İsrail'in ölüm fermanı imzalanıyor
“Direniş her geçen gün daha da güçlenmekte, sadece var olarak bile Batı Asya içinde ve dışında kalpleri ve zihinleri giderek daha fazla kazanmaktadır.”
El-Meyadin tarafından yayımlanan makalenin yazarı, bağımsız gazeteci Kit Klarenberg, İran'ın Direniş grupları arasında bir savunma ve güvenlik anlaşması tesis etmeye yönelik devam eden çabalarının algılanan dış tehditlere karşı Eksen'in kolektif tepkilerini güçlendirmeyi amaçladığını bildirirken İsrail'in askeri eylemlerine ve çatışmadaki kişisel kayıplara yönelik yaygın öfkenin etkisiyle Filistinliler arasında Hamas'a verilen desteğin önemli ölçüde arttığını ve bunun da İsrail'e karşı silahlı direnişi destekleyen kamuoyu duyarlılığında kayda değer bir değişime yol açtığını vurguluyor. Klarenberg'e göre, İran'ın son askeri eylemleri, Direniş'in olası çatışmalarda galip gelebileceğine dair hesaplanmış bir güvene işaret ettiği gibi bölgesel güç dinamiklerinin önemli ölçüde yeniden şekillenebileceği ve Batı Asya'daki Batı nüfuzuna meydan okunabileceği yeni bir aşamayı temsil ediyor.
7 Ekim'de İran parlamentosunun, Direniş'i “ve onları destekleyen ülkeleri”, “özellikle ABD ve İsrail'den gelen” dış tehditlere karşı ortak ve işbirliğine dayalı bir askeri yapı içinde resmen birbirine bağlayacak bir savunma ve güvenlik anlaşması hazırladığı açıklandı.
Filistinli özgürlük savaşçılarının bir yıl önce Siyonist varlığın kokuşmuş kalbinin derinliklerine vurduğu darbeden bu yana İsrail'in tabutuna çakılan en muazzam çivi olan bu adım, Batı'da pek dikkat çekmese de bildirinin zamanlaması kesinlikle tesadüf değildi.
Paktı imzalayan tüm taraflar - ister hükümet ister direniş hareketi olsunlar - Siyonist varlığın ya da müttefiklerinin saldırısına uğramaları halinde birbirlerine “kapsamlı” ekonomik, askeri ve siyasi yardımda bulunacaklar.
Daha da önemlisi, Direniş üyeleri arasında “koordinasyonu kolaylaştırmak” için özel bir ortak askeri karargah da kurulacak. Bu karargâh “askeri operasyonları ve krizlere müdahaleyi yönetmek için merkezi bir komutanlık olarak hizmet verecek ve planlı ortak askeri tatbikatlar yoluyla operasyonel yetenekleri güçlendirecektir.”
Anlaşma “sadece askeri işbirliğini arttırmayı” değil, aynı zamanda Direniş için “altyapı gelişimini desteklemeyi” de amaçlıyor:
“Askeri üsler ve eğitim merkezleri inşa etme konusundaki işbirliğinin potansiyel tehditlere karşı hazır olma durumunu arttırması bekleniyor.”
İran İslam Cumhuriyeti milletvekilleri bu ittifakın hayata geçirilmesi halinde “bölgedeki güç dengesini önemli ölçüde değiştirebileceğine ve Batı Asya'da İsrail'in çıkarları doğrultusunda tahribat yaratmaya çalışan Batı etkisine karşı güçlü bir denge unsuru oluşturabileceğine” inanıyor.
Elbette son olaylar Batı Asya'daki “güç dengesinin” çoktan kesin bir şekilde Direniş lehine değiştiğini açıkça ortaya koymuştur.
İran'ın 1 Ekim'de Siyonist varlığa yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırısının ölçeği ve şiddeti, Tahran'ın İsrail ya da Batılı kuklacılarından ciddi bir misilleme beklemediğini göstermekle kalmadı, Tel Aviv'in karşılık olarak topyekûn savaş ilan edecek kadar gözü kara olması durumunda, Direniş'in kaçınılmaz olarak galip geleceğini de hesapladı.
Bu yıkıcı saldırının ardından bu gazeteci, Tahran'ın bölgesel ve uluslararası düşmanlarına bir meydan okuma attığını ve bunun sonucunda ortaya çıkacak herhangi bir çatışmanın Siyonist varlığın nihai sonu ve İmparatorluğun Batı Asya'dan daha geniş çapta geri çekilmesi anlamına geleceğini bildiğini öne sürdü.
Resmi bir Direniş askeri ittifakının hızla ortaya çıkması bu analizi doğrulama eğilimindedir. Artık bir sonraki hamleyi yapmak İsrail'e kalmıştır ki bu hamle onun son hamlesi olabilir.
Askeri tepki
İran'ın Siyonist varlığı vurmasından saatler önce İsrail işgal güçleri Lübnan'a yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı. O günden bu yana sivil alanları ve altyapıyı vahşice hedef alan işgal güçleri, bugüne kadar en az bin 400 masum insanın hayatına mal olurken sayısız insanın da yaralanmasına neden oldu.
İsrailli liderler ve uysal Batılı gazeteciler tarafından başlangıçta Hizbullah'a yönelik “kesin istihbarata” dayanan “sınırlı bir kara müdahalesi” olarak çerçevelenen bu girişimi, Benyamin Netanyahu rejimi şimdiden açıkça topyekûn bir savaşa dönüştürmeye çalışıyor.
Netanyahu, kendisinin ve bakanlarının 7 Ekim 2023'ten bu yana yaptığı pek çok açıklamanın, Siyonist varlığın Filistinlilere karşı soykırım niyetiyle hareket ettiğine ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin “insanlığa karşı suçlar” iddianamesine önemli ölçüde katkıda bulunmuş olabileceğine dair dağ gibi yığılmış kanıtlar arasında yer almasından belli ki endişe duymuyor.
İsrail lideri 9 Ekim'de Lübnan halkını, ayaklanıp işgal güçlerinin ülkelerini Hizbullah'tan “kurtarmasına” yardım etmemeleri halinde “Gazze'de gördüğümüz gibi yıkım ve acı çekmekle” tehdit etti.
Yine de The Guardian'ın 6 Ekim'de kabul ettiği gibi, işgal güçlerinin Lübnan'ı işgal girişiminin şimdiden büyük bir yıkıma yol açtığı kanıtlandı. Çok sayıda askerlerini kaybettiler, Hizbullah ise “bu çatışmaya hazırlanmak için neredeyse yirmi yıl geçirdiği kendi topraklarında savaşma gücünü koruyor.”
Haberin başka bir yerinde ise İran'ın 1 Ekim'de Tel Aviv'i vurduğu belirtiliyor:
“İsrail yönetiminin ilk başta iddia ettiği gibi önemsiz bir saldırı değil, aksine geniş çaplı bir saldırının sadece İsrail'in füze savunma sistemlerini alt etmekle kalmayıp Tahran'ın hedeflediği hedeflere, bu durumda birkaç askeri üsse, savaş başlıklarını isabetli bir şekilde patlatabileceğini gösteriyor. Tüm bunlar İsrail'in İran'a 'önemli' bir askeri karşılık vermeye hazırlandığı şu günlerde ciddi soru işaretleri yaratıyor.”
Guardian, İsrail'in Direniş'e karşı “hızla metastaz yapan çok cepheli savaşı” nedeniyle Siyonist varlığın “askeri ve istihbarat üstünlüğünün birçok cephede bocaladığını” kaydetti.
Geçtiğimiz yıl aynı zamanda “İsrail'in, uzun süreli yıpratma çatışmalarına girmekten kaçınmak amacıyla devlet dışı aktörlere karşı kısa ve kararlı savaşlar vermeyi planlayan yeni operasyonel doktrinini de ciddi şekilde açığa çıkardı.” Bunun yerine, tam tersi oldu. Hamas, Hizbullah ve diğer direniş gruplarının safları her adımda daha da güçlendi.
Caydırıcı etki
Direniş'in başarısının sırrı, elit ve emperyal dergi Foreign Affairs tarafından Haziran ayında yayınlanan ve pek fark edilmeyen bir makalede ortaya kondu.
“Hamas kazanıyor“ başlıklı makale, ‘İsrail'in başarısız stratejisinin düşmanını neden daha güçlü hale getirdiğini’ ve ‘önemli ölçütlere göre Hamas'ın bugün 7 Ekim 2023’te olduğundan daha güçlü olduğunu” ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor.
“Büyüyen” grup o zamandan beri ‘Gazze'de inatçı ve ölümcül bir gerilla gücüne dönüştü’ ve daha önce işgal güçleri tarafından ‘kolayca’ temizlendiği iddia edilen bölgelerde ‘ölümcül operasyonlar’ başlattı.
Foreign Affairs bu “kapsayıcı başarısızlığı” “Hamas'ın gücünün kaynaklarının büyük ölçüde yanlış anlaşılmasına” bağlıyor. Siyonist varlık, “büyük zararına”, “Gazze'de yol açtığı katliam ve yıkımın düşmanını daha da güçlendirdiğini” anlayamamıştır.
Hamas'ın “kilit destek kaynağı”, “yerel toplumdan destekçi kazanma potansiyeli” ve “özellikle yeni nesil savaşçıları ve ajanları kendine çekme yeteneği”dir.
Bu destek Hamas'ın “saflarını yenileyebileceği, kaynak kazanabileceği, tespit edilmekten kaçınabileceği ve genel olarak Siyonist varlığa karşı savaş yürütmek için gerekli insan ve maddi kaynaklara daha fazla erişebileceği” anlamına geliyor.
“Genellikle aile üyelerini ya da arkadaşlarını kaybettikleri için öfkeli olan ya da İsrail'in ağır askeri güç kullanmasına daha çok kızan” sıradan Filistinliler, Gazze sakinleri arasındaki ‘muazzam desteği’ nedeniyle Hamas'a katıldılar ya da gruba bir tür yardım sağladılar.
Filistinlilerin görüşlerini yansıtan anketler de bu sonucu destekliyor. Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi tarafından Haziran 2023'ten itibaren 12 ay boyunca yapılan beş anket “çarpıcı bir bulgu ortaya koyuyor” - “neredeyse her açıdan Hamas bugün Filistinliler arasında 7 Ekim öncesine göre daha fazla desteğe sahip.”
Toplamda, Filistinlilerin “iki katı” Hamas'ı birincil rakibi el-Fetih'e tercih ediyor - %20'ye kıyasla %40. Ve Filistinlilerin %73'ü Hamas'ın bu tarihi saldırıyı yapmakta “haklı olduğuna” inanıyor.
Batı Şeria'daki Filistinliler arasında Siyonist varlığa karşı silahlı direnişe verilen destekte de “özellikle” bir artış var. Burada yapılan anketler, Hamas'ın Gazze'de “İsrail'e” yönelik saldırılarına verilen desteğin “sürekli olarak yüksek seviyelerde seyrettiğini” ortaya koyuyor.
Gazze'deki Filistinlilerin %60'ı mevcut savaşta bir aile ferdinin öldüğünü, dörtte üçünden fazlası ise bir aile ferdinin öldüğünü ya da yaralandığını bildiriyor ki bu iki rakam da Aralık 2023'e kıyasla önemli ölçüde yüksek.
Foreign Affairs, Hamas'ın 7 Ekim operasyonunu gerçekleştiren “savaşçı sayısının yaklaşık on katına” ulaştığını kaydediyor. Bu arada, “grubun yeraltı tünel ağının %80'inden fazlası planlama, silah depolama ve İsrail'in gözetiminden, yakalanmasından ve saldırılarından kaçmak için kullanılabilir durumda” ve “Gazze'deki üst düzey liderliğinin” “çoğu” hala sağlam.
İşgal güçlerinin Filistinlileri “cezalandırması” Gazze veya Batı Şeria sakinleri üzerinde “önemli bir caydırıcı etki yaratmıyor” veya “Hamas'a olan desteklerini azaltmıyor”.
Foreign Affairs bu olgunun sadece Hamas'la sınırlı olmadığını, yorulmak bilmeyen Direniş'in tüm bileşenlerini kapsadığını kabul ediyor. Yayın organı, Siyonist varlığın 1982-1999 yılları arasında Güney Lübnan'ı vahşice işgali sırasında Şiiler arasında Hizbullah'a desteğin “geliştiğini” belirtiyor.
Bu da grubun Beyrut'ta “küçük bir gizli” silahlı gruptan “ana akım bir siyasi partiye dönüşmesi” ve bugün en az 40 bin savaşçıdan oluşan özel bir askeri kanada sahip olmasıyla sonuçlandı. Foreign Affairs, “İsrail'in” Hamas'a karşı yürüttüğü savaşa ilişkin lanetleyici değerlendirmesini keskin bir sonuçla tamamlıyor:
“Savaş devam edecek, daha fazla Filistinli ölecek ve İsrail'e yönelik tehdit daha da büyüyecek.”
Siyonist varlığın Lübnan'ı işgalinin dehşeti muhtemelen bir süre daha devam edecek. Ancak ekonomik, askeri ve siyasi çöküşü de öyle. Bu arada Direniş her geçen gün daha da güçlenmekte, sadece var olarak bile Batı Asya içinde ve dışında kalpleri ve zihinleri giderek daha fazla kazanmaktadır.
Siyonizm karşıtı hükümetleri ve Filistin özgürlük savaşçısı hareketleri birbirine bağlayan yeni, özel anlaşma nihayet İsrail'in ölüm fermanını imzalıyor.(Çeviri: YDH)