Hz. Ali’den (as) Tefsir Kaideleri (VII): Kur’ân’da Gelecek, Bazen Geçmiş Zaman Formunda Anlatılır

İmam Ali’den (as) gelen rivayette ayet sınıflarından birisi olarak bir kısmının lafzı geçmiş zaman kalıbında iken manası gelecek hakkındadır. Kıyamet, yeniden dirilme, mahşer, hesap… hakkındaki bilgiler bunlardandır. Lafza bakıldığında olmuş bitmiş gibi bir şeyden haber verirken, mana gelecekteki bir durum hakkındadır. Örnek olarak Zümer Suresi 68. ayet ve sonrası verilebilir. “Sura üfürülmüştür (nufihe: geçmiş zaman), gökteki ve yerdekilerin hepsi ölmüştür (sa’ika: geçmiş zaman) …” Sonrasındaki ayetlerde de geçmiş zaman lafızları kullanılarak cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin de cehenneme sürüleceği, olmuş bitmiş gibi bildirilmiştir. Söz konusu olayların gelecekte gerçekleşeceği bilinmesine rağmen geçmiş zaman fiili kullanılmıştır. Teraziler kıyametin kopuşundan sonra kurulacak olsa da sanki kurulmuş gibi haber verilmiştir. “Kıyamet günü, adalet terazilerini kurmuşuz/ kuracağız (نَضَعُ)”[1] İmam’ın (as) bu kısa açıklamaları son derece önemli olduğundan örnekleri artırarak daha genişçe üzerinde durmak istiyorum.
Fiil kalıpları isimlerden farklı olarak oluşla birlikte gerçekleşme zamanına da delalet ederler. Arapça’da muzari fiil, şimdiki ve gelecek zamanı kapsamaktadır. Bu yüzden muzari fiil Türkçe’de geniş zamana karşılık gelir. Geniş zaman (muzari) fiili; olayı canlandırma, film gibi sahneleme, âdeta muhatabın işiteceği şekilde olayları tasvir etme ve devamlılık (istimrâr) anlamında; geçmiş zaman (mazi) fiili de bazen gelecek anlamında bazen de olayın olmuş bitmişliği ve kesinliğini ifade etmek için kullanılmaktadır.
Öncelikle neden gelecekte gerçekleşecek bir olay için geçmiş zaman kalıbının kullanıldığı, sorusuna cevap vermek yerinde olacaktır. Gelecek için gelecek zaman, geçmiş için de geçmiş zaman siğası kullanılsa olmaz mı? Lafızdaki artış manada da artışa neden olduğu için Kur’ân’ı Kerimde geçen zaman kalıplarındaki değişikliklerin ne tür nükteler barındırdığı üzerinde durmanın oldukça önem arz ettiğini düşünüyorum
Kur’ân-ı Kerimin Allah (cc) kelamı olduğunun sonuçlarından birisi elbette, geçmiş ve gelecek olayları anlatma biçiminde ortaya çıkmaktadır. Kıyamet, ahiret, cennet ve cehennemde yaşanacak olaylar çoğunlukla, olmuş bitmiş gibi, geçmiş zaman kipiyle anlatılırken, geçmişte yaşanmış olaylar şimdiki zaman kipiyle, sanki şu an yaşanıyor gibi canlandırılarak anlatılmaktadır. Müslüman alimler sadece Kur’ân değil, Peygamber Efendimizin (saa) de vahiy aracılığıyla gelecekten haber vermesini yaşadığı döneme dair verdiği haberlerden ayırmamışlardır. Örneğin Resulullah (saa), Ammar’ın bağiler tarafından şehit edileceğini önceden haber vermiştir. Olay gerçekleştiğinde hiç kimse peygamberin haberini inkâr edememiştir. Sadece farklı te’viller yaparak konuyu değişik yönlere çekmeye çalışanlar olmuştur. Günümüzde positivizmin etkisinde kalan bazı Müslümanlar, gelecekten haber veren, özellikle ahir zamanla ilgili gaybî haberleri maalesef inkâr etme cüretinde bulunmaktadırlar.
Kur’ân’dan öğrendiğimize göre Cenabıhak, kâinatta cereyan olayların iki çeşit kaydını tutmuştur. Değişmeyen ve kesin kayıt, Levh-i Mahfuz’dadır. Fakat diğer bir kayıt türü vardır ki sebeplere bağlıdır. Sebeplere bağlı olarak kayıtlar da değişmektedir. Levh-i Mahv ve İspat denilen bu kayıt türünde dua, sadaka, emr-i bi’l-ma’ruf gibi fiiller kayıtların değişmesine sebep olabilmektedir. Mesela sadaka sebebiyle birinin kısa olan ömrü uzatılabilmektedir. Tıpkı fabrikadan yeni çıkan araba için üretici firma tarafından bir ömür belirlendiği gibi insan için de başlangıçta bir ecel belirlenir. Üretici firma der ki; “Şu şu bakımları şöyle şöyle yapılırsa bu araba bir milyon km gider.” Kullanan kişi bakımları yapmayınca veya yanlış kullanınca arabanın ömrü belki 100 bin km’ye düşebilir. İnsanlar için de Cenabıhak bir ömür belirler. Ancak bu ömür bazı sebeplere bağlı olarak belirlenir. Eğer sadaka verirse ömrü şu kadar vermezse şu kadar, dua ederse şu kadar etmezse şu kadar vs. kişinin tercihlerine göre sürekli yazılıp çizilen bir Mahv ve İspat kaydı tutulmaktadır. Nihai ömür ise kesindir değişmez. Allah’ın (cc) kesin ve değişmez şekilde belirlediği, kıyamet saati, sura üfürülmesi, cennet ve cehennem ehlinin konuşmaları gibi olaylar geçmiş zaman kipiyle bildirilmiştir. Söz konusu olayın gerçekleşmesinde bir değişikliğin meydana gelmeyeceğine dikkat çekmesi açısından son derece anlamlıdır.
Arapça’da lafzı mazi olan fiillerin geçmiş zaman anlamında kullanılması normal olan bir durumdur. Ancak bazen geçmiş zaman formundaki lafız, gelecek zamanı göstermektedir. Bazen de geçmiş zaman formundaki lafız, fiilin devamlı hâlini (geçmiş, hâl ve gelecek zamanlarının üçünü de) bildirmektedir. Fiilin lafzı farklı bir anlamda kullanılmışsa elbette nedenini sormalıyız.
- Gelecek zamanda olsa da bir fiilin gerçekleşeceğini tekit etmek ve olmuş bitmiş gibi göstermek için geniş zaman yerine geçmiş/mazi zaman kalıbı kullanılmaktadır. “Etâ emrullahi/Allah’ın emri gelmiştir.”[2] ayetinde, “Etâ/geldi” mazi fiili gelecek zaman, yani ‘ye’ti/gelecek’ anlamındadır. Bedir’de Kâfirler, alaylı şekilde tehdit edildikleri azabın bir an önce gelmesini isteyince, bekledikleri tehdit sanki olmuş bitmiş bir olay şeklinde haber verilmiştir. Ayetteki amaç, sadece ileriki zamanda meydana gelecek bir olaydan haber vermek değil, aynı zamanda kesinlikle gerçekleşeceğini bildirmektir.[3] Böylece her şeyden haberdâr olan Rabbimizin bildirdiklerinin kesinleştiği ve gerçekleşmeye yakın olduğu ifade edilmiştir.
Benzer bir tekit, Fetih suresinde “ إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا / Biz sana aşikâr bir fetih ve zafer ihsan ettik.”[4] ayetinde de vardır. Resulullah’ın (sav) Hudeybiye senesinde Mekke’den dönmesi, onun için bir fetih sayılmıştır. Rabbimizin mazi sığasıyla haber vermesi, sanki olmuş bitmiş gibi meydana gelmesindeki kesinliği ifade etmek içindir.[5]
“وَيَوْمَ يُنفَخُ فِي الصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَمَن فِي الْأَرْضِ”[6] ayetinde Zemahşerî’ye göre ‘فَزِعَ’ fiilinin muzari değil de mazi sığasıyla gelmesi, bir nükteden kaynaklanmaktadır. O da şudur; dehşetli korkunun yer ve gök ehli üzerinde vuku bulduğunu, kesin ve hiçbir şüpheye mahal kalmayacak şekilde bildirmek için, mazi sığası kullanılmıştır. Çünkü mazi sığası, fiilin meydana geldiğine ve kesin olarak tahakkuk ettiğine delâlet etmektedir.[7]
- Muzari fiiler ise genellikle devamlılık bildirir. “إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱلْمَسْجِدِ ٱلْحَرَامِ”[8] Ayetteki “وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ” kısmı geniş zamanla ifade edildiği için şöyle bir anlam kazanmıştır. Yani devamlı olarak Allah’ın dininden ve Mescid-i Haram’dan insanları alıkoyarlar.[9] Bu ayetteki يَصُدُّونَ fiili geniş zaman formundadır. Taberî’ye göre bunun sebebi, insanları Kâbe’den çevirmenin kâfirlerin sıfatlarından olması ve bu özelliklerindeki devamlılıklarıdır. Dolayısıyla bu ayetin anlamı şöyledir: “Kâfirlerin özelliklerinden birisi de insanları Allah’ın yolundan alıkoymalarıdır. Tıpkı şu ayet gibi: “الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ/Onlar, iman etmiş ve kalpleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalpler Allah'ın zikri ile yatışır.”[10] Burada da görüldüğü gibi müminlerin devamlı özelliklerinden birisinin, Allah’ı anmakla tatmin olmaları olduğunu, ifade etmek için geniş zaman kullanılmıştır.”[11]
- Eskiden yapılan bir hataya devam edildiğine dikkat çekmek için geçmişteki bir olay şimdiki zamanla ifade edilebilir. Örneğin, “فَفَرِيقاً كَذَّبْتُمْ وَفَرِيقاً تَقْتُلُونَ / Bir grubu yalanladınız. Bir grubu da öldürüyorsunuz.”[12] ayetinin başında geçmiş zaman kipiyle “Bir grubu yalanladınız”, devamında ise geniş zaman kullanılarak “Bir grubu da öldürüyorsunuz” denilmesindeki incelik şöyle açıklanabilir; ya geniş zaman kalıbındaki ‘تَقْتُلُون’ fiili, geçmiş zaman anlamında kullanılmıştır. Böylece işin çirkinliği tasvir edilmiştir. Belagat üsluplarında alışılageldiği gibi geçmişte cereyan etmiş son derece korkunç olayları ifade etmek için geçmiş yerine şimdiki zaman kullanılmaktadır. Böylece Yüce Allah, peygamberlerin öldürülmesi olayını, dinleyicilerin gözleri önünde âdeta canlandırmaktadır. Bu durumda dinleyici olayı daha çok yadırgar ve daha korkunç bulur. Ya da muzari, gelecek zaman anlamındadır. O zaman da Allah’ın (cc.) koruması olmazsa Yahudilerin Hz. Muhammed’i (saa) öldürmek için sürekli bir çaba içinde olduklarına dikkat çekilmektedir.[13]
- Henüz gelmemiş gelecekten geçmiş zaman/mazi fiiliyle haber verilmesi; daha etkili olup, fiilin icat ve tahakkuku için daha fazla tekit barındırmaktadır. Çünkü geçmişte olmuş bitmiş anlamını vermektedir.[14] Mazi fiil, tahakkukun kesinliğini ve bitmişliğini gösterirken, muzari ise fiilin gerçekleşip gerçekleşmemesinin muhtemel olduğunu göstermektedir. Zemahşerî, Mâide suresi 23. ayetin tefsirinde şöyle der; “Allah'tan korkan ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle dediler: Onların üzerlerine kapıdan girin. Oradan girerseniz muhakkak galip gelirsiniz. Eğer layıkıyla inanıyorsanız yalnız Allah'a dayanın.”[15] ayetinde, “Muhakkak galip gelirsiniz” ifadesi geçmektedir. “O iki kişi, muhakkak galip geleceklerini nereden bildiler?” Bu soruya: “Musa’nın (a.s.) “Allah size yazdı”[16] demesinden anladılar.”[17] şeklinde cevap vererek mazi kalıbının tekit anlamı verdiğini belirtmektedir. Yani müjdenin “Ketebe” mazi sığasıyla haber verilmesinden anladılar. Allah’tan gereği gibi sakınan iki kişinin ilahî kelamdaki incelikleri anlamada oldukça ferasetli olduklarına ve ilahî va’dlere de son derece güvendiklerine işaret vardır.
- Bazen konuşan kişi, işin gerçekleşmesi yönünde rağbetini belirtmek ve vukuunu tekit etmek için emir yerine geçmiş zaman sığasını kullanır. Normalde duada emir sığası kullanılır. Ya Rabbi beni affet! Düşmanlarımızı kahret!.. Ancak dua eden kişi kabul olmasına olan fazla ümidini göstermek için emir yerine mazi sığası kullanır. Kur’an’da “Leanehullâh/Allah lanet etsin”[18] gibi mazi ifadelerle dua edilmiştir. Allah (cc.) için rağbet anlamında olması uygun olmadığı için böyle yerlerde hem Müslümanlara nasıl dua edileceğini öğretmek hem de lanetin şüphesiz gerçekleştiğini bildirmek için kullanıldığı kabul edilmektedir.[19]
Benzer şekilde Zemahşerî, “ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَاء مُتَشَاكِسُونَ/ Allah’ın şöyle bir örnek verdiğini haber ver! Bir adam var ki onun birbiriyle ihtilâflı birçok ortak efendisi bulunmaktadır…”[20] ayetinde geçen “ضَرَبَ” fiilinin, emir anlamında kullanıldığını belirtmektedir.[21] Neden emir yerine geçmiş zaman fiili kullanıldı? Denilirse, şöyle cevap verilebilir: Böylece “Allah (cc.) ilminde bir misâl verdi. Ey Muhammed! Sen de bunu kavmine anlat.” denilmiştir. Emir yerine geçmiş zaman sığası kullanılarak misalin Allah’a (cc.) isnadı ve bu meselin şânının yüceltilmesi sağlanmıştır.[22] Aksi takdirde doğrudan emir verilerek, onlara örnek ver/idrib! denilseydi, mesel Allah’a isnat edilmemiş olacaktı.
Kur’ân’ı Kerim’de bir lafız asıl konulduğu anlam dışında başka bir anlamda kullanılıyorsa bazı nüktelerden dolayıdır. Bizim görevimiz bunları araştırıp murad-ı ilahîyi en doğru şekilde anlamaktır. Kur’ân’da fiil kalıplarının birbirinin yerine kullanılması oldukça yaygındır. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Enbiya, 21/47. Bkz., Risaletu‘l Muhkem ve’l Müteşabih, s. 26.
[2] “Allah’ın emri geldi” Nahl, 16/1.
[3] Zemahşerî, Keşşâf, s. 566.
[4] Fetih, 48/1.
[5] Zemahşerî, Keşşâf, s. 1024.
[6] Neml, 27/87.
[7] Zemahşerî, Keşşâf, s. 792.
[8] Hac, 22/25.
[9] Zemahşerî, Keşşâf, s. 693.
[10] Ra’d, 13/28.
[11] Taberî, Câmiʿu’l-beyân ʿan teʾvîli âyi’l-Ḳurʾân, XVI, 504.
[12] Bakara, 2/87.
[13] Zemahşerî, Keşşâf, s. 85; Tîbî, Fütûhu’l-Gayb, II, 568.
[14] İbn Esîr, Meselu’s-Sâir, II, 185.
[15] Maide, 5/23.
[16] “Ey Halkım! Allah’ın size vaad ettiği kutsal topraklara girin.” Maide, 5/21.
[17] Zemahşerî, Keşşâf, s. 285.
[18] Nisa, 4/118.
[19] el-Umri, Muhalefetu Mukteda’z-Zahir Fî İstimali’l- Ef’âli ve Mevâki’uhâ Fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, s. 440.
[20] Zümer, 39/29.
[21] Zemahşerî, Keşşâf, s. 939.
[22] İbn Âşûr, et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XXIII, 400-401.