Silahla verilen vaaz
"Eğer İsrail ve Amerika dedikleri gibi 'deliyse', delilik çağında yaşamayı öğrenmek zorundasınız ve terörü tanıyıp evcilleştirene kadar terörü direnişle yenmekten başka seçeneğiniz yok."
2014'te Necef'teki IŞİD tehdidine karşı verilen cihat fetvası, dün Tahran'da gerçekleşen cuma hutbesiyle paralellikler taşıyor. El-Ahbar gazetesi yazarı Amir Muhsin, Hamaney'in silahlanma çağrısı ve bölgesel müttefiklerle dayanışma mesajını, bölgede Amerika ve Siyonizme karşı geniş çaplı savaşın işaretleri olarak yorumluyor.
On yıl önce, milyonların kulak verdiği büyük bir hutbe yankılanıyordu; ancak bu, 2014 haziranında Necef'te gerçekleşmişti. IŞİD Musul'u ve kuzeyi ele geçirmiş, güçleri kontrolsüz bir şekilde yayılıyor, ordu çökmüş, katliam ve köle olarak esir alınanların haberleri geliyor, mülteciler yolları dolduruyordu. Iraklılar, o gün evlerinde ve diasporada haberlerin etrafında nasıl toplandıklarını, şok ve korku içinde olayların nereye varacağını kestiremediklerini anlatmışlardı. Cuma günü, "Lâ ilâhe illallah" diyen millet el-Haydari camiinde toplanmıştı. İbadet edenlerin saflarında her kesimden insan görmek mümkündü: Necefli işçi, çiftçi, köylü, şeyh, tüccar... Hareketli kamera onları yukarıdan çekerken, vaiz "barbarların" surları aştığını anlatıyor, cemaat sessiz ve suskun dinliyordu. Ardından konuşmanın tonu giderek yükseldi ve şeyh sonunda herkesin gözü önünde Cihat Fetvasını verdiğini açıkladı. İşte o an her şey değişti. Sahadakiler, ertesi günden itibaren, eğitip silahlandırmak bir yana, baş edebileceklerinden ve barındırabileceklerinden çok daha fazla gönüllünün akın ettiğini söylemişti.
Dün Tahran Camii'ndeki Cuma hutbesinde de benzer bir manzara vardı. Camiyi dolduran kalabalık, Filistin ve Lübnan bayrakları, Hizbullah pankartları ve şehit Seyyid'in resimleriyle dışarı taşmıştı. Kamera, yetkililerin ve liderlerin oturduğu ön sıralarda gezindi: Kimi sessiz ve endişeli, kimi dalgın, kimi ağlıyor. Sayın Hamaney'in, dostu ve vekili Hasan'ın yasını tutmasını bekliyorlar ve aynı zamanda sonunu kestiremediği bir gerilim ve savaşı bekliyorlar. İki konuşmanın ve Tahran ile Necef'teki büyük buluşmanın nedeni, kolektif bir yanıt gerektiren ortak bir tehdidin ortaya çıkmasıydı. Gelecekte bu günler ve sonuçları, tüm bölgenin bir dönemden diğerine nasıl geçtiği ve şoktan sonra neler yaptığımız hakkında çok şey anlatacak. Bugün Hizbullah gibi örgütlerin yapısının nasıl değişeceğini açıklamanın zamanı değil: Tarihi kadrolar şehit edilir ve yerlerine yeni kadrolar, gençler, askeri personel ve bilinmeyen genel sekreterler getirilir. Bu, en "rasyonel" üyelerini şehit veren "yeni bir Hizbullah" olacaktır.
Bugün ayrıca, İsrail'in güvenlik ve istihbarat başarılarını askeri ve stratejik zaferle bir tutmamızı sağlamaya çalıştığını açıklamanın zamanı değil. Bu ikisi arasında niteliksel bir fark var; saldırılar ve suikastlar -ne kadar acı verici ve etkili olursa olsun- sahadaki gerçek kazanımların ve güç dengesini değiştirmenin yerini tutamaz (her ne kadar birincisi ikincisine yol açabilse de).
Her eylemin bir yanıtı ve her meydan okumanın bir karşılığı vardır. Konuşmanın özü -kısaca- Seyyid Ali Hamaney'in silaha yaslanmış görüntüsüydü. Halkına ve bölge halklarına büyük bir savaşın içinde olduklarını, düşmanla surlarda savaşmaları ve yüzleşmeleri gerektiğini anlattı. Ardından yoldaşı Nasrullah'ı övdü ve onu İsmail Heniyye ve Kasım Süleymani ile bir sonraki aşama için bir sembol ve güç kaynağı olarak ilan etti. Eğer İsrail ve Amerika dedikleri gibi "deliyse", delilik çağında yaşamayı öğrenmek zorundasınız ve terörü tanıyıp evcilleştirene kadar terörü direnişle yenmekten başka seçeneğiniz yok. Düşman, gelgit gibi güç gösterisi yapıp "bölgeyi yeniden çizme" hayali karşısında durmayacaktır. Fakat dün milyonlar "İran'dan Yemen'e, Afganistan'dan Gazze'ye" bir silahlanma çağrısı duydu ve bu seferki düşman IŞİD'den daha vahşi ve daha tehlikeli.(Çeviri: YDH)