Yunan asıllı Müslüman davetçiden İslam'a davet
Dünyaca ünlü İslam davetçisi Hamza Andreas Tzortzis, bir Müslüman’ın hayatının tamamının davetle iç içe olması gerektiğine dikkat çekti.
Hamza Andreas Tzortzis dünyaca ünlü bir İslam davetçisi. Onlarca ülkede yaptığı İslami davet çalışmalarıyla tanınan bir isim. Aslen Yunan asıllı Tzortzis ile ‘Davet’i konuştuk. Kısa bir süre önce İslam’la tanışmış olmasına rağmen dünyanın birçok yerini gezerek insanları İslam’a davet eden Tzortzis, İLKHA’ya ‘davet ve davetin önemini anlattı.
Davet çağrılarına neden Türkiye’den başladınız?
Türkiye’yi merkezi bir yer olması hasebiyle davetin tarihindeki en büyük karşılaşma burada olduğu için seçtik. ‘World Dawah Mission’ adındaki kampanyamızla, yüz altmışın üzerinde ülkenin insanlarından ekipler oluşturduk. Bu ülkelerde insanları ‘La ilahe illallah’a çağırmak için bir araya geldik ve Türkiye’yi ana karşılaşma yeri olarak belirledik.
İslam’ı seçmenize neden olan şey nedir?
Çok basit; İslam, fıtrat dinidir, doğanın dinidir, aklı, mantığı kabul eder, kalbi tatmin eder. Eğer insanlar İslam’ı gerçekten öğrenirlerse, İslam entellektüel bir yapıdır, rasyonel bir yapıdır, mantıklı bir yapıdır, bilirler ki tüm hayatları, sadece ‘La ilahe illallah’ın etrafında döner. Hayatları Allah’a kulluk etmekten ibarettir.
Sizde davet nedir?
Davet insanları Allah’a çağırmaktır. Allahu Teâla diyor ki; ‘Onları Sebil’e çağırın, onları Allah’ın yoluna çağırın.’ O yol nedir? O yol Allah’a kul olmaktır. Allah’ı bilmektir. O’nu sevmektir. O’na itaat etmektir. Ve bütün davranışlarıyla sadece Allah’a kul olmaktır. Davetin temeli budur. Ve davet ettiğimiz zaman, bunu hikmetle, bilgelikle ve ihsanla, mükemmeliyetle ve rahmetle, affediciliğimizle yapmalıyız. Davetin davetçi üzerindeki etkisi olağanüstüdür. Çünkü imanı güçlendirir, ecri oldukça yüksektir ve kişiyi Allah Sübhane ve Teâla’ya biraz daha yaklaştırır. Hasan-ı Basri(r.a.)’nin bir sözü vardır: ‘O kimseler ki insanları Allah’a çağırırlar, onlar Allah’ın dostlarıdır.’
Davette nelere dikkat edilmeli?
Davet yaparken temel ilkelere odaklanmalıyız. Tüm soruları cevaplandırmak zorunda değiliz. İslam çok güzeldir, gayet anlaşılır ve akla yatkındır. İnsanları mesaja, davet etmeye getirin, ‘Rahmet’ mesajına, ‘Selam’ mesajına, ‘İbadet’ mesajına... Birileriyle konuştuğunuzda onlara şöyle söyleyin; ‘Neden varsınız?’, ‘Neden buradasınız?’, ‘Sizce hayat sadece bir oyun mu?’… Rahmetle, hikmetle, güzel ahlakla, güzel adapla ve güzel karakterle sohbet yapın. Bunu yapmaya ilk başladığınızda onları konunun temeline çağırırsınız ki tüm sorularının cevaplanmış olduğunu görürsünüz. İslam’ın temeli basittir. Allah’ın evrenin yaratıcısı ve devamlılığını sağlayan şey olduğuna inanırız. O’nun bir olduğuna, O’nun tek olduğuna ve Kur’an’ın Allah Sübhane ve Teâla’nın sözü olduğuna inanırız. Bunun doğru olduğuna dair birçok kanıtımız var. Peygamber(s.a.v.)’in son Peygamber olduğuna inanırız ve bunun doğru olduğuna dair de birçok kanıtımız var aynı şekilde. Bir kere bunların hepsinin gerçek olduğunu anlıyorsunuz, gerçekten gelen her şey gerçektir. Hak’tan gelen her şey Hak’tır.
Davetçinin ‘bu kadar yeter ben artık daveti bırakabilirim’ diyebileceği bir nokta var mıdır?
Kesinlikle hayır. Eğer davet yolundaysanız, bu yolda olmayı sürdürmeniz gerekir. Evet, bazen yükselir, bazen alçalırız, ama maksadımız her zaman Allah Sübhane ve Teâla’nın rızasıdır. Ve davet bir ibadettir. Bu, Allah Süphane Teâla’ya kulluk etmek demektir. Bir Müslüman’ın hayatının tamamı davetle iç içe olmalıdır. Peygamber(s.a.v.) diyor ki; ‘insan için sev, insanlık için sev ve kendin için sev.’ Yani, eğer İslam’ı severseniz, Allah’ı seversiniz, Muhammed (s.a.v.)’i seversiniz. O halde bu sevgiyi diğer insanlara da verin. Ve aynı zamanda şunu da söyler; ‘Kendiniz için istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe, gerçekten iman etmiş sayılmazsınız.’ Buradaki kardeşlik, insanlıktır. İmam-ı Hanbel bu Hadis-i Şerifte, kardeşten kastın insanoğlu olduğunu söyler. Peygamber(s.a.v.); ‘İnsanlara, en çok değer verdiğiniz şeyi vermediğiniz sürece, gerçekten iman etmiş sayılmazsınız.’ diyor. Eğer Allah’ı seviyorsak, Peygamberi seviyorsak, bunu diğer insanlara da vermek zorundayız. Peki, bunu insanlara nasıl verebiliriz? Davet yaparak. Davet bizim kim olduğumuzu tanımladığı ve bize hatırlattığı sürece, inşallah hep o yolda olacağız.
Müslüman gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Tavsiyem, borçlu oldukları şeyi vermeleridir. Bu size hayat veren, sizi mutlu eden bir şey, mükâfatınızı artıran bir şey, sizi Allah’a yakınlaştıran bir şeydir. Üstelik eğlenceli bir şeydir de. Muazzam bir deneyimdir ve temelde Allah-u Teâla’ya ibadet etmenin en mükemmel yollarından biridir. Ve hatta bu çok havalıdır. Bilirsiniz, İslam’ı savunuyorsunuz. Kimileri futbol kulüplerini destekler, Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe… Fanatik oluruz ya hani. Tişört giyer, ‘en iyi takım bu’ deriz. Peki, hangi takım dünyadaki diğer tüm takımlardan daha iyi? Allah Sübhane ve Teâla. Biz O’nu tutuyoruz ve O’nun dinini. Değil mi? O’nun desteklenmeye ihtiyacı yok ama biz bunu kulluk ve ibadet için yapıyoruz. Ve bu olguların dışında, biz O’nu seviyoruz, O’nu tanımak, O’na itaat etmek ve O’na yakın olmak istiyoruz. Gerçekten de, daima takımları desteklemek istediğimizi bilirsiniz, futbol takımlarını, sürekli onlar hakkında konuşmayı… Peki, Allah ve O’nun Peygamberi onlardan daha iyi değil mi? O halde biz de insanları buna çağırırız.
Davet hayatınızdaki önemli bir anınızı anlatabilir misiniz?
Davet size muazzam deneyimler yaşatır. 10 yıldan fazla bir süredir bu daveti yapıyorum ve sizinle paylaşabileceğim birçok harika deneyimim oldu. Fakat birebir yaşadığım ve anlattığım en mükemmel deneyimlerin bazıları rahmetle, güzel adap ve güzel ahlak. Davet ettiğim kişilerde gördüğüm şey; Onlar Allah’ı sevmeye hazırlar ve Allah’ı daha çok sevmek istiyorlar. Allah’ın merhametini kucaklamak istiyorlar ve bunu bir kez bulduklarında ağlıyorlar. Ve ben bazılarına, ‘Neden Allah’ın merhamet kapılarını kapatıyorsunuz? Anahtar sizin elinizde, sadece ‘La ilahe illallah’ deyin.’ diyorum. Davet ettiğim insanların bunu söylemesini istiyorum. Allah’ın merhametini ve sevgisini hissediyorlar. Sanırım bu deneyimlerini, gözyaşlarını ve insanların yüzlerindeki değişimi, kalplerindeki değişimi gördüğünüzde, bunu kelimelere dökemezsiniz.
Hamza Andreas Tzortzis kimdir?
Yunan asıllı İngiliz vatandaşı Hamza A. Tzortzis, 1980 yılında Londra’da doğdu. Westminster Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunu olan Tzortzis, halen Batı ve İslam felsefesi üzerine doktora çalışmalarına devam ediyor. 2002 yılında hidayete eren Hamza Tzortzis, IERA (Islamic Education and Research Academy) içerisinde tebliğ faaliyetleri ile meşgul. (Mehmet Tahir Özsoy- Ahmet Kurt- İLKHA)