Hayrettin Karaman’dan Davutoğlu, Babacan ve yeni parti yorumu
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki bugünkü köşesinde isim vermeden yeni partileri eleştirdi. Karaman, farklı siyasi eğilimlerin peşine düşmek yerine Ak Parti Hükümeti’nin arkasında durulması gerektiğini belirtti.
Hayrettin Karaman, Yeni Şafak’taki bugünkü köşesinde isim vermeden yeni partileri eleştirdi. Karaman, farklı siyasi eğilimlerin peşine düşmek yerine Ak Parti Hükümeti’nin arkasında durulması gerektiğini savundu.
Karaman’ın yazısı şöyle:
Ümitler Suya Düşmesin!
İslâm ülkeleri arası toplantılar yapılırken başta Kur’ân-ı Kerim tilavet ediliyordu, zamanın cumhurbaşkanı ise tilavet bittikten sonra toplantıya katılıyordu. Bir zamanın cumhurbaşkanı “Halk Kur’ân’ı anlasın da ondan soğusunlar” diye yalan yanlış tercüme edilmesini emretmişti, sonra da ibadette Kur’ân’ın Türkçe tercümesinin okunmasını istemişti. Ezan-ı Muhammedî yıllarca ulus devlet zorlamasına uydurulmuş Türkçe okutulmuştu. Hac yasaklanmış, Kur’ân kurslarında belli bir yaştan sonra olanı dışında Kur’ân öğretimi yasaklanmış, Arapça öğretimi yasaklanmış, camilerde bile İslâm’ın şeriat kısmının anlatılması yasaklanmış, Osmanlıca okuma ve yazma yasaklanmış, yasaklanmış, yasaklanmıştı.
Bu yasaklardan bunalmış olan Müslüman halkımız Osmanlı mirası örf ve âdeti gereği ayaklanmak yerine sabırla, gemiyi batırmadan değişimi sağlamak için fırsatın elvermesini bekledi. Halkın sezgi, irfan ve firaseti iki asırda yapılan bozmanın ve değişimin kısa bir zaman içinde ıslahının mümkün olmadığını, bu azim işin adım adım gerçekleşebileceğini idrak ediyor, imkânlar buna göre kullanılıyordu. Az da olsa bir değişim vadettiği için Demokrat Parti’yi iktidara getirdi. Bu partinin lideri Menderes, “Bu halk Müslümandır ve Müslüman kalacaktır” dediği ve İmam-Hatip Okullarını açtığı, dünyayı yönetenlerin emrinden bazı konularda az da olsa sapma meyli gösterdiği için askeri darbe ile iktidardan düşürüldü ve idam edildi. Halk gözyaşlarını evlerinin içinde akıtarak bekledi, yine fırsat elverince biraz nefes aldıracak iktidarlara yol verdi. Müslüman halkın hareket edecek kadar nefes almasına razı olmayan İttihat Terakki kalıntıları zaman zaman bu iktidarları da askeri devreye sokarak düşürdüler ve Müslümanların boğazlarını sıkmaya devam ettiler…
Her şeye rağmen cesur, fedâkâr, adanmış önderler sayesinde bu millet, Müslüman kalmanın ve Müslümanca çağdaşlaşmanın yol ve imkânlarını elde etmeye çalıştı; bu imkânlar içinde görece uygun iktidarlar, okullar, kurslar, dersler, sivil toplum faaliyetleri, ekonomik imkânlar vardı. Bu imkânlar sayesinde İslâmlaşma yönünde önemli adımlar atıldı, kazanımlar elde edildi, beşeriyet icabı önemli hatalar ve kayıplar da oldu.
Derken bize bi haller oldu, halkın ümit bağladığı, bağrına bastığı, toz kondurmadığı önder insanlarımız ve iktidar kadrosu arasında bir çözülme, birbirine düşme, acımasızca birbirini harcama, sen-ben davası, nasihat yerine alenî olarak doğru-yalan ithamlar… felâket bulutları gibi üzerimize çökmeye başladı. Pazara kadar değil, mezara kadar yol arkadaşlığına ant içmiş olanlar kendilerince haklı sebeplerle yoldaşlığı terk edip karşılıklı olarak yıkıcı söylem ve faaliyetleri tercih eder oldular…
Herkes haklılık peşinde. Düşünmüyorlar ki, haklı veya haksız olmak yüzünden içine düştükleri kaostan kazançlı çıkan biz olmayacağız, kazanan ötekiler (bizi bizden koparıp başka kültür ve medeniyete yamayacak, dünyanın patronlarının emirlerine boyun eğecek iktidarlar) olacak.
Halkın sabır, sevgi ve ümidinin bir sınırı vardır, o sınır aşıldığında, ümitler suya düştüğünde darmadağın olarak nereye savrulacağını kestirmek mümkün değildir. Bu ülkeyi seven, dinine diyanetine, medeniyetine, değerlerine bağlı olan iyi yetişmiş kanaat önderlerinin yapması gereken şey, siyasi gruplar arasında dağılmak yerine mevcut imkânları kullanarak davayı tahkim etmek, dava için bir ve beraber olmaktır.
Her adım, sonucu düşünülerek atılmalıdır. Öncelikli sonuca zarar verecek adımlar savunulamaz.