İmam Zeynel Abidin'in (a.s) kutlu doğumu
“Adem oğlunun en şiddetli üç anı vardır: Ölüm meleğini gördüğü an, mezarından çıktığı an ve Allah Tebarek ve Teala’nın huzurunda durduğu an.”
İmam Ali b. Hüseyin (a.s), Ehl-i Beyt İmamları'nın (a.s) dördüncüsüdür. Dedesi; Emirü'l-Müminin, Resulullah'ın vasisi, ilk Müslüman, risaletine ilk inanan, sahih bir hadiste belirtildiği gibi, Resulullah'ın (s.a.a) yanında, Harun'un (a.s) Musa'nın (a.s) yanındaki derecesine eş bir dereceye sahip olan Ali b. Ebu Talib'dir.
Babaannesi; Resulullah'ın (s.a.a) kızı, ciğerparesi ve babasının nitelemesiyle cihan kadınlarının efendisi Hz. Fatıma Zehra'dır.
* Babası İmam Hüseyin (a.s) ise, cennet gençlerinin iki efendisinden biridir. Resulullah'ın (s.a.a) torunu ve gülüdür. Ki Resulullah (s.a.a) onun hakkında: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim." buyurmuştur. İslâm'ı ve Müslümanları savunurken Kerbelâ'da şehit düşmüştür.
* On İki İmam'dan (a.s) biridir. Buharî ve Müslim gibi kaynaklarda da belirtildiği gibi, Resulullah (s.a.a) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: "Benden sonra on iki halife gelecektir ve hepsi de Kureyş'ten olacaktır."
* İmam Ali b. Hüseyin (a.s), Hicret'ten sonra otuz sekiz senesinde doğmuştur. Bundan bir veya iki yıl önce doğduğu da söylenmiştir.
* Yaklaşık olarak elli yedi yıl yaşamıştır. Ömrünün iki veya dört yılını, dedesi İmam Ali'nin (a.s) kucağında geçirdi. Sonra Resulullah'ın (s.a.a) torunları olan amcası İmam Ha-san (a.s) ve babası İmam Hüseyin'in (a.s) medresesinde yetişti. Berrak nebevî pınardan ve tertemiz Ehl-i Beyt kaynağından beslendi.
* İlim alanında bir imam ve bir ışık gibi parladı. Şer'î hüküm ve ilimlerin başvuru mercii konumunu üstlendi. Ve-ra, ibadet ve takvada en yüce örnekti. Bütün Müslümanlar, onun ilmini, doğruluğunu ve üstünlüğünü kabul ederler. Bilinçli Müslümanlar; liderliğini, fıkhını ve merciliğini benimsemişlerdir.
* Bütün Müslümanlar, bu İmam'a (a.s) karşı eşsiz bir il-gi duyuyor, derin bir duygusallıkla ona bağlanıyorlardı; ona karşı ruh köklerinden gelen bir sempati besliyorlardı. Onun halk içindeki tabanı, İslâm âleminin her tarafına yayılmıştı. Bunu, Emevi halifesi Hişam b. Abdulmelik'in hacda olduğu sırada, hacıların İmam'a (a.s) karşı ilginç saygılarından da anlamak mümkündür.
* Değişik akımlara ve mezheplere mensup ümmetin, İmam Zeynelabidin'e (a.s) duyduğu bu güven, sırf fıkhî ve manevî boyutla sınırlı değildi. Bilakis ümmet, bir merci ve lider olarak ona inanıyordu; hayatın her türlü problemi ve sorunu karşısında çözüm getirici misyonuna güveniyordu. Tertemiz ecdadının bir devamı olarak bu hususta yetkinliği, ümmet arasında tartışılmazdı.
Nitekim Halife Abdulmelik b. Mervan, Roma Kralı'nın, kendisini, Müslümanları alçaltmakla tehdit etmesi karşısında, Roma devletinin para biriminin Müslümanlar arasında kullanılması noktasında baş gösteren problemin çözümü için İmam'a (a.s) başvurma gereğini duymuştu.
İlâhî takdir, İmam Zeynelabidin'in (a.s), babasının (a.s) şehit edilmesinden sonra liderlik ve manevî önderlik sorumluluğunu üstlenmesini öngörmüştü. İmam bu misyonunu, Hicret'in birinci yüz yılın ikinci yarısı boyunca sürdürdü. Ümmetin geçtiği en hassas süreçlerden biriydi bu dönem. İlk fetih dalgasının gerçekleşmesini takip eden bir dönemdi. Manevî gücüyle, askerî coşkusuyla ve akidevî dinamizmiyle doludizgin süren bir süreçti bu. Şahların ve Sezarların tahtları yıkılmış, değişik halklar ve geniş ülkeler yeni dinin çağrısına uymuştu. Yarım yüz yıl gibi kısa bir süre içinde Müslümanlar, mamur dünyanın büyük bir kısmının önderi hâline gelmişlerdi.
* Bu İmam'ın (a.s) yaşadığı dönemde Müslümanların önünde iki büyük tehlike belirmişti:
Birinci Tehlike: Değişik kültürlerle karşı karşıya kalma tehlikesi.
Bu, ümmeti, yozlaşmaya, asimile olmaya ve orijinalliğini yitirmeye doğru götürüyordu. Bunun için Müslümanların düşünsel orijinalliklerini, Kitap ve Sünnet'ten kaynaklanan ayırıcı şer'î kimliklerini pekiştirecek ilmî bir çalışma kaçınılmazdı. Daha da önemlisi, İslâmî kişiliği sağlamlaştırmak, bir zorunluluk hâline gelmişti. Bunun yolu da içtihat kurumunun temellerini atmaktı.
İmam Ali b. Hüseyin'in (a.s) yaptığı tam da buydu. Resulullah'ın (s.a.a) mescidinde bir araştırma ve ders halkası oluşturdu. İnsanlara İslâmî bilginin değişik kısımlarını anlattı. Tefsir, hadis, fıkıh, eğitim ve irfana dair prensipleri açıkladı. Böylece ders halkasına katılanlara tertemiz ecdadının maneviyatını akıtıyordu.
Bu eğitim halkasından, önemli sayıda Müslüman fakih mezun oldu. Bu mübarek halka, sonraki İslâmî fıkıh ekolleri için bir start noktası işlevini görmüştü; yaşayan fıkıh hareke-tinin esasını oluşturmuştu.
İkinci Tehlike: Refah dalgasından kaynaklanıyordu. İnsanlar, dünya hayatının zevklerine dalmış, bu sınırlı hayatın süslerine aşırı derecede bağlanmışlardı. Buna bağlı olarak ahlâkî değerler çürüyor, yozlaşma baş gösteriyordu.
İmam Zeynelabidin (a.s), bu büyük tehlikeye karşı, dua temeline dayalı bir mücadele başlattı. İslâmî kişiliği yozlaştıran, onu derinden sarsan, Müslümanı misyonunu yerine getirmekten alıkoyan bu tehlikeye karşı dua silahını kuşanmıştı. Bu bakımdan "Sahife-i Seccadiye", büyük sosyal bir hareketin en somut ifadesidir.
Kuşkusuz bu, aynı zamanda eşsiz bir rabbanî mirastır da. Üzerinden onca zaman geçmesine rağmen, ilâhî bağışın bir kaynağı, hidayet meşalesi, ahlâk ve arınma mektebi işlevini görmektedir. İnsanlık hâlâ bu, Muhammedî-Alevî mirasa muhtaçtır. Şeytan insanı azdırdıkça ve dünya onu aldattıkça, bu ihtiyacı gittikçe artmaktadır.
"Hidayet Önderleri" kitabından alıntıdır.(Ajanslar)
- Sahih-i Müslim, 7/121
- İsbatu'l-Hudat, 2/320, Hadis no: 116
- İhtiyar-u Marifeti'r-Rical, s.129–132; el-Cahiz Fi'l-Beyan ve't-Tebyin, 1/286; el-Eğani 14/75, 19/40; İbn Hallikan, Vafeyatu'l-Ayan, 2/ 338
- bk. Dirasat ve Buhus, Amulî, 1/127–137
- Şehid Seyyid Muhammed Bâkır Sadr'ın "Sahifetu's-Seccadiye"ye yazdığı mukaddime
*******
İmam Zeynel Abidin(a.s)’den Altın Sözler
İmam Seccad (a.s) sürekli şöyle buyururdu: “Ben her ne kadar az da olsa bir işi sürekli yapmayı severim.”[1]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Nice gafil aldanmış kimse, kendisinin cehennem ateşine atılmasına neden olacak ilahi bir gazapla çepe çevre kuşatıldığından habersiz olarak, heves, gülme, yemek ve içmekle geçirir.”[2]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “İlk yaratılışı gördüğü halde diğer yaratılışı inkar eden kimse ne kadar ilginçtir! Ne kadar ilginçtir!”[3]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Adem oğlunun en şiddetli üç anı vardır: Ölüm meleğini gördüğü an, mezarından çıktığı an ve Allah Tebarek ve Teala’nın huzurunda durduğu an.”[4]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben, kendisiyle karşısındakini cezalandırmadığı öfke yudumundan daha sevimli bir yudum yudumlamadım.”[5]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kulağın hakkı onu gıybetten münezzeh kılman ve helal olmayan şeyi işitmekten alı koymandır.”[6]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim insanların sahip olduğu ayıpları dile getirirse, insanlar da ona sahip olmadığı ayıpları isnat ederler.”[7]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dün bir nutfe olan ve yarın da bir leşe dönüşecek olan üstünlük taslayan mütekebbire şaşarım.”[8]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Doğru yol bizleriz ve ilminin sır yerleri bizleriz.”[9]
İmam Seccad (a.s), Ramazan ayı geldiğinde yaptığı duasında şöyle buyurmuştur: “Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden işleri işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helallerinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim.”[10]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir defa gülerse ilminin bir miktarı aklından uçar.”[11]
İmam Seccad (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur: “Ey Allah’ım! Eskiden beri sana olan ümidim sebebiyle ve sende var olan büyük tamahım nedeniyle ve kendine farz kıldığın yumuşaklık, merhamet ve rahmet sebebiyle senden diliyorum.”[12]
İmam Zeyn’ul Abidin (a.s), bir duasında şöyle buyurmuştur: “Ey efendim! Meyil ve rağbetim sanadır, korkum sendendir, senden ümitliyim, ümidim beni sana sevk etmiştir.”[13]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) bir duasında şöyle buyurmuştur: “Efendim! İhsanına ve iyiliğine olan zannımı yalanlama. Zira ki sen benim güvendiğim ve itimat ettiğimsin.”[14]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Derinleşme olmadığı taktirde asla ibadet olmaz.”[15]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben sadece sevap hedefiyle Allah’a ibadet etmeyi hoş görmüyorum. Zira bu taktirde tamahkar köle gibi olurum. Eğer bir şeye göz dikerse çalışır aksi taktirde çalışmaz. Hakeza Allah’a cezasının korkusuyla ibadet etmeyi hoş görmüyorum. Zira bu taktirde de kötü işli köleye benzerim ki eğer korkmazsa çalışmaz.” Kendisine şöyle arzedildi: “O halde niçin ibadet ediyorsun?” İmam Seccad şöyle buyurdu: “Zira O, bana bağışta bulunduğu lütufları ve nimetleri sebebiyle ibadete layıktır.”[16]
İmam Seccad (a.s) Allah’ın şöyle buyurduğunu buyurmuştur: “Ey Ademoğlu! Sana farz kıldığım şeylerle amel et ki insanların en abidi olasın.”[17]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zarar verici yiyecekten sakındığı halde daha zararlı günahından sakınmayan kimseye şaşarım.”[18]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratışı gördüğü halde Allah’ın varlığı hakkında şek eden kimseye çok şaşarım.”[19]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yaratışı gördüğü halde Allah’ın varlığı hakkında şek eden kimseye çok şaşarım.”[20]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Dünya hayatını gördüğü halde, o dünya hayatını (ahireti) inkar eden kimseye çok şaşarım.”[21]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Fani yurt için çalıştığı halde ebedi yurdu terkeden kimseye çok şaşarım.”[22]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her ne kadar sana zarar vermeyeceğini tahmin etsen dahi hiç kimseyle düşmanlık etme ve sana hiçbir fayda vermeyeceğini düşünsen dahi hiç kimseye rağbetsizlik gösterme. Zira ne zaman dostuna muhtaç olacağını bilemezsin ve düşmanından ne zaman korkacağını da bilemezsin.”[23]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir Kureyşli’nin ve hiçbir Arab’ın tevazu dışında soy üstünlüğü yoktur ve takva dışında bir yücelik söz konusu değildir.” [24]
İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanın mutluluklarından biri de kendisine yardımcı olacak bir çocuğunun olmasıdır.”[25]
İmam Seccad (a.s), anne babaya yaptığı duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım, öyle et ki, zalim sultandan korkar gibi onlardan (anne ve babadan) korkayım; şefkatli anne gibi onlara iyilik edeyim. Anne ve babama itaatimi ve onlara iyi davranmamı, uyku düşkünü kimsenin uykusundan daha göz aydınlatıcı ve çok susamış kimsenin içtiği sudan daha yürek serinletici kıl ki onların isteğini kendi isteğime tercih edeyim.”[26]
[1] a. g. e. h. 4
[2] Tuhef’ul Ukul, 282
[3] el-Bihar, 7/42/14
[4] el-Hisal, 119/108
[5] el-Kafi, 2/109/1
[6] el-Hisal, 566/1
[7] a. g. e. 78/160/21
[8] a. g. e. s. 328/1
[9] a. g. e. s. 35/5
[10] Sahifet’us Seccadiye, 166, 44. dua
[11] Bihar, 78/158/9
[12] İkbal’ul A’mal, 1/168
[13] a. g. e.
[14] a. g. e. 1/169
[15] Tuhef’ul Ukul, 280
[16] Bihar, 70/210/33
[17] Tuhef’ul Ukul, 281
[18] Bihar, 78/159/10
[19] Emali et-Tusi, 663/1387
[20] Emali et-Tusi, 663/1387
[21] a. g. e.
[22] a. g. e. 664/1387
[23] Derret’ul Bahire, 26
[24] a. g. e. h. 19
[25] a. g. e. s. 2/2
[26] Sahifet’us-Seccadiye , 102 , 24. dua