Putin-Biden zirvesinin sonucu ne?
Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) liderlerinin Cenevre’deki görüşmesi dün yapıldı. Dört saatlik görüşmenin ardından hem ortak bildiri yayımlandı hem de liderler ayrı ayrı açıklama yaptılar. Gündeme gelecek konuların da tarafların tutumunun da önceden belli olduğu zirveden, yeni bir gerilim konusu da gerilimi azaltacak büyük bir adım da çıkmadı. Çıkamazdı da.
Çünkü ABD; sırasıyla G7, NATO ve ABD-Avrupa Birliği (AB) zirvelerinde müttefikleriyle görüşüp, tüm bu zirvelerde Çin ve Rusya’yı hasım olarak gördüğünü ilan edip, öyle gelmişti Cenevre’deki görüşmeye.
Çünkü NATO 2030 başlıklı stratejik hedefler içeren belge de, NATO Zirvesi sonrasında açıklanan 79 maddelik sonuç bildirgesi de, ABD’nin Rusya ve Çin karşıtlığının metne döküldüğü, gerekçelendirilmeye, temellendirilmeye, meşrulaştırmaya çalışıldığı metinlerdi.
Çünkü ABD; hem doğrudan hem de ABD emperyalizminin işgal ve saldırı aygıtı olan NATO eliyle, Rusya’nın askeri gücüne atıf yaparak Rus saldırganlığından, Çin’in ekonomik gücüne gönderme yaparak Çin’in meydan okumasından bahsediyordu. Kendi emperyalist saldırı ve işgallerini ise “demokrasi, insan hakları, özgürlük” kavramlarıyla perdelemeye çalışıyordu her zaman olduğu gibi.
Çünkü ABD’nin, NATO’yu da kullanarak, Rusya ve Çin’i çevrelemeye çalışması, bu iki ülkenin yakınında bulunan ABD müttefiklerini de bu amaçla seferber etmesi, ABD etrafında birleştirmeye çalışması, emperyalist zorbalıktan başka bir şey değildi.
ABD HEDEFİNE ULAŞAMAZ
Putin, zirve sonrası, “Oldukça yapıcıydı.” dedi. Siber güvenlik alanında ABD ile istişarelerin başlayacağını, karşılıklı olarak büyükelçilerin, başkentlere yollanacağını açıkladı. Biden ise Putin’in dünya çapında güvenilirliğinin azaldığını öne sürdü, “Putin’in son istediği şey, Soğuk Savaş olacaktır. Rusya’ya karşı olmak, ABD’nin gündeminde yoktur.” diye konuştu.
Londra, Brüksel ve Cenevre’deki zirvelerin ardından ortaya çıkan tablo şu: Atlantik cephesi, tüm olanak ve yeteneğiyle, Rusya ve Çin’i çevrelemeye, Avrasya cephesinin yükselişini önlemeye, artan nüfuzunu dizginlemeye çalışıyor. ABD, bu amaçla tüm müttefiklerinin, kendisi etrafında hizalanmalarını istiyor.
Başarabilir mi? Başaramaz.
Çünkü bugünkünden daha güçlü olduğu dönemde bile başaramamıştı. Çünkü en yakın müttefiklerini bile ikna etmekte zorlanıyor. Çünkü nesnel koşullar ABD’nin lehine değil, Çin ve Rusya’nın lehine işliyor. Çünkü uzunca zamandır ABD’nin hegemonya kabiliyeti, ekolojik hakimiyeti zayıflıyor. Çünkü sadece politik ve diplomatik göstergeler değil, ekonomik göstergeler de güç dengesindeki kaymayı ortaya koyuyor.
(Barış Doster, CRI)