3 soruda - Kuraklık tehlikesine karşı neler yapılabilir?
Suya erişimi olan ve iklim değişikliğinden nispeten daha az zarar görecek bölgelerde gerekli altyapının şimdiden oluşturulması geleceği sağlama alacak.
Prof. Dr. Levent Kurnaz, Türkiye'de düşen yağış oranlarıyla birlikte baş gösteren kuraklık tehlikesinin boyutunu, alınabilecek tedbirleri ve olası gelecek projeksiyonlarını kaleme aldı.
1 • Kuraklık tehlikesi ne boyutta?
Türkiye, iklim krizinden en kötü etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası'nda yer alıyor. Bu bölgede sıcaklıkların diğer bölgelere oranla daha fazla artmasının ötesinde yağışların da bu yüzyılın sonuna kadar yüzde 30'a yakın oranda azalması bekleniyor. Bu azalış, nüfus artışı ile birleştiğinde ciddi gıda sorunlarının ortaya çıkması söz konusudur. Bu nedenle kuraklık ülkemizin günümüzün en büyük sorunlarından biridir ve gelecekte de etkisini artırarak sürdürecektir.
Bu sene yaşamakta olduğumuz kuraklık aşırı derecede şiddetlidir. Aşırı kuraklıktan anlamamız gereken, ülkemizin yarısından fazlasına normalde düşmesi gerekenin yarısından az yağış düşmüş olmasıdır. Yağışın bu derece azalması çoğu büyükşehir açısından önemli bir su kıtlığı yaratacaktır. Bugün bile İstanbul, İzmir ve Bursa gibi uzun süredir daha az yağış alan şehirlerimizdeki barajlarda doluluk oranı kış sonu itibarıyla oldukça azdır.
Yalnız esas dertlenmemiz gereken şey bu kuraklığın yaza sarkması ve bugünle temmuz ayı arasında tarım alanlarının ihtiyacı olan yağışı alamamasıdır. Henüz tarımsal anlamda tehlike çanları çalmasa dahi kısa süre içerisinde gerekli yağışlar başlamadığı takdirde çiftçimiz yaz aylarında zorlanabilir.
Kuraklık bu sene için bölgemize özel bir davranış gösteriyor fakat bu şaşırtıcı bir durum değildir. Gelecek sene Türkiye normale daha yakın bir yağış alırken yeryüzünün başka coğrafyalarında yağış sıkıntısı baş gösterebilir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) California eyaleti geçtiğimiz yıllarda ciddi boyutta kuraklıkla boğuşurken bu kışı aşırı yağışla geçirdi. Dolayısıyla her sene bu seneki kadar kötü olmayacak ama yağışların gittikçe azalacağı fikrine de alışmak zorundayız.
2 • Tehlikeyi önlemek için hangi tedbirler alınabilir?
Ülkemizdeki kuraklık riskini azaltmak için uyum önlemleri almak zorundayız. Bugüne kadar ülkemizde alınan ya da alınması planlanan önlemlerin neredeyse tamamı kuraklığın geçici olduğu ve sonunda yağışın olacağı savına dayanıyor. Ne yazık ki iklim değişikliği yağış rejimlerindeki değişimin kalıcı olması sonucunu doğuracaktır. Bu nedenle de alınacak olan önlemler değişikliklere bağlı olarak kalıcı olmak zorundadır.
Özellikle atalarımızın yaptığı gibi yaşam alanlarımızı suyu bol olan bölgelerde yoğunlaştırmamız akıllıca olacaktır. Melen Çayı'ndan suyu İstanbul'a taşımak yerine İstanbul'daki iş olanaklarını Melen Çayı'nın çevresine taşımak orta ve uzun vadede daha kalıcı bir çözüm oluşturacaktır. Birleşmiş Milletler (BM) öngörülerine göre, 2050 yılına kadar şehirli nüfusun 2 milyar artması bekleniyor. Ancak bu artışın büyük kısmı bugünkü büyük şehirlerde değil orta ölçekli (500 bin ila 1 milyon arası nüfusu olan) şehirlerde yoğunlaşacaktır. Bu nedenle de suya erişimi olan ve iklim değişikliğinden nispeten daha az zarar görecek bölgelerde gerekli altyapının şimdiden oluşturulması geleceğimizi de garanti altına alacaktır.
Bunun ötesinde suyumuzun dörtte üçünü tarımda kullandığımızı unutmadan, bir yandan tarımda kullandığımız suyu azaltacak damla sulama gibi yöntemlerin tüm ülkede acilen hayata geçirilmesi gerekiyor. Öte yandan içinde yaşadığımız kuraklığın geçici olmadığının bilincine vararak kuraklığa daha dayanıklı bir tarım desenine geçmemiz tarımsal çıktımızın sürdürülebilirliği açısından elzemdir.
3 • Gelecekte olası senaryolar nelerdir?
Üzerinde yaşadığımız topraklarda bu sene gördüğümüz kuraklığın gelecek senelerin yeni normali olacağının bilincine varmamız gerekiyor. Elbette gelecekte her senenin bu derece kurak olmasını beklemiyoruz. Ancak hazırlıklarımızı böylesi kuraklıklara karşı yapmamız iyi bir fikir olacaktır.
İçinde yaşadığımız coğrafyanın her geçen sene daha da kuraklaşması hazırlıklı olmamızı gerektiren dış faktörleri de yavaş yavaş ortaya çıkarıyor. Artan sıcaklar ve azalan yağışlar gıda üretimini zorlaştırıyor. Ancak bu olumsuz faktörlere rağmen nüfus artışı hız kesmeden devam ediyor. Çevre ülkelerdeki durum ülkemize kıyasla daha kritik. Orta vadede, kuraklık ve sıcak hava dalgaları nedeniyle beklenen kitlesel kayıplar, yakın coğrafyamızdaki pek çok topluluğun daha elverişli alanlara doğru göç etmesi sonucunu doğuracaktır. Ülkemizin de bu göç yolları üzerinde bulunması ve Avrupa Birliği'nin (AB) sınırlarını kapatması ülkemizi yakın gelecekte çok sayıda iklim mültecisiyle karşı karşıya bırakabilir.
Bir yanda kuraklık ve azalan su kaynakları, diğer yandan artan nüfus ve beklenen iklim göçleri ülkemizin kendisini çok daha iyi hazırlamasını gerekli kılıyor. Kolayca görülebileceği gibi iklim krizi sadece bir uzmanlık alanının değerlendirip hazırlık yapabileceği bir konu değildir. Bu konunun tarımdan dış politikaya, su kaynaklarından ulusal güvenliğe çeşitli boyutları ile değerlendirilip çözümler üretilmesi geleceğimizi garanti altına alabilmemize yardımcı olacaktır. (AA)