Facebook kuşağı asimilasyona uğruyor
İslamî kesimin önde gelen düşünürlerinden Atasoy Müftüoğlu, Yeni Şafak'ta, sosyal paylaşım sitelerinin gençler üzerindeki olumsuz etkilerine değindiği yazısında, "Müslümanlar olarak, facebook kuşağına nasıl hitap edebileceğimizi bilmiyoruz. Bu kuşaklara politik ya da dini popülizm adına romantik bir hamaset ve geçmiş duygusu kazandırmak gibi büyük bir yanılsama içerisindeyiz." uyarı
Düşünür Müftüoğlu'nun, "Düşünmek, sorumluluğu düşünmekle başlar" başlıklı yazısını sizlerle paylaşıyoruz:
Ortak iyi'ye ilişkin, ortak bir bilincin temsil edilemediği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyada, elektronik iletişim sistemlerinin-endüstrilerinin tercihleriyle sınırlı bilgileri-enformasyonu kullanıyoruz. Her yerde kamusal alanı bu bilgiler ve enformasyon belirliyor. Bu bilgiler ve enformasyon bütünüyle duygusuzlaştırılmış bir dünya oluşturuyor. Hangi alana ilişkin olursa olsun, hangi konuya ilişkin olursa olsun, tercihlerimizi, görüşlerimizi, bakışlarımızı, resmi çerçeveler belirliyor.
Narsisit bir çağda, hedonizm ve bireyci kültür genelleşerek yayılıyor. Anglo-Sakson neoliberalizmi özel sapıklıkları, kamusal alanda temsil edilebilir sapıklıklara dönüştürerek, bunları görünür kılıyor, kılabiliyor. Seküler ontoloji ve referans sistemi dokunulmaz kılındığı için, kamusal alana yönelik İslami-ahlaki sorunmluluklarımızı yerine getiremiyoruz. İslami-ahlaki bilinci, kamusal alanı içerisine alabilecek şekilde, yeniden inşa etmek yerine, İslamın ne olduğuna, ya da ne olmadığına ilişkin soyut yorumlar yapmakla meşgul bulunuyoruz.
KRONİK SORUNUMUZ
Pozitivist yorumların/yaklaşımların emperyalizmi, hepimizin zihin dünyası üzerinde bir şekilde etkili olduğu için yerleşik paradigmaların sınırları içerisinde kalarak, sınırlı-kısıtlı İslami temsillerle oyalanıyoruz. Bir şeyin gerçekleşmesini istemek ve bu yolda mücadele etmekle, gerçekleşmiş olanla bütünleşmek birbirinden çok farklı şeylerdir. Müslümanlar olarak bizlerin, kendi gerçekliğimizi üretememek gibi, İslami gerçekliği üretmek üzere mücadele edememek gibi kronik bir sorunumuz var.
Düşünmek, sorumluluğu düşünmekle başlar.
Seküler ontolojiyi mümkün tek seçenek gibi görme yanılgısı, bizleri, İslami mücadelenin ufkuna/ruhuna/ahlakına yabancılaştırıyor. Kamusal sorular ve sorunlara karşı ilgisiz/kayıtsız bir İslam algısı, her durumda, her dönemde ve her yerde maalesef güncelliğini koruyor. Düşünmek, hayati/zorunlu/yapsal/temel soruları sormakla başlar. Gerçek anlamda düşünmediğimiz için, İslami bir modelin-toplumun-ontolojinin-paradigmanın-meşruiyetin, meşruiyet sisteminin nasıl mümkün olabileceğini hiç konuşmuyoruz. İslami camia diye bilinen camianın böyle bir gündemi yok. Bizlerin, hiç bir risk içermeyen, ağır/soylu sorumluluklar gerektirmeyen ucuz umutlarımız var.
Eleştiriye hayat hakkı tanımayan bir geleneğimiz olduğu için, toplumlarımızda yaşanan gerçek durumları gereği gibi tartışmıyoruz. Etnik bencillikleri, mezhep bencilliklerini, cemaat vb. Gibi bencillikleri etkili bir biçimde sorgulayabilen, eleştirel entelektüellere, eleştirel kadrolarak sahip olmadığımız için, ortak iyi'nin hakim olduğu bir iklim oluşturamıyoruz. Ortak iyi'ye ulaşabilmek için, farklı kesimlerin, kendi yorumlarının, lider kadrolarının da gerektiğinde eleştiriye açık olduğunu kabul etmeleri gerekir.
Hayatlarını, kendi yorum ve yöntemleriyle sınırlı bir dünyada geçirenler, kendi yorum ve yöntemlerini kendileri için bir hapishaneye dönüştürmüş olurlar.
ÖZEL HAYATIMIZI SERGİLİYORUZ
Kendilerini insanlığa karşı sorumlu hissetmeyen her tür benmerkezcilikten, her tür bencillikten her tür kötülük beklenir. Hiçbir ırkçılık, kendisini insanlığa karşı sorumlu hissetmez.
Günümüzde sosyal hayatlar, elektronik hayatlara dönüşüyor, sosyallikler elektronik dünyalarda yaşanıyor. Elektronik ortamlarda yaşamayanlar, sosyal ölü sayılıyor. Teknoloji ile daha çok hemhal olduğumuz için, birbirimizden uzaklaşıyoruz. Çevrimiçi dünya, mensuplarını fiziksel olarak birbirlerine yakınlaştırırken, ruhsal olarak birbirinden uzaklaştırıyor. Özellikle genç kuşaklar için dijital bağımlılık çok büyük bir soruna dönüşüyor. Herkes, özel-mahrem dünyasının dijital sahnede sergilemeye çalışıyor. Fiziksel müstehçenlik yetmiyormuş gibi, şimdi de ruhsal müstehçenliklerle karşılaşıyoruz. İnternet dünyasında herkes, herkesin hayatının bütün ayrıntılarına ulaşabiliyor.
FACEBOOK KUŞAĞI ASİMİLASYONA UĞRUYOR
İnternet dünyasında, kamusal olanla, mahrem olanın sınırları kesinlikle belli değil. Dijital etkileşim, insani yanımıza, deruni yanımıza çok zarar veriyor. Çevrimiçi dünyada samimiyetin, derinliğin, sahiciliğin yerini, yüzeysellikler, ikiyüzlülükler, sahtelikler alıyor. Çevrimiçi yakınlıklar, ilişkiler, dostluklar için hiç bir çaba, fedakarlık ve sorumluluk gerekmiyor. Müslümanlar olarak, facebook kuşağına nasıl hitap edebileceğimizi bilmiyoruz. Bu kuşaklara politik ya da dini popülizm adına romantik bir hamaset ve geçmiş duygusu kazandırmak gibi büyük bir yanılsama içerisindeyiz.
Bugünün gerçekliği ile yüzleşememek dramatik bir açmazla karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir. Güçlü temelleri olan, umutlar üzerinde konuşmak için, zor sorular, zor sorunlar üzerinde çalışmaya başlamak gerekir. Pek çok konuda bugün hazır cevaplarımız varken, hayati sorunlarla/konularla ilgili sorularımız yok. Facebook kuşağı, farkına varalım, ya da varmayalım çok açık, çok ciddi bir asimilasyonla karşı karşıyadır. Çevrimiçi dünyaya katılan bu kuşaklar kendi asli kimliklerinden, düşüncelerinden, tasavvurlarından vazgeçerek, bağlayıcı ahlaki normları/değerleri olmayan akışkan modernliğin dünyasına katılmış oluyor." (Yeni Şafak)