Emre Uslu, Göktaş Hoca'yı Doğruladı
Doğruhaber'deki köşesinde Hükümet ile Gülen Hareketi arasında yaşanan gerilimin asıl nedeninin İsrail olduğunu yazan Mehmet Göktaş hocanın yaptığı değerlendirme, Gülen'e yakın isimlerden Emre Uslu tarafından doğrulandı.
Mehmet Göktaş Hoca'nın 22 Kasım 2013 tarihli Doğruhaber Gazetesi'nde yayınlanan "Dershaneler en küçük çatlak, asıl…" başlıklı yazısında, Hükümet ile Gülen Hareketi arasında yaşanan gerilimin asıl nedeninin İsrail olduğunu açıklaması üzerine Gülen'e yakın isimlerden Today's Zaman yazarı Emre Uslu, 24 Kasım 2013 tarihli Today's Zaman'da yayınlanan ingilizce yazısında hükümet ve Gülen Hareketi arasında dershaneler üzerinden yürüyen tartışmanın asıl nedeninin İsrail olduğunu açıklayarak Göktaş Hoca'yı doğruladı.
Uslu "Will the AKP lose the votes? / AKP oylarını kaybedecek mi?' başlıklı yazısında dershanelerin kapatılması sürecinde Hükümet ve cemaat arasındaki gerginliğin nedenlerini yazdı. Yazısında gerginliğin aslında sadece dershanelerin kapatılması ile ilgili olmadığını belirten ve bunun bir süreç işi olduğunu kaydeden Uslu, bu nedenlerden birinin de Cemaat ve hükümet arasında 'İsrail' ile ilişkilerdeki görüş farklılığı olduğunu yazdı. Uslu'nun Gülen Hareketi ile Hükümet arasındaki gerilimin nedeni olarak gösterdiği 3 maddenin ilki İsrail ile ilişkiler oldu. Uslu yazısında ilk madde için şu ifadeleri kullandı:
İSRAİL İLE KÖTÜ İLİŞKİLER GERDİ
... İlk olarak hükümetin İsraille olan sorunlu ilişkileri Gülen hareketi içindeki hoşnutsuzluğun kaynaklarından biri. Türkiye'nin İsraille çatışma içinde olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü Gülen hareketi İsrail ile olan çatışmanın Türkiye'yi Batı'dan uzaklaştırdığını ve ülkeyi İran, Rusya ve Ortadoğu'ya yakınlaştırdığını düşünüyor.
CEMAAT AB SÜRECİNİ DE ELEŞTİRİYOR
Uslu, Gülen Cemaati ile hükümet arasındaki gerginliğe neden olan ikinci maddenin ise hükümetin AB ile kötü giden ilişkileri olduğunu yazdı. Demokratikleşme konusunda eksikliklerin Gülen Hareketi cephesinde yarattığı rahatsızlıklar olduğunu yazdı. Uslu'ya göre bu konudaki rahatsızlıkların dile getirilmesi de ilişkileri gerdi.
KÜRT SORUNUNDA DA HÜKÜMET HAKSIZ!
Uslu, üçüncü maddeye ise Kürt sorununu yerleştirdi. Uslu'ya göre cemaat PKK'nın Kürt vatandaşlar üzerinde giderek etkisini artırmasından endişeleniyor. Gülen hareketinin hükümeti Kürt sorununda gerekli demokratikleşme hamlelerini atmamakla eleştirdiğini yazan Uslu cemaatin bu eleştirileri yüksek sesle dillendirmesinin de hükümeti telaşlandırdığını iddia etti.
USLU: MUHAFAZAKARLAR İLK DEFA OTORİTERLEŞME İLE YÜZLEŞİYOR
Uslu'ya göre hükümet, özellikle muhafazakar Anadolu seçmeninin, Gülen Hareketi'nin bu yayınlarından etkilenmesinden çekiniyor. Uslu, bu bölgelerde büyük oy kayıplarından çekinen hükümeti bu nedenle de basın üzerinde baskı uygulayarak ülkede derin bir sessizlik oluşturmakla suçladı. Uslu yazısında hükümetin bu baskı politikası sonucu pek çok sanatçı, aydın ve yazarın da çeşitli şekillerde cezalandırıldığını ileri sürdü.
Uslu yazısında 'muhafazakarlar ilk defa otoriterleşme ile yüzleşiyor' dedi.
Gezi olayları sürecinin de hükümetin baskı politikasında zirve yaptığı bir süreç olarak ön plana çıktığını iddia eden Uslu, bu süreç sonucunda Koç grubunun eylemcilere destek verdiği iddiasıyla hükümet tarafından büyük bir baskı altına alındığını yazdı. Uslu aynı Gezi olaylarında yine pek çok yapımcı ve sanatçının da hükümet tarafından cezalandırıldığını iddia etti.
Mehmet Göktaş Hoca'nın 22 Kasım 2013 tarihli Doğruhaber Gazetesinde yayınlanan köşe yazısını aşağıya alıyoruz;
Dershaneler en küçük çatlak, asıl…
Başbakanı dinledik, bu işin geri dönüşü yok, dershaneler kapatılacak.
Çünkü bu dershanelerin öğrencileri yüzde doksan beş oranında Fen Lisesi ve Anadolu Lisesi öğrencileridir. Yani devletin liselerinde yetişen başarılı öğrenciler. Dershaneler bu öğrencilere bir takım sınav tekniklerinden başka bir şey vermiyor, buna gerek de yok. Zaten kazanacakları besbelli olan bu öğrencilere sınav sonunda dershanenin tişörtünü giydirerek reklam yapmak kalıyor.
Ve bu Anadolu ve Fen Liselerine zaten zeki öğrenciler gittiği gibi üstelik bunlar hep zengin çocukları. Dershanelerin nerede zeki ve zengin öğrenciler varsa onların üzerlerine abandığı zaten hepimizin gözleri önünde cereyan etmiyor mu?
Dershaneler bu ithamlarla karşı karşıya kaldıklarından dolayı arada bir fakir ama zeki öğrenciyi de okutup bu birkaç istisnayı da durmadan reklam etmektedirler.
Meslek liselerinden bu dershanelere gidenlerin oranları yüzde onun biraz üzerinde. Doğu ve Güneydoğu’da dershanelere gidenlerin genel oranı da oldukça düşük seviyede.
Kısacası, zengin ve zeki öğrencilere bir takım sınav teknikleri vererek üniversite kazanmalarından dolayı bu dershanelerin “Türkiye’de eğitim bizim elimizdedir!” havasına girmelerini bundan sonra hiç kimse yutmayacaktır.
Ve Türkiye’deki dershanelerin yüzde yirmi beşi cemaate aittir. Ve cemaatin dershane dışında bir sürü okul faaliyetleri var, özel okullar ve üniversiteler, pansiyonlar, öğrenci evleri… Bunlara hiç kimse bir şey söylemiyor.
Buna rağmen sadece bu dershanelerin kapatılacak olmasından dolayı başta Hocaefendi olmak üzere ona ait medyanın kopardığı feveranı görüyorsunuz değil mi? Bunu yapanları Firavunlukla, despotlukla itham ettiler.
Sonra bu sözlerin çok çirkin kaçtığını, yapılan çığ gibi itirazları gördüklerinde güya özür dilediler. Fakat ilginçtir ki bu sözlerinden bu bakış açılarından vazgeçmediler. Sadece “Firavun’a giderken çok yumuşak söylenmesi gerektiği konusunda birbirlerini uyardılar. Yani bunu yapanlar Firavundu.
Ne İmam-Hatiplerin ve Kur’an Kurslarının kapatıldığı, ne örtünme mücadelesinin verildiği, ne Ortadoğu’da Siyonist saldırılar karşısında yani hiçbir acı günlerinde Müslümanların yanında olmayan Hocaefendi ve cemaatin dershanelere dokunulduğunda bu şekilde saldırganlaşmaları ibretle izlenmektedir.
Merak etmeyin, bugünler de geçecek, dershane pürüzü de aşılacak. Yani dershaneler kapatılacak, buna rağmen cemaatle hükümet arasındaki pürüz şimdilik atlatılacak veya geçiştirilecek. Çünkü bu çok basit ve küçük bir çatlak.
Asıl mesele, bu camia ile bütün İslami camialar arasındaki ciddi ve derin görüş ayrılıkları devam edip gidecek, yeri geldiğinde su yüzüne çıkacak.
Başta Hocaefendi olmak üzere cemaatin tavanı sadece mevcut Hükümetle değil, Türkiye’deki İslami düşünceye sahip büyük bir kesimle birçok ciddi meselede ayrı düşünmektedir.
Başta İsrail’e bakış açısı;
Hocaefendinin Mavi Marmara şehidleriyle ilgili açıklamaları, son yıllarda vuku bulan İsrail-Filistin, İsrail-Lübnan çatışmaları esnasında asla unutulmayan açıklamaları sadece o an için ağzından kaçmış hatalar değildir. İsrail’le ilgili kırmızıçizgileridir. Yeri geldiği zaman kendisini gösterecektir.
Aynı şekilde bugün dünyanın dört bir yanında Müslümanların emperyalizme karşı verdiği fiili mücadelede onların yanlarında yer alma bir yana daima karşılarında görmüşüzdür ve bu gidişle görmeye devam edeceğiz.
Diyalog başlığı altında yürütülen faaliyetler ve başta Hıristiyan ve Yahudi dünyasına bakışı da hiçbir zaman Türkiye’deki söz konusu büyük İslami kesimlerce kabul görmemiştir.
Hocaefendi ve cemaatinin bu kırmızıçizgileri sadece satırlarda kalmayacaktır, yeri geldiğinde iç siyasete yansıyacaktır, etkin oldukları devlet kurumlarında kendisini gösterecektir.
Hakan Fidan olayı İsrail ve ABD kırmızı çizgilerinin bir gereği olduğunu bilmeyen kaldı mı?
Yeri geldikçe onların bu kırmızıçizgilerinin onlara daha neler yaptıracaklarına hepimiz şahidlik edeceğiz.
Bütün bunların yanında dershaneler konusu gerçekten ufak bir çatlaktır ve göreceksiniz aşılacak, kapatılacak ve unutulacaktır. Şimdi siz asıl büyük çatlakları izlemeye çalışın.
(Hürseda Haber)