500 yıldır ayakta duruyor
Diyarbakır’da bulunan tarihi Behram Paşa Camii hakkında konuşan DÜ Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İrfan Yıldız, Behram Paşa Camii’nin şehrin tarihini, kültürünü ve medeniyetini yansıttığını söyledi.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bulunan ve Mimar Sinan’ın çıraklık dönemi eserlerinden olan Behram Paşa Camii ile ilgili İLKHA’ya açıklamalarda bulunan Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim İş Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İrfan Yıldız, caminin mihrabı ve minberinin çatışmalarda tahrip olan Kurşunlu Camii’nden örnek alındığını belirterek tarihi yapının ziyaret edilmesi gereken eserlerden olduğunu ifade etti.
Sur’da farklı medeniyetlere ve dönemlere ait cami, kilise, kale, han, ev, çarşı ve köprü olmak üzere 612 kültür varlığı bulunuyor. Behram Paşa Camii bunlardan biri.
Behram Paşa Camii hakkında bilgilendirmelerde bulunan Doç. Dr. İrfan Yıldız, caminin en önemli özelliğinin Mimar Sinan’ın 8 destekli yapılar planında inşa edilmesi olduğunu belirterek, “Behram Paşa Camii, Beşiktaş Sinan Paşa ile başlayıp Kayseri Kurşunlu ile devam eden bu plan şemasının Diyarbakır’daki son aşamasıdır.” dedi.
Önemli özelliklerinden bir diğerinin de üzerindeki çiniler olduğunu dile getiren Yıldız, “Bu çinilerin Diyarbakır’da imal edilip Behram Paşa Camii’nde uygulandığı tahmin ediliyor. Minberi ve Mihrabı 1515-1520 yılları arasında Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından inşa edilen Kurşunlu Camiye benzetilmiştir. Hatta bire bir benzeri olarak yapılmıştır.” diye belirtti.
Sur ilçesindeki çatışmalardan Behram Paşa Camii’nin zarar görmediğini söyleyen Yıldız, “Behram Paşa Camii çatışmalardan şanslı çıktı. Olayların yaşandığı ilçede çatışmalara biraz uzak kaldı.” ifadelerini kullandı.
Eserin Mimar Sinan tarafından yapıldığına şüphe edilmediğini ifade eden Yıldız, “Yaşam öyküsü hakkında bilgi veren Tufet-ül Mimami’de eserin Mimar Sinan’a ait olduğu kesinleşmiştir. 8 destekli plan şeması ile yapılması da bu görüşü destekliyor.” diye konuştu.
“Behram Paşa’nın mihrabı ve minberi Kurşunlu’dan örnek alındı”
Behram Paşa Camii’nin mihrabındaki motifler, form ve süslemeleriyle de Kurşunlu Camii’ne benzediğine dikkat çeken Yıldız, “Kurşunlu Camii, Behram Paşa Camii’nden önce inşa edildi. Bu nedenle Behram Paşa’nın mihrabı ve minberi Kurşunlu’dan örnek alındı. Behram Paşa Camii’ni yapan ustalar, Kurşunlu Camii’nin minberini çok beğenmiş olmalılar ki minber ve mihrabı örnek almışlar. Diyarbakır’da sadece Behram Paşa Camii’nde ikinci son cemaat yerinde sakıf dediğimiz uygulama mevcut. Genelde yapılan kuzey cephesinde bir son cemaat yeri uygulaması mevcut. Bu da Osmanlı döneminden kalan bir özelliktir. Ancak Behram Paşa Camii, bu yapılardan farklı olarak ikinci bir son cemaat yerine sahiptir. Bu özelliğiyle de Mimar Sinan’ın eserlerinin farkını ortaya koymaktadır.” dedi.
Yıldız, “Behram Paşa Camii gerek şadırvanı, gerek iç mekândaki süslemeleri, gerek planı, gerekse kullanılan iki renkli taş özelliği ile Mimar Sinan’ın önemli eserlerindendir. Görülmesi gereken eserlerdendir.” ifadelerini kullandı.
1631-1633 yılları arasında Diyarbakır Valisi Murtaza Paşa tarafından caminin onarıldığını belirten Yıldız, “Murtaza Paşa, aynı zamanda sahabelerine yattığı Hz. Süleyman Camii’ni de onardı. Aynı camide türbeler yaptı. Kendi türbesi de bu camidedir.” dedi.
Fatih Paşa Cami (Kurşunlu) hakkında da bilgilendirmelerde bulunan Yıldız, “Kurşunlu Camii’nde bugün katıldığımız bir bilim kurulu toplantısı vardı. İç mekândaki sıvalar, sıva söküm çalışmaları yapıldı. Şu anda onarım başladı ve devam ediyor. Yıl içinde tekrar onarılıp ibadete açılacak. Kurşunlu Camii’nin en çok tahrip olan kısmı minberdir. Minber dışındaki tahribatlar giderilebilecek durumdadır.” şeklinde konuştu.
Yapımı ve tarihi
Mimar Sinan’ın çıraklık dönemi yapıları arasında sayılan Behram Paşa Camii’nin yapımına 1564 yılında başlanmış ve 1572 yılında yapımı sona ermiştir. On üçüncü Osmanlı Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır. Minaresi 1928 yılında kısmen yıkılmış ve ertesi yıl aynı üslupta tamir edilmiştir.
Tamamen kesme taştan yapılmış, tek kubbeli bir yapı olan cami, ilk bakışta tek kubbeli basit bir yapı olarak görünmekteyse de iç ve dış süslemesiyle Diyarbakır’ın taş işçiliği yönünden zengin yapıları içinde başlı başına bir yer tutmuştur. Son cemaat yeri cepheleri dahil duvarlarda iki değişik renkte taş kullanılmış dış görünüme dekoratif bir hareketlilik sağlamıştır. İçte ise tromp ayaklarındaki mukarnas dolgular mimari süsleme elemanları olarak dikkati çekmekte ve duvarları kaplayan 16’ıncı yüzyıl İznik çinileri de cümle kapısındaki iki renkli görünüme katılmaktadır. Avlusundaki şadırvanda boğumludüğümlü sütunlar da dikkat çeker.
Caminin içindeki duvarlar alttan belli bir yüksekliğe kadar karakteristik 16’ıncı yüzyıl İznik çinileriyle süslenmektedir. Caminin diğer bir özelliği de kuzeyinde çift kademeli yanlardan taşan beş sahınlı bir son cemaat yerinin olmasıdır. Son cemaat yeri yanlara doğru taşmış olup, sağdaki kısmın üzerine de minare yerleştirilmiştir.
Caminin giriş kapısı mukarnaslı bir bordür ile çevrilmiş, üzerine de bir kitabe yerleştirilmiştir. Özellikle mukarnaslı girişi, çilehanesi ve caminin çift revaklı yapısı dikkat çekicidir. Cami tek kubbeli olup, etrafı kemerli nişlerle çevrilidir. Nişlerin içinde birer pencere yer almaktadır. Pencerelerin demir parmaklıkları ve dövme lokmaları oldukça özenlidir. Caminin mihrabı ve minberi mermer girişlidir, mihrap dahil caminin duvarları belli bir seviyeye kadar mavi İznik çinileri ile süslenmiştir. Hamamı ayaktadır.
Giriş kapısının üstündeki sağ ve sol sahanların ters düzeninin bugünkü inşaatlarda kullanılan modern sıkıştırma usulünün günümüzden 400 sene önce taş inşaatına uygulanması suretiyle yapılması bilim adamlarının dikkatini çekmekte ve takdirini kazanmaktadır.
İlgi çekici mimarisinin en önemli özelliğini tek kubbeli hariminin duvarlarındaki hareket teşkil etmektedir. Dört duvara oturan tromplu kubbe ile örtülü yapı sisteminde bir değişiklik yapılarak kalın tutulan duvarlarda diktörtgen boşluklar elde edilmiştir. Bunların her birinde küçük birer mihrap nişi bulunduğu ve aralara ikinci kat mahfillerinin yerleştirilmiş olduğu görülmektedir. Böylece kubbe de dört duvar yerine bir bakıma sekizgen bir ayak sistemine oturtulmuş olmaktadır.
Kalın duvarlarda boşluklar bırakmanın sonucu dört köşede dört tane kare mekân ortaya çıkmıştır. Bunlardan mihrap yönünde bulunan ve küçük kubbeciklerle örtülü birer hücre meydana getiren boşluklara iç taraftan girilmektedir. Aslında beş kubbeli olan son cemaat yeri, dıştan sütunlarla çevrilip meyilli bir çatı alındığından geniş bir sakıf meydana getirmekte ve bu özelliği ile bölgedeki yazın namazları açık havada kılma geleneğine de uygun bir karakter kazanmış olmaktadır. (M. Sıddık Bilge, M. Hüseyin Temel – İLKHA)