AYM Başkanı da yargıdan şikâyetçi: Radikal adımlar atılmalı
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, "Uzun yargılama artık ülkemizde yapısal bir sorun haline gelmiştir." dedi.
Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, bugün itibarıyla bireysel başvuru sayısının 110 bine yaklaştığını belirterek, "Bu gerçekten de çok büyük bir sayı. Bunun kontrol edilmesi, yönetilmesi çok zor ama şunu da ifade edelim; bu iş yükünün yaklaşık yarısı makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikayetlerden oluşuyor. Dolayısıyla uzun yargılama artık ülkemizde yapısal bir sorun haline gelmiştir. Bu yapısal sorunun çözülmesi de yine yapısal reformlarla mümkündür. Radikal adımların atılmasıyla mümkündür" dedi.
"Adli Yargıda Bireysel Başvuru İhlal Kararları ve İhlalin Sonuçlarının Ortadan Kaldırılması Bölge Toplantısı"nda konuşan Arslan, hukukun, toplumsal ve siyasal hayatın vazgeçilmez unsuru olduğunu, hukukun olmadığı yerde toplumun bir arada olmasının mümkün olamayacağını söyledi.
Adaletin tecelli etmesinin hak ile hükmetmeye ve adil yargılamaya bağlı olduğuna değinen Arslan, şunları kaydetti:
"Adalet dediğimizde daha çok temel hak ve özgürlüklerin korunmasını anlıyoruz. Çünkü adalet ilkesi, temel hak ve özgürlükler üzerinden tecessüm ediyor, somutlaşıyor. Bu kapsamda ülkemizde 2010 yılında Anayasa değişikliğiyle hukuk sistemimize giren bireysel başvuru çok önemli bir fonksiyon icra etmiştir ve etmeye devam etmektedir. Bu hukuk yoluyla hak arama yoluyla birlikte hepimizin çok iyi bildiği gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasamızda ortaklaşa kurulan hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine herkesin şikayette bulunabilmesine imkan sağlanmıştır. Bu nedenle anayasa şikayeti olarak da bilinen bireysel başvurunun 10 yıllık uygulaması, temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasında etkili bir hak arama yolu olduğunu ispat etmiştir."
Uzun yargılama yapısal sorun haline geldi radikal adımlar atılmalı
Bireysel başvurunun yoluna devam edebilmesinin etkili ve başarılı bir hak arama yolu olarak varlığını sürdürebilmesinin, iki temel şartının bulunduğuna işaret eden Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Birincisi her geçen gün artan iş yükünün kontrol edilmesi ve yönetilebilir bir düzeye indirilmesi gerekir. Maalesef bu tür toplantılarda ifade etmek zorunda kalıyoruz. Anayasa Mahkemesinin iş yükü bireysel başvuruda her geçen gün artmaktadır. Her toplantıda adeta rekor üstüne rekoru anlatıyoruz. Geçen toplantımızda Gaziantep'te 90 bine yaklaştığını söylemiştik bireysel başvurunun. Keşke bu toplantıda daha güzel bir rakamı ifade edebilseydik. Daha aşağı bir rakamı ifade edebilseydik ama maalesef bugün o rakamın çok daha üstüne çıktık ve bugün itibarıyla bireysel başvuru 110 bine yaklaştı. Bu gerçekten de çok büyük bir sayı. Bunun kontrol edilmesi, yönetilmesi çok zor ama şunu da ifade edelim; bu iş yükünün yaklaşık yarısı makul sürede yargılanma hakkına ilişkin şikayetlerden oluşuyor. Dolayısıyla uzun yargılama artık ülkemizde yapısal bir sorun haline gelmiştir. Bu yapısal sorunun çözülmesi de yine yapısal reformlarla mümkündür. Radikal adımların atılmasıyla mümkündür."
AYM'den önce bir idari merciin buna bakması gerekir
Arslan, uzun yargılama şikayetlerinin, bireysel başvuru yoluyla doğrudan Anayasa Mahkemesinin önüne gelmesinin doğru olmadığını savunarak, "Anayasa Mahkemesinden önce bir idari merciin buna bakması gerekir. Dolayısıyla bu yönde atılacak adımların Anayasa Mahkemesinin iş yükünün azaltılmasında çok önemli katkılar yapacağına inanıyoruz. Bu kadar iş yükü bireysel başvuru kurumunu felç etme potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle bireysel başvurunun geleceğini, iş yükünün azaltılmasına bağlı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
Arslan, bireysel başvurunun etkili bir hak arama yolu olarak devam etmesinin ikinci şartının da ihlallerin kaynağının kurutulması olduğuna dikkati çekti.
AYM bireysel başvuruda ihlal kararı verdiğinde bunun anlamı çok açık
İhlallerin devam ettiği ve yeni ihlallerin gelmesi önlenemediği müddetçe hangi tedbirler alınırsa alınsın bireysel başvurudaki iş yükünün belli bir düzeyde tutulmasının imkansız olacağını dile getiren Arslan, şu görüşleri paylaştı:
"Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda ihlal kararı verdiğinde bunun anlamı çok açık. İhlale sebep olan işlem ister bir mahkeme kararı olsun, ister bir kanun hükmü olsun Anayasaya aykırılık teşkil etmektedir. Dolayısıyla yapılması gereken bu aykırılığın giderilmesidir. Bazen bu yeniden yargılama yoluyla mümkün olabilmektedir. Bazen idari işlemin ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bazı durumlarda da kanundan kaynaklandığı hallerde ancak o kanun hükmünün değiştirilmesiyle veya kaldırılmasıyla ihlal giderilebilmektedir. Dolayısıyla bu noktada yasama, yürütme ve yargı organlarına, idare makamlarına çok büyük görevler düşmektedir. Bu etkili icra meselesi bir yandan başvurucunun mağduriyetinin giderilmesini, diğer yandan da belki bundan daha önemli bir şekilde yeni ihlallerin ortadan kaldırılmasını daha doğrusu yeni ihlallerin ortaya çıkmasının engellenmesini kapsamaktadır."
Mahkeme kararlarının uygulanmasının tartışılmasını bir kenara bırakmalıyız
Bir hukuk devletinde mahkeme kararlarının etkili icrasının nasıl olacağının konuşulması gerektiğini vurgulayan Arslan, şöyle konuştu:
"Yoksa mahkeme kararlarının uygulanıp uygulanmayacağı meselesi bir hukuk devletinde tartışma konusu olamaz. Gündeme dahi gelmesi düşünülemez. Çünkü hukuk devleti mahkeme kararlarının etkili bir şekilde uygulandığı ve hak ihlallerinin giderildiği devletin adıdır. Hatta daha ilerisi mahkemelerin etkili bir şekilde çalışmadığı, iyi işlemediği bir yerde devletten de bahsedemezsiniz.
Bazen insanlar hayatlarına mal olacağını bilse bile mahkeme kararına uymaktan vazgeçmemelidir. Sokrates'in aslında insanlığa öğrettiği budur. Hepimiz bu şuurda hareket ederek mahkeme kararlarının uygulanmasının tartışılmasını artık bir kenara bırakmak durumundayız.
Mahkeme kararları ister derece mahkemelerinin kararları olsun, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararları olsun tartışmasız uygulanması gereken kararlardır. Hiç şüphesiz mahkeme kararlarını beğenmeyebiliriz, eleştirebiliriz, yanlış bulabiliriz ama onlara uyup uymama noktasında hiçbir takdir yetkimiz yok, tercih hakkımız yok. Onlar hepimizi bağlayıcıdır. Esasen bu bağlayıcılık Anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesinin de doğal bir sonucudur. Anayasanın 11. maddesi bunu çok net bir şekilde ifade ediyor." (Ajanslar)