Çağrı cihazı katliamı Direniş ruhunu güçlendirdi
İsrail, uluslararası hukuka ve temel savaş etiğine aykırı olmaya devam ediyor; Lübnan'daki çağrı cihazı terörü kurbanları artık daha fazlasının direniş cephesine katılacağını söylüyor.
17-18 Eylül'de, Lübnan ve Suriye'de, 5 bin kişinin hedeflendiği terör saldırısı, yöntemi ve çalışma şekli, sivil yaşamın kalbinde gerçekleştirilmesi ve gündüz vaktinin tercih edilmesi gibi sebeplerden ötürü askeri uzmanlar tarafından ''Terörizmin El Kitabı'' olarak tanımlandı.
“Yeniden ayağa kalkacağız”
Press TV internet sitesine konuşan Beyrut'taki çağrı cihazı saldırılarının kurbanlarından biri olan Ali, İsrail'in saldırılarının birçok kararlı genci Direniş'e sonuna kadar güçlü bir inançla dahil olmaya motive ettiğini bildirdi.
Beyrut Amerikan Üniversitesi Tıp Merkezi'ndeki yatağından konuşan Ali, Hizbullah'ın üst düzey komutanı İbrahim Akil ve yoldaşlarının öldürülmesinin Lübnan'daki direniş hareketine katılmaları için binlerce olmasa da yüzlerce gence ilham vereceğini söyledi.
Gözleri ve elleri bandajlı, sakin ve soğukkanlı bir ses tonuyla konuşan Ali, Tel Aviv rejiminin direniş savaşçılarını ve liderlerini öldürdükçe direniş cephesinin daha güçlü ve kararlı hale geldiğini anlamadığını öne sürdü.
Ali, yüzünde geniş bir gülümsemeyle şöyle dedi:
“İsrail, Hac Akil ve Hac Muhsin gibi üst düzey Hizbullah liderlerini öldürdü ama hepimiz Hac Akil ve Hac Muhsin'iz ve bu yoldan ayrılmayacağız. Ben ve arkadaşlarım bir ya da iki parmağımızla kalsak bile daha güçlü bir şekilde geri döneceğiz,”
İki elinin dörder parmağını kaybeden Ali'nin annesi Press TV internet sitesine yaptığı açıklamada katliamın yaşandığı 17 Eylül öğleden sonra yaşananları hatırlattı.
Anne, “Oğlum ofisinde otururken aldığı mesajı kontrol ettiği sırada çağrı cihazı yüzünde patladı. Gözlerini ve yüzünü kaplayan kan nedeniyle zar zor görebiliyordu” dedi.
Anne “Kapıya doğru uzandı ama ellerinin kan içinde olduğunu ve parmaklarının havaya uçtuğunu fark etti. Dirseğini kullanarak kapıyı açtı ve aşağıya indi, orada bazı insanlar ona yardım etti ve onu hastaneye nakletti.” diye ekledi.
Ali'nin ilk olarak el-Resul el-Azam Hastanesi'ne götürüldüğünü, ancak hastanenin yaralılarla dolup taştığını, yaralı sayısı çok fazla olduğu için acil serviste bile yer kalmadığını söyledi.
Arkadaşı, Ali'nin derin yaralardan kaynaklanan aşırı kanama nedeniyle bilincini kaybetmeye başlaması üzerine bir ambulansın onu Amerikan Üniversitesi Hastanesi'ne nakledeceğini bildirdi.
Anne “Aceleyle hastaneye gittim. Varır varmaz acil servisin dışındaki ambulansta gözleri yaşlı genç bir adam gördüm. Atladım, yanında oturan adamı kenara ittim ve 'Oğlumla hastaneye geliyorum' dedim.” dedi.
Ancak adam ona ambulanstakinin kardeşi olduğunu söyledi.
Anne “Tam bir şok içindeydim. Tüm bu yaralı genç adamlar aynı görünüyordu, yüzleri ve elleri bandajlarla sarılıydı. Oğlumun bacağında bir dövme vardı ve o olup olmadığını ancak bu şekilde teyit edebildim. Bacağının bilekten yukarısını kontrol ettim ama dövme yoktu,” diye hatırlıyor.
Ali'nin perişan haldeki annesi onu saatler sonra Amerikan Tıp Merkezi'nde buldu.
Gözyaşlarını tutmakta zorlanırken konuşmaya devam eden Anne, “Onu gördüğümde morali çok yüksekti. Kanlar içindeki yüzündeki sakinlik ve gülümseme bizi rahatlattı” diyerek Press TV internet sitesine konuştu.
Ameliyat sırasında kısmi anestezi altında Ali, Seyyid Hasan Nasrullah'ın İsrail terör saldırılarının ardından yaptığı konuşmayı dikkatle dinlemiş.
Daha sonra arkadaşlarına yaralanan diğerlerinin durumunu sormuş ve kaç parmaklarını kaybettikleriyle ilgili şaka yaparak İsrail'e karşı hala tek parmakla savaşabileceklerini söylemiş.
Ertesi gün yaralılar derneğinden bir temsilci Ali'yi ziyaret etti.
Annesi Ali'nin ona içten bir gülümsemeyle şöyle dediğini hatırlıyor:
“Hastaneden çıkar çıkmaz işime dönmeme izin verseniz iyi olur, kaybedecek zamanım yok.”
Ayrıca Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah'a bir mesaj gönderilmesini istemiş ve şöyle demiş:
“Seyyid Hasan'a endişelenmemesini söyleyin. Biz dirençliyiz, onunlayız ve hiçbir yere gitmiyoruz. Buradayız ve burada kalacağız.”
Hastane lobileri ve kafeteryalar, yaralıların ebeveynleri, kardeşleri ve kız kardeşleri için bir araya geldikleri ve birbirlerine duygusal olarak güven verdikleri toplanma yerleri haline gelmişti.
Ali'nin annesi şu açıklamayı yaptı:
''Buradaki pozitif enerjiyi hissedebilirsiniz. Çocuklarımızın yaralarına rağmen yakında işlerine döneceklerini ve hiçbir şeyin onların ya da bizim irademizi kıramayacağını konuşuyoruz.
Evet, oğlumun ve diğer gençlerin acı çektiğini görmek acı verici ama bazı değişikliklerle de olsa işlerin yoluna gireceğinden eminiz.''
Lübnan Sağlık Bakanı Firas el-Ebyad, çağrı cihazı patlamalarında şu ana kadar en az 9 kişinin hayatını kaybettiğini ve Lübnan'daki 100 hastanede 200'ü ağır olmak üzere 2 bin 750 kişinin yaralandığını doğruladı.
El-Ebyad düzenlediği basın toplantısında yaralanmaların çoğunun yüz, göz, el ya da karın bölgesinde olduğunu belirtti.
Doktorlar zamana karşı yarışıyor
Lübnan'daki hastanelerde görev yapan sağlık görevlileri, Tel Aviv rejiminin neden olduğu çağrı cihazı ve telsiz patlamalarının kurbanlarını tedavi etmek için aralıksız çalışıyor.
Press TV internet sitesine konuşan doktorlar, saldırının neden olduğu göz hasarı, ampütasyon ve ağır yaralar gibi korkunç yaralanmaları grafik detaylarla anlattılar.
Beyrut'ta ismini vermek istemeyen bir doktor, 20 yıllık meslek hayatında hiç böyle yaralanmalar görmediğini söyledi.
Doktor, ''En yıkıcı yaralanmalar gözlerde meydana geldi ve büyük şarapnel parçaları çıkarıldı. Kurbanların yüzde yetmişi bir gözünü, yüzde yirmisi ise iki gözünü birden kaybetti.'' dedi.
Güney Lübnan'daki Şeyh Ragıp Harp Üniversitesi'nde çalışan Dr. Merve Ahdar, birçok yaralanmanın baş, vücut ve uzuvlarda yanık, kesik ve erozyonlar içerdiğini de sözlerine ekledi.
Çok sayıda yaralıyı ameliyat eden kozmetik ve cerrahi dermatolog, çok sayıda hastanın gözlerinde doğrudan hasar oluştuğunu, bunun bir ya da iki gözde görme kaybına neden olduğunu ve uzuvlarda tendon ve kemiklerin açığa çıkmasına, hatta ampütasyona yol açan hasarlar oluştuğunu söyledi.
Hasarın boyutunun çağrı cihazının veya telsizin yakınlığına ve konumuna bağlı olduğunu söyledi.
Dr. Ahdar ayrıca sağlık ekiplerinin yoğun hasta akınıyla başa çıkmak için nasıl gruplara ayrıldığını anlattı.
Bazı sağlık görevlileri hastaları stabilize ederken, diğerleri ameliyat yapıyor ve diğerleri de iç yaralanmaları değerlendirmek için radyoloji taramaları ve diğer tıbbi testleri gerçekleştiriyordu.
Dr. Ahdar, “Gözyaşlarımızı ve üzüntümüzü saklamak için çok uğraştık. Boğuluyormuşuz gibiydik,” diye açıkladı.
Dr. Ahdar, “Tüm doktorlar üzüntü, acı, hayal kırıklığı, öfke ve kızgınlık gibi karışık duygular içindeydi ama yine de devam etmeye kararlıydık çünkü devam etmek zorundaydık. Yaralı hastaların moralleri yüksekti ve bu inanılmazdı.” diye ekledi.
Yaralılardan birinin, ayağı hasar görmüş ve bir kulağında işitme kaybı olan 14 yaşında bir çocuğun, patlama sırasında nasıl uyuduğu konusunda sağlık personeliyle şakalaştığını bile hatırlıyor.
Dr. Ahdar, “Şaka yollu, odada patlama olduğunda derin bir uykuda olduğunu söylüyordu, ancak hastaneye gitmekte olan annesi ve kız kardeşinin ağlama ve çığlık sesleriyle uyandı.” dedi.
Press TV internet sitesinin daha önce bildirdiğine göre, ölenler arasında 9 yaşında bir kız çocuğu, 10 yaşında bir erkek çocuğu ve Hizbullah'a bağlı bir milletvekilinin oğlu da bulunuyordu.(YDH)