IŞİD Türkiye’de yeniden harekete geçebilir mi?
IŞİD’e katılıp dönen binlerce Türkiye vatandaşı ne yapıyor? Türkiye radikal terör tehlikesiyle mi karşı karşıya? Devletin önlemleri yeterli mi? ICG’nin Türkiye Direktörü Nigar Göksel soruları yanıtladı.
Uluslararası Kriz Grubu (ICG) yeni raporunda, Türkiye'ye yönelik IŞİD tehdidini, Suriye ve Irak'ta IŞID için savaşıp dönen binlerce Türkiye vatandaşının oluşturduğu riskleri ve Ankara'nın terörle mücadele önlemlerini mercek altına aldı.
Türkiye'de farklı bakanlıklardan yetkililer, diplomatlar ve sivil toplum temsilcilerinin yanı sıra, IŞİD'e katılıp geri dönenler, aileleri ve yakınları ile görüşmeleri de içeren araştırma, Türkiye'deki IŞİD tehlikesi hakkında bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırmalardan biri olma özelliğini taşıyor.
Gözlemleri ve ulaştıkları bulgular hakkında soruları yanıtlayan ICG Türkiye Direktörü Nigar Göksel, 2013 yılından itibaren IŞİD'in en fazla militan temin ettiği ülkeler arasında Türkiye'nin bulunduğunu belirtirken, Ankara'nın son dönemde IŞİD'le mücadele konusunda önlemlerini artırdığını, ancak atılması gereken başka adımlar olduğunu vurguladı.
"IŞİD tehdidi tamamen ortadan kalkmış değil. Çünkü bazı önlemler IŞİD'e katılıp geri dönenlerin ve mevcut şebekelerin daha fazla yeraltına inmesine yol açmış olabilir” diyen Göksel, "Şu anda pragmatik sebeplerden dolayı Türkiye'ye saldırı düzenlemeyen kesimlerin yarın öbür gün Türkiye'ye yönelik yaklaşımlarında değişim olabilir” uyarısında bulundu.
ICG Türkiye Direktörü Nigar Göksel'e yönelttiğimiz soru ve yanıtları şöyle:
Suriye ve Irak'a giderek IŞİD'e katılmış olan kaç Türk vatandaşı var? Bunların ne kadarının Türkiye'ye döndüğünü tahmin ediyorsunuz?
Nigar Göksel: Türkiye, 2013’ten sonra IŞİD'in en fazla yeni üye devşirdiği ülkelerden. IŞİD kontrolündeki bölgelere yaşamak için giden Türkiye vatandaşlarının sayısı 5 bin ila 9 bin arasında. 1000 ila 2000'inin IŞİD saflarındayken öldüğünü, geriye kalan binlercesinin ise Türkiye’ye geri döndüğünü tahmin ediyoruz. Bir kısmı örgüte katılmadan önceki sosyal çevrelerine geri dönerken, yargılanmaktan korkan ya da çevreleri veya ailelerince dışlananların bir bölümü de Türkiye'nin büyük şehirlerinde izlerini kaybettirdi ya da izlerini kaybettirdiklerini zannediyorlar.
Raporunuzda, Türkiye'de düzenlenen saldırılarda yaklaşık 300 vatandaşın ölümünden sorumlu olan bazı IŞİD'lilerin de dönenler arasında olduğunu belirtiyorsunuz. Dönenlerin büyük bir bölümünün nerede bulunduklarının bilinmediğine, ayrıca hapisteki yüzlerce IŞİD'linin de yakında serbest kalacağına işaret ediyorsunuz. Türkiye'de yetkililerin söylediği gibi, gerçekten de IŞİD tehdidi kontrol altında mı? Yoksa cihatçı terör tehlikesi sürüyor mu?
Diyarbakır, Suruç ve Ankara garı saldırıları, IŞID kontrolündeki bölgelerde eğitim alıp dönen Türkiye vatandaşları tarafından yapıldı. Bu saldırıların yapıldığı senelerdeki güvenlik zaafiyeti, 2016 ortalarından sonra giderilmeye başlandı. IŞİD'in eylem alanını daraltmayı başaran güvenlik birimleri saldırı girişimlerini de engelledi. Ancak tehdit tamamen ortadan kalkmış değil. Çünkü bazı politikalar IŞİD'e katılıp geri dönenlerin ve mevcut şebekelerin daha fazla yeraltına inmesine yol açmış olabilir. Ayrıca izlenimlerimizden bir tanesi de cezaevlerinde bulunanların, devlete kızgınlıklarının artarak sertlik yanlısı ideolojilerinin pekişebildiği yönünde. Ama raporumuzda ifade ettiğimiz gibi, geri dönenlerin oluşturabileceği tehdidi abartmak da, tehdidin ortadan kalktığını düşünmek de doğru değil. Gidip dönmüş herkesi potansiyel bombacı olarak görmemek lazım.
2019 yılının Nisan ayı itibariyle gerçekleştirdiğiniz saha araştırmanızda, IŞİD'e katılıp Türkiye'ye dönen Türk vatandaşları, aileleri ve yakınlarıyla görüşmeler gerçekleştirdiniz ve IŞİD'e katılma motivasyonları ve profilleri de incelediniz. Ulaştığınız sonuçlar ne?
Çok farklı motivasyonlarla, çok farklı kesimlerden IŞİD'e katılım olduğunu gördük. Türkiye'den IŞİD'e katılanların büyük çoğunluğunu 26 yaşından küçük gençler oluşturdu. 18-19 yaşlarında bu gençlerin hızlı kentleşmenin yaşandığı bölgelerde, taşra kökenli ailelerden gelmeleri, boşluğa düşmüş, kimlik, statü arayışında olmaları dikkat çekiyor. IŞİD'e katılanlar arasında İslamcı Kürtler de sayıca hiç az değil. IŞİD'in Eylül-Ekim 2014'te o zamanlar YPG'nin elindeki Kobani'yi kuşatmasının özellikle İslamcı Kürtler için bir savaş çağrısına dönüşmesi sonucunda, Kürt tabanından, YPG/PKK'ya karşı savaşma motivasyonuyla IŞİD'e katılanlar olduğunu biliyoruz. Öte yandan 'mevsimlik işçi' gibi, 'para kazanıp döneriz, evimizi restore ederiz' düşüncesiyle gidenler olduğu gibi, militan olmak için değil de, gerçekten de halifelik hayali, şeriat düzeninde bir yaşam beklentisinin cazibesine kapılarak gidenlerin de olduğu bir gerçek. Bir de gayet tabii ki deneyimli cihatçı militanlar da IŞİD'e katılanlar arasında. Bazıları IŞİD'in devlet kurma projesine katılmak üzere Suriye'ye geçerken, bazıları da Türkiye'de IŞİD için yeni savaşçıların devşirilmesinde kilit roller üstlendi.
Türkiye'den IŞİD'e militan devşirenler kim peki? Ve binlerce kişiyi nasıl ikna ettiler?
Çoğu 35 yaşın üzerinde. Aralarında Türkiye'ye komşu ülkelerde daha önce çatışmalara katılmış, 80'lerde Sovyetler'e karşı Afganistan'da, 90'larda Çeçenistan, Bosna ve Kosava'daki savaşlara katılmak için seferber olmuş olanlar var. Hatta Türkiye'de IŞİD'in devşirme ve propaganda görevlerini üstlenenler arasında 2003 yılında Türkiye'de düzenlenen El Kaide saldırılarıyla bağlantıları olan Türkiye vatandaşı deneyimli militanlar da var. İkna söylemlerinde sosyo-ekonomik eşitsizlikleri kullanırken, IŞİD yönetimi altında katı İslami kurallara dayanan, daha varlıklı ve davaya hizmet eden bir yaşam sunma vaadiyle cezbedebildiklerini gördük. Yine söylenene göre örgüte katılan bazı erkekler maddi gelir, çokeşlilik ve macera vaatleriyle ikna edildi.
Raporunuzda, Türkiye'nin 2013 yılından itibaren IŞİD'in militan ve silah tedariği açısından en önemli kaynak ülke olduğuna, 2016 yılında Gaziantep'te emniyete yönelik saldırısı ile birlikte Ankara'nın tavrının değiştiğine, günümüzde ise IŞİD'lilere karşı terörle mücadele, izleme, gözetleme şeklindeki önleme faaliyetlerinin arttığını aktarıyorsunuz. Peki Türkiye'de radikal ideolojiye karşı etkili bir mücadele yürütülüyor mu?
İnsanların ideolojisini değiştirmek için yola çıkmak genelde başarı sağlamıyor. Özellikle IŞİD'in ideolojisi gibi ideolojilere adanmış insanları zaten devletin yetkililerini tağut olarak gördükleri için hiç bir şekilde temas kurmuyor, görüşmüyor, dinlemiyor. Bu nedenle, ‘İslam'ı farklı yorumlamalarını sağlayalım' yaklaşımı çok etkili olmayabilir. Daha ziyade insanların şiddete yönelmesinin önüne geçmeye çalışmak lazım. Bu nedenle topluma güvenli bir şekilde entegre olmalarını sağlamaya destek olacak, güvenlik yaklaşımlarını tamamlayıcı sosyal politikalar geliştirilmesini öneriyoruz.
Radikalleşenlerin rehabilitasyonu alanında Türkiye'de atılan adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında kapsamlı sistematik sosyal programlar yok. Adalet, içişleri, çalışma, aile ve sosyal hizmetler bakanlıklarında bu alanda çalışma yapılması gerektiğini, bu hedef doğrultusunda da kapasite geliştirilmesi gerektiğini düşününler var. Fakat görev dağılımı, görev tanımı muğlak, koordinasyon yok, uzmanlık eğitimleri verilmiyor ve bu konularda yönlendirici olabilecek mercilere net görevler atfedilmemiş durumda…
Ne öneriyorsunuz?
Örneğin, cezaevlerinden çıkacak olanların topluma uyum sağlamalarını kolaylaşabilecek süreçler belirlenebilir. Yetkililer, gençlerin militanlığa yönelmesini engelleme konusunda ailelere nasıl destek olabileceklerini değerlendirebilir. Bu gençler alternatif olarak sosyal faaliyetlere yönlendirilebilir veya iş bulmalarına yönelik destek sunulabilir. Tek bir formülden ziyade, IŞİD'e katılma nedenleri, neler yaşadıklarını, kendi istekleriyle mi yoksa zorunluluktan ötürü mü döndükleri ve eski çevreleriyle bağlantılarının ne ölçüde devam ettiği göz önünde bulundurularak, kişiye özel farklı rehabilitasyon programları uygulanabilir.
Raporda Türk yetkililerin halen IŞİD'i, PKK ya da "Fethullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ)” kıyasla daha az tehlikeli olarak değerlendirdiğine, hatta bu iki grupla ilintili olduklarından şüphelenilenlerin daha ağır bir yargılama süreci ve daha ağır cezalarla karşı karşıya kaldıklarına işaret ediyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
IŞİD Türkiye'yi tağut ve dolaysıyla da düşman addetse de birincil hedefi Türkiye Cumhuriyeti olmadı. Ayrıca IŞİD'e katılmış Türkiye vatandaşlarının örgüte adanmışlıklarının diğer örgütlere nazaran genelde daha zayıf olduğu algısı var yetkililer arasında. Örneğin IŞİD'e katılmış insanlar etkin pişmanlıktan çok daha fazla faydalandı. Türkiye "FETÖ” ve PKK'yı daha öncelikli tehditler olarak görüyor. Bunlarla ilgili davaların soruşturma ve yargılanma süreçlerine IŞİD davalarına göre daha fazla öncelik veriliyor, IŞİD zanlıları kanıt yetersizliğinden daha sık serbest bırakıldı. Gerçi Suriye sahasında delil yetersizliği sorunu başka ülkeler için de söz konusu. Yine de Türkiye'deki savcıların diğer örgütlerin şüphelileri hakkında deliller bulmak için daha çok çaba gösterdiği düşünülüyor. Özellikle avukatlar bu izlenimi bizlere aktardı.
Türkiye'nin Suriye'ye askeri müdahalesi ve bazı muhaliflerle işbirliğinin içeride terörle mücadele çabalarını zora soktuğuna işaret ediyorsunuz. Türkiye'nin eskiden el Kaide ile bağlantılı olan HTŞ’yi resmi olarak terör örgütü olarak kabul ettiğine ancak kuzeybatı Suriye'de Şam rejimine karşı savaştığı için de HTŞ’nin dolaylı olarak Türkiye'nin desteğinden faydalanabildiğini aktarıyorsunuz. Bunu açar mısınız?
IŞİD'e katıldıktan sonra toprak kaybettiğini görüp ayrılan, oradan HTŞ’ye katılanlar var. Ya da IŞİD'e katılmak için yola çıkıp, geç kaldığı için HTŞ ile kalan birisiyle görüştük mesela. İdeolojik olarak benzer yaklaşımları olan örgütler bunlar. Bu insanların hikayelerine baktığınız zaman IŞİD ile HTŞ arasındaki çizgiyi çekmek çok da kolay olmayabilir. Çeşitli cihatçı grupların arasındaki geçişkenlik, Türkiye'nin Suriye'deki angajmanı ve bazı direnişçi gruplara verdiği destek, yurt içindeki terörle mücadele çabalarını daha karmaşık hale getiriyor. Ayrıca İdlib'de alanları daraldığında, HTŞ’den insanlar da Türkiye'ye gelecektir. IŞİD'lilerle baş etmek konusunda edinilen tecrübeler yarın bir gün HTŞ’liler ile ilgili olarak da faydalı olabilir. Yarın bir gün gelecek olurlarsa, şimdi örgütten kopmak isteyen IŞİD'liler için geliştirilecek topluma entegre etme politikaları, onlar için de uygulanabilir.
Raporunuzda, Ankara'nın HTŞ ile ilişkilerinin bozulması halinde militanlarının "Ankara'ya düşman kesilebileceği” görüşüne yer veriyorsunuz. Ayrıca sonuç bölümünde de, "HTŞ gibi Suriye'de savaşan başka radikal örgütler Türkiye’ye cephe almaya başlarsa, geri dönenler en başta harekete geçebilecekler arasında yer alabilir” uyarısına yer veriyorsunuz… Böyle bir güncel tehdit görüyor musunuz ?
Şu anda pragmatik sebeplerden dolayı Türkiye'ye saldırı düzenlemeyen kesimlerin yarın öbür gün Türkiye'ye yönelik yaklaşımlarında değişim olabilir. Böyle bir risk var ama bu olacak anlamına da gelmiyor. Ayrıca şunun altını çizmek istiyorum: bir alarm durumu var demiyoruz. 2017 yılından bu yana uygulanan etkili güvenlik önlemleri sayesinde yeni saldırılar önlendi ve hala kendilerini bu gruba adamış olanlar kontrol altında tutulabilindi. Bunlar devam edecektir. Yetkili mercilerin, geniş bir yelpazeyi kapsayan politikalar ile geri dönenlerin şiddetten uzaklaşması ve topluma güvenli şekilde entegre olması için mevcut çabalarını geliştirmesi önem taşıyor. (DW)