İstanbul adayları TV'de tartışacak, peki münazara nasıl kazanılır?
16 Haziran Pazar günü Binali Yıldırım - Ekrem İmamoğlu arasında gerçekleşecek olan TV tartışma programı yaklaşırken münazaraların kılavuz ilkeleri nelerdir? Deneyimli siyasetçi Nesrin Nas ile sosyal psikoloji uzmanı Nebi Sümer euronews Türkçe için değerlendirdi
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı için Millet İttifakı’nın ortak adayı Ekrem İmamoğlu ve Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım 16 Haziran Pazar günü İsmail Küçükkaya moderatörlüğünde canlı yayında karşı karşıya gelecek. Geri sayım sürerken, Türkiye siyasetinde münazaranın geçmişi ve başarılı bir münazara için "olmazsa olmazlar" merak konusu.
Uzmanlar öte yandan, bu münazara ile birlikte, toplumda seçim atmosferinin devam etmesi sebebiyle bir süredir yoğunlaşmakta olan kutuplaşma ortamının da bir nebze rahatlayacağına dikkat çekiyor.
Kutuplaştırmayı dindirme etkisi
Sabancı Üniversitesi’nden sosyal psikoloji uzmanı Prof. Nebi Sümer’e göre pazar günkü münazara aracılığıyla ilk defa karşıt gruplar birbirlerinin liderini dinleyecekler.
“Kutuplaşan gruplar en çok karşı gruptan tehdit algılıyor, karşıt düşünceden insanların kendilerine kötülük yapacağından, onların varlığından rahatsız olduklarından korkuyor. Ama ekranda her iki lideri görünce bu durum biraz yumuşayacak. İnsanlar arasında sembolik temas yoluyla kutuplaşmayı psikolojik anlamda biraz azaltacak,” diyor Sümer.
Tartışma nasıl Kazanılır?
Herkesin merak ettiği “Tartışma nasıl kazanılır?” sorusunun yanıtı ise Sümer’e göre, samimiyet ve yapabilirlik becerisi sergilenmesinden, kanıt-temelli doğrular üzerinden konuşulmasından geçiyor:
“Her iki taraf da sadece kendi görüşünü değil, karşı tarafın da duruşunu dikkate alarak argümanları desteklemeli; iki görüşü de kıyaslayıp kendi haklılığını göstermeli. Örneğin olumsuz bir özelliği varsa, bunu konuşmanın ortalarında söylemeli; zira münazaralarda ilk söylenenle son söylenen akılda kalıyor,” diyor Sümer.
Anavatan Partisi'nin eski Genel Başkanı Nesrin Nas, 2002’lerde TV ekranlarında münazaralara katılan deneyimli siyasetçilerden. Aynı zamanda Türkiye siyaset tarihinde parti başkanlığı yapan altıncı kadın ünvanına sahip.
Münazaralara katılan kadın siyasetçi gözünden
Nas, 1999 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığının resmen onaylanmasının ardından üyelik sürecinin gerektirdiği uyum paketlerinin çıktığı, ayrıca 2001 yılında derin bir ekonomik krizden geçildiği bir dönemde hükümetteki DSP-MHP-ANAP koalisyonunun bir milletvekili olarak muhalefet liderleriyle birlikte münazaralarda yer aldı.
“Her siyasi partiye ekonomiden dış politikaya kadar uzmanların belirlediği ikişer dakikalık sorular sorulurdu. İnsanlar daha ekonomik krizin şokunu atlatamamışlardı, acılar çok tazeydi. Bu yüzden münazarada çok açık ve net bir şekilde konuşuyordum, hayaller değil somut gerçekler üzerinden gidiyordum,” diye anımsıyor Nas o günleri ve ekliyor:
“Ağır bir krizi münazara ortamında yönetmenin birinci koşulu, onu tüm açıklığıyla anlatmak; ne yapacağınızı ve yapamayacağınızı tüm açıklığıyla ortaya koymaktır. Bizim o dönemde toplumun önüne koyduğumuz hikaye, AB’nin parçası olmakla Türkiye’nin sorunlarını çözeceğimiz yönündeki hedefimizdi.”
Nas, münazarada adayın kısa cümleler kullanması, başka yöne çekilecek cümlelerden sakınılması, samimi davranması, inanmadığı hiçbir şeyi söylememesi gerektiğini kaydediyor.
“Münazara başlamadan önce önde görünen aday, münazara sonrasında seçimi kaybedebilir. Kişi çok ikna edici olursa, 31 Mart seçimlerinde partisiyle arasına mesafe koyan seçmenleri de sandığa gelmeye ikna edebilir. Biz katıldığımız münazaralarda ANAP’a mesafeyle yaklaşan bazı seçmenleri kazanabilmiştik,” diye ekliyor.
17 yıldır münazara yok
Türkiye münazara atmosferini 17 yıldır yaşamıyor. En son 2002 yılı Kasım ayında Uğur Dündar yönetiminde AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal arasında ikili bir münazara gerçekleşmişti.
Sümer’e göre, bu münazarada her iki lider de başarılıydı.
“Erdoğan sıcaklığı ve gençliğiyle, Baykal da siyaset bilgisiyle kazanmıştı. Akabinde gerçekleşen seçimlerde CHP yüzde 19, AK Parti yüzde 34 oy almıştı. Erdoğan, Refah Partisi’nden gelip Milli Görüş gömleğini çıkardığını belirtip, Avrupa Birliği üyelik konusunda istekli görünerek destek toplamıştı. Erdoğan, bu münazaradaki performansında, toplumun gelişme isteğiyle muhafazakarlığını koruma isteğini birbirine eklemleyebilmişti.”
Münazaralar kimlerin görüşünü etkiler?
Bununla birlikte, Sümer, politik aidiyeti yüksek olanların üzerinde münazaraların herhangi bir etkisi olmadığı düşüncesinde; zira herkes kendi desteklediği liderin başarılı olduğunu söylüyor ve iki lidere de kendini ait hissetmeyenlerin bu münazaraları izleme olasılığı daha düşük.
Sosyal psikoloji uzmanı Sümer, münazaralarda liderin sıcaklığı, pozitif kişiliği, güvenilirliği, saygınlığı, dürüstlüğü, merhameti, empati gösterme yeteneğinin yanı sıra problem çözme başarısı etrafında şekillenen liderliğinin, kriz durumlarında öncülük edebileceği konusundaki kredibilitesinin ve yetkinliğinin kararsız seçmen üzerinde etkili olduğunu kaydediyor:
“Eğer insanlar bir lideri hem sıcak hem yetkin algılıyorlarsa, genellikle tutum değiştirip ona oy veriyorlar. Genellikle iki kutuplu münazaralarda kararsızlar çok belirleyici. Ayrıca insanlar, grup etkisiyle, toplumun ağırlıklı olarak oy kullandığı kişilere de eğilim gösteriyorlar.”
31 Mart seçim sonuçlarına göre İstanbul’u yönetmeye aday olan iki lider arasındaki oy farkı İmamoğlu lehine 13 bin 729'du.
Dolayısıyla bu seçimlerde kararsızların iki liderden biri arasında konsolidasyonu ve sandığa yönlendirilmeleri için siyasi münazara etkili olabilir.
Kamuoyu araştırma şirketlerinin de münazara sonrasında yeni anketler hazırlamaları bekleniyor, zira münazara sırasındaki performansıyla iki adaydan biri stüdyodan İstanbul’un yeni belediye başkanı olarak ayrılabilir.
İmaj çalışmaları
Ancak, Sümer, münazara öncesinde imaj çalışması konusunda yapılan girişimleri, insanları zorla değiştirmeye çalışmaktan ibaret buluyor ve psikolojik yönlendirmenin etik olmadığını düşünüyor.
“Biz insanların samimiyetini sözel olmayan ifadelerden ortaya çıkarırız. Bunlara mikro-ifadeler de denebilir. Vücut, samimiyet üzerine kurulu bir mekanizma. Münazarada doğruyu söyleyen biri, mahcup olsa bile kazanır.”
ANAP eski Genel Başkanı Nas da benzer görüşte:
“Münazarada kimin sinirli olduğu, kimin gözünün dolduğu belirleyici oluyordu eskiden. Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz’ın 1995 yılında katıldığı münazarada Mesut Bey’in önündeki kurabiyeleri yemesiyle merkez sağ seçmeni kaybetmişti, Çiller’in de gözlerinin dolması seçmen üzerinde etkili olmuştu.” (Euronews)