levy'den İran ile savaş çağrısı
Batı destekli pek çok rejim değişikliği ve 'renkli devrim' projesinde yer alan Fransız 'entelektüel' Bernard Henri-Levy, Siyonist rejimin İran'a 'güçlü bir şekilde' yanıt vermesi gerektiğini savundu.
Batılı ülkelerin çeşitli coğrafyalardaki 'renkli devrim' projelerinde sıklıkla adı geçen Bernard Henri-Levy, İran'ın füzeler ve insansız hava araçlarıyla gerçekleştirdiği Gerçek Vaat Operasyonu'nun 'şakaya gelmeyeceğini', bunun bir 'savaş ilanı' olduğunu ve İsrail'in 'güçlü bir şekildek karşılık vermesi gerekiğini' öne sürdü.
Tablet Mag'de kaleme aldığı köşe yazısında Henri-Levy, şu ifadeleri kullandı:
"Savaş başladı. Burada tek başına Hamas'ın 7 Ekim 2023'te başlattığı savaş söz konusu değil. Tek başına Hizbullah'ın ertesi gün, 8 Ekim'de Lübnan'dan İsrail'in kuzeyini insansızlaştıran günlük saldırılarıyla başlattığı savaş, Husilerin Yemen'de Devrim Muhafızlarının casus botları tarafından yönlendirilen, Eylat'a füze atan, gemi kaçıran ve Bab el-Mendeb boğazını kapatan savaşı da söz konusu değil.
Tek başına, Irak'ta faaliyet gösteren ve 2017'de Kerkük'ü ele geçirdiklerinden beri Kürt dostlarımı öldüren İran yanlısı milislerin, Beşar Esad'ın Suriye'sini sömürgeleştiren ve onu Lübnan'a daha fazla füze akıtmak ve hem Golan Tepeleri'ni hem de kuzey İsrail'i taciz etmek için bir otoyol olarak kullanan İran yanlısı örgütlerin savaşı da değil.
Hayır. Savaş, gerçek savaş, tüm bu savaşların anası olarak şimdi, bir tiyatrodan diğerine tüm bu vekilleri koordine eden güç olan İran'ın bizzat kendisi sahneye çıkıyor. Mollalar nasıl bu kadar gözünü budaktan sakınmadı?
Neden şimdiye kadar Batı'nın televizyon kameraları için sahnelenen bir dizi asimetrik savaşa inanılmasına yol açan belirsizliği bir kenara bırakıp, görünüşte güdük örgütlere karşı aşırı silahlanmış İsrail'in robokop ordusunun görüntülerini sundular?
Neden bu kritik zamanda dünyaya İsrail'in bize sunulduğu gibi 'çocukları katleden' 'soykırımcı' bir devlet değil de, onu yok etmeye yemin etmiş çok daha büyük bir emperyal gücün saldırısına uğramış küçük bir ulus olduğunu ve İsrail'i kuzeyden güneye ve doğudan paralı asker filolarıyla kuşattıktan sonra harekete geçmeye ve onu insansız hava araçları ve füzelerden oluşan bir bulutun altına sokarak, neredeyse 7 Ekim'deki kadar yeni bir taktiksel senaryoyla, ölümcül darbeyi indirmeye karar verdiğini göstermeyi seçti?
Öte yandan, yüzde 99'u İsrail ve Amerikan Patriot füzeleri tarafından durdurulduğu ya da İran topraklarına düşecek kadar kötü hedeflendiği için hem korkunç hem de gülünç olan bu ateş tufanı neden? Neden sadece İsrail'in savunmasının ve ittifaklarının sağlamlığının altını çizmeye yarayan böyle bir gaf söz konusu? Tahran'ın, dört yıl önce imzalanan ve son zamanlarda sıkıntıya girmiş gibi görünen İbrahim Anlaşmasını tepki yoluyla yeniden tartışılır kılmakta ne çıkarı var?
Bunu zaman gösterecek. Fakat aslında bunun pek bir önemi yok. Molla demokrasisinin gizemini ve büyük ihtimalle saçma olan çarpık stratejilerini bir kenara bırakabiliriz. Zira bugün önemli olan tek bir şey var.
İran İslam Cumhuriyeti yalnızca iktisadi olarak çökmüş, gençleri, kadınları ve yaşayan unsurları tarafından reddedilen, kağıttan bir kaplanın gücüne sahip olduğu ortaya çıkan başarısız bir rejim değil.
İran, aynı zamanda, yakın zamanların SSCB'si gibi, hem iktisadi sefalet ve halkın moral bozukluğu ile harap olmuş gerçek bir ülkenin hem de bundan ayrı olarak ABD ile rekabet edebilecek ultramodern bir askeri-endüstriyel kompleksin bir arada var olduğu, gizli ama etkili bir nükleer endüstri kurmuş bir ülke.
Bu alandaki programları, Amerika'nın son 15 yılda Obama'nın etkisiz ve yanlış bir politika olan yumuşama ile Trump'ın etkisiz atıp tutmaları arasında gidip gelen rotasını değiştirmesiyle büyüyen ve zenginleşen bir ülke.
İran'ın nükleer programlarına gelince, bu tesisler yıllar içinde taşındı ve çoğu zaman yerin altına gömüldü; santrifüjleri 2015 nükleer anlaşmasının izin verdiği sınırın 22 kat üzerinde stok oluşturmaya yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyum üretebilir hale geldi; Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu denetçilerinin artık bu tesislere anlamlı bir erişimi yok. Bu tesisler, dünyanın altı ay içinde, bir yıl içinde, aniden, İran'a gezegeni ateşe verebilecek diktatörlükler kulübüne, Kuzey Kore ve Rusya'nın arasına dahil olmasına imkan verildiğini fark ettirebilecek, radara yakalanmayan dev kara delikler haline geldi...
Ülkenin güneyindeki genç bir kız haricinde hedeflerini sistematik olarak ıskalayan aynı İran insansız hava araçlarının, Putin'in iki yıldır Ukrayna'yı yakıp yıkmak için kullandığı insansız hava araçları olduğunu da ekleyeyim.
Ve bu pazartesi sabahı Demir Kubbe'nin sağlamlığı karşısındaki acınası başarısızlığı nedeniyle alay edilen aynı İran'ın, kısa süre önce Basra Körfezi'nde pek fark edilmeden Rus ve Çin donanmalarıyla ortak deniz manevralarına girişmesini de ekleyeceğim.
O halde İran rejiminin bu maceradan zarar görmeden çıktığını düşünelim. Bu macerayı acınası bir yenilgi olarak değil de bir kostümlü prova olarak gördüğünü düşünelim. Ve bunu altı ay, bir yıl sonra, daha hızlı ve daha isabetli insansız hava araçları ve operasyonel nükleer başlıklarla donatılmış füzelerle tekrarladıklarını varsayalım. Bu, İsrail ve ötesinde bölge açısından dehşet verici bir olasılıktır. Bu açık bir varoluşsal tehdittir.
İşte bu nedenle İsrail'in müttefikleri arasında 'korkakça bir rahatlamanın' hüküm sürmesi ve her yerde aynı 'gerilimi azaltma' ve 'itidal' tavsiyesinin dikte edilmesi bana mantıksız geliyor.
İran savaş ilan etti. Ne yazık ki misilleme yapmaktan başka çare yok."(YDH)