NATO’nun ‘ilerici’ halkla ilişkileri ve Avrupa ‘solunun’ militarizasyonu
Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale Unherd’de Lily Lynch imzasıyla yayınlandı. NATO’nun başta Angelina Jolie olmak üzere Hollywood yıldızları ile başlattığı ‘feminist’ ve ‘ilerici’ hamlelerin Avrupa’daki solun antiemperyalist tutumunu terk etmesi ile paralel gittiğini hatırlatan yazar, artık bu savaş ittifakının ‘barış gücü’ olarak bile lanse edilmediğini ve savaşın kutsandığını belirtiyor. Lynch, Avrupa’da NATO’ya ‘neredeyse hiç’ muhalefet kalmadığını söylerken biraz haksızlık ediyor; Almanya ve Fransa’daki güncel kıpırdanmalara ek olarak, özellikle Güney Avrupa hattında hâlâ görece güçlü olan işçi sınıfı hareketleri ve komünist partiler etkili ABD-NATO karşıtı faaliyetlere imza atıyor.
NATO Avrupa Solunu Nasıl Baştan Çıkardı?
Lily Lynch, Unherd 16 Mayıs 2023
Ocak 2018’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Angelina Jolie ile eşi benzeri görülmemiş bir basın toplantısı düzenledi. InStyle, Jolie’nin ‘omzu açık siyah bir kılıf elbise, ona uygun bir pelerin ve klasik topuklu ayakkabılar (yine siyah) giydiğini’ bildirirken, bu toplantının daha derin bir amacı vardı: savaşta cinsel şiddet. İkili Guardian için ‘NATO neden kadın haklarını savunmalı’ başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Zamanlama önemliydi. MeToo hareketinin doruğa ulaştığı bir dönemde, dünyanın en güçlü askeri ittifakı feminist bir müttefik haline gelmişti. “Cinsiyete dayalı şiddetin sona erdirilmesi barış ve güvenliğin yanı sıra sosyal adalet açısından da hayati bir konudur,” diye yazdılar. “NATO bu çabada bir lider olabilir.”
Bu NATO için yeni ve ilerici bir yüzdü ve o zamandan beri Avrupa solunun çoğunu baştan çıkarmak için kullandığı yüzle aynıydı. Daha önce, İskandinav ülkelerinde, Atlantikçiler büyük ölçüde pasifist olan halklara savaş ve militarizm satmak zorunda kalmışlardı. Bu kısmen NATO’yu açgözlü, savaş yanlısı bir askeri ittifak olarak değil, aydınlanmış, ‘ilerici’ bir barış ittifakı olarak sunarak başarıldı. Timothy Garton Ash’in 2002 yılında Guardian’da dile getirdiği gibi, ‘NATO, John Lennon ile George Bush’un buluşmasını’ izleyebileceğiniz bir ‘Avrupa barış hareketi’ haline geldi. Buna karşın bugün, Rusya’nın Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinin ardından İsveç ve Finlandiya, uzun süredir devam eden tarafsızlık geleneklerini terk ederek üyeliği tercih etti. NATO, eski pasifistlerin bile arkasında durabileceği bir askeri ittifak –ve Ukrayna bir savaş– olarak tasvir ediliyor. Tüm destekçileri ‘Savaşa Bir Şans Verin’ şarkısını söylüyor gibi görünüyor.
Jolie’nin kampanyası, Katharine A.M. Wright ve Annika Bergman Rosamond’un deyimiyle ‘NATO’nun stratejik anlatısında’ birkaç açıdan dramatik bir dönüşe işaret ediyordu. İlk olarak, ittifak ilk kez ünlü yıldızların gücünü benimsedi ve dikkat çekici olmayan markasına elit bir cazibe ve güzellik kattı. Jolie’nin yıldız gücü, etkinliğin çekici görüntülerinin NATO hakkında çok az bilgisi olan apolitik kitlelere ulaşması anlamına geliyordu. İkinci olarak, bu ortaklık kadın hakları, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve feminizmin NATO söyleminde daha belirgin bir rol üstleneceği bir dönemin habercisi gibiydi. O zamandan bu yana ve özellikle de son 12 ayda, Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve Estonya Başbakanı Kaja Kallas gibi telejenik kadın liderler, Avrupa’da aydınlanmış militarizmin sözcüleri olarak giderek daha fazla görev aldılar. İttifak aynı zamanda popüler kültür, yeni teknolojiler ve gençleri etkileyen unsurlarla olan ilişkilerini de yoğunlaştırdı.
Elbette NATO her zaman halkla ilişkiler konusunda bilinçli olmuştur ve uzun zamandır kültür, eğlence ve sanatla ilgilenmektedir. Elektronik ikilisi Icebreaker International’ın, feshedilen ‘NATOarts’ fonuyla kaydedilen ve NATO’yu yaklaşan bir Sovyet nükleer saldırısına karşı uyarmak için Alaska ve Kanada’nın kuzey çevresi boyunca inşa edilen radar istasyonlarından esinlenen 1999 tarihli Distant Early Warning albümünü kim unutabilir? Ya da NATO’nun kamu diplomasisi bölümü tarafından üretilen ve ittifak içindeki yaşamı ve kurgusal Seismania eyaletindeki bir krize verilen sahte diplomatik tepkiyi anlatan 2007 yapımı HQ filmi? Görünüşe göre hemen hemen herkes. Fakat NATO’nun son dönemdeki stratejik dönüşünü bu kadar etkili kılan şey, aday ülkelerin ilerici yerel geleneklerini ve kimliklerini başarılı bir şekilde yansıtmış olmasıdır.
Avrupa’da hiçbir siyasi parti militan pasifizmden ateşli savaş yanlısı Atlantikçiliğe geçişi Alman Yeşilleri kadar iyi örnekleyemez. İlk Yeşillerin çoğu 1968’deki öğrenci protestoları sırasında radikaldi; birçoğu Amerikan savaşlarına karşı gösteri yapmıştı. İlk Yeşiller Batı Almanya’nın NATO’dan çekilmesini savunuyordu. Fakat kurucu üyeler orta yaşa geldiklerinde, partide bir gün onu parçalayacak çatlaklar ortaya çıkmaya başladı. İki kamp birleşmeye başladı: ‘Realos’ ılımlı Yeşiller, siyasi olarak pragmatistlerdi. ‘Fundis’ ise radikal, uzlaşmaz kamptı; partinin ne olursa olsun temel değerlerine sadık kalmasını istiyorlardı.
Tahmin edilebileceği gibi Fundis, Avrupa barışına en iyi Batı Almanya’nın ittifaktan çekilmesinin hizmet edeceğine inanıyor ve askeri tarafsızlığı destekleme eğilimindeydi. Realos ise Batı Almanya’nın NATO’ya ihtiyacı olduğuna inanıyordu. Hatta çekilmenin güvenlik meselelerini Alman ulus-devletine geri döndüreceğini ve militarist milliyetçiliği yeniden alevlendirme riski taşıyacağını savunuyorlardı. Onların NATO’su, Avrupa’yı Almanya’nın en yıkıcı dürtülerinden koruyan, çok sayıda dil konuşan ve çok sayıda bayrağı dalgalandıran, ulus ötesi, kozmopolit bir ittifaktı. Fakat tarihin sonunda NATO üyeliği başka bir şeydi. Almanya’nın yeniden savaşa girmesi –İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tabuların en yasaklısı– tamamen başka bir şeydi.
Kosova her şeyi değiştirdi. NATO’nun kuruluşunun 50. yıldönümü olan 1999’da ittifak, akademisyen Merje Kuus’un deyimiyle ‘söylemsel bir metamorfoz’ geçirmeye başladı. Soğuk Savaş dönemindeki salt savunma ittifakından, insan hakları, demokrasi, barış ve özgürlük gibi değerleri üye devletlerin sınırlarının çok ötesine yaymak ve savunmakla ilgilenen aktif bir askeri pakt haline geliyordu. NATO’nun Kosova’da Sırp güvenlik güçleri tarafından işlenen savaş suçlarını durdurmak amacıyla Yugoslavya’dan geriye kalanları 78 gün boyunca bombalaması Alman Yeşillerini sonsuza kadar değiştirecekti.
Mayıs 1999’da Bielefeld’de düzenlenen kaotik parti konferansında Realo’lar ve Fundi’ler bombardıman konusunda sert bir şekilde tartıştı. En önde gelen Realo olan Yeşiller Dışişleri Bakanı Joschka Fischer NATO’nun savaşını destekledi; bu nedenle konferans katılımcıları onu kırmızı boya yağmuruna tuttu. Fundis’in önerisi bombardımanın koşulsuz olarak durdurulmasını gerektiriyordu ki bu aynı zamanda Yeşiller-Sosyal Demokrat Parti (SDP) koalisyon hükümetinin de çökmesi anlamına geliyordu. Barış önerisi başarısız oldu ve partinin savaş karşıtı fraksiyonunu ezerek Yeşillerden ayrılmalarına neden oldu. Bunun yerine Realos’un ılımlı önergesi rahat bir farkla zafer kazandı. Kısa bir aradan sonra Yugoslavya’nın bombalanmasına devam edilmesine izin verildi. Yeşillerin kritik desteğiyle Luftwaffe, Sırbistan’ın başkentine yönelik son hava bombardımanından 58 yıl sonra Belgrad üzerinde sortiler gerçekleştirdi. Bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleştirilen ilk Alman askeri operasyonuydu.
Ukrayna’da geniş çaplı savaşın başlamasının ardından Alman Yeşiller Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Fischer’in geleneğini sürdürerek askeri tarafsızlık geleneğine sahip ülkeleri azarladı ve NATO’ya katılmaları için yalvardı. Desmond Tutu’nun sözünü hatırlattı: “Adaletsizlik durumlarında tarafsız kalırsanız, zalimin tarafını seçmiş olursunuz.” Hatta Yeşiller, 1992’de ölen savaş karşıtı bir ikon ve uzun süredir tarafsızlığı savunan Petra Kelly de dahil olmak üzere kendi ölü üyelerini vantrilok olarak canlandırdı. Geçen yıl Yeşiller’in kurucularından Eva Quistorp, FAZ gazetesinde Petra Kelly’ye hayali bir mektup yazdı. Mektupta Kelly’nin ahlaki duruşu ödünç alınıyor ve Yeşillerin savaşı kucaklamasını meşrulaştırmak için ters yüz ediliyordu. Quistorp, Kelly’nin bugün hayatta olsaydı NATO destekçisi olacağını düşünmemizi istiyor. Quistorp, çoktan ölmüş olan Kelly’ye hitaben, “Eminim radikal pasifizmin şantajı mümkün kıldığını haykırırdınız,” diyor.
Bu yılın başlarında Almanya Dışişleri Bakanlığı da yeni bir ‘Feminist Dış Politika’ ortaya koydu ve bunu yapan Avrupa dışişleri bakanlıklarının en sonuncusu oldu. Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve İspanya tarafından da benimsenen bu yeni yönelim, kozmopolit militarizmi sahte radikal feminist bir parlaklıkla boyayarak savaş ve güvenlik alanını kadın hakları aktivistlerine açıyor. Profesyonel feminist liderler, otoriter ‘güçlü adamlara’ karşı ideal koruyucu olarak tasvir edilmektedir.
İsveç, 2014 yılında bu tür bir politikayı benimseyen ilk ülke oldu ve uzun süredir devam eden devlet feminizmini yurtdışına yansıtmasına ve uluslararası arenada yeni bir ahlaki duruş sergilemesine izin verdi. Yurt içinde, kadın dergilerinde olumlu Atlantikçi hikayeler vardı. İsveç gazetesi Expressen’in kadın okuyucuları hedefleyen ‘Mama’ bölümünde Angelina Jolie ile yapılan bir röportajda NATO’nun kadınları savaşta cinsel şiddetten koruyabileceği vurgulanıyordu. Jolie ayrıca insani yardım çalışanları ile NATO askerleri arasında çok az fark olduğunu vurguladı, çünkü ‘aynı hedefe doğru çabalıyorlardı: barış.’
Akademisyen Merje Kuus, NATO’nun genişlemesinin ‘iki yönlü bir meşrulaştırma’ stratejisi içerdiğini yazmıştır. Birincisi, NATO sıradan ve dikkat çekmeyen, alelade ve gündelik hale getiriliyor, ikincisi ise suçlamaların üstünde, hayati, mutlak ahlaki bir iyi olarak tasvir ediliyor. Bunun etkisinin, NATO’nun aynı anda hem sıradanlaştırılması hem de yüceltilmesi olduğunu söylüyor: o kadar mülayim bürokratik bir hale geliyor ki tartışmanın dışında kalıyor ve o kadar ‘varoluşsal ve temel’ ki tartışmanın üzerine çıkıyor. Bu meşrulaştırma stratejisi, hiçbiri üyelik konusunda referandum düzenlememiş olan İskandinav ülkelerinde Avrupa-Atlantik entegrasyonuna ilişkin sınırlı ve sıkı bir şekilde kontrol edilen tartışmalarda açıkça görülmüştür. İttifaka karşı on yıllardır süren halk direnişinin ardından, NATO’nun demokrasinin üstünde olduğu görülüyor. Ancak Kuss’un yazdığı gibi, bu NATO’nun bir topluma dayatıldığı anlamına gelmiyor. Bunun yerine amaç, “NATO’yu eğlence, eğitim ve daha geniş anlamda sivil hayata entegre etmektir.”
Bunun kanıtları her yerde. Şubat ayında NATO ilk oyun etkinliğini düzenledi. İttifakın genç bir çalışanı, popüler Twitch yayıncısı ZeRoyalViking’e katılarak Among Us oynadı ve dezenformasyonun demokrasi için oluşturduğu tehlike hakkında sohbet etti. Yanlarında Caroline Gleich adında bir influencer dağcı ve çevre aktivisti vardı. Astronot avatarları bir çizgi film uzay gemisinde gezinirken, NATO hakkında övgü dolu ifadelerle konuştular. Etkinlik sona erdiğinde, yayın bir işe alım çabasına dönüştü: ittifak çalışanı işinin avantajlarından bahsetti ve izleyicileri grafik tasarım ve video düzenleme gibi alanlarda istihdam fırsatları için NATO web sitesini kontrol etmeye teşvik etti.
Etkinlik NATO’nun ‘Geleceği Koru’ kampanyasının bir parçasıydı. Bu yıl genç sanatçılar için bir çizgi roman yarışması da düzenlendi. İttifak ayrıca TikTok, YouTube ve Instagram’da geniş takipçi kitlesine sahip düzinelerce influencer’ı Brüksel’deki merkeze getirdi. Diğer influencer’lar da geçen yıl Madrid’de düzenlenen NATO Zirvesine gönderilmiş ve onlardan izleyicileri için içerik yaratmaları istenmişti.
Avrupa solu bu gösterinin büyüsüne kapılmış durumda. Alman Yeşillerin açtığı yoldan ilerleyen büyük sol partiler, askeri tarafsızlığı ve savaş karşıtlığını bir kenara bırakarak NATO’yu savunmaya başladılar. Bu çarpıcı bir tersine dönüş. Soğuk Savaş sırasında Avrupa Solu, ABD liderliğindeki militarizme ve NATO’nun Pershing-II ve seyir füzelerini Avrupa’da konuşlandırmasına karşı milyonların katıldığı kitlesel protestolar düzenlemişti. Bugün ise, içi boşaltılmış radikal söylemlerden geriye çok az şey kaldı. Avrupa’da NATO’ya karşı neredeyse hiç muhalefet kalmaması ve ittifakın giderek Avrupa-Atlantik bölgesinin ötesine yayılmasıyla birlikte, NATO’nun hegemonyası artık neredeyse mutlak hale geldi.
(Lily Lynch, Unherd - Çeviri: Erman Çete, harici)