Hegemonya-kıran, Lübnan'ı özgürleştiren: Nasrallah
Lübnan'ın, bölgenin, ümmetin ve özgür dünyanın hissettiği derin kayıp yadsınamaz, yine de, Seyyid Hasan'ın mirası dünyanın dört bir yanındaki Direniş savaşçılarının yolculuğuna ışık tutacak.
El-Meyadin'den Ahmet Karakira, Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın fedakârlığın, sadakatin ve direnişin güzelliğinden başka bir şey barındırmayan biyografisini medyaya taşıdı.
31 Ağustos 1960'ta Nasrallah ailesinin Hasan adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Üç erkek ve beş kız kardeşin en büyüğüydü ve Lübnan'ın başkenti Beyrut'un Doğu Banliyösü'nün en yoksul ve yoksun bölgelerinden biri olan Karantina mahallesinde büyüdü.
Hz. Muhammed'in soyundan geldiği için daha sonra “Seyyid” olarak anılacak olan Hasan, emperyalist ABD ve sömürgeci İsrail işgal varlığının başını çektiği kibirli güçlere meydan okuyarak Batı Asya tarihinin akışını değiştirecek şekilde büyüyecekti.
Seyyid Nasrallah ilköğrenimini el-Kifah okulunda tamamladı ve ortaokul eğitimine Sin el-Fil bölgesinde devam etti. Nisan 1975'te Lübnan İç Savaşı patlak verdiğinde ailesi memleketleri olan Güney Lübnan'daki Bazuriye'ye döndü ve lise eğitimine burada devam etti. Genç yaşına rağmen Emel Hareketi'nin kasabadaki örgütsel lideri olarak atandı.
Güney Lübnan'da bulunduğu süre zarfında, 1976 yılının sonlarında Irak'ın Necef kentindeki medreseye kaydolmasına yardımcı olan Sur kenti imamı Seyyid Muhammed el-Garevî ile tanıştı. Kendisine büyük ilgi gösteren Ayetullah Seyyid Muhammed Bakır el-Sadr'a yani Necef'e giderken yanında el-Garevî'nin takdim mektubunu taşıyordu.
Daha sonra Saddam rejimi tarafından işkence edilerek şehit edilecek olan el-Sadr, geleceğin Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Abbas el-Musevi'ye yeni öğrenciyi hem akademik hem de kişisel olarak denetleme ve ona rehberlik etme görevi verdi.
Lübnan Hizbullahı'nın Genel Sekreteri
1978 yılında Seyyid Hasan, Irak'taki Baas rejiminin baskıcı eylemlerinden dolayı Lübnan'a döndü. Çalışmalarına devam etti ve İmam el-Muntazar Medresesi'nde İslami çalışmalar dersleri verdi.
İsrail işgal güçleri, 16 Şubat 1992'de Seyyid Abbas, eşi ve beş yaşındaki oğullarını öldürdü. Bunun üzerine Hizbullah'ın Şura Konseyi toplandı ve diğer konsey üyelerine kıyasla nispeten genç olan Seyyid Nasrallah'ı Hizbullah'ın Genel Sekreteri olarak seçti.
Seyyid Hasan 33 yaşındaydı, bu görevi önce reddetti. Ancak konseyin ısrarları üzerine Seyyid Musevi'nin 1993'te sona eren görevini devraldı. Seyyid Hasan, şehadetinden önce de defalarca kez yeniden Hizbullah Genel Sekreteri seçildi.
Hizbullah'ın bilge konseyi, eşsiz liderlik özelliklerine ve karizmatik bir kişiliğe sahip olan ve grubun tabanıyla güçlü bağlar kuran Seyyid Nasrallah'ın, ülkedeki siyasi ve güvenlik durumunun son derece hassas olduğu bir dönemde Hizbullah'a ve Direniş'e liderlik edebileceğine inanıyordu.
Seyyid Hasan'ın sahadaki gelişmeler hakkında derin bir kavrayışı vardı, bu başta Seyyid Abbas el-Musevi olmak üzere liderliğin güvenini kazanmasını sağlamıştı.
Seyyid Abbas'ın Hizbullah Genel Sekreterliğinde, Seyyid Nasrallah sık sık kutlamalarda, mitinglerde ve parti toplantılarında Abbas'ı temsil etmekle görevlendiriliyordu.
Seyyid Nasrallah bir keresinde Seyyid Musavi'ye bu tür görevlerin neden kendisine verildiğini sorduğunu, Musevi'nin de kendisine “Sen yetkinsin. Bana gelince, Hizbullah'ı yönetme meselesi uzun sürmeyecek” cevabını verdiğini anlatmıştı.
Seyyid Hasan, o zaman bu sözleri tam olarak anlamamış olsa da Seyyid Musevi'nin şehadetinden sonra bu sözler anlam kazandı.
El-Meyadin Medya Ağı Yönetim Kurulu Başkanı Gassan Bin Ciddu ile yaptığı görüşmede Seyyid Nasrallah, Genel Sekreter olarak aldığı ilk karar olan İsrail yerleşimlerine Katyuşa roketleri fırlatma kararını değerlendirdi. Bu, İslami Direniş'in bu yerleşimleri hedef aldığı ilk örnek olduğu için çok önemli bir ana işaret ediyordu.
Seyyid Nasrallah'ın liderliği altında İslami Direniş İsrail işgaline karşı çok sayıda cesur mücadeleye girişti. Temmuz 1993'teki Yedi Gün Savaşı, Nisan 1996'daki saldırı ve 25 Mayıs 2000'de Lübnan'ın geniş bölgelerinin İsrail kontrolünden kurtarılmasını sağlayan dönüm noktası niteliğindeki zafer önemli çatışmalardı.
Bu ivme 2006 savaşında İsrail ordusunun stratejik yenilgisiyle devam etti.
Hizbullah 2012'de Suriye'yi istikrarsızlaştırmaya ve Lübnan'a uzanmaya çalışan tekfiri terör tehdidine karşı koydu.
Ve Hizbullah, nihayetinde 2017'de İkinci Kurtuluş adlı savaşta iki ülke arasındaki ortak sınır bölgesini kurtarmayı başardı.
Kurtuluşu sağlayan
İsrail, 1978‘de Güney Lübnan'ı işgal etti ve 1982’de güçleri Beyrut'tan çekildikten sonra bile işgalini sürdürdü, bölgenin kaynaklarını yağmaladı, sivillere ve Direniş savaşçılarına zulmetti ve işgal güçlerinin diktalarına direnmeye cüret eden herkesi işkence ederek öldürdü.
Hizbullah, diğer Direniş gruplarıyla birlikte İsrail işgali altındaki Lübnan topraklarını kurtarmayı aklına koyduktan yıllar sonra, İsrail ordusu ve işbirlikçi milisleri Lahd çetesi ile uzun zamandır beklenen hedefine ulaşana kadar şiddetli çatışmalara girdi ve daha sonra Kurtuluş Günü olarak bilinen günde İsraillileri ilk kez işgal altındaki bir Arap toprağından kayıtsız şartsız çekilmeye zorladı.
Bu zafer, İsrail ordusunun yenilmez bir ordu olduğu efsanesinin Direniş'in ellerinde paramparça olduğunu gösterdi ve İsrail'in gerçekten de yenilebileceğini kanıtladı.
Seyyid Hasan, tarihi bir başarıyı kutlayan mitingler sırasında, kurtarılmış Bint Cubeyl kentinde yaptığı konuşmada ''İsrail örümcek ağından daha zayıftır'' dedi.
İlahi zafer kazanan
Bu stratejik zafer, 2006 yılında Lübnan İslami Direnişi savaşçılarının 12 Temmuz'da işgal hapishanelerindeki tutukluları kurtarmayı amaçlayan bir sınır ötesi operasyonda iki İsrail askerini esir almasıyla tekrarlandı.
Operasyondan kısa bir süre sonra İsrail Lübnan'a karşı 33 gün süren acımasız bir saldırı başlattı. Lübnan halkına karşı hava, deniz ve kara saldırıları düzenleyen İsrail, Hizbullah ve diğer bazı Lübnan Direniş gruplarının şiddetli direnişiyle karşılaştı.
Çatışmaların patlak vermesinden iki gün sonra Lübnan Direnişi, Lübnan'ı kuşatan ve şehir ve kasabalarını bombalayan deniz ablukasına katılan Saar-5 sınıfı bir destroyeri hedef alarak Lübnan kıyılarında bir saldırı başlattı.
Seyyid Hasan operasyonu sesli bir mesajla duyurdu:
“Şimdi... Denizin ortasında... Gözlerinizin önünde alevler içinde batarken Beyrut'a saldıran savaş gemisine bakın” dedi.
Savaş, BM Güvenlik Konseyi'nin İsrail işgal ordusu ile Lübnan Direnişi arasındaki çatışmaların derhal durdurulması çağrısında bulunan 1701 sayılı kararı kabul etmesinin ardından 14 Ağustos 2006 tarihinde sona erdi.
Bu, Hizbullah'ın İsrail'i Lübnan topraklarına yeni bir saldırı düzenlemekten caydıran bir denklem kurduğu ve Güney Lübnan sakinleri için on yılı aşkın bir süredir devam eden barışı tesis ettiği bir ana işaret ediyordu.
2008 yılında İsrail rejimi tarafından atanan bir soruşturma komisyonu olan Winograd Komisyonu, 2006 savaşının İsrail için “kaçırılmış ciddi bir fırsat” olduğunu belirtti.
Komisyon, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Güvenlik Bakanı Ehud Barak'a sunduğu nihai raporunda şu sonuca vardı:
“İsrail, net bir askeri zafer kazanmadan sona eren uzun bir savaş başlattı. Birkaç bin kişilik yarı askeri bir örgüt, birkaç hafta boyunca, tam hava üstünlüğüne, boyut ve teknoloji avantajlarına sahip Ortadoğu'nun en güçlü ordusuna karşı direndi.”
Oğlunu şehit olarak sunan
Seyyid Hasan'ın alçakgönüllülüğünü ve kendisini ve ailesini halkın bir parçası olarak gördüğünü gösteren çarpıcı bir örnek, oğlu Seyyid Hadi Nasrallah'ın İsrail işgaline karşı savaşırken şehit olmasıdır.
12 Eylül 1997'de Hizbullah'ın Direniş savaşçıları İsrail işgal güçlerinin İklim et-Tuffah'daki Cebel Rafi bölgesinde bir hareketlilik tespit etti.
Aralarında Seyyid Hadi liderliğindeki bir grubun da bulunduğu gruplar İsrail güçlerini pusuya düşürmek için bölgeye girdi ve uzun süreli çatışmalara girerek dört askeri öldürdü ve çok sayıda askerin yaralanmasına neden oldu.
Direniş savaşçıları kayıp vermeden başarıyla geri çekildi. Ancak, işgal ordusu helikopter savaş uçakları ve ek kara kuvvetleri konuşlandırdı, bu da Seyyid Hadi'nin belinden ve boynundan iki kez yaralandığı daha fazla çatışmaya yol açtı.
İsrail işgal güçleri şehitlerin, Seyit Hadi, Heysem Muğniye ve Ali Kevserani'nin cesetlerini ele geçirdi.
Haziran 1998'de şehit Seyyid Hadi'nin naaşı, Hizbullah ve İsrail işgal varlığı arasındaki esir takasının bir parçası olarak işgal altındaki Filistin topraklarından çıkarıldı.
Gazze direnişine destek cephesi açan
İsrail'in 7 Ekim 2023'te Gazze Şeridi'ne karşı halen devam etmekte olan savaşını başlatmasından bir gün sonra Seyyid Hasan liderliğindeki Hizbullah, Gazze'ye ve direnişe destek amacıyla işgal altındaki topraklarda İsrail hedeflerine yönelik operasyonlarını başlattı ve saldırılarının sonunu İsrail'in kuşatma altındaki bölgeye yönelik saldırısının sona ermesine bağladı.
Lübnanlı grubun saldırıları, işgal altındaki Filistin'in kuzeyinde Lübnan sınırı boyunca uzanan yerleşim yerlerini boşalttı ve Hizbullah'ın ateşi altında geri dönmekten korkan yaklaşık 100 bin İsrailli yerleşimciyi yerinden etti.
25 Eylül 2024'te Hizbullah, Direniş savaşçılarının Tel Aviv'in banliyölerindeki Mossad merkezini hedef alan bir Kadir-1 balistik füzesi fırlattığını duyurarak bir ilke imza attı.
Grubun açıklamasına göre, Direniş liderlerinin öldürülmesinden ve Lübnan genelinde onlarca kişinin ölümüne ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan çağrı cihazı ve telsiz patlamalarından bu karargâh sorumluydu.
Saldırı, Lübnanlı Direniş grubunun Tel Aviv banliyölerini ilk kez bir füzeyle hedef alması ve “saldırıya karşı saldırı” ve “Beyrut için Tel Aviv” denklemini pekiştirmesi bakımından eşi benzeri görülmemiş bir olaydı.
Direniş arkadaşlarına katılarak şehit olan
Üç gün sonra Hizbullah bir açıklama yayınlayarak Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehit olduğunu ve İsrail işgaline karşı mücadele uğruna hayatlarını adayan bir avuç Direniş liderine katıldığını duyurdu.
İsrail daha önce Beyrut'un güney banliyösündeki yerleşim bölgelerine bir dizi ağır hava saldırısı düzenlemişti. İşgal güçleri, saldırının amacının Seyyid Hasan'a suikast olduğunu duyurmuş, İsrail Ordu Radyosu da F-35 uçaklarının sığınak delici bombalar kullanarak hava saldırılarını gerçekleştirdiğine dikkat çekmişti.
İslami Direniş açıklamasına ayetle başladı:
''Artık Allah yolunda savaşsın dünya yaşayışı yerine ahireti satın alanlar ve kim Allah yolunda savaşır da öldürülür, yahut üst olursa ona büyük bir ecir vereceğiz.'' [Nisa Suresi, 74. ayet]
Açıklama şöyle devam etti:
''Direnişin lideri, Allah'ın dindar kulu, büyük bir lider, cesur bir şehit olarak peygamberlerin yolunda Kerbela şehitlerine katılarak Allah'a göç etti.
Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, 1992'de Seyyid Abbas el-Musevi'nin yerine geçtikten sonra 30 yılı aşkın bir süre boyunca zaferden zafere koşturduğu, 2000'de Lübnan'ın kurtuluşunda ve 2006'daki İlahi Zafer'de önderlik ettiği, Filistin'e ve mazlum Filistin halkına destek savaşına kadar büyük ve ebedi yol arkadaşlarına katıldı.''
Hizbullah, İslam milletine, Lübnan'ın vefakar halkına ve dünyanın tüm özgür ve mazlum halklarına başsağlığı dileyerek Seyyid Hasan'ı, en büyük arzusu olan Filistin ve Kudüs yolunda şehit olmak gibi ilahi armağanların en büyüğüne ulaştığı için tebrik etti. İslami Direniş ayrıca İsrail'in Beyrut'un güney banliyösüne yönelik saldırısının ardından şehadet şerbetini içen şehit arkadaşlarını da tebrik etti.
Açıklamada ayrıca şu ifadeler yer aldı:
''Hizbullah liderliği olarak, Seyyid Nasrallah'a şehitler ve fedakârlıklarla dolu yolumuzda en büyük, en kutsal ve en sevgili liderimiz olarak düşmana karşı, Gazze ve Filistin'e destek için, Lübnan'ı ve onun onurlu, dirençli halkını savunmak için mücadelemizi sürdüreceğiz.''
İslami Direniş açıklamasını Direniş'in özgürlük savaşçılarına seslenerek bitirdi:
''Onun güvenilir kalkanı olan sizler...Liderimiz Seyyid, düşüncesi, ruhu ve kutsal yolu ile hala aramızda yaşıyor.''
Seyyid Hasan'ın milyonların zihnine kazınacak ifadeleri, şehidin Filistin'e ve işgal altındaki toprakların kurtarılmasına olan sonsuz bağlılığını gösteriyor:
“Filistin'i, halkını ve oradaki ümmetin kutsallarını terk etmeyeceğiz. Kudüs'te namaz kılacağız, bundan eminim.”
Lübnan, bölge, ümmet ve özgür dünya için bu büyük kayba rağmen, Seyyid Hasan'ın kanının İsrail'in peşini bırakmayacağına ve mirasının dünya çapındaki Direniş savaşçılarının yolunu aydınlatmaya devam edeceğine şüphe yoktur.(Çeviri: YDH)