Cumhurbaşkanlığı boşluğunun giderilmesiyle Lübnanlıların umutları canlandı
Lübnan'ın eski Dışişleri Bakanı Adnan Mansur, Mehr Haber Ajansı ile yaptığı röportajda Lübnan'daki cumhurbaşkanı seçimi sürecini, uluslararası aktörlerin rolünü ve Lübnan'ın önündeki siyasi ufku değerlendirdi.
Hızla gelişen bölgesel değişimler ve özellikle Suudi Arabistan'ın Lübnan'daki yeniden etkisi ile bölgesel ve uluslararası arabuluculukların ardından, Lübnan'da Mehr Haber Ajansı muhabiri Varde Saad, Lübnan'ın eski Dışişleri Bakanı Adnan Mansur ile bu ülkenin cumhurbaşkanı seçimi ve hükümetin oluşumu konularında bir röportaj gerçekleştirdi. Röportajın tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz:
Lübnan'da Cumhurbaşkanı seçimine ve bu ülkenin bölgesel siyasetteki geleceğine yabancı ülkelerin, özellikle Batılı devletler ve Fars Körfezi ülkelerinin özel ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Lübnan'ın bölgesel siyasi oyundaki rolü ve ABD'nin bu konudaki stratejisi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Lübnan hiçbir zaman yabancı ülkelerin, özellikle ABD, Batı Avrupa ve Fars Körfezi ülkelerinin önceliklerinin dışında kalmamıştır. Bu ülkeler her zaman Lübnan'da cumhurbaşkanı seçiminin kolaylaştırılması için çaba sarf etmiştir. Çünkü Lübnan, dost ve kardeş ülkelerle sağlam ilişkilere sahiptir. Bu ilişkiler, özellikle İsrail rejiminin saldırılarının sonucu olarak Lübnan'ın yaşadığı zorlu koşulların ardından daha da güçlenmiştir.
Bununla birlikte, bir yıl önce başlayan İsrail'in Lübnan'a yönelik saldırıları, çeşitli şekillerde hala devam etmektedir. Ateşkesin imzalanmasının ardından, bu ülkede cumhurbaşkanı seçimi için çözüm bulunması konusunda yaşanan siyasi boşluk ve Arap ve Arap olmayan ülkelerin arabuluculuk çabaları neticesinde nihayet bu süreç gerçekleşmiştir. ABD, Fransa, Mısır ve Fars Körfezi ülkeleri gibi birçok ülkenin arabuluculuğu, Lübnan'ın siyasi yapıları arasında bir uzlaşıya yol açmış ve nihayetinde Joseph Aoun'un bu ülkenin cumhurbaşkanlığına gelmesiyle sonuçlanmıştır.
Arap ve Batı dünyasının Lübnan'a olan ilgisi, Suudi Arabistan'ın Lübnan dosyasını yeniden ele alarak bu ağır meselede ani bir hareket başlatmasına neden oldu. Bu, Riyad'ın son yıllarda bu dosyadan uzak durduğu bir dönemde gerçekleşti. Suudi Arabistan'ın bu alandaki hesapları nelerdi ve Suriye yönetiminin düşüşünün ardından bölgedeki yeni dengelerin doğasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Lübnan, bölgenin ayrılmaz bir parçası olup güvenlik, siyasi ve ekonomik açılardan bölgeden etkilenmektedir. Lübnan, bölgedeki gelişmelerden ve Batı'nın, bölgedeki nüfuzunu artırma, siyasi, ekonomik, güvenlik ve stratejik çıkarlarını pekiştirme hedefiyle yürüttüğü politikalardan bağımsız değildir. Ancak bu durum, Lübnan'ın uluslararası ve bölgesel siyaset çatışmaları içinde kendi bütünlüğünü, özgürlüğünü ve karar alma bağımsızlığını bir kenara bırakması anlamına gelmez.
Batı'nın ve Arap ülkelerinin Lübnan'a ilgisinin yeni olmadığı ve son birkaç on yıldır benzer bir durumun yaşandığı açıktır. Ancak Suriye'deki olaylar, Batılı ve Arap ülkelerinin Lübnan'a yönelmesine neden olarak durumu kontrol altına almalarını sağlamaya çalışmıştır. Böylece uzun süren bir durgunluk ve siyasi boşluğun ardından ve geçici bir hükümetin görevde olduğu bir dönemde Lübnan'da cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Bu bağlamda, Suriye'deki yönetim değişikliğinin tüm bölge ve bölgedeki hükümetler üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum, çeşitli ülkelerin durumu kendi kontrolleri altına alma çabalarını beraberinde getirmiştir. Suriye'deki gelişmelere yaklaşım ise bölgesel çıkarlar doğrultusunda şekillenmiş ve Lübnan'daki durum da bu sürecin bir parçası olmuştur.
Joseph Aoun'un Lübnan Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, bazı Lübnanlıların ABD yaptırımlarının kaldırılması ve Fars Körfezi ülkelerinin yatırımlarının Lübnan'a geri dönmesi konusundaki umutlarını canlandırdı mı? Bu umutlar gerçeğe dönüşebilir mi ve bu iyimserliklerin ardındaki siyasi hesaplar nelerdir?
Joseph Aoun'un cumhurbaşkanı seçilmesi, özellikle yıllardır devam eden cumhurbaşkanlığı boşluğunun ardından, birçok Lübnanlıya umut vermiştir. Lübnan, 2018'den bu yana ekonomik, geçim ve mali krizlerle mücadele ediyor; yerel para birimi yaklaşık yüzde 90’ı değer kaybetmiş, bankalardaki yatırımcı mevduatları çalınmış ve ülkede yaygın bir yolsuzluk ortamı oluşmuştur.
Bunun yanı sıra, iki milyondan fazla Suriyeli mültecinin varlığı, Lübnan gibi küçük bir ülke üzerinde ağır bir yük yaratmıştır. Bu koşullar altında Aoun'un seçilmesi, birçok Lübnanlıyı, özellikle de İsrail rejiminin ülkeye milyarlarca dolarlık zarar veren yıkıcı savaşının ardından, Lübnan'ın farklı alanlarda yeniden inşası sürecinde etkili olabileceği yönünde umutlandırmıştır. Ancak bu, Arap ülkeleri ve Fars Körfezi ülkelerinin Lübnan'a dönmesi, bu ülkenin yeniden inşa sürecine katkıda bulunması ve mevcut sorunların hafifletilmesiyle mümkün olacaktır.
Joseph Aoun'un yemin törenindeki konuşması dikkate alındığında, ilk dönem kabinesinin yapısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Lübnan önümüzdeki dönemde farklı ve aktif bir diplomasi izleyebilir mi?
Lübnan'ın yeni hükümeti büyük görevlerle karşı karşıyadır ve ekonomik, siyasi, geçim ve kültürel açıdan ağır sorumluluklar üstlenmiştir. Hükümet, devletin yapısını yeniden inşa etmek zorundadır ve bu, Joseph Aoun'un konuşmasında da vurgulanan bir noktadır. Aoun, Lübnan halkının acı çektiği hassas konulara dikkat çekmiş ve bu sorunları çözmesi gerektiğini ifade etmiştir. Elbette bu, çabaların birleşmesi olmadan mümkün değildir. Bu sorumluluk yalnızca cumhurbaşkanına ait olmayıp anayasal kurumlar ve üç erk—cumhurbaşkanlığı, kabine ve parlamento—arasında tam bir uyum gerektirir. Bu tür bir iş birliği, Lübnan'ın yeniden inşasına ve ekonomik ile sosyal sorunlarının çözümüne zemin hazırlayabilir ve savaşın neden olduğu yıkımın yeniden inşasında uluslararası iş birliği fırsatları yaratabilir.
Lübnan, bölgesel, Arap ve uluslararası düzeyde diplomatik faaliyetlerini güçlendirmeli ve aktif bir diplomasi izlemelidir. Lübnan'da gerçekleştirilmesi gereken iç reformlar, dış çabalardan ayrı düşünülemez. Lübnan, güçlü ilişkiler aracılığıyla dış ülkelerden destek alarak sorunlarının bir kısmını çözebilir. Bu diplomasi, ikili ilişkileri iyileştirebilir, farklı ülkeleri Lübnan'a yardım etmeye ve yeniden inşa sürecine katılmaya teşvik edebilir.
Lübnan ve Suriye ilişkilerinin gelecekte birçok karmaşıklık barındıracağı söylenebilir. Sizce bu alanda bir ilerleme görebilir miyiz yoksa ABD ve İsrail'in çıkarları iki taraf arasında meydan okuma ve endişelerin devam etmesine mi neden olacak?
Lübnan, bölgenin ayrılmaz bir parçasıdır ve güvenliği, barışı ve istikrarı bölge üzerinde doğrudan etkili olmaktadır. Lübnan, Suriye ile tarihi, coğrafi, ekonomik ve güvenlik alanlarında güçlü ilişkilere sahiptir. İşgal altındaki topraklarla olan sınırın Lübnan'a kapalı olması nedeniyle, Lübnan'ın tek kara sınırı Suriye iledir. Bu bağlamda Suriye, Lübnan'ın ticareti için hayati bir damar niteliğindedir. Lübnan'ın Arap ülkelerine, özellikle Ürdün ve Irak'a kara yolu üzerinden yapılan ihracatında, Suriye üzerinden geçiş sağlanmaktadır. Dolayısıyla Lübnan, ortak çıkarları güçlendirmek için ikili ilişkilerini korumalıdır. Lübnan ve Suriye arasındaki bir uzlaşı, yalnızca bir tarafın değil, her iki tarafın da faydasına olacaktır. Günümüzde tartışılması gereken birçok mesele bulunmakta olup aynı zamanda Suriye ile sağlam ilişkiler kurulmalıdır.
Gelecekte çözülmesi gereken birçok dosya mevcuttur. Bunlardan biri, kara sınırlarının çizilmesi ve her iki tarafın kuzey Lübnan'daki ekonomik bölgelerinin düzenlenmesidir. Ayrıca Suriyeli mülteciler meselesi ele alınmalıdır, çünkü bu konu Lübnan'a ağır ve dayanılmaz bir maliyet yüklemiştir. İki ülke arasındaki güvenlik düzenlemeleri de dikkate alınmalı ve sınırlar, kaçakçılara ve Lübnan ile Suriye'nin güvenliğini tehdit eden unsurlara kapatılmalıdır. Dolayısıyla gelecekte, Lübnan ve Suriye arasındaki kardeşçe ilişkiler ve karşılıklı güven çerçevesinde ele alınması ve çözülmesi gereken birçok mesele bulunmaktadır.(Mehr)