"Suriye'de Mossad ve CIA'nın oluşturduğu algılar devam ediyor"
Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna yönelik başlattığı harekâtı değerlendiren Hukukçu Emin Güneş, önemli açıklamalarda bulundu. Güneş, 100 yıllık bir fitnenin zemininin oluşturulduğunu belirtti.
Suriye'de 8 yıldır devam eden savaşı, değerlendiren Hukukçu Emin Güneş, Suriye'de yaklaşık 9 yıldır devam eden iç savaşta; Amerika ve terör şebekesi işgal rejimi israil dışında kimsenin kazançlı çıkmadığını belirtti.
Fırat'ın doğusuna yönelik başlatılan harekâtın Kürtlere yönelik olmadığını belirten Güneş, "Hükümetin iddia ettiği gibi Kürtlere yönelik bir savaş değildir. Şunu da kabul etmek gerekir. Bu bir Amerikan projesi, bunun gizli bir yanı yok. Bir tarafa sınırsız silah desteği… diğer tarafta da askerini çekerek 'buyurun girin' demekle görünürde dost olduğunu gösteriyor. Ortaya çıkan sonuç; iki tarafı birbirine kırdırmak, her zamanki politikaları doğrultusunda ciddi bir silah satışı sağlamak ve kardeş iki kavmi, Çanakkale'de beraber savaşmış, her zaman haçlılar için potansiyel bir tehlike oluşturan ümmetin iki ciddi unsurunu birbirine düşman kılma projesidir. İstesek de istemesek de belli bir oranda başarı elde etmiş." dedi.
Birçok insan, yapılan harekâtın Kürtlere yönelik olduğunu düşündüklerini dile getiren Güneş, "Bu gün Suriye'de, Kuzey Irak'ta ve Türkiye'nin içinde birçok insan bu harekâtın Kürtlere yönelik bir harekât olduğunu, Kürtlerin kazanımlarının önüne geçme amaçlı bir harekât olduğunu söylüyorlar. 'Amerika da bu kadar serveti boşa harcamış olamaz' diyerek böyle bir algı oluşturdular ama biz bunun farkında olan bir camia ve kitle olarak, 'Evet Kürtlerin hak mahrumiyetleri vardır. Bu bir iç meselemizdir. Son 10 yıllık bir problem değil, 100 yıllık bir problemdir.' bunu hep söylüyoruz. Osmanlının yönetimi İttihat-i Terakki'nin (İT) eline geçtiğinden beri Türkiye'deki farklı unsurlar, etnikler, mezhepler, Kürt'ü, Arap'ı ve Ermeni'si de dâhil olmak üzere İT tarafından düşmanlaştırdılar. Yapılan bu karışıklıklar Osmanlı ümmete karşıymış gibi gösterildi. Aslında o da İT iktidarına karşı bir mücadeleydi. Arapların da, Ermenilerin de ve Kürtlerin de etkisi, tepkisi buydu." şeklinde konuştu.
Güneş, "Zaho KDP İlçe Başkanıyla konuştum, diyor ki; 'Osmanlı sadece siz değilsiniz, biz de Osmanlıyız.' Herkes Osmanlıyı bir üst kimlik olarak kabul etmişti. Arapların bütün cephede Osmanlı ile beraber savaştıklarını herkes kabul ediyor. Ne zaman ki ırkçı bir iktidar yönetime geldi ve ırkçılık yapmaya başladı. Farklı ırklar, farklı etnikler isyan ettiler. Hak kayıplarının önün geçmek için mağdur edilmemek adına bu sorun o zamandan beri devam ediyor. Bugün ana dilde eğitim istemek veya hem 'kardeşim' diyorsun hem de kardeşlerinle aynı haklara sahip değilsin. Bunu dillendirmek ve bu hakkı gündeme getirmek, bu hak verilinceye kadar devam edecektir. Bu tür sorunların şiddetle çözülmeyeceği de bellidir. İki tarafı da silahlandırıp birbirine karşı kışkırtan Amerika'nın oyunlarının boşa çıkarılması için şöyle bir samimiyet gerekiyor: Kürtlerin açıkça bunun Kürtlere karşı bir plan ve projenin sonucu olduğunu ve amacın da Türk düşmanlığı oluşturmak olduğunu bilmeleri, Türklerin de bunun farkında olmasını bekliyoruz. Buna karşı Kürtlerin mağduriyetlerinin önüne geçebilmek için Türk tarafından da bir hareket bekliyoruz." ifadelerini kullandı
"YPG tarafından 700 bine yakın muhacir haline getirilen Kürt var"
Güneş, "Mesela savaştan önce orada YPG tarafından 700 bine yakın muhacir haline getiren Kürtler var. Bu Kürtlerin Beşar taraftarları olmadıkları çok net, hatta rejime muhalif oldukları da çok nettir. Peki, bunları vatanlarından uzaklaştıran olay neydi, niye çıktılar ve niye şimdi dönemiyorlar? Onların partileri ve binaları yakıldı. İnsanları tutuklandı. Bazıları öldürüldü. Bazı akrabalarımızla iletişim halindeyiz. Kobane'den başka yerden gelen akrabalarımız var. 'Neden geldiniz?' diyoruz, 'çok acımazsızlar, düğün gecesi bile gelip damadı düğünden alıp cepheye götürerek, alın size şehit getirdik.' diyorlar. 'Biz çoluk çocuğumuzu onların ellerinden kaçırdık' diyorlar. Yani eğer Türkiye'nin Kürtlere yönelik bir saldırıları varsa veya Türk-Kürt savaşıysa Türkiye'de 300 binden fazla Kürt var. Bu topraklarda iyi-kötü devletin sağlık ve eğitim yardımlarından istifade eden insanlar var." dedi.
"ÖSO'nun faaliyetleri Türkiye'ye fatura ediliyor"
ÖSO ile MSO'nun yaptıklarının, Türkiye'ye faturalandırıldığını söyleyen Güneş, "Suriye'de de Türklerin hâkimiyet alanında Kürtler var. Türkiye Suriye içerisinde ÖSO ile beraber hareket ettiği için ÖSO'nun da masum bir yapı olmadığını biliyoruz. ÖSO, Beşar Esad'tan ayrılan Şebbihaların bir parçasıdır. Onlar da çapulcu, yağmacı, halka karşı acımasız. Beşar'ın Şebbihaları nasılsa, bunlar da onların bir çeşididir. Bugün bunlar orduyla beraber hareket ettiler diye ordu gibi disiplinli hareket ettiğini söyleyemezsiniz. Orada yaşayanlardan aldığım bilgilere göre, yer yer şebbihaların varlıklı insanlara çöküp çoluk çocuğunu alıp, rehin alma yoluyla halkı gasp ettiklerini biliyoruz. ÖSO'nun bu faaliyetleri Türkiye'ye fatura edilip açılmak istenen Kürt-Türk uçurumunu gittikçe genişletiyor. Herkesin bu konuda dikkat etmesi lazımdır. Türk'üyle ve Kürt'üyle öncelikle masaya gelip konuşmaları lazımdır." diye konuştu.
"Kürtlerin halen verilmemiş birçok hakkı var"
Kürtlerin hakkının, Amerika ve terör şebekesi işgal rejiminin desteğiyle alınacak bir hak olmadığını vurgulayan Güneş, şunları ifade etti:
Türkiye'de Kürtlerin bütün haklarının kardeşçe, anayasal ve yasal olarak verildiği kabul edilemez. Kürtlerin halen verilmemiş birçok hakkı var. Bu hak Amerika ve israilin desteğiyle alınacak bir hak değildir. Birilerinin hakkını vermeyi kendilerine dert edinmezler. Onların derdi başkadır. Kuzey Irak'ta Barzani'den tanıdık dostlara, hem Türkiye'dekilerine 'Amerika güvenilir bir dost değildir.' Amerika'ya elini uzatan, elini geri çektiği zaman parmaklarını saysın, bunlar hepsi çapulcudur, hırsızdır' şeklinde uyardık. İran neden bunların görüşmelerini kabul etmiyor. İran, 'Adamın ne dediği belli değil. Elçi gönderiyor sonra ben göndermedim' diyor. Bugün böyle diyor yarın başka konuşuyor.' Türkiye'de de böyle olmadı mı? Bir bakıyorsun 'biz kardeşiz, dostuz, Suriye savaşı benim savaşım değil' diyor. Diğer gün 'kim dedi buralara gir, nasıl girersin, seni bitiririm, seni mahvederim.' diyor. Devlet mi çocuk oyuncağımı belli değildir.
"Amerika Türk ile Kürt, Arap ile Fars, Şii ile Sünni birbirlerini parçalasın istiyor"
Oluşturulacak güvenli bölgedeki çalışmaların sorunlara zemin hazırlamaması gerektiğini söyleyen Güneş, "Amerika, 'Ben istiyorum ki bu coğrafyada Türk ile Kürt, Arap ile Fars, Şii ile Sünni birbirlerini parçalasınlar. Bundan daha yeni fitne alanları bulalım.' demek istiyor. Hükümetin yapmayı düşündüğü 'Güvenli Bölge'deki çözüm tam net olmamakla birlikte gelecekte 100 yıl sürebilecek sorunlara zemin hazırlamaktadır. Eğer medyadan doğru anlamışsak 33 kilometre derinlikte yeni köyler oluşturulmak isteniyor. Oraları birilerinin yeri, orada sükûneti sağlayıp mültecilerin evine gitmesini sağlamalısınız. Şimdi buraya gelmiş Rakkalı birini götüreceksin Rojava dediğimiz güvenli bölgeye koyacaksınız. Muhtemelen bir Kürt'ün yerine oradaki Kürt'ü de aşağı süreceksin, YPG ile beraber, onu da bir Arap'ın yerine koyacaksın. İkisi de 'benim yerimi, yurdumu elimden aldılar' diyecek. Bu imar planının 18'inci maddesi değil ki 'herkese yerini paylaştırdım' diyesin. Bu insanların orada hatıraları ve kabristanları var." dedi.
"Geleceğe yönelik 100 yıllık bir fitnenin zemini oluşturuluyor"
100 yıllık bir fitnenin zemininin oluşturulduğunu belirten Güneş, "Bu ikinci bir 'Sykes-Picot' gibi suni sınırlar koymaktır. Böyle bir durum bize anlamlı gelmiyor. Geleceğe yönelik 100 yıllık bir fitnenin zemini oluşturuluyor. Bize kalırsa o bölgede Suriye hükümetiyle bir diyalog kurulur, daha önceki gibi Suriye hükümetinin hâkimiyeti altında herkes kendi evinde ama 'Adana Mutabakatı' çerçevesinde Türkiye'nin de sınırlardan gelebilecek tehditlere karşı güvenliği garanti altına alınarak buradaki halkın yerine gitmesi sağlanmalıdır. Zaten bu çok dillendirilmiyor ama YPG'ye bu gücü kazandıran Türkiye'nin dış politikasındaki hatası oldu. Türkiye kendi komşusunun iktidarını devirmek için Avrupa devletleri ile beraber hareket ederek eğit-donat yaptı. Ben sana karşı savaşacak 'teröristi' kendi ülkemde eğitirken sen de bana dost kal. Bu şekilde YPG'yi ortaya çıkardın. Yanlış yanlışla temizlenmez! Türkiye başından itibaren Batı ile böyle bir ittifaka girmeyecekti. Türkiye için Beşar Esad'dan gelen bir tehlike yok. Oradaki diğer güçler İran, Rusya ve Hizbullah'tan gelen bir tehlike yok. Arkasında durduğu El Nusra, diğer muhalifler, YPG yani Beşar Esad'ın muhalifleri Türkiye için tehdit ve o gün Beşar Esad'a muhalif olan Avrupa devletleri de bugün Türkiye'ye muhaliftir." ifadelerini kullandı.
"Suriye meselesi İslami esaslara göre çözülmelidir"
YPG üzerinden Kürt-Türk, IŞİD üzerinden de Şii-Sünni düşmanlığının oluşturulmaya çalışıldığını belirten Güneş, "YPG üzerinden oluşturulan Kürt-Türk düşmanlığı veya derinleştirilmeye çalışılan böyle bir çatlak IŞİD üzerinden de Şii-Sünni düşmanlığı üzerinden oluşturulmaya çalışılıyor. Bugün Türkiye veya Türkiye dışındaki birçok kişi İran karşıtı üzerinden oradaki muhalefete açıkça 'DEAŞ'i desteklemiyoruz' deseler bile o muhalefete destek veriyor. Yani bütün mesele buradaki farklılıkları düşmanlığa dönüştürmek ve düşmanlığı da silahlı çatışmaya dönüştürmek. Bununla öldürülecek insanların evlatları arasında tipik bir kan davası oluşturuluyor. 'Benim babamı IŞİD öldürdü. Benim babamı Şii'ler öldürdü. Benim babamı Türkler öldürdü. Benim dedemi Kürtler öldürdü' demenin zeminini hazırlıyorlar. Müslümanlar İslam'ı esas alarak Türk'ü, Kürt'ü, Şii'si, Sünni'si, Alevi'si bu meselenin Müslümanların çözüm önerisi ve İslami esaslara göre çözülmesidir. Biz İslam'ı mükemmel bir din olarak kabul ediyoruz. İslam gelir gelmez Evs ve Hazreç'in 100 yıldır devam eden savaşını kardeşliğe çeviren bir dindir. Bin yıldır birbiriyle omuz omuza savaşmış insanları bugün bir araya getiremiyorsak sıkıntı oradadır." şeklinde konuştu.
"YPG'nin beyanları ne kadar sağlıklıdır?"
Güneş, "Orada onlar, 'DEAŞ veya terörist' deseler ona bakmayacağız. Suriye'deki insanlar için bu meseleyi barış ve kardeşlik zemininde silahsız müzakere yoluyla halletmenin çözümünü arayacağız. Mutlaka içlerinde suç işleyenler ve bunda kararlı olanları bir tarafa ayırmak lazım ama gerçekten Suriye'de sırf muhalif olduğu için Türkiye Akçakale'yi aldığı zaman Tel Abyad'dan gelenlere 'YPG size saldırdı mı?' diye sordum. 'Yok' diyor. Niye geldiklerini sordum. 'YPG Amerika'ya koordinat veriyordu. Amerika da orayı bombalıyordu. Bize ya çekip gidin ya da köyünüzün koordinatını vereceğiz, Amerika sizi vuracak. Biz de bu yüzden geldik.' dediler. O gelenler YPG hâkimiyeti olduktan sonra geri dönmek istediklerinde YPG'nin formülü; dönen kişinin orada arazisi, mağazası, malı-mülkü, serveti varsa ve muhalif ise bir liste yapıp 'Sen DEAŞ'çi misin? Gelirsen seni cezaevine atarız veya öldürürüz.' Suriyeliler, Türkiye'de kaldı, malları ise YPG'ye kaldı. Suriyelilerin hiçbir şeyleri yoksa 'geliyorsan gel' dediler. Suriye'de halkın malına ve mülküne çökme olayı var. Dolayısıyla YPG'nin 'DEAŞ' dediğine DEAŞ demek ne kadar sağlıklıdır? Dolayısıyla onların beyanları sağlıklı değildir." dedi.
"Mossad ile CIA'nın oluşturduğu algılar devam ediyor"
Suriye'deki sorunların çözümü için Türkiye ve Suriye'deki akil insanların, aşiret reisleri ve kanaat önderleri ile bir araya gelinmesi gerektiğini belirten Güneş, "Defalarca bu konuda çalıştaylar yapılıp hükümete raporlar halinde verildi. Bunların dikkate alınması lazım. Maalesef bu konuda çok da bilgisi olmayan, istihbaratımız uzun yıllar iktidardan önceki dönemden gelen bir alışkanlıkla Mossad'dan, Amerika'nın CIA'sından eğitim almış. Onların 'tehlike' dediklerine halen tehlike diyorlar. Türkiye'den polis gidiyor, Amerika'da eğitim sırasında hedef gösterilirken, hedefe çarşaflı kadın ve sakallı adam koyuyorlar. Böyle yetişmiş bir kişi halen istihbaratımızın içerisinde varsa, temizlendiklerini düşünmüyorum. O algılara göre zaten nerede bir çarşaflı ve sakallı varsa, o DEAŞ ve düşmandır. israilin istediği tam da budur." ifadelerini kullandı.
"Savaşlarda asker ölümleri azalırken, sivil ölümleri arttı"
Şehir merkezlerine roket ve havan atıldığında sivil insanların hedef gösterildiğini belirten Güneş, "Eğer bir sokakta oynayan çocukların arasına roket veya havan topu atarsanız, karşı tarafa o sokağı hedef göstermiş olursunuz. O da orayı hedef aldığında, orada oyun oynayan çocuklar da yaşlılar da siviller de ölür. Bunun önüne geçmek çok zordur. Buna hükümet özen gösterse bile bundan yüzde 100 zarar gelmeyeceğine ihtimal vermiyorum. Çünkü şehirler içerisinde yürütülen bir savaştır. Eğer sivil biri ölürse, onu asker olarak gösterebilir. Ya da askerdir, sivil kıyafet giymiştir. Öteki taraf, 'bakın sivilleri öldürüyorlar' diyebilir. Bu tür yanlış bilgiler, karartma ve manipülasyon olabilir. Ama şunu tarih boyunca kabul ediyoruz. Eskiden meydan muharebeleri vardı, hiçbir sivilin burnu kanamadan savaşlar kaybedilir veya kazanılırdı. Sonra Birinci Dünya Harbinde 100 askere karşı 10 sivil öldü. İkinci Dünya Savaşında, savaş uçakları yoğun bir şekilde devreye girdikten sonra oran 100 askere karşı 60 sivil oldu. Asker ölümleri azalırken, sivil ölümleri daha da arttı. Herkes giderek savaşlarda askerlerin burunları kanamadan, tamamının sivillerden öleceği bir noktaya gitti. Çünkü asker korunaklıdır, güvenli yerdedir. Bir tuşa basıyor, insansız hava aracını kullanarak sivilleri hedef alabiliyor." dedi.
"Suriye'de Amerika ve israil dışında kazanan olmadı"
Orantısız güçleri karşı karşıya getirmenin sivil katliamına sebebiyet verdiğine dikkat çeken Güneş, "Onun için savaşların ve silahlı mücadelelerin olmaması gerekir. Muhalif örgütlerin de silahla bir şey alacakları yok. Hama'da, Suriye'de ve Cizre'de bunu gördük. Bunlar 30 yıldır oluyor. Kimse 'Türkiye'de 30 yıldır şunları kazandık' diyemez. İki tarafın da kayıptan başka bir şeyi yok. Yani her hangi bir kazancı yok. Suriye'de 8-9 yıldır devam eden savaşta kim kazandı. Beşar mı, Suriye mi, İran mı, Rusya mı? Amerika ve israil dışında kazançlı kimse çıkmadı. Burada da insanların kazanımlarını olabilecek mantıklı makul yollarla elde etmeleri lazımdır. Silah bu işin en olumsuz yönüdür. Orantısız güçler var. Bu orantısız güçleri karşı karşıya getirmek sivil katliamına sebebiyet vermektir. Yapılan da genel olarak budur." diye konuştu.
"Umarım bundan sonra sivillere bir şey olmaz"
Harekât öncesinde sınır ilçelerinde yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığını belirten Güneş, "Savaş söylemlerinin uzun süredir olması halkta bir rağbet görmedi. 'Söyleniyor ama bir savaş olmuyor' havası oluşmuştu. Halk kendisi de tedbir alabilirdi, devlet de boşaltabilirdi. Devletin havanı havada tutacak hali yok. Bunun için havan menzilinin dışına sivil halkı çekmemesi gerçekten bir tedbirsizlik olarak dikkat çekiyor. israil Gazze'ye saldırmazdan önce 40-50 kilometre mesafedeki insanları önce sığınaklara davet ediyor. Gelecek bir tane roketin isabet etmesine karşın binlerce, yüzbinlerce insanını sığınaklara gönderiyor. Güvenli yerlere çekiyor. Hamas'ın elindeki roket ve füzelerin fazla olmamasına rağmen ancak karşımızdaki YPG'nin elinde ne kadar silah olduğunu hepimiz biliyoruz. Gözümüzün önünde onlara teslim edildi. Belki daha kullanmadıkları çok daha farklı silahları bile vardır. Onun için ciddi bir önlem alınması gerekiyor. Umarım bundan sonra sivillere bir şey olmaz." temennisinde bulundu. (İLKHA)