Gazze savaşı İran ve Türkiye’ye paslaşma imkânı doğuruyor
"Türkiye 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulmasını istiyor. İran ise İsrail’i tanımayıp Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler için ortak bir Filistin devleti öneriyor. Ankara’nın İsrail’le ilişkileri kesmesi Tahran’a zafer havası yaşatır ama Erdoğan’ın böyle bir niyeti yok."
Türkiye ne İsrail’le ilişkileri gözeten mutedil tutumuyla ne de Hamas’ı sahiplenen keskin çizgisiyle Gazze’deki gidişatı etkileyebildi. Ateşkes ve rehineler konusunda diplomatik bir başarı elde edemese de girişimler sürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hamas’ın terör örgütü değil kurtuluş ve mücahitler grubudur” çıkışıyla memnun ettiği İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile birlikte İslam İşbirliği Teşkilatı’nda (İİT) güçlü bir tutum hedefliyor. Ayrıca Türkiye ve İran Gazze üzerinden yakaladıkları paslaşmayı değerlendirip ikili ilişkilerdeki çetrefilli dosyalara da el atıyor. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Ankara’daki temaslarından sonra Reisi’nin bu ay içinde beklenen ziyareti önem kazanıyor.
Gazze konusundaki örtüşmenin iki ülke arasında duygusal bir yakınlaşma yarattığından şüphe yok. Erdoğan’ın 2009’da İsrail’e karşı “0ne minute” çıkışı ve İsrail’in 2010’deki Mavi Marmara baskını da benzer yakınlaşmaya neden olmuştu. Fakat bu yakınlaşma Filistin-İsrail konusunda Ankara ve Tahran’ın politika setleri arasındaki uyumsuzlukları ortadan kaldırmadığı gibi ikili ilişkilerdeki temel anlaşmazlıkları da bir çırpıda halletmiyor.
İran medyası, Türkiye’nin duruşunu “Filistin politikasında İran’ın yalnız olmadığı” savına dayanak yaparken Erdoğan öfkesini İsrail ve ABD ile ilişkileri koparacak noktaya asla taşımıyor. Erdoğan’ın itidalli tutumundan vazgeçmesi hızlıca İsrail, ABD ve Avrupa ile yeni bir kopuş senaryosunun yazılmasına neden oldu. Erdoğan hem İsrail’le yeni açılmış sayfayı batırmamak hem de arabuluculuk rolü için birkaç günlüğüne kendini tuttu. Gazze’de oluşan ağır tablo, 7 Ekim baskınının ardından Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’nin İstanbul’dan gönderdiğinin ortaya çıkmasıyla yaşanan mahcubiyet ve arabuluculuk hesaplarının tutmaması Erdoğan’ı fabrika ayarlarına döndürdü. Erdoğan’la telefonda konuşan Haniye’nin görüşmek üzere tekrar Türkiye’ye döndüğü de öne sürüldü. İsrail’le temaslar da kesilmedi.
Neticede onlarca temas ve ziyarete rağmen Türkiye’nin Gazze diplomasisi henüz bir yere varabilmiş değil. Erdoğan çok önem atfettiği Türk Devletleri Teşkilatı’nın Astana zirvesinden bile istediği bildiriyi çıkaramadı. Yine de Erdoğan’ın Astana’dan dönerken verdiği mesajlara bakılırsa çabalar üç hedefe yoğunlaşmış durumda:
- İnsani yardımların ulaştırılması. Türkiye’den Mısır’a 10 uçak gitti ama yardımlar Gazze’ye ulaştırılamadı.
- Acil ateşkesin sağlanması. Bu konuda baskı oluşturmaya çalışan Erdoğan, Riyad’da öngörülen İİT zirvesinden çıkarılacak ortak tutumu önemsiyor. Evvela ABD’yi ikna etmeleri gerekiyor ki Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara’daki temaslarından bir şey çıkmadı. Erdoğan’ın görüşmediği Blinken havaalanında düşük düzeyde karşılandı, Fidan tarafından kucaklanmadı, Türk bayrağı ve ay yıldız önünde oturtuldu ve böylece elde edilen görüntülerle kamuoyu avutuldu. Blinken’ın, “Gazze’den çıkışların devamını sağlamak”tan bahsetmesi, Gazzelilerin farklı ülkelere dağıtılmasını öngören bir planın görüşüldüğü iddialarına neden oldu. Sosyal medyada da 750 bin Filistinlinin Türkiye’ye getirileceği dedikodusu hızla yayıldı. Ankara bu iddiaları yalanladı.
- Erdoğan’ın gündemde tuttuğu üçüncü konu garantörlük. Bu tamamen İsrail-ABD arasındaki tartışmaların sonucuna bağlı olarak dikkate alınabilecek bir öneri. ABD ve İsrail arasında konuşulan seçeneklerin Erdoğan’ın kafasındaki garantörlükle alakası yok. Erdoğan iki devletli çözüm hedefini de içeren bir garantörlükten söz ediyor. Kıbrıs’taki garantör ülkeler örneğini verirken kapsamının gelişmelere bağlı olacağını söylüyor. Gündem oluşturma açısından işlevsel ama muhatapları nezdinde kabul görme ihtimali çok zayıf. İran gibi birkaç ülkenin buna destek vermesi fazla bir şey ifade etmiyor. Abdullahiyan, Türkiye’nin önerisi sorulunca “Savaşın yayılmasını önleyecek ve Filistin halkının haklarını garanti altına alacak her türlü siyasi girişimi destekliyoruz" yanıtını verdi.
ABD ve İsrail ise Hamas’ın yokluğunu garanti edecek uluslararası güç konuşlandırma seçeneklerini konuşuyor. İran ve Türkiye’nin kastettiği barış gücü bu değil!
Rehinelerin kurtarılması konusunda da Türkiye’nin Hamas’la temasları var. Fakat asıl kanal birinci dereceden Katar, ikinci dereceden Mısır. Filistinli kaynaklar da Türkiye’nin rolünün kolaylaştırıcılıktan öteye gidemeyeceğini belirtiyor.
Türkiye’nin İran’a mesaj taşıyan bir kanal olup olmadığı da merak ediliyor. Bu tür bir kapasite olsa da Al-Monitor’a konuşan iki İranlı kaynak şu ana kadar ABD’nin mesajlarını Katar ve Irak üzerinden ulaştırdığını vurguladı. Blinken’ın Ankara’dan önce Bağdat’a gitmesi de İran’a mesaj verme amacı taşıyordu. Ki Irak Başbakanı Muhammed Sudani, Blinken’la görüştükten sonra soluğu Tahran’da aldı.
Gazze diplomasisinin en önemli sonucu Tahran-Ankara hattının yeniden hareketlilik kazanması. İki ülke Filistin lehine seslerini birleştirmeye çalışsa da Erdoğan İran’la özdeşleşmekten kaçınıyor. Önermeleri birbirinden çok farklı. Türkiye 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulmasını istiyor. İran ise İsrail’i tanımayıp Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler için ortak bir Filistin devleti öneriyor. Ankara’nın İsrail’le ilişkileri kesmesi Tahran’a zafer havası yaşatır ama Erdoğan’ın böyle bir niyeti yok. Erdoğan, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın İsrail ve Hamas’la görüşmeleri sürdürdüğünü ama Başbakan Benyamin Netanyahu’yu silip attıklarını belirtirken “Bu konudaki kararı İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde yapacağımız görüşmelerle vereceğim. Oradaki havayı bir görelim. Ama bunun dışında bağları tamamen koparmak (…) olmaz” dedi.
İsrail’in kullandığı demir-çeliğin yüzde 65’inin Türkiye’den sağladığı gerçeğinden hareketle “Bombanın çeliği bizden” eleştirileri yükselirken iktidar ambargo çağrılarına prim vermiyor.
Gazze’deki tırmanışın tam ortasında İsveç’in NATO’ya üyeliğine onay veren Erdoğan belli ki ABD ile ilişkilere yeni bir fatura eklenmesini istemiyor. Mavi Marmara olayının kahramanı İHH’nın çağrısıyla İncirlik Üssü’nde düzenlenen protestonun bastırılması Erdoğan aşıkları arasında şaşkınlık yarattı. Hatta İHH, İsrail’le ilişkilerin kesilmesi çağrısına Adalet ve Kalkınma Partisi içinden azarlayıcı yanıtlar geldi. Bütün bunlar arkada fren mekanizmasının devreye girdiğini anlatıyor.
Bunun dışında Erdoğan’ın Hamas’a desteği, Filistinli örgütlerin silahlanmasında rol oynayan İran’ın kurduğu ilişkiden çok farklı. Türkiye-Hamas ilişkisinin İran’ınkine benzer bir dönüşüm geçirmesi de olası gözükmüyor.
Tekrar Gazze diplomasisinin İran-Türkiye ilişkilerine yansımalarına dönersek, Abdullahiyan Ankara’da sınır güvenliğinin güçlendirilmesi, yeni kapıların açılması ve serbest ticaret bölgelerin kurulması konusunda mutabakat sağlandığını ve Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin toplanacağını kaydetmişti.
Al-Monitor’a konuşan söz konusu İranlı kaynaklara göre Reisi’nin ziyaretinde gündemin kapsamı geniş tutulacak. Ziyarette ikili ilişkiler ve bölgesel gelişmelerin yanı sıra Suriye, Kafkasya, sınır aşan sular ve terörle mücadele konuları ağırlık kazanacak.
Erdoğan’ın Nahçıvan koridoruyla ilgili düşleri İran’a karabasan oldu. Ermenistan’a ulaşımın kesilmesinden korkan İran, Türkiye’nin önerdiği 3+3 formatının nasıl olacağını görmek istiyor. Türkiye’yi Fırat ve Dicle’nin suyunu keserek kuraklık ve toz fırtınalarına neden olmakla suçluyor. Aras suyunun azalmasından da Türkiye’yi sorumlu tutuyor. Gazze’deki savaşın bölgeselleşmesi hâlinde Suriye’deki dengelerin bozulma ihtimali iki ülkeyi de yakından ilgilendiriyor. Filistin’deki yakınlaşmanın bu dosyalar üzerindeki etkisi çok sınırlı olabilir. (Al-Monitor)