NYT: Arap liderler sokakların İsrail öfkesinden korkuyor
ABD’de 22 eyalet ve 40’dan fazla üniversitede Filistin’le dayanışma eylemleri polis şiddeti, profesörlerin dahi kelepçelenerek gözaltına alınması ve okuldan atılma tehditlerine rağmen devam ediyor. Peki Arap ülkelerinde sokaklar sessiz mi? Aşağıda çevirisini okuyacağınız haber, 7 Ekim’den sonra Arap liderlerin ülkelerinde yaşanan protestolara yönelik tutumları ve bu tutumların altında yatan nedenleri ele alıyor:
***
Gazze’ye yönelik öfke büyüdükçe Arap liderler protestoları bastırıyor
Savaşın hüznü ve İsrail’e duyulan öfke, Arap dünyasında gösterilere yol açtı. Gözaltılar, hükümetlerin öfkenin bumerang gibi kendilerine dönmesinden korktuğunu gösteriyor.
Vivian Yee, Vivian Nereim, Emad Mekay - New York Times (NYT)
Orta Doğu’daki diğer hükümetler gibi Mısır da İsrail-Filistin çatışması konusundaki tutumunu açıklamaktan çekinmiyor. Gazze’deki savaş nedeniyle İsrail’e yönelik kınamaları yüksek sesle ve sürekli. Devlet medyası Mısır’dan Gazze’ye geçmek için bekleyen yardım kamyonlarının oluşturduğu uzun kuyrukların görüntülerini yayınlayarak Mısır’ın kuşatma altındaki bölgeye giren sınırlı yardımın büyük bir kısmı için tek kanal olma rolünü ön plana çıkardı.
Ancak bu ayın başlarında Kahire’nin merkezinde Gazze’yle dayanışma gösterisi yapmak üzere toplanan yüzlerce kişiye Mısır güvenlik güçleri müdahale etti ve avukatlarına göre 14 protestocuyu tutukladı. Ekim ayında hükümet kendi Filistin yanlısı gösterilerini düzenlemişti. Ancak bu gösterilerde de protestocuların hükümeti eleştiren sloganlar atması üzerine onlarca kişiyi gözaltına almıştı. Avukatları, 50’den fazla kişinin halen parmaklıklar ardında olduğunu söylüyor.
Bu, Hamas’ın saldırısına karşılık veren İsrail’in Gazze’de altı aydır devam eden savaşı başlatmasından bu yana bölgede tekrarlanan bir modeldi: Arap vatandaşlarının Gazze’nin içinde bulunduğu kötü durum karşısında duydukları üzüntü ve öfke, kendi liderlerini hedef aldığında resmi baskıya dönüşüyor. Bazı ülkelerde sadece Filistin yanlısı duyguların açıkça gösterilmesi bile tutuklanma riskini göze almayı gerektiriyor.
Ekonomik fırsatlar ve siyasi özgürlükler konularında halklarıyla uyumsuz olan Arap dünyasındaki bazı hükümetler, İsrail ve onun baş destekçisi ABD ile olan bağları nedeniyle uzun süredir artan bir hoşnutsuzlukla karşı karşıya. Şimdi pek çok Arap’ın kendi hükümetlerinin suç ortağı olduğunu düşündüğü Gazze savaşı, yönetenler ile yönetilenler arasındaki eski farklılığı yeni bir güçle ortaya çıkardı.
Fas, Filistin yanlısı gösterilerde tutuklanan ya da krallığın İsrail ile yakınlaşmasını eleştiren sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan onlarca kişi hakkında dava açıyor. İsrail ile normalleşme anlaşması peşinde koşan Suudi Arabistan’da ve halihazırda bir anlaşma yapmış olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde yetkililer en ufak bir muhalefete karşı öylesine aşırı duyarlılık gösteriyorlar ki pek çok kişi bu konuda konuşmaktan korkuyor.
Uluslararası Af Örgütü’ne göre, çoğunluğu Filistinli olan nüfusu ile İsrail ve ABD ile yakın işbirliği arasında sıkışan Ürdün hükümeti, Ekim başından bu yana en az bin 500 kişiyi tutukladı. Bu sayıya Amman’daki İsrail Büyükelçiliği önünde büyük protestoların düzenlendiği mart ayındaki yaklaşık 500 kişi de dahil.
Ürdün Senatosu Başkanı Faysal el Fayez, ülkesinin “gösteri ve protestoların anlaşmazlık platformlarına dönüşmesini kabul etmeyeceğini” söyledi.
Arap otokrasileri muhalefete nadiren tahammül eder. Ancak Filistin davası etrafındaki aktivizm özellikle çetrefilli.
On yıllardır Arap aktivistler, Marakeş’ten Bağdat’a farklı siyasi görüşlere sahip Arapları bir araya getiren Filistinliler için adalet mücadelesini, kendi ülkelerinde daha fazla hak ve özgürlük mücadelesine bağladılar. Onlar için İsrail, kendi toplumlarının gelişimini engelleyen otoriter ve sömürgeci güçlerin bir simgesiydi.
Savaşın başlamasından bu yana Filistin davasını desteklemek için oturma eylemlerine katılan 36 yaşındaki Kuveytli Abdurrahman Sultan, “Filistin halkının başına gelenler, tüm Araplar için sorunun temelini, yani sorunun tiranlık olduğunu açıklığa kavuşturuyor” dedi.
Kuveyt başlangıçta oturma eylemlerinin bazılarına müsamaha gösterdi. Ancak bazı Arap hükümetleri için bu bağlantı, tehlikeyi çağrıştırıyor. Filistin bayrakları 2011 yılında bölgeyi kasıp kavuran Arap Baharı protestolarında sıkça görülen bir manzaraydı. 2013’te iktidara geldiğinden beri protestoları bastıran ve çoğu eleştiriyi susturan Mısır’da yetkililer, aktivizmin hızla kendilerine karşı dönebileceğinin farkında.
Kahire’deki 3 Nisan protestosunda tutuklanan 14 aktivisti temsil eden insan hakları avukatı 30 yaşındaki Nabeh Ganady, “Bugün Filistin için protesto yapıyorlar; yarın kendisini, yani cumhurbaşkanını protesto edebilirler” dedi.
Gösteriye katılan insan hakları avukatı Mahienor El-Massry’ye göre mesaj, “insanların özgürlükler ya da demokrasi için herhangi bir marj olduğunu hayal bile etmemeleri ve asla güven kazanıp daha büyük taleplere yönelmemeleri gerektiği.”
Mısırlı tanınmış aktivist Ahmed Douma’ya göre El-Massry, geçen salı Kahire’deki Birleşmiş Milletler ofisi önünde düzenlenen daha küçük çaplı bir dayanışma protestosu sırasında diğer 10 protestocu ile birlikte gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakıldılar.
Mısır, Fas ve aralarında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman ve Kuveyt’in de bulunduğu Basra Körfezi ülkelerinde yapılan mülakatlarda pek çok vatandaş, İsrail-Filistin çatışmasını keskin terimlerle tanımlıyor; Filistin davasını adalet mücadelesi, İsrail’i bir zulüm sembolü ve bazı durumlarda yöneticilerinin İsrail ile ilişkilerini ahlaki açıdan iflas etmiş olarak görüyor.
Bahreyn, Fas ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin İsrail ile ilişkilerini normalleştirme anlaşmaları ve Suudi Arabistan’ın da aynı yönde adımlar atmasının ardından gelen savaş, bu ülkelerde sadece İsrail’e değil, aynı zamanda İsrail ile çalışmak isteyen Arap liderlere karşı da öfkeyi artırdı.
20’li yaşlarındaki Emirlik vatandaşı Salem, ülkesinin muhalefete yönelik sicilini göz önüne alarak soyadını açıklamadan verdiği demeçte “Eğer bunu satmaya ve bu insanları satmaya- kendinizi satmaya – istekliyseniz, sırada ne var? Başka ne satılık?” diyor.
İsrail ile anlaşmalar imzalayan hükümetler bu kararı genellikle daha fazla bölgesel diyalog ve dinler arası hoşgörü yönünde atılmış bir adım olarak tanımladılar. Şubat ayında Emirlik hükümeti The New York Times’a yaptığı açıklamada İsrail ile diplomatik ilişkileri korumanın “zor zamanlarda önemli” olduğunu söyledi.
Ancak George Washington Üniversitesi’nde Orta Doğu üzerine çalışan siyaset bilimi profesörü Marc Lynch, Arap kamuoyunda İsrail’e yönelik düşmanlık ya da en iyi ihtimalle kayıtsızlık nedeniyle, otoriterlik ile bu tür anlaşmaların imzalanması arasında “doğrudan, gerekli bir bağlantı” olduğunu söyledi.
Bazı körfez Arap ülkelerinin muhalefeti izlemek için İsrail’in gözetim araçlarını kullanması da bu izlenimi güçlendiriyor.
Katarlı sosyolog ve normalleşme karşıtı aktivist Maryam AlHajri, “İnsanların demokratik olarak seçecekleri ya da ifade edecekleri bir alan olsaydı, İsrail ile normalleşmeyi seçmezlerdi” dedi.
Pek çok Arap hükümeti savaş nedeniyle İsrail’i kınayan ateşli söylemlerle halkın öfkesini yatıştırmaya ya da dizginlemeye çalıştı. Ancak analistler, İsrail ile ilişkilerin çok fazla pratik faydası olduğu için hükümetler barış anlaşmalarından vazgeçmek istemediğini düşünüyorlar.
İsrail’le barış yapan ilk Arap ülkesi olan Mısır, Kuzey Sina’daki militanlıkla ortak mücadele ettiği yıllar boyunca komşusuyla yakın bir güvenlik ortaklığı geliştirdi. Mısır ve İsrail, Mısır’ın tehdit olarak gördüğü militan siyasal İslamcı Hamas’ı kontrol altına almak amacıyla Gazze’yi abluka altına almak için de birlikte çalıştı. Ve Mısır’ın Gazze’den büyük bir Filistinli mülteci akınını önlemek için İsrail’in işbirliğine ihtiyacı var.
Yıllardır İran destekli grupların saldırılarına maruz kalan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez monarşileri, İran’ı en büyük tehdit olarak gören İsrail ile uzun zamandır arka kanallardan güvenlik bağlantılarını sürdürüyor. Bu “düşmanımın düşmanı” anlaşması daha sonra normalleşme görüşmelerinin önünü açtı ve birçok körfez monarşisi her türlü protesto ve siyasi örgütlenmeyi etkin bir şekilde yasakladığı için bu girişimlere yönelik eleştiriler nadir görülüyor.
Carnegie Endowment for International Peace’de Orta Doğu güvenliği uzmanı olan H.A. Hellyer, hükümetlerin “Arap toplumlarının tüm kesimlerinde gerçekten hissedildiğini düşündüğüm bu öfke ile bu devletlerin ulusal güvenlik mülahazaları olarak yorumladıkları şey arasında bir çizgi çekmeye çalıştıklarını” söyledi.
Geçmişte bölgedeki bazı liderler, hayal kırıklığına uğramış halklarının Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı aktivizmle stres atmalarına izin veriyordu. Ancak şimdi Gazze’de yaşanan acılar Arap hükümetlerini vatandaşlarının çoğunun gözünde töhmet altında bıraktığından, sloganlar hassas bölgelere giriyor.
Bazı Mısırlılar hükümetlerini, diğer hususların yanı sıra, Mısır’daki sınır kapısından Gazze’ye umutsuzca ihtiyaç duyulan yardımların ulaştırılması konusunda İsrail’e söz hakkı tanıdığı için eleştirdi. Faslılar da Ekim ayından bu yana yaklaşık 40 şehirde solcuları ve İslamcıları, gençleri ve yaşlıları, kadınları ve erkekleri bir araya getiren, neredeyse her gün düzenlenen büyük dayanışma gösterilerinde bir araya geliyor.
Yetkililer çoğunlukla onları yalnız bıraktı. Ancak hak gruplarına ve tanıklara göre birkaç protesto bastırıldı ve Sale kentinde 13 kişilik bir grup ve Fas’ın İsrail ile normalleşme anlaşmasını Facebook’ta eleştiren Abdul Rahman Zankad adlı bir aktivist de dahil düzinelerce protestocu tutuklandı.
Zankad bu ay, beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Liman kenti Tanca’da avukatlık yapan ve İslamcı bir siyasi örgütün üyesi olan Serroukh Mohammed, “İnsanlar sadece fikirlerini dile getirdikleri için tutuklanıyor” dedi. Muhammed’e göre Faslılar, hükümetleri İsrail’le ilişkilerini sürdürmek için halkın duygularına meydan okuduğu sürece protestolarına devam edecek.
Mısır ve Fas hükümetlerinin temsilcileri yorum taleplerine yanıt vermedi.
Kuveytli Sultan gibi Araplar için İsrail ile ilişkilerde halk desteğinin olmaması, herhangi bir normalleşme anlaşmasının başarısız olmaya mahkûm olduğu anlamına geliyor.
“Barış yapmak için halkını temsil eden, seçilmiş rejimlere ve hükümetlere ihtiyacınız var” dedi. (-Aida Alami Rabat, Fas’tan bildirerek bu makaleye katkıda bulundu.)
(Vivian Yee & Vivian Nereim & Emad Mekay, NYT - Çeviri: harici)
NOT: Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Hürseda Haber’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.