Haiti: Bir istilanın anatomisi
Jeopolitik nedenlerle ve Küresel Kırılganlık Yasası'nı uygulamak için Haiti'nin kontrolünü elinde tutmak isteyen ABD, Haiti'ye girdi, beyaz diktatörlüğünü getirdi ve bugün baktığımızda, kapitalist çıkarlara fayda sağlayan bir bağımlılık sürecinde kalakalan bir Haiti var.
Siyah sol merkezli Black Agenda Report'tan Jamime Pierre, ''Haiti: An Anatomy of Invasion'' başlıklı yazısında, Gazze'deki soykırıma odaklanıldığı bir dönemde Haiti'ye yönelik geniş çaplı yabancı askeri istilayı vurguluyor ve Haiti'deki karmaşık güç-nüfuz dinamiklerinin altını çiziyor.
***
Tüm gözler Gazze'deki soykırıma çevrilmişken, Haiti tam ölçekli bir yabancı askeri istilaya uğruyor.
16 Mayıs itibariyle otuz büyük nakliye uçağı Toussaint Louverture Uluslararası Havaalanı'na inerek 835 ton kargo ve askeri teçhizat boşalttı ve askeri personel ile yüklenicileri getirdi. Önümüzdeki günlerde bazıları ABD Hava Kuvvetleri'nden, bazıları da ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından kiralanan en az yüz uçağın daha gelmesi bekleniyor. Haiti'nin başkenti Port-au-Prince'in bazı bölgeleri “artık uluslararası bir askeri birliğin ileri karakolu” haline geldi.
Pentagon, askeri işgali destekleyecek malzeme ve hizmetlerin sağlanması için ABD şirketlerine kazançlı sözleşmeler düzenliyor. ABD Güney Komutanlığı'nın (SOUTHCOM) lideri, tipik tepeden bakan ve ırkçı diliyle, askerlerinin Haiti'nin limanlarını ele geçireceğini açıkladı bile. Gazeteci/ABD Dışişleri Bakanlığı stenografı Jacqueline Charles twitter'da, ABD ordusu ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden oluşan bir grupla birlikte boş Toussaint Louverture havaalanında serbestçe yürüdüğü bir video yayınladı.
Sanki Haiti zaten onlarınmış gibiydi. Ve belki de zaten öyledir.
Haiti'yi bu noktaya getiren emperyal müdahalenin ve krizin yakın tarihini kayıtlardan silerken, ilk etapta müdahaleyi haklı çıkarmak için kullanılan uydurma kaos ve anarşiyi rahatlıkla unutarak bunu bir oldu-bitti olarak sunuyor.
Zavallı Haiti halkı bu yeni işgalin sonuçlarına katlanmaya başladı bile. Örneğin, ülkedeki bu ABD askeri teçhizatı ve yabancı personel yığılması -bu ağır çekim yabancı istilası- başkent Port-au-Prince'teki en yoksul insanlardan bazılarının 350 ila 400 evinin havaalanına çok yakın oldukları için yıkılmasıyla birlikte geldi. Muhtemelen ABD, havalimanının “güvenliğini sağlamak” için mülklerin tahrip edilmesinin ve Haitili yoksulların daha fazla yerinden edilmesinin gerekli olduğu konusunda ısrar ediyor.
ABD'nin amacı, 90-100 tane daha çok katlı binayı daha yıkmak ve daha fazla yoksul insanı yerinden etmek.
Haiti'nin işgalinin boyutu nefes kesici olsa da, işgalin kaçınılmazlığı duygusu hayal kırıklığı yaratıyor. Yukarıda bahsi geçen Jacqueline Charles da dahil olmak üzere medya, Haiti'yi bu noktaya getiren emperyal müdahalenin ve krizin yakın tarihini kayıtlardan silerken, ilk etapta müdahaleyi haklı çıkarmak için kullanılan uydurma kaos ve anarşiyi rahatlıkla unutarak bunu bir oldu-bitti olarak sunuyor. Daha birkaç hafta önce, Toussaint Louverture Uluslararası Havalimanı'nın “gangster şiddeti” nedeniyle kapatıldığı bildirilmişti.
Her ne kadar bu “gangster şiddeti” söylemi artık Batı'nın yaklaşan işgali karşılamasının gölgesinde kalmış olsa da, eski, tutarlı ve ırkçı bir kinaye etrafında rıza üretiyor: ''Haiti halkı kendi kendini yönetemez ve egemenliği hak etmez.'' demeye getiriyorlar.
Bu, belki de dünyanın ABD'nin Haiti'yi işgalini, Afrika ve Karayipler'den bir grup beceriksiz zenci paralı askerin kara suratlı maskesi altında nasıl bu kadar kolay kabul ettiğini açıklayabilecek tek şeydir.
Yabancı istilası, işgali ve “yenik devlet ”in oluşumu
Başka bir yerde de belirttiğim gibi Haiti, Şubat 2004'ün sonlarında ABD, Fransa ve Kanada'nın başını çektiği bir darbe ile nominal egemenliğini resmen kaybetti. Darbe daha sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı ve daimi üyeler olan ABD ve Fransa, yabancı birliklerin halka karşı tam güç kullanmasına izin veren bir “Bölüm 7” yetkisi altında Haiti'ye bir “barışı koruma” misyonu gönderdi.
MINUSTAH'ın kontrolü altındaki BM işgali, Haiti halkına yönelik acımasızlığıyla dikkat çekti. Siviller saldırıya uğrayıp öldürülürken, sözde “barışı koruma görevlileri” çok sayıda cinsel suç işledi.
Dahası, BM askerleri insan atıklarını içme suyu olarak kullanılan nehirlere boşaltarak kolera salgınına neden oldu ve 10 bin ila 40 bin kişinin ölümüne yol açtı. ABD ve MINUSTAH ayrıca Haiti'nin polis ve güvenlik güçlerini eğitti ve militarize etti, çoğu zaman da haydut üyeleri rehabilite edip yeniden entegre etti. İşgal, Haiti halkı için ölüm, sefalet, çevresel bozulma ve insanlık onurunun ihlalinden başka bir anlama gelmedi. BM, Haiti halkına karşı işlenen bu suçlardan hiçbir zaman sorumlu tutulmamıştır.
2004 yılındaki işgal, Haiti'nin mevcut sömürgeci yöneticileri olan Çekirdek Grubun oluşturulması ve faaliyete geçirilmesiyle pekiştirilmiştir. Bazıları bu işgalin 2017 yılında MINUSTAH misyonunun resmen çekilmesiyle sona erdiğini iddia etmektedir. Ancak BM, yeni bir kısaltmaya sahip yeni bir ofis aracılığıyla Haiti'de kalmaya devam etti: BINUH, Haiti'deki Birleşmiş Milletler Entegre Ofisi. Çekirdek Grup ve BINUH aracılığıyla Haiti şu anda Haitili olmayan yabancılardan oluşan bir grup tarafından yönetilmektedir. Bu kişiler Haiti demokrasisinin yok edilmesinden sorumlu olan kişilerle aynı kişilerdir.
Bu 20 yıllık yabancı işgali altında Haiti devleti tamamen yok edildi. ABD'nin 2011 yılında Michel Martelly'yi (ve onun “Parti Haitien Tet Kale”sini (PHTK) ülkenin başkanı olarak ataması, Haiti egemenliğine vurulan bir başka darbeydi. Martelly seçimlerin ilk turunu kaybetmiş ve Haiti seçim konseyinin tüm üyeleri oylamayı resmen onaylamayı reddetmişti.
Barack Obama'nın Dışişleri Bakanı Hilary Clinton seçim sonuçlarını yönlendirmek için Haiti'ye uçarken, Çekirdek Grubun bir üyesi olan Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) de Haiti demokrasisinin bu küstahça baltalanmasına ortak oldu.
Elbette askeri işgal altında demokratik seçimlerin yapılması mümkün değildir. ABD ve Batı'nın dünyaya sunmaya çalıştığı Haiti “demokrasisi” görüntüsünün bile tamamen kaybolduğunu Martelly/PHTK döneminde görüyoruz. Martelly'nin görev süresi derin bir yolsuzluk ve şiddet (yoksul mahalleleri terörize etmek için grupların silahlandırılması ve PetroCaribe fonlarından milyarlarca doların çalınması dahil), Haiti topraklarının ve kaynaklarının yabancılara satılmaya çalışılması ve daha da önemlisi Haiti'nin seçim döngüsünün bozulmasıyla geçti.
Halefi Jovenel Moise (o da demokratik olmayan “seçimlerle” iktidara gelmişti) suikasta kurban gittiğinde, 2016'dan beri Haiti'de bölgesel ve yerel seçimler yapılmamıştı. Görev sürelerinin sonunda hem Martelly hem de Moise kararnamelerle yönetiyorlardı. Çekirdek Grup, Temmuz 2021'de Ariel Henry'yi Haiti'nin fiili başbakanı olarak atadıktan sonra, seçim tartışmaları geri plana atıldı. ABD ve Çekirdek Grup, Haiti'deki kukla hükümetleri Henry'yi seçim düzenlemeye teşvik etmedi, bunun yerine onu mümkün olduğunca uzun süre iktidarda tutmayı tercih etti. 2023'ün sonlarına gelindiğinde, seçilmiş son Haitili yetkililerin görev süreleri dolmuştu.
Haiti'nin şu anda seçilmiş hiçbir yetkilisi ve meşru bir hükümeti yok. Bu önemli bir husus.
Gayrimeşru bir kukla hükümet tarafından yürütülen her türlü müzakere ve uluslararası anlaşma, tanımı gereği gayrimeşrudur.
Görünüşte Ariel Henry'nin kukla hükümeti tarafından yapılan ama aslında ABD ve Çekirdek Grup tarafından talep edilen Haiti'nin askeri işgali talebi de buna dahildir. Bunu mümkün olan en açık ifadelerle belirtmek gerekirse, Haiti'nin mevcut askeri istilası ve işgali yasadışı ve gayrimeşrudur.
“Sağlam bir güç kullanımı” ya da çok uluslu güvenlik destek misyonu
2 Ekim 2023 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Haiti'ye yabancı askeri ve polis müdahalesi yetkisi veren Çok Uluslu Güvenlik Destek Misyonu'nu (MSS) oyladı. BMGK'nın iki daimi üyesinin (Rusya ve Çin) çekimser kalması nedeniyle oybirliği sağlanamamış olsa da karar, aralarında üç Afrika ülkesinin (Gabon, Gana ve Mozambik) de bulunduğu diğer 13 daimi ve daimi olmayan üyeden destek aldı.
Bununla birlikte, ABD yönetimi, kurumsal medya ve ABD'nin BM temsilcisi Linda Thomas-Greenfield gibi isimler oylamayı bir zafer olarak selamladı. Ancak BMGK'nın onayını almasına rağmen bu “güvenlik destek misyonu” resmi bir BM misyonu değildir. Dolayısıyla misyon, barışı koruma güçleri gibi BM tarafından finanse edilmek yerine, öncelikle ABD ve diğer gönüllü ülkeler tarafından finanse edilecek.
Şu ana kadar Kanada ve Fransa bir miktar fon sağladı (Kanada, Haitililerin çoğunluğu tarafından konuşulmayan bir dil olan “Fransızca” öğrenmeleri için Kenya gücüne 8 milyon dolar gibi gülünç bir miktar teklif etti).
ABD ayrıca Bahamalar, Bangladeş, Barbados, Belize, Benin, Çad ve Jamaika'yı da katılmaya ikna etmeyi başardı. Bu misyon için resmi olarak asker gönderen herhangi bir beyaz ülkenin olmaması önemli ve dikkat çekicidir.
Bu MSS ile ilgili en önemli husus, kararın (2699 sayılı BMGK Kararı) Birleşmiş Milletler Şartı'nın 7. Bölümü uyarınca kabul edilmiş olmasıdır ki bu nadir görülen bir durumdur çünkü 7. Bölüm genellikle savaş halindeki bir ülke içindir ve halka karşı ölümcül güç kullanımına izin verir.
Burada durup BMGK'nın neden açıkça BM dışı bir misyon için 7. Bölüm konuşlandırmasına izin verdiğini ve böyle bir güç kullanımına izin verdiğini de sormalıyız. Nitekim Haiti'deki Adalet ve Demokrasi Enstitüsü'nden Brian Concannon şunları ileri sürmüştür:
...Güvenlik Konseyi geçen Ekim ayında misyonu onaylamasına rağmen, bu misyonla ilişkilendirilmek istemedi. Yetkilendirme kararında misyonun resmi bir BM misyonu olmaması, Haitililer üzerinde çok fazla “güçlü güç kullanımı” uygulamak zorunda kalacağı için örgütün bunun sorumluluğunu üstlenmesi gerektiği konusunda ısrar edildi.
Gerçekte Haiti, herhangi bir hesap verme yükümlülüğü olmaksızın halk üzerinde “güçlü” güç kullanmakta serbest olan yabancılardan oluşan bir işgal gücüne sahip oluyor. Askerlerin BM tarafından hesap verebilir tutulması gerektiği gerçeğine rağmen, 2004-2017 BM “barışı koruma” misyonunun ne kadar şiddetli olduğuna işaret edebiliriz. Bu yeni askeri istila ve işgal için hesap verebilirlik açıkça tesis edilmemiştir.
Bildiğimiz gibi, ABD tarafından ödenen ve BM tarafından onaylanan silahlı yabancıların elindeki hesap verilemez acımasız şiddetin yükünü çeken Haitili yoksullar olacaktır.
Bu tür bir müdahale çağrısı yeni değil. ABD, 2021'den bu yana Ariel Henry'nin seçilmemiş ve popüler olmayan kukla hükümetini korumak için Haiti'deki askeri varlığın arttırılması için bastırıyor. Geçtiğimiz üç yıl boyunca BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, ABD solunun sevgilisi olan ve müdahale kararının hazırlanmasında ABD ile “eş-penholder” olarak görev yapan Meksikalı Manuel Lopez Obrador (ya da AMLO) ve Haiti'ye “hızlı bir müdahale” (yani yabancı askeri işgal) yapılmasını savunan Brezilyalı Lula Da Silva'dan destek aldı. ABD kendi botlarını sahaya sürmeye istekli değildir.
Bunun yerine önce Kanada'ya, sonra Brezilya'ya ve daha sonra Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC) ve Karayip Topluluğu (CARICOM) ülkelerine başvurdular; hepsi askeri müdahale çağrısını desteklemesine rağmen, misyonda liderliği üstlenme konusunda isteksiz davrandılar.
Ancak Kenya hükümeti, 1000 polis memuruyla müdahaleye “öncülük etme” fırsatına balıklama atladı. Polislerinin ABD'nin Haiti'yi işgaline katılması öncesinde bazıları bunun Kenya'nın Pan-Afrikanizminin bir ifadesi olduğunu savundu. Barış için Siyah İttifakı'nın Haiti/Amerika Ekibi buna şu yanıtı verdi: “Haiti'nin bir Afrika ülkesi tarafından işgal edilmesi Pan-Afrikanizm değil, Batı emperyalizminin Siyahların yüzüne yansımasıdır.”
Şimdi öğrendiğimize göre Kenya, Pentagon tarafından sağlanacağı vaat edilen ulusal güvenlik yardımı (ABD Savunma Bakanı LLoyd Austin'in ziyaretini de içeriyordu), IMF fonlarının arttırılması, askerleri için 300 milyon dolar ve en kötüsü de ABD devlet ziyareti vaadiyle satın alındı. Bu imrenilen devlet ziyareti (Kenyalı yeni-sömürgeci yetkililer tarafından 2008'den bu yana Afrikalı bir devlet başkanının ilk ziyareti olarak gururla övünülen) 23 Mayıs'ta gerçekleşecek ve yetkililere göre Kenya kuvvetlerinin Haiti'deki fiziksel varlığıyla aynı zamana denk gelecek.
ABD askeri uçaklarının ve personelinin Haiti'ye indiğini gördüğümüz, SOUTHCOM direktörünün Haiti'ye malzeme taşımakla ve kuvvetlerinin Haiti limanlarını ele geçirmekle övündüğü bir dönemde, batı medyasının bu ABD askeri işgalini “Kenya liderliğindeki BM Misyonu” olarak adlandırmaya devam etmesi ilginçtir. Bunun Haiti'ye yönelik “Kenya liderliğindeki” bir güvenlik misyonu olduğu fikri, bunun bir “BM misyonu” olduğu fikri kadar şüphelidir. Batı medyasında ve ana akım Karayip siyasi çevrelerinde CARICOM liderlerinin Haiti ile ilişkilerinde “bağımsızlık” ve “yardımseverliklerinin” kutlanması da şüphelidir.
CARICOM ve Haiti geçiş konseyi
Haiti'de 2004 yılında başlayan acımasız BM askeri işgalinin radarın altından geçebilmesinin nedenlerinden biri, çok uluslu ve çok ırklı bir askeri ve sivil güç tarafından doldurulmuş olmasıydı. Wikileaks dosyalarında ortaya çıktığı üzere ABD de bunu itiraf etmiştir. ABD'nin eski Haiti Büyükelçisi Janet Sanderson, işgal gücünü (MINUSTAH), Haiti'yi eğitim alanı olarak kullanmaya kararlı görünen Benin ve Kenya'dan Brezilya ve Ekvador'a kadar çeşitli ülkelerin de dahil olduğu batılı ve batılı olmayan güçlerden oluşan çok uluslu bir koalisyondan oluştuğu için ABD'nin Haiti'deki ucuz güç kaynağı olarak övdü. ABD, Haiti'yi işgal planları için en başından beri diğer “bölgesel ortaklardan” yardım istedi. Brezilya, Kanada ve Meksika tarafından geri çevrildikten sonra dikkatini CARICOM liderlerine çevirdi.
2023 başlarında, ABD ve Kanada'nın baskılarına rağmen, Bahamalar Başbakanı Philip Davis liderliğindeki CARICOM, Haiti'nin işgali için polis ve askeri güç göndermeyi kabul etmeyi reddetti. Ancak 2023 yazında CARICOM liderleri, BM Genel Sekreteri Guterres ve Çekirdek Grup üyeleri de dahil olmak üzere ABD ve yardakçılarının baskılarına boyun eğerek rotalarını değiştirdiler.
İronik bir şekilde bu geri dönüş, CARICOM'un 2023 Temmuz'unda düzenlediği ve aynı zamanda örgütün 50. yıldönümünü kutladığı Hükümet Başkanları Konferansı sırasında gerçekleşti. Toplantıya aralarında Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken ve Afrika kökenli Amerikalı Kongre üyesi Hakeem Jeffries'in de bulunduğu ABD'li yetkililer katıldı.
Bir ay önce, Haziran ayında, Kanada Dışişleri Bakanı Mélanie Joly, Haiti'deki güvenlik durumunu görüşmek üzere bugün Karayip Ülkeleri ve çeşitli BM kuruluşlarının kilit ortaklarıyla Haiti konulu bir bakanlar toplantısına ev sahipliği yaptı. Böylece CARICOM konferansının sonunda üye devletler, Haiti'nin ABD tarafından düzenlenen askeri işgalini destekleyen bir bildiri yayınladı. Kenya gibi CARICOM ülkelerine de imparatorluğa hizmet etmeleri karşılığında güçlü yardım paketleri ve güvenlik yardımı vaat edildi.
Kevin Edmonds'un “CARICOM'un Haiti'deki yabancı müdahaleyi meşrulaştırmada nasıl öncü bir rol üstlendiğini, daha fazla fon için Haiti'yi nasıl sattığını” ve siyasi servetlerini nasıl arttırdığını gösteren zaman çizelgesine bakınız.
2024 baharına gelindiğinde CARICOM liderleri MSS'nin Haiti'deki en büyük savunucuları haline geleceklerdi. CARICOM, Ariel Henry'nin Kenya polisinin konuşlandırılmasına ilişkin bir anlaşma (Kenya polisinin Haiti'ye gönderilmesinin anayasaya uygunluğuna itiraz edilmesinin ardından Kenya mahkemeleri tarafından zorunlu kılınan bir anlaşma) imzalamak üzere ABD sponsorluğunda Kenya'ya yaptığı ziyaretin ardından Haiti'ye inişinin Haitili silahlı gruplar tarafından engellenmesiyle gündeme oturdu. Bir Haiti hükümeti yerine (hatırlarsak ABD kuklasını seçimlere zorlamamıştı), ABD Haiti için yeni bir “hükümet” uydurmak üzere CARICOM'un yardımını (ya da örtüsünü) istedi.
Batı medyası bize 11 Mart'ta Haitili liderlerle “CARICOM öncülüğünde” görüşmeler yapıldığını söyledi. Ancak gerçekte CARICOM üyesi devletler Çekirdek Grubun gözetimi altında çalıştılar. ABD, hangi Haitili liderlerin görüşmeye davet edileceğini seçti ve Çekirdek Grup - ABD, Fransa, Kanada, Brezilya ve Meksika - seçilen Haitili temsilcileri getirmeden önce Haiti için bir plan üzerinde çalışmak üzere özel olarak toplandı. En önemlisi de, yeni bir Haiti hükümetine ilişkin müzakerelerin bir parçası olmak üzere seçilen Haitililerin, tartışmaya katılmalarına izin verilmeden önce ABD'nin dış müdahale şartlarını kabul etmeleri gerekiyordu! Nitekim ABD solunun bir başka sevgilisi olan ve Guyana Devlet Başkanı İrfan Ali ile birlikte çalışan Barbados Başbakanı Mia Mottley, bu yabancı askeri istilaya Haitililerin desteği olmadan görüşmelerin başlayamayacağı konusunda kararlıydı.
Bu toplantılarda geliştirilen “çözüm”, 2026 yılında seçimler yapılana kadar Haiti Devlet Başkanlığı görevini yürütmek üzere Haitili siyasi, özel sektör, sivil toplum ve inanç temelli “paydaşlardan” oluşan 9 üyeli bir “Geçici Başkanlık Konseyi” kurulmasıydı. Temsilciler arasında Martelly'nin partisi PHTK ve eski Başkan Aristide'nin Fanmi Lavalas'ı da dahil olmak üzere tüm eski siyasi sınıfların üyeleri yer alıyor. Bu konseyin üyelerinin ABD tarafından seçildiğini ve hepsinin yabancı istilasını (ve nihayetinde işgali) desteklemeyi kabul etmek zorunda olduğunu yinelemek gerekir.
ABD'li yetkililer, Çekirdek Grup işgalcileri ve batı medyası tarafından sık sık lanse edilen “Haitililerin öncülüğündeki çözüm” işte bu.
Bu anlamda Başkanlık Konseyi meşru sayılamayacağı gibi Haiti'nin egemenliğinden söz etmek için de kullanılamaz.
Nitekim konseyin ilk önemli icraatlarından biri Kenya hükümetine mektup yazarak işgal talebinde bulunmak olmuştur. 16 Mayıs'ta Geçiş Konseyi üyeleri ülkenin yerleşik işgalcisi, Haiti'deki Birleşmiş Milletler Entegre Ofisi'nin (BINUH) başkanı Maria Isabel Salvador ile bir araya geldi - bu ofisin varlığı Haiti'nin egemenlikten yoksun olduğunu göstermektedir.
Daha fazla kanıta ihtiyacımız varsa, Ekonomik Politika ve Araştırma Merkezi analisti Jake Johnston 10 Mayıs'ta bir tweet attı.
Tweet şöyle: “Başkanlık konseyine yakın bir kaynağa ABD'den bu uçaklarla ilgili herhangi bir iletişim olup olmadığını sordum. Cevap: hayır.”
20 Mayıs'ta UN News, Haiti ile ilgili olarak “Haiti: Çok uluslu misyon ve 'güvenlik koşullarının yeniden tesis edilmesine yönelik amansız gereklilik'.” Haberde, Haiti'nin MSS tarafından yabancı işgalinin “yerleşik suç gangstersi faaliyetleri” nedeniyle gerekli olduğu söyleniyor.
BINUH başkanı Salvador'un “Port-au-Prince ve ötesinde gangster faaliyetlerindeki artışı abartmak mümkün değil” diyerek alarm verdiği aktarılıyor. Salvador daha sonra “gangster” saldırılarının “devlet kurumlarını daha da zayıflattığını ve hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesine yönelik zaten kritik olan zorlukları derinleştirdiğini” savunuyor.
Ekvadorlu olan Salvador'un, sanki ülkesi gangster şiddeti konusunda en kötü şöhrete sahip ülkelerden biri değilmiş gibi konuşmasındaki şaşırtıcı ironiyi bir an için bir kenara bırakmalıyız; gangster şiddeti sadece başkenti değil tüm ülkeyi etkisi altına almıştır. Ancak burada ilginç olan, “zayıflamış devlet kurumlarının” nedeninin Haiti'deki “gangster şiddeti” olduğu iddiasıdır.
Haiti'nin gerçek gangsterleri kim?
Eylül 2022'de bir grup Haitili halk aktivisti BM Genel Sekreteri António Guterres'e açık bir mektup yazarak Guterres'in halk protestolarını “gangster” şiddeti olarak nitelendirmesini kınadı:
İddialarınızın aksine, bu halk protestoları, boğucu dış müdahaleden, gangsterleştirmeden, bu aşırı üretilmiş sefaletten ve BM'nin de üyesi olduğu Çekirdek Grup tarafından kurulan ulus karşıtı, gayrimeşru, suçlu bir siyasi rejimden arınmış bir Haiti için verilen mücadelenin bir parçasıdır. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) diktesi altında faaliyet gösteren bu kukla siyasi rejim, petrol ürünlerinin fiyatını yüzde yüzden fazla (%128) arttırma kararı alarak halkı bıçakladı...
Peki neden Haiti?
ABD'nin Haiti üzerindeki kontrolünü sürdürmesi gerekiyor çünkü ülke jeopolitik hedefleri açısından stratejik öneme sahip - Çin ile çatışmaya hazırlanmak ve Küresel Kırılganlık Yasası'nı uygulamak için Karayipler ve Latin Amerika bölgesinin daha da askerileştirilmesi. Gerçekten de ABD'nin ve sözde “uluslararası toplumun” 2004'ten günümüze Haiti'deki eylemlerine bakıldığında, Haiti'nin Küresel Kırılganlık Yasası'nda (GFA) özetlenen pek çok şey için nasıl bir test alanı -laboratuvar- işlevi gördüğü görülecektir. Başka bir deyişle GFA, yeni bir politika olmaktan çok, ABD'nin Haiti ve Haiti halkına yönelik fiili politikasının resmi bir ifadesidir - en azından son yirmi yılda. Başka bir deyişle, Haiti'nin istikrarsızlaştırılması acımasızca hesaplanmıştır.
Ancak batılı emperyal güçler, halk içinde yaratılmasına ve yapılandırılmasına yardımcı oldukları şiddet, güvencesizlik, sefalet, işsizlik ve yoksulluk karşısında kendi sorumluluklarını maskelemek için, kendilerini en sevdikleri spora adadılar: Mesihvari bir şekilde kurtarıcıyı oynamaya gelebilmek için siyasi bir krizi teşvik etmek. Bunun pek çok nedeni var.
Batılı güçlerin Haiti'ye müdahalesinin ya da en azından uluslararası toplumun (elbette yalnızca ABD, Fransa ve Kanada tarafından temsil edilen) egemenliğinin ya da Batılı hükümetlerin kalkınma yardımı politikalarının sonuçlarından biri, sonuçta yalnızca kapitalist çıkarlara fayda sağlayan, halkların sömürülmesine ve ezilmesine dayalı, kişiye özel bir bağımlılık süreci yaratmaktır. Bu nedenle ABD'nin Haiti devletinin tamamen ortadan kaldırılmasındaki rolünü sadece bir yan olay olarak değil, hesaplanmış ve belirli bir stratejiler dizisi olarak anlamak önemlidir.
Neden Haiti?
İlk olarak, Haiti Devrimi meselesi var. Haiti, kısa bir süreliğine de olsa beyaz üstünlüğünü yıktığı ve beyaz üstünlüğünün temelinde yatan plantasyon köleliği sistemini yok ettiği için asla affedilmedi.
İkinci olarak, BM öncülüğündeki (ve dünya tarafından dayatılan) askeri işgaller, ABD'nin bölgesel politikasının vekil uygulayıcıları olarak konuşlandırıldı. Bu bölgesel politikanın, Duvalier diktatörlüğünün yıkılmasından sonra Haiti'de ortaya çıkan halk hareketinin kalıntılarını yok etmeyi ve “iş dostu” Haiti ulusötesi burjuvazisinin çıkarlarını desteklemeyi içeren bir dizi parçası vardır. Kısacası, ABD'nin Karayipler ve Latin Amerika'daki dış politikasına yön veren neo-liberal ekonomik gündemi ilerletmekti. 2011 yılında Washington ile Port-au-Prince'teki ABD Büyükelçiliği arasında sızdırılan diplomatik kablolar, dönemin ABD Büyükelçisi Janet Sanderson'ın “Haiti'deki BM İstikrar Misyonu, Haiti'deki temel USG [ABD Hükümeti] politik çıkarlarının gerçekleştirilmesinde vazgeçilmez bir araçtır” dediğini ortaya çıkarmıştır ki bu çıkarlar arasında “yeniden canlanan popülist ve piyasa ekonomisi karşıtı siyasi güçlerin” bastırılması da yer almaktadır. Görünüşe göre amaç, özellikle ABD ve Kanada hükümetlerine Haitilileri çok uluslu şirketler için ucuz işgücü olarak kullanabilecekleri bir alan açmak. Bunu başarmak için köylülerin sahip olduğu topraklara el konulması ve bu toprakların uluslararası şirketlere devredilmesi, aynı zamanda da kitlelerin topraklarına yabancılaştırılması gerekiyor.
ABD'nin bir başka kilit hedefi daha var: Haiti'yi kullanarak Karayip havzasını kontrol etmek, Çin'le çatışmaya hazırlanmak ve düşman olarak gördüğü devletleri kontrol etmek: Venezüella, Küba ve Nikaragua. Gerçekten de Guyana gibi yerlerde artan ABD askeri varlığı ve “Tradewinds 24 ” Operasyonu (Barbados'un ev sahipliğinde) gibi ABD öncülüğündeki bölgesel askeri tatbikatlar ABD'nin gerçek hedeflerini ortaya koymaktadır. Haiti, coğrafi ve siyasi olarak ABD'nin emperyal gücünü sağlamlaştırmak ve genişletmek için mükemmel bir konuma sahiptir.
ABD emperyalizminin gücünü ve taktiklerini hafife alamayız. Ve Haiti'deki kriz - Haiti'nin krizi - emperyalizmin krizidir. ABD'nin Haiti'nin bir başka askeri istilası ve işgali konusundaki ısrarını ve Haiti'nin bir başka yabancı askeri istilası ve işgalinin suç teşkil eden saçmalığını anlamak için gerekli olan bağlam budur.
Haiti'de 2004 yılında başlayan ve halen devam eden çok uluslu, Batı liderliğindeki işgal, Peter Hallward'ın deyimiyle “neo-emperyal sabotajın en başarılı uygulaması” olarak değerlendirilmelidir. ABD, Fransa ve Kanada, demokratik yollarla seçilmiş ve halk tarafından sevilen bir cumhurbaşkanını görevden almayı, ülkenin anayasasını baypas etmeyi ve geçtiğimiz yirmi yıl boyunca başbakanlar ve cumhurbaşkanları atayarak Haiti devletinin tamamen ortadan kaldırılmasını denetlemeyi başardılar. Şimdi de Haiti'deki krizin “gangsterlerle” ilgili olduğuna ve Haiti halkına ve egemenliğine yönelik şiddetin tek olası çözüm olduğuna inanmamız gerekiyor.
Bu şiddet çağrısını reddetmeli ve ABD imparatorluğunun halkına yönelik sürekli gerici saldırısını açıklayanın, Haiti'nin hem Siyahların kurtuluşu hem de sömürgecilik karşıtı bağımsızlık için dünyadaki en uzun mücadelelerden birine sahne olan tarihi olduğunu hatırlamalıyız. Haiti bir başka ABD istilası ve işgaliyle karşı karşıyayken,
Haitili devlet adamı Dantès Bellegarde'nin 1915'teki ilk ABD işgalini anlatırken söylediği sözleri, bir eylem çağrısı olması umuduyla hatırlamakta fayda var:
''Amerikan emperyalistleri, geçici sorunlardan faydalanarak Haiti'ye girdiler. Ülkedeki tüm liberal kurumları, demokrasi yolunda elde edilmiş tüm kazanımları yok ettiler. Siyah satraplığın” yerine beyaz bir diktatörlük getirdiler, ancak şu dezavantajla, yani Haitililer siyah satraplığa karşı ayaklanıp onu devirebilirken, Deniz Piyadelerinin süngüleri, Birleşik Devletler Ordusunun havacılarının bombaları ve Amerikan kruvazörlerinin topları tarafından bu kadar güçlü bir şekilde desteklenen beyaz diktatörlüğe karşı hiçbir şey yapamazlar... Amerikan eylemi Haiti'nin iflasıdır.''
İşgal devam ediyor. Ama Haiti'nin egemenliği için verdiğimiz mücadele de devam ediyor.
***
(Jamime Pierre, Black Agenda Report - Çeviri: YDH)
NOT: Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Hürseda Haber’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.