'Telefon dolandırıcıları, bilinçli hipnoz tekniğini uyguluyor'
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tarhan, "Telefon dolandırıcıları, bilinçli hipnoz tekniğini uyguluyor. Kişinin gözü açıktır, karar merkezini başkasına teslim eder." dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, telefon dolandırıcılığında hipnoz yöntemine dikkati çekerek, "Kişi telefonda gözünü kapatmadan bilinçli bir şekilde hipnozu yaşar. Telefon dolandırıcıları, bilinçli hipnoz tekniğini uyguluyor. Kişinin gözü açıktır, herşeyin farkında olarak konuşur gibi görünür ama aklının ve beyninin karar verme merkezini yani bilincini başkasına teslim eder." dedi.
Tarhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, telefonda veya sanal ortamda dolandırılmayla ilgili pek çok örneklerin olduğunu belirtti.
Dolandırıcıların, halkın yakından tanıdığı kişileri etkileyebilmek için etkili bir ses tonu kullanmaya özen gösterdiğini anlatan Tarhan, "Telefon dolandırıcılığında sanki belli bir makam temsil ediliyor gibidir. Kullanılan kelimeler, ses tonu, eşik altı vurguları ve söyleyiş biçimi itibarıyla seçilmiş kişilerdir. Bazı kişilerin ses tonu hipnotiktir. Mesela herkesin tanıdığı Semih Sergen'in sesi hipnotik bir sestir. Dolandırıcılar da özellikle telefonda kandıracaksa, sesi hipnotik ve etkileyici olup karşı tarafta saygı ve güven uyandıran kişileri tercih ediyorlar. Böyle bir durumda dolandırılan kişi, sorgulamayı aklına getiremiyor ve dolandırıcıların her istediğini yapmaya başlıyor." diye konuştu.
"Hipnoz tekniğinin kurbanları genellikle zeki ve öz güvenli kişiler"
Tarhan, telkin ve manipüleyle dolandırılan kişinin kendini iyi ve kahraman gibi hissedip, dolandırıcıların her istediğini yaptığını dile getirerek, şunları söyledi:
"Hipnoz olmak, bilincini başkasına teslim etmektir fakat telefon dolandırıcılığında uygulanan bu hipnoz, klasik anlamda bilinen hipnoz değildir. Kişi telefonda gözünü kapatmadan bilinçli bir şekilde hipnozu yaşar. Telefon dolandırıcıları, bilinçli hipnoz tekniğini uyguluyor. Kişinin gözü açıktır, herşeyin farkında olarak konuşur gibi görünür ama aklının ve beyninin karar verme merkezini yani bilincini başkasına teslim eder. Böylece dolandırıcı ne derse, kişi onu yapar. Yat derse yatar, kalk derse kalkar. Çok güçlü bir senaryoyla hayata geçirilen bu tekniğin kurbanları da genellikle zeki ve kendine olan öz beğenisi yüksek olan eğitimli kişilerdir. Narsistik bir körlük deniliyor bu duruma, bu kişileri aldatmak çok daha kolaydır."
"Dolandırıcılar pazarlama tekniklerini iyi bilen kişilerdir"
Telefonda dolandıran kişilerin, yüksek lisans programı olan "Nöro-Pazarlama" tekniğiyle hareket ettiklerini belirten Tarhan, "Dolandırıcılar, pazarlama tekniklerini çok iyi bilen kişilerdir ve bu kişiler, 'Nasıl yaparız da beyni aktif hale getirip, dikkati çekebiliriz'e odaklanır. Beyin temelli pazarlama tekniğinde ise kişinin dikkatini çekmek için ya çok sevdiği, hırs gösterdiği veya çok korktuğu bir konuyu seçerek kurbanlarını yönlendirirler." ifadelerini kullandı.
Tarhan, dolandırıcıların, eğitimli, akademisyen ve ünlü isimlerle ilgili internetten araştırma yaparak hazırlandıklarını aktararak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kamu önünde olan kişiler daha çok risk altındaki kişilerdir, dolandırıcılar bu kişilerin çok arzu ettikleri konuları bildikleri için ikna konusunda o etkenleri kullanırlar. Mesela Canan Karatay'a şeker konusunda ciddi bir tuzak kurulabilir çünkü o konuda mantığıyla değil duygularıyla hareket ediyor. Canan Hanımın bu konudaki hassasiyetini kullanarak, bir şekilde ikinci kere tuzağa düşürebilirler, Canan Hanımın, risk altında olduğunu düşünüyorum. Diğer risk gurubu da 70 yaşının üzerinde olan insanlardır. Yaşlı kişilerde ister-istemez yaşa bağlı bir unutkanlık sorunu vardır. Bir de unutkanlığı olmasa bile yalnız yaşayan yaşlılar da ciddi risk gurubundadır. Yaşlı kişilerin bazı korkuları oluyor ve dolandırıcılar bu korkuları kullanabiliyor. Bunun dışında dolandırıcılar, kişinin tanıdığı ve güvendiği bir kişinin ismini kullanıyor çünkü insan tanıdığı kişilerle ilgili edindiği bilgiye çabuk güvenir."
Dolandırıcıların zaman baskısından şüphelenilmeli
Tarhan, telefon dolandırıcılığından korunmanın mümkün olduğunu ve yöntemlerini anlatarak, şunları kaydetti:
"Telefon dolandırıcılarının kurbanı olmamak için dikkat edilmesi gereken bazı ipuçları vardır. Bunlardan en belirgin olanı, dolandırıcıların zaman baskısı yapmalarıdır. Eğer biri size zaman ve mekan baskısı yaparak bir şeyler istiyorsa, anlatılanlar gerçek olamayacak kadar güzel ve cazipse, kendimize 'Bunun sonucu ne olabilir?' diye sormak gerekiyor. Böyle durumlarda herkes çok dikkatli olmalı ve şüphelenmelidir. Diğer önemli bir konu da insanları arayan kişilere, 'Siz şimdi kapatın, ben sizi arayacağım.' diyerek telefonu kapatmak ve muhakkak o numarayı teyit etmek gerekiyor. Hızlı teknolojinin olduğu, iletişimin çok hareketli olduğu günümüz dünyasında hızlı karar vermemeyi ve eleştirisel düşünceyle hareket etmeyi, yöntem haline getirmek lazım. Hiç kimse, 'ben aldatılmam' diye büyük konuşmamalıdır."
"Hukuki süreçte, caydırıcılık konusunda sorun yaşıyoruz"
Türk Psikologlar Derneği Üyesi Uzman Psikolog Duygu Buğa ise yaşanan her vakayı tek tek ele almak ve kandıranlarla kandırılanlar üzerinden ayrı ayrı değerlendirme yapmak gerektiğini ifade ederek, "Son dönemde gündeme gelen kandıranlarla ilgili söylenebilecek ortak özellik olarak, diğerlerini vicdan azabı hissetmeden kullanan ve sömüren bir kişiliği gösterebilirim. Bu motivasyonla kendilerini iletişim, ikna ve dikkat dağıtma, zaman baskısı ve benzeri dolandırıcılık teknikleri konularında da geliştirmiş olabilirler." dedi.
Kandıranların farklı kandırma temaları ve her bir temanın farklı tekniklerinin söz konusu olduğunu aktaran Buğa, dolandırıcıların etkin iletişim, etkili ikna yöntemleri ve dolandırıcılık teknikleri gibi bilgileri edinip kullanıyor olma ihtimallerinin yüksek olduğunu söyledi.
Buğa, dolandırıcıların kullandıkları tekniğin ise hipnoz, telkin gibi yöntemler olduğunu düşünmediğini sözlerine ekleyerek, şöyle devam etti:
"Genellikle hepimiz kandıranların çok güçlü ve zeki, kandırılanların ise zayıf ve yetersiz olduklarını düşünme eğilimindeyiz. Oysaki kandıranlar da kandırılanlar da sıklıkla hepimiz gibi ortalama insanlar. Kandırma, dolandırma eylemini psikolojik bozukluğa bağlamak veya tüm kandıranlar, dolandırıcılara tek bir tanı koymak mümkün değil. Buradaki problem daha çok hukuki süreçlerin işleyişi ve verilen cezaların oranı ile ilgili olabilir. Bu kişiler hukuksuz eylemlerine devam ettiklerine göre caydırıcılık konusunda bir sorun yaşıyor olabiliriz. Elde edilen kazanç, kaybedilenden fazla ise suç işlemeye devam edeceklerdir. Uygun şartlar altında hepimiz kandırılanlardan, kananlardan olabiliriz. Kandıranların güçlü ve zeki, kandırılanların ise zayıf ve yetersiz olduklarını düşünme eğilimi bizi potansiyel mağdur konumuna getiriyor. Eğitimli ve entelektüel birikime sahip biri muhtemelen kendini güçlü ve zeki gördüğünden kanmayacağına inanıyordur, bu durumda şüphelenmek bile kanmak için yetersiz kalıyordur."
İnsanların dolandırıcılardan korunması için "Benim başıma gelmez, ben asla kanmam." diye düşünmemesi gerektiğini vurgulayan Buğa, "Kandıranlar, dolandırıcılar açısından hepimizin potansiyel bir mağdur olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalı ve uyanık olmalıyız. Özellikle güvenlik ve para harcama konularında güvendiğimiz ve yakın olduğumuz kişilere danışmalı, önerilerini dinlemeliyiz. İyice incelemeden ve yanımızda güvenebileceğimiz biri olmadıkça herhangi bir doküman veya evrakı imzalamamalıyız." diye konuştu. (AA)