Savaş ve propaganda
Ukrayna-Rusya Savaşı, üç haftayı geride bıraktı. Her savaş, aynı zamanda propaganda savaşı olduğundan bu süreçte, medyada, sosyal medyada, siyasette, bürokraside, akademide yoğun bir bilgi kirliliği ve saflaşma öne çıktı. Yalan haberler, sahte görüntüler öyle yaygınlaştı ki, sıradan yurttaşlar neye inanacaklarını şaşırdılar.
Bu süreçte, Amerika Birleşik Devletleri (ABD); NATO içindeki tahkimatı güçlendirse de, Almanya başta olmak üzere, Avrupalı müttefiklerini Rusya’dan enerji almamaları konusunda ikna edemedi. Türkiye’nin aktif tarafsızlık politikası izlemesi, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayacağını açıklaması da, ABD’nin istemediği bir tutumdu. ABD ve müttefiklerinin, Ukrayna’yı hiç önemsemedikleri, asıl hedeflerinin Rusya’yı yıpratmak, yalnızlaştırmak olduğu iyice anlaşıldı. Bir yandan Ukraynalı siviller için seferber olan Batının, diğer yandan sıradan Rus yurttaşlarını, sırf Rus oldukları için ötekileştirmesi, dışlaması, şeytanlaştırması Batı ikiyüzlülüğünün yeni bir örneği oldu.
ABD’nin, Ukrayna-Rusya savaşı öncesi, kendince kimi hazırlıklar yaptığı anlaşılıyor. Unutmayalım ki, kapitalizmin en ileri aşaması olan emperyalizm; kapitalizmin doğası gereği sürekli kriz üreten yapısını bilir. Krizlere alışkındır. Kriz çıkarmadan da yaşayamaz. Hesabını bu gerçeğe göre yapar. Gözüne kestirdiği, saldırmak, istikrarsızlaştırmak istediği ülkelerde uygun ortamı kollar. Gerekirse koşulları bizzat kendisi hazırlar. Şartların olgunlaşmasını bekler. ABD; Rusya gibi bir güce karşı, küçük ve orta ölçekli devletlerde yaptıklarını yapamaz. Böyle bir gücü yoktur. Kaldı ki, büyük güçler doğrudan çatışmazlar. Vekil güçleri sahaya sürerler.
YAPTIRIMLARIN NE KADARI ETKİLİ OLUR?
Eğer hasmı küçük bir ülke olsa, ABD; hedefindeki ülkede mevcut rejimi her yolu kullanarak devirir. Devirmeye çalışır. Sonra da yerine gelecek yönetimi belirlemeye gayret eder. Yeni yönetim oluşurken de, bölgesel güçlerin, büyük aktörlerin, ABD güdümlü bu yönetimi kabul etmelerini, en azından itiraz etmemelerini sağlamak için çabalar. Çünkü mevcut rejim devrildikten sonra boşluk oluşursa, kargaşa egemen olur. Muhalif hareketler, düşman ülkeler güç toplayabilir. Böyle bir durumda farklı güçler, farklı hareketleri destekleyebilir. ABD’nin bir diğer önceliği de siyasi hedefin açık olması, bu hedefe makul sürede ulaşılmasıdır. Elbette, maliyetin katlanılabilir düzeyde tutulması da ABD açısından önemlidir.
Yukarıda anlatılanlar, Rusya söz konusuysa, geçerli olmaz. Bunu ABD biliyor. Rusya’ya yönelik yaptırımların genişlemesi, çoğalması için bu nedenle bastırıyor. Yaptırımların umulanı vermeyeceğini (dünyada şimdiye dek uygulanan bin 100 yaptırımın üçte biri amacına ulaşmış) biliyor. Yaptırımların muhatabı, kapsamı, şiddeti, süresi, yaptırım uygulayan ülkeye maliyeti dikkate alındığında, Rusya’nın bu yaptırımlardan mutlaka etkilenmekle birlikte, geri adım atmayacağını görüyor. ABD şunun farkında, Avrupalı müttefikleri, kısa vadede ne doğalgazın yerine başka bir enerji kaynağı koyabilir ne de Rusya çapında büyük bir tedarikçi bulabilirler.
Kısacası, Ukrayna-Rusya savaşı, tüm savaşlarda olduğu gibi, propaganda boyutuyla da dikkat çekiyor.
(Barış Doster, CRI)