Emekli Amerikalı Büyükelçi Ross: ABD, Suriye'yi terk etmemeli
"Trump, Suriye'nin ABD'nin uzak durması gereken bir 'karmaşa' olduğunu söylüyor. Ancak bu, tehlikeli bir hamle olur."
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'nde danışmanlık yapan ve eski ABD Ortadoğu Özel Temsilcisi olarak görev yapmış olan emekli Büyükelçi Dennis Ross, ABD’nin Suriye’deki varlığını sürdürmesi gerektiğini savunuyor. Ross, Beşşar Esed hükümetinin çöküşünün, İran, Hizbullah ve Rusya gibi aktörler için stratejik bir yenilgi olduğunu belirterek, bu durumun Orta Doğu'daki güç dengelerini değiştirdiğini ifade ediyor. Ross, ABD'nin Suriye'deki askeri varlığını sürdürmesinin, bölgesel dengeleri korumak açısından stratejik bir gereklilik olduğunu ifade ediyor. Ross'a göre, ABD'nin Suriye'den çekilmesi, IŞİD'in yeniden güç kazanmasına ve Suriye Kürt müttefiklerinin savunmasız kalmasına yol açabilir.
Suriye'de Beşşar el-Esed yönetiminin çöküşü, Orta Doğu'da bir deprem etkisi yarattı. Bu, yalnızca el-Esed yönetimi için değil, aynı zamanda İran, Lübnanlı vekili Hizbullah ve Rusya için de stratejik bir yenilgi anlamına geliyor.
Bu güçler, 2011'de reform çağrılarını reddeden el-Esed'e karşı ayaklanan Suriye halkına rağmen onu iktidarda tutmayı başarmışlardı. Bu üç aktörün ne kadar zayıfladığını görmek için, el-Esed'i kurtaramamış olmalarına bakmak yeterli.
El-Esed'in düşüşüyle birlikte, Orta Doğu'daki güç dengesi temelden değişti. İran ve vekil ağı, artık başkalarını, özellikle İsrail'i tehdit etme ya da bölgesel çatışmaları istismar ederek bölgesel düzeni alt üst etme ve domine etme konusunda daha az imkâna sahip.
Bu durum, ABD'ye tehditlere karşı koyacak, istikrarı teşvik edecek ve barış süreçlerinin koşullarını oluşturacak bir devletler koalisyonu kurma fırsatı sunuyor. Bu, Suudi Arabistan ve İsrail arasında potansiyel bir barış sürecini de içerebilir.
Başkan seçilen Donald Trump, Suriye'nin şu anda bir "karmaşa" olduğu konusunda haklı olabilir. İran ve Rusya'nın yardımıyla ülkenin kaynaklarını çalan ve halkını acımasızca ezen yönetimin çöküşünden sonra bu şaşırtıcı değil. Fakat ABD, Suriye'de istikrarlı bir geçiş sürecinin zorluğunu tamamen başkalarına bırakacak lükse sahip değil.
Reagan yönetiminden bu yana her iki partiden ABD başkanlarına Orta Doğu konusunda danışmanlık yapmış biri olarak, yeni yönetime bir tavsiyem var:
Kesinlikle, ABD'nin Suriye'deki nispeten ufak askeri varlığını sürdürmesinin, IŞİD'in yeniden dirilmesine ve Suriye'deki Kürt müttefiklerimize dönük saldırılara karşı koruma sağlamak açısından Amerika'nın çıkarına olduğuna inanıyorum. Bu tür saldırılar, daha fazla kaos ve ıstıraba yol açabilir.
Aynı zamanda, güçlü iktisadi ve diplomatik araçlarımızı kullanarak Suriye'deki yeni hükümetin –ve Türkiye gibi güçlü dış aktörlerin– azınlık nüfuslarına zulmeden bir cihatçı devlet kurmasını veya IŞİD'in Suriye'ye geri dönmesine izin vermesini engellemeliyiz.
IŞİD, Barack Obama, Trump ve Joe Biden olmak üzere üç başkanın yenilgiye uğratmak için harekete geçtiği bir tehdit oluşturuyor.
Evet, Suriye'de bundan sonra ne olacağına dair büyük belirsizlikler var. Öncelikle, İslamcı muhalif grup Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) gerçek niyetleri hakkında çok az şey biliyoruz.
HTŞ, el-Esed'i devirmek için yıldırım hızıyla ilerledi. HTŞ, yıllar önce Nusra Cephesi'nden ayrılıp el-Kaide'yi reddetmiş olsa da aşırılıkçı ideolojisini koruyor.
Kabul etmek gerekir ki HTŞ, son yıllarda Suriye'nin İdlib vilayetinde yönetim sorumluluğunu üstlendiğinde biraz daha pragmatik bir yaklaşım benimsedi ve genel olarak etkili oldu.
Şimdi ise HTŞ lideri Ahmed eş-Şaraa (artık savaşta kullandığı adı Ebu Muhammed el-Colani'yi terk etti) doğru şeyleri söylüyor: Suriye'deki pek çok azınlık grubuna hoşgörüyü vurguluyor, dört aylık bir geçiş hükümeti kurma planlarını açıklıyor, silahlarını bırakan Suriye askerleri için misilleme yapılmaması gerektiğini açıkça belirtiyor ve hatta Suriye'nin İsrail ile çatışmaya girmeyeceğini ilan ediyor (Bu son açıklama, özellikle İran'ın varlığı ortadan kalktığı ve yeni Suriye hükümetinin İsrail ile savaşma niyeti olmadığı için, İsrail'e Suriye'ye girmek için bir bahane olmadığını söylemenin bir yolu olarak görülebilir).
Ancak eş-Şaraa'nın tam olarak iktidara yerleştiğinde ne yapacağı ve HTŞ içindeki tüm alt grupların onun pragmatizm ve çoğulculuğu kabul mesajına uyup uymayacağı henüz belli değil. Eğer uymazlarsa ne olacak?
Sonuçlarını dayatacak mı? Ayrıca, özellikle HTŞ dışındaki diğer Suriyeli muhalif gruplar arasında bir güç mücadelesi yaşanmayacağına dair henüz güvenmek için çok erken.
Kuzeydeki Kürtlerin akıbeti ve IŞİD ile devam eden mücadele konusunda da belirsizlikler var. IŞİD, savaş sırasında bir dönem Suriye'nin bazı bölgelerini kontrol etmişti.
El-Esed'i devirme kampanyasını destekleyen Türkiye, ülkenin kuzeyinde kendi güvenlik bölgesini oluşturdu ve bu anı, Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) alt etmek için bir fırsat olarak görüyor. SDG, büyük ölçüde Kürtlerden oluşan bir grup ve Türkiye, SDG'nin düşmanı olan PKK ile bağlantılı olduğuna inanıyor.
ABD'nin SDG'ye bakış açısı çok farklı. SDG, IŞİD ile mücadelede sahada en önemli yerel ortağımız oldu.
Şu anda Suriye'de yaklaşık 2 bin Ameirkan askeri bulunuyor ve ABD ile SDG, IŞİD'i tamamen ortadan kaldırmasa da büyük ölçüde yenmeyi başardı. Fakat Türkiye, SDG'ye doğrudan ve vekil gücü Suriye Milli Ordusu aracılığıyla saldırılarını yoğunlaştırdı.
Öyle ki, SDG lideri Mazlum Abdi, karşılaştıkları tehditler nedeniyle artık IŞİD ile mücadele operasyonlarını durdurmak zorunda kaldıklarını açıkladı.
Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçen hafta Türkiye'ye giderek Suriye konusunda ortak bir yaklaşım bulunup bulunamayacağını araştırdı. Doğru bir çaba gösteriyor ama Türk mevkidaşı Hakan Fidan'ın Kürt güçlerinin kilit unsurlarının Suriye'den ayrılması gerektiğini açıklamasıyla bu kolay olmayacak.
Türkiye, özellikle HTŞ'ye verdiği destek ve varlığı nedeniyle şu anda Suriye'deki tartışmasız en baskın dış güç olsa da ABD'nin de etkisi yok değil.
Türkiye, Suriye'de istikrar ve yeniden yapılanmaya büyük ihtiyaç duyuyor, böylece barındırdığı 3,2 milyon Suriyeli mülteci ülkelerine geri dönebilir. Ancak hem istikrar hem de HTŞ'nin otoritesini inşa edebilmesi için, Suriye'deki berbat iktisadi koşulların hafifletilmesi ve bir kalkınma yolunun oluşturulması gerekiyor; ki bunların hiçbiri ABD yaptırımları kaldırılmadan mümkün değil.
Hem Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de HTŞ, yaptırımların bedelsiz kaldırılmayacağını bilmeli.
Blinken, Suriye'deki geçiş sürecine rehberlik etmesi gereken bir dizi ilkeyi açıkça belirtti. Bunlar arasında, sürecin kapsayıcı olması ve insani yardımın ihtiyaç sahibi tüm insanlara ulaşması gerektiği yer alıyor.
Azınlıkların ve kadınların haklarına saygı gösterilmeli ve şiddetten vazgeçilmeli. En önemlisi, terör örgütlerinin Suriye'de üslenmesine izin verilmemeli, yeni Suriye komşularıyla barışçıl ilişkiler kurmalı ve kimyasal silah stokları güvence altına alınıp imha edilmeli.
Eğer HTŞ bu ilkeleri benimser ve inandırıcı bir şekilde uygulamaya başlarsa, ancak o zaman ABD ve diğer ülkeler HTŞ'nin artık bir terör örgütü olmadığına karar verip yaptırımları kaldırmalıdır.
HTŞ'nin listeden çıkarılmasını performansa bağlamak kadar önemli olan bir şey daha var: ABD, yeni bir Suriye'nin ortaya çıkma ve halkına, komşularına veya ABD'ye bir tehdit oluşturmama şansını artırmak için bir şey daha yapabilir: ABD varlığını en azından şimdilik Suriye'de tutmak.
Şu anda ABD askerlerini geri çekme zamanı değil. El-Esed'in gitmesiyle birlikte, IŞİD kaotik koşullarda yeniden ortaya çıkmaya çalışacak.
ABD, bunu engelleme konusunda büyük bir çıkara sahip. Ufak olsa da Amerikan askeri varlığı, IŞİD'in anlamlı bir şekilde yeniden dirilmesini engellemeye yardımcı oldu.
Suriye'nin kuzeydoğusundaki ve aynı zamanda hassas ama önemli bir müttefik olan Ürdün sınırındaki varlığımız, IŞİD'in her geri dönme girişimini etkisiz hale getirdi ve dışarıya doğru genişlemesini ve güneye Ürdün'e sızmasını engelledi.
ABD'nin geri çekilmesi, Türkiye ve Suriye'deki tüm aktörler üzerindeki etkimizi azaltacaktır. Ayrıca, bu neredeyse kesinlikle Suriye ve çevresindeki istikrarsızlığı artıracak ve IŞİD'in yeniden güçlenme olasılığını çok daha yüksek hale getirecektir.
Eğer bu gerçekleşirse, terör örgütü bir kez daha ABD ve dostlarını tehdit edecektir. Şimdi Suriye'de uygun maliyetli bir varlık sürdürmek ve daha sonra daha kötü, daha tehlikeli koşullar altında geri dönmek zorunda kalmamak daha iyi bir seçenek.(Çeviri: YDH)