Mavi Marmara’nın düşündürdükleri
" Ümmet ve ümmetin başındaki siyasiler bu durumu zillet içerisinde seyrediyor. Arap ülkeleri ise "Yüzyılın Anlaşması" ve "Abraham Sözleşmesi" adı altında bu ümmete ve Filistin davasına en alçakça ihaneti yapıyor. İşte ümmetin hali pür melali bu.. "
Sayın okuyucumuz, biz Müslümanlar olarak hayata ve olaylara İslâm perspektifi ile bakmak durumundayız.
Yüce dinimiz İslâm her şeyden önce, başta insanlar olmak üzere tüm canlılara ve doğaya değer vermemiz gerektiğini emrediyor.. "Yeryüzü yaşanır kılınmışken orada bozgunculuk yapmayın." (A'raf: 56)
"Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde, biz ıslah edicileriz' derler. Hayır, onlar bozguncuların ta kendileridir." (Bakara: 11-12) "Onlar işbaşına geçtiğinde ekini ve nesli helak ederler." (Bakara: 205)
İnsan eşref-i mahluk olarak yaratılmıştır. Dini, dili, ırkı ne olursa olsun her insanın masuniyeti ve dokunulmazlığı vardır. İnsan için masuniyet karinesi esastır. Şu halde: "Bir insanı taammüden öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir." (Maide: 32) (Evet, Siyonist çete sadece Mavi Marmara baskını ile 10 kez bütün dünya insanlığını katletmiş sayılmaktadır. Ya 70 küsur seneden beri Filistin'de katlettiği insan sayısı ne kadar? Varın bunu siz hesaplayın! "Taammüden bir insanı öldürenin yeri ebedi cehennemdir." (Nisa: 93) "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz iyi olanı tesis eder olumsuz olanı bertaraf edersiniz." (Al-i İmrân: 110) "Yeryüzünde kötülüklerden eser kalmayıncaya ve din hükümleri Allah adına tatbik edilinceye kadar mücadele ediniz." (Bakara: 193) Sayın okuyucumuz bu ayetleri siyak ve sibakıyla kronolojik olarak okuduğumuzda sadece Müslümanların değil, dünya insanlığının huzuru ve güvenliği için İslâm ümmetinin yeryüzünde müesses bir nizam kurması gerektiği yadsınamaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bugün Müslümanlar olarak 57 ulus devlete bölünmüş vaziyetteyiz. Bu bölünmüşlüğümüzden dolayıdır ki, yeryüzünde vuku bulan olumsuzlukları bertaraf etmek ve mütecavizlere gereken müeyyideyi uygulamak için bir yaptırım gücümüz yok. Bildiğiniz üzere 12 yıl önce tamamen sivil bir inisiyatif olarak mazlum Gazze halkına gıda ve tıbbi malzeme götürmek üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisinin önü Siyonist çete korsanları tarafından kesiliyor ve acımasızca/barbarca 10 tane vatandaşımız katlediliyor. Ülke halkı olarak atarlandık, tepki verdik ve siyasilerimiz de sert üslupla beyanatlarda bulundular. Büyükelçimiz geri çekildi.. Hepsi bu kadar..
Ne yazık ki zaman ve süreç içerisinde katillerle masaya oturulup karşılıklı ziyaretler yapıldı ve elçilikler açıldı. Kısacası belirli bir süre akamete uğrayan diplomatik ve siyasi ilişkiler tekrar devreye sokuldu. Hani Siyonist çete bir terör devletiydi? Hani işgale duymuyorlardı? Hani bütün Filistin topraklarını gasp etme niyetindeydiler? Bütün bunlar en yetkili ağızdan dillendirilmedi mi? Sahi işgal ve katliamlarından vaz mı geçtiler? Kitleler halinde geldikleri ülkelere geri mi dönüyorlar? Hayır, hayır, asla böyle bir niyetleri yok. Ancak ve ancak zor kullanılarak oradan çıkarılacaklar. "Zorlu ordumuzu üzerlerine saldığımızda onları tarumar edecekler." (İsra: 4-7) Henüz o zorlu ordu hareket etmedi. Ama edecek.. Allah Teâlâ'nın va'di haktır...
Sayın okuyucumuz, Mavi Marmara gemisi mazlum Gazze halkına sadece gıda ve tıbbî yardım götürmek için yola çıkmıştı. Gemide silah ve mühimmat yoktu. (O işi şimdilik İran yapıyor.) Bunun için illâ ki bir otoriteden izin mi almak gerekirdi? FETÖ elebaşısı öyle demişti. Otoriteden izin alınmalıymış, fe subhanAllah.. Ama sonra bir siyasî çıkıp benzeri bir ifadeyle, "Yola çıkarken dönemin başbakanına mı sordunuz?" deyiverdi. Fe subhanAllah.. Bu ifadeler Siyonist çete ile uzlaşmanın ön beyanatı olsa gerek! Akabinde ise, "Bizim İsrail'e, İsrail'in bize ihtiyacı var" denilerek normalleşme sürecinin psikolojik alt yapısı oluşturulmuş oldu.. Ve zaman içerisinde öyle bir noktaya gelindi ki, "devletler arası daimi düşmanlık olmaz" denilerek cumhurbaşkanlığı ve dışişleri bakanlığı düzeyinde karşılıklı ziyaretleşmeler başlatıldı?
Başta aktarmış olduğumuz ayetler muvacehesinde olayı tahlil edecek olursak, ümmet olarak bizim suçumuz büyük. Zira olması gereken bu değil. "Namus-u Ekber"imiz olan Filistin topraklarında zamana yayılmış bir soykırım yaşanmaktadır. Her Allah'ın günü işgal, zulüm ve katliamlar devam ediyor. Zeytin tarlaları buldozerlerle talan ediliyor, yüz yıllık, yüz elli yıllık zeytin ağaçları motorlu testerelerle kesiliyor ve buralara yeni yerleşim birimleri açılıyor. Nümayiş yapıp itirazda bulunan tarla sahiplerine acımasızca kurşun sıkılıyor. Ümmet ve ümmetin başındaki siyasiler bu durumu zillet içerisinde seyrediyor.
Arap ülkeleri ise "Yüzyılın Anlaşması" ve "Abraham Sözleşmesi" adı altında bu ümmete ve Filistin davasına en alçakça ihaneti yapıyor. İşte ümmetin hali pür melali bu.. Bakınız 70 küsur seneden beri mazlum Filistin halkı başta olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasında Müslüman kardeşlerimize zulmediliyor ve bizim önleyici nitelikte bir yaptırım gücümüz yok. Ulus devletle övünenler bu gerçeği görmüyorlar. Peki, sadece ulus devlet refleksinin gereği olarak sormuş ve sorgulamış olalım: "Tamamen insanî yardım amaçlı mazlum Gazze halkına gıda ve tıbbî yardım götürmek üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisinin uluslararası kara sularında seyir halindeyken korsanlara özgü vahşi bir yöntemle baskın yapıp 10 tane vatandaşımızın katledilmesi savaş sebebi değil midir?" Kesinlikle savaş sebebidir. O hâlde neden bu terör sürüsü olan Siyonist çeteye misilleme yapılmadı? Neden bu hadise suspus olarak sineye çekildi?
Siyasî yetkililere soruyoruz, bu fütursuzca, bu şirretçe yapılan saldırı ve işlenen cinayet sizin ulusal onurunuza dokunmadı mı? 10 vatandaşımızın hunharca katledilmesi sizi rencide etmedi mi? Demek oluyor ki, ulusal varlığınız bir işe yaramıyor. Şunu bilmiş olalım ki, hiçbir yaptırım ve inisiyatif kullanma gücü olmayan ulus devletlerin varlığı hiçbir anlam ifade etmemektedir. Düşmanlarımız karşısında caydırıcılığı olmayan bir yapının varlığı ne işe yarar ki? Başta da belirttiğimiz gibi, bizim hayata ve olaylara bakış açımız İslâm zaviyesinden olmalıdır.
Yüce Allah "Kitab-ı Mübin"inde bize güçbirliğine gitmemizi, aksi takdirde parçalanmışlık halimizle düşmanlarımıza karşı bir varlık gösteremeyeceğimizi ve zillete gark olcağımızı bildirmektedir. "Toptan Allah'ın ipine sarılın, dağılıp ayrılmayın.." (Bakara: 103) "Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.." (Enfâl: 46) İşte bu ve benzeri buyrukların hilafına hareket eden ümmet ve başımızdaki siyasiler büyük bir vebal altındadır. Ne kadar üzücü değil mi? 12 yıl önce Siyonist çete Mavi Marmara gemisine baskın yapıp 10 vatandaşımızı şehid ediyor ve biz bunun intikamını almamış olarak zillet ve eziklik içinde yaşıyoruz. Elbette bizim acımız ve ısdırabımız Mavi Marmara ile sınırlı değil.
70 küsur seneden beri mazlum Filistin halkı, yani din kardeşlerimiz her Allah'ın günü katliama uğruyor ve biz ümmet olarak kahır içerisinde seyrediyoruz. Siyasilerimiz ise bir taraftan kınama amaçlı atarlı beyanatlarda bulunuyor fakat diğer taraftan bu katil sürüsü ile diplomatik ve ticarî ilişkilere giriyor. Bu ikircikli bir durum değil mi? Bu tutum bir çelişki değil mi? Merhum Erbakan Hocamız, "Siyonistler ancak güçten anlar" diyordu. Bütün mesele bugünkü siyasilerimizin Erbakan Hocamız'ın dirayetine sahip olmaları gerektiğidir.
Hatırlayınız, Erbakan Hocamız'ın Başbakan olduğu o 11 aylık dönemde Siyonist çete korkudan Gazze'ye bir kurşun dahi sıkamadı. Siyasilerimiz böyle bir irade ve tutarlılığa sahip olmalıdır. Bakınız seçim sath-ı mailine yaklaşmış bulunmaktayız. Bizim hem iç ekenomik sorunlarımızın halline yönelik tutarlı ve kalıcı projeleri ve çözüm önerileri olan, hem İslâm Birliği, İslâm Savunma Gücü, ve İslâm ortak para birimi önceliği olan bir partiye temayülümüz olmalıdır. İslâm Birliği ve İslâm Savunma Gücü tesis edilmeli ki, başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde vuku bulan işgal, zulüm ve katliamlar son bulsun.
Hazım Koral/H24