Aksa Tufanı ve Direniş Ekseni
"İsrail’le 9 milyar dolar ticaret hacmi hedefi açıklayan ülkeler ise miting yapınca elinden gelen her şeyi yapmış oluyor."
Aksa Tufanı operasyonunun 24. gününde İsrail rejiminin kapsamlı kara saldırılarını başlatması, “acaba bir bölgesel savaşın eşiğinde miyiz?” sorusunu gündeme getiriyor.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Aksa Tufanı’nın ilk haftasında yoğun bir bölgesel temas başlatmış ve Beyrut’taki basın toplantısında Direniş Ekseni bileşenlerinin ‘ellerinin tetikte’ olduğunu söylemişti.
İran’ın hem devrim lideri hem de hükümet düzeyinde verdiği mesaj özetle şuydu:
- Aksa Tufanı İran’ın veya Direniş Ekseni’nin operasyonu değil; ancak İran ve Direniş Ekseni bu operasyonu yapan Filistin direnişini desteklemeye devam ediyor.
- Filistin direnişi muhtemel sonuçlara hazırlıklıdır.
- Direniş Ekseni’nin diğer bileşenleri gelişmeleri “elleri tetikte” izliyor.
- İsrail rejimi Gazze’ye yönelik saldırılarını genişletir ve Filistin direnişinin bekası tehlikeye girerse bu iş bir bölgesel savaşa dönüşebilir.
İsrail rejimi hastane bombalayarak, tek bir saldırıda 500’den fazla insan öldürerek ve nihayet Gazze’ye kara saldırısı başlatarak saldırıların kapsamını genişletti.
Dolayısıyla şu an herkesin sorduğu soru şu: ‘Elleri tetikte’ olan Direniş Ekseni, niye hala tetiği çekmiyor? Tetiği çekecek mi veya ne zaman çekecek?
Bu soruların cevabını muhtemelen Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’ın 3 Kasım’da yapacağı konuşmada öğrenebileceğiz.
Ancak 7 Ekim’den, bu yazının yazıldığı 31 Ekim’e kadar olan gelişmeleri dikkate alarak Direniş Ekseni’nin pozisyonuna ilişkin değerlendirmelerde ve 3 Kasım’dan sonra nasıl bir karar alabileceğine ilişkin tahminlerde bulunabiliriz.
Aksa Tufanı’na sınırsız öfke, İsrail’e sınırsız destek
Aksa Tufanı, Hamas’ın siyasi bürosunun dahi değil sadece Gazze liderliğinin operasyonuydu. Dolayısıyla da 7 Ekim sadece İsrail rejimi ve müttefikleri için değil Direniş Ekseni için de tam bir sürpriz oldu.
İsrail’e vurulan darbenin büyüklüğü Direniş Ekseni’nde memnuniyet yaratsa da operasyonun sürpriz niteliği, ilk anda 11 Eylül çağrışımıyla bir kuşku da yarattı.
Ancak ilerleyen saatlerde operasyonun Hamas tarafından yapıldığının ve Filistin direnişinin tüm bileşenlerinin de yer aldığının gözükmesi, Direniş Ekseni açısından şaibe ve kuşkuları dağıttı.
Elbette bu operasyonda Filistin direnişinin tüm bileşenleri yer almış olsa da Direniş Ekseni şu çekincelerle mesafeli durabilirdi:
-Bu çaptaki bir operasyon sonuçlarının büyüklüğü dikkate alınarak tek taraflı yapılmamalı Direniş Ekseni ile koordine edilmeliydi.
- Kararı tek taraflı olarak verenler, operasyonun çapını da sınırlı tutmalıydı.
- Tek taraflı karar alanlar, bu operasyonun sonuçlarına tek başına katlanmayı da göze almış olmalıydı.
Daha açık bir ifadeyle Aksa Tufanı Hamas’ın bile değil Gazze liderliğinin kararıydı. Plan, 60 kişilik bir birlikle birkaç esir alıp esir takası yapmaktı. Ancak İsrail rejiminin güvenlik zayıflığı Hamas’ı operasyonun kapsamını diğer direniş gruplarının katılımıyla genişletmeye heveslendirdi.
Nihayet Aksa Tufanı; sadece Hamas’ı değil, tüm Filistin direnişini, Gazze halkını hatta tüm bölgeyi etkileyebilecek sonuçlar doğurabilecek bir boyut kazandı.
Tüm bu şartlara ve çekincelere rağmen Direniş Ekseni kendisiyle koordine edilmeden tek taraflı olarak yapılan bu operasyondan desteğini çekmedi.
Böylece bu operasyonun doğuracağı bölgesel sonuçlara katlanmaya hazır olduğunu ortaya koydu.
Aksa Tufanı’nın en büyük bölgesel sonucu, bölgesel savaş olacağına göre Direniş Ekseni, bölgenin ve Filistin direnişinin bekasını korumak adına bu savaşa girmeyi göze alıyordu.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Aksa Tufanı sonrasında Batılı ülkelerin “İsrail’in kendini savunma hakkını destekliyoruz” tutumuna karşı İslam ülkelerinin Gazze’yi savunma konusunda ortak bir söylem geliştirmesi için yoğun bir diplomasi başlattı.
Lübnan, Irak, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve Mısır nezdindeki ortak tutum belirleme çabalarını sürdüren İran Dışişleri Bakanı; Lübnan, Irak ve Filistin direniş gruplarının liderleriyle koordinasyonu arttırdı.
En azından bölgesel söylem birliği geliştirmek için ortaya konan tüm bu çabalara rağmen İslam İşbirliği Örgütü, Aksa Tufanı’ndan 11 gün sonra yani 18 Ekim’de toplanabildi. Onda da "İsrail'in Gazze'deki hastaneyi hedef alan korkunç katliamını en sert şekilde kınmak”tan başka bir karar almadı.
İsrail’le diplomatik, ekonomik, askeri ve istihbarat işbirliği bulunan İslam ülkelerinden hiçbiri İsrail’deki büyükelçisini istişare amaçlı olarak dahi çağırmadı.
Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu’l Geyt, Filistin direnişinden “Gazze’deki terör çeteleri” diye söz etti.
Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Oslo Anlaşması’yla İsrail’i tanıdıklarını belirtti ve Hamas’ın Filistin’i temsil etmediğini söyledi.
Hamas Siyasi Büro Üyesi Musa Ebu Merzuk’un ifadesiyle bazı Arap ülkeleri ise İsrail’den Hamas’ın işini bitirmesini istedi.
Başta Amerikan rejimi olmak üzere tüm Batılı rejimler, Direniş Ekseni’nin girişimlerini caydırmak için “İsrail’in kendini savunma hakkını destekliyoruz” argümanıyla bölgeye uçak gemileri gönderdi.
İsrail rejimine silah ve mühimmat hatta asker tedarik etti.
İran’ı, Lübnan’ı, Irak’ı ve Yemen’i İsrail’in Gazze saldırılarını engelleyici adımlar atmaları halinde savaşla tehdit etti.
Direniş Ekseni, Aksa Tufanı’nın parçası
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın ‘elleri tetikte’ dediği Direniş Ekseni, Aksa Tufanı’nın hemen ardından İsrail’e yönelik operasyonlar başlattı.
Hizbullah, Şeba Çiftlikleri’nden Nakura’ya kadar tüm sınır bölgelerindeki İsrail askeri üslerini tahrip ediyor.
Iraklı direniş grupları, Irak ve Suriye’deki Amerikan üslerini füzeler ve insansız uçaklarla vuruyor.
Ensarullah Hareketi’nin belirleyici olduğu Sanaa hükümetine bağlı Yemen ordusu, İsrail’e balistik füze ve insansız uçak saldırıları yapıyor.
Direniş Ekseni bileşenlerinin belirli angajman kuralları çerçevesindeki bu sınırlı operasyonlarını yeterli bulmayan geniş kapsamlı bir koalisyon var ve bunlar Direniş Ekseni’nin henüz İsrail’e karşı bir bölgesel savaş başlatmamış olmasını eleştiriyor.
Suriye’deki vekalet savaşının mağluplarından oluşan bu geniş koalisyonun Batılı üyeleri zaten açıkça İsrail’i destekliyor.
Bu koalisyonun İslam ülkelerindeki bileşenleri ise İran’ı, Hizbullah’ı, Irak Halk Seferberlik Güçlerini (Haşd Şaabi) ve Ensarullah Hareketi’ni Gazze için hiçbir şey yapmamakla suçluyor.
Bugün “Direniş Ekseni nerede? Gazze için ne yapıyor?” diyen bu koalisyon, 2011’de Hamas’ın ve Filistin direnişinin tek Arap dostu olan Suriye’yi yıkmak için on yıllık bir vekalet savaşı dayattı.
Bu koalisyonun desteklediği silahlı grupların ilk hedefi Suriye’nin İsrail’i izleyen Merc es-Sultan radar üssü olmuştu.
Direniş Ekseni’nin en güçlü ve tek Arap kalesi olan Suriye’nin yıkılmasına izin vermeyen İran’ı Arap ülkelerinin iç işlerine karışmakla suçladılar.
2013’te Suriye’nin yıkılmasını önlemek için savaşa giren Hizbullah’ı ‘Hizbuşşeytan’ diye aşağıladılar; İsrail’den daha tehlikeli olduğunu söylediler.
2014’te Irak’ı IŞİD’e karşı savunan Halk Seferberlik Güçleri’ni ‘terörist’ diye nitelediler. 2015’te Ensarullah Hareketi’ne toplumsal tabanıyla birlikte savaş açıp yok etmeye çalıştılar.
Direniş Ekseni karşıtı bu koalisyonun bölgedeki üyeleri, Suriye savaşında yenilgiyi kabullendikten hemen sonra İsrail’le normalleşme anlaşmaları imzaladı.
Kendi ülkelerindeki İsrail büyükelçilerini sınır dışı etmek bir yana İsrail’deki kendi elçilerini istişare amaçlı olarak dahi geri çağırmadı.
Liderlerinin yaptığı mitingi ‘Gazze için elinden gelen her şeyi yapmak’ olarak öven avam ise ‘Peki Direniş Ekseni ne yaptı?’ diye soruyor.
Filistinlilerden ve Araplardan daha Filistinci
İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen dışındaki Direniş Ekseni’nin karşıtlarının “Gazze için hiçbir şey yapmıyorsunuz?” şeklindeki suçlaması İranlı, Iraklı, Suriyeli, Lübnanlı ve Yemenli karşıtlar tarafından “Gazze için bizi tehlikeye atıyorsunuz” şeklinde bir suçlamaya dönüşüyor.
İranlı muhalifler, Arapların ve Filistinlilerin dahi İsrail’le anlaştığını hatırlatıyor “Biz neden Filistin’den ve Araplardan çok Filistincilik yapıyoruz?” diye soruyor. Tahran’ı “İran halkının paralarını Gazze, Lübnan, Suriye ve Irak’a harcamakla suçluyor.
Suriyeli muhalif, “Hamas bizi arkadan hançerlemedi mi? Bize ne Gazze’den?” diyor.
Iraklı muhalif, “Ülkemiz ABD işgali altındayken ve petrol paralarımız bile oradan gelirken neden Amerika ile savaşa girelim?” diyor ve Gazze savaşının Irak’ın savaşı olmadığını söylüyor.
Hizbullah’a muhalif olan Lübnanlı ise “Sen sadece ülkedeki Şiilerin bir kısmını temsil eden bir partisin. Bizi başkasının savaşı için kurban etmeye hakkın yok” diye itiraz ediyor. ABD’nin, Fransa’nın ve Arap ülkelerinin savaşa girilmemesi konusundaki uyarılarını iletiyor ve “Hamas’ın savaşı için Lübnan’ı ateşe atamazsın” diyor.
Sonuç
Filistin direnişinin askeri altyapısı İran ve Suriye tarafından kuruldu. Direniş Ekseni’nin Irak’taki eli Amerika’nın Suriye ve Irak’taki üslerine saldırılar yapıyor.
Hizbullah, Lübnan sınırı boyunca askeri üslerini vurarak İsrail’in üç tugayını kuzey cephesinde tutmaya mecbur ediyor ve bunların Gazze’ye gönderilmesini önlemiş oluyor.
Son günlerde savaşa dahil olan Yemen İsrail’in Gazze’den atılan füzelere karşı kullandığı hava savunmasına yeni bir cephe açmış oluyor.
Ama Direniş Ekseni Gazze için hiçbir şey yapmamış oluyor.
İsrail’le 9 milyar dolar ticaret hacmi hedefi açıklayan ülkeler ise miting yapınca elinden gelen her şeyi yapmış oluyor. (YDH, 31.10.2023)