Almanya'da, 'Kurumsal Irkçılık' Uyarısı
Irkçılıkla mücadele eden uluslararası düşünce kuruluşlarından IRR Enstitüsü’nün başkanı Liz Fekete, “NSU cinayetleri Almanya'da kurumsal ırkçılık ve yapısal inkar olduğunu gösteriyor” dedi.
Almanya’da 2000-2007 yılları arasında 8’i Türkiyeli 10 kişiyi öldüren aşırı sağcı terör örgütü NSU üzerinde araştırmalar yapan ve merkezi Londra'da bulunan IRR Enstitüsü'nün başkanı Fekete, NSU cinayetlerinin yalnızca Almanya’yı değil, tüm Avrupa’yı ilgilendiren bir konu olduğunu söyledi.
“NSU davasında bugüne kadar ortaya çıkanlar, özellikle polis teşkilatında kurumsal ırkçılığı açıkça ortaya koyuyor" diyen Fekete, dışarıdan bir gözlemci olarak, Almanya’da siyasetçilerin neden bunu inkar etmeye devam ettiğini anlamakta zorlandığını vurguladı.
2000-2007 yıllarında işlenen cinayetlerin ardından aşırı sağcı saldırı ihtimalinin üzerine gidilmediğini, her seferinde ailelerin ve göçmenlerin şüpheli olarak görüldüğünü kaydeden Fekete, şöyle devam etti:
“NSU teröristlerinin bu korkunç cinayetleri işlerken uzun yıllar boyunca polis ve istihbarat tarafından fark edilememiş olmaları, mağdur olmuş ailelerin potansiyel şüpheli olarak görülmüş olması, soruşturmanın çökmesi, bunların hepsi bize kurumsal ırkçılığı gösteriyor. NSU cinayetleri Almanya'da kurumsal ırkçılık ve yapısal inkar olduğunu gösteriyor.”
NSU ve kurumsal ırkçılık hakkındaki çalışmaları kapsamında Münih’te devam eden davayı da yakından takip eden Fekete, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kurumsal ırkçılık derken, bu kurumlarda çalışan herkesin çok kötü insanlar olduğunu, hepsinin bilinçli ırkçılar olduğunu söylemiyorum. Kurumsal ırkçılığın kökü çok derinlerde olabilir. Kurumsal ırkçılık, bazen bilinçli olmadan, dolaylı yollarla da ortaya çıkabiliyor.”
"Bir şeylere göz yumulduğu izlenimi veriyor"
NSU terör örgütü üyelerinin geçmişinin polis ve istihbarat birimleri tarafından bilinmesine rağmen, cinayetlerin engellenememesi ve zanlılarının yakalanamamasının soru işaretlerine yol açtığını vurgulayan Fekete, şöyle konuştu:
“NSU cinayetlerinin uzun yıllar boyunca açığa çıkarılamaması istihbarat servisleriyle aşırı sağcılar arasında adeta bir danışıklı dövüş olduğu, bir şeylere göz yumulduğu izlenimi veriyor. İstihbarat servislerinin aşırı sağla doğrudan kirli işbirliği içinde olduğunu söylemiyorum. Ama aşırı sağcı muhbirleri kullanmak, bunlara para vermek ancak doğru düzgün bir kontrol yapmamak, istihbarat faaliyetlerine ilişkin uygun denetimler yapmamak, tüm bunlar dolaylı bir danışıklı dövüş olduğuna işaret ediyor.”
"Gerçekler açığa çıkar"
NSU cinayetlerinin arkasındaki gerçekleri açığa çıkarmanın kolay olmayacağını dikkat çeken Fekete, şunları söyledi:
“NSU konusunda gerçeklerin ortaya çıkması zaman alacak. Diğer ülkelerde de gerçekleri ortaya çıkarma çabaları uzun zaman aldı. İngiltere'de de benzer durumlar yaşandı. Ancak güvenlik kurumları içinde yaşanmış olaylardan büyük utanç duyanlar bilgi sızdırarak gerçekleri açığa çıkardı. NSU’da da bu olabilir. Gelecekte güvenlik kurumlar içinden çıkıp gerçekleri açıklayanlar olacaktır.”
‘Almanya kurumsal ırkçılıkla yüzleşmeli’
NSU cinayetlerinin ardından yapılan resmi soruşturmalarda, münferit ve bireysel hatalardan bahsedildiğine ancak kurumsal ırkçılık sorununun üzerine gidilmediğine dikkati çeken Fekete, “Almanya, kurumsal ırkçılık ve yapısal inkar sorunlarıyla yüzleşmeli" ifadesini kullandı.
NSU konusunda yapılan mevcut açıklamaların “yapısal inkar” olduğunu kaydeden Fekete, şunları kaydetti:
“Resmi açıklamalarda şu söyleniyor. 'Evet çok kötü şeyler yaşandı, ancak bunlar münferit hatalar, yanlış anlaşılmalar, güvenlik birimleri arasındaki iletişim eksikliğinden kaynaklandı.' Bu yorum, bir tür kurumsal inkardır. Gerçekte olan bitenlerin yapısal olarak inkar edilmesidir.”
"Bunu inkar etmemeli, üstünü örtmeye çalışmamalıyız"
Bunun için kapsamlı bir program ve uzun soluklu çaba gerektiğini vurgulayan Fekete, sözlerini şöyle tamamladı:
“Kurumsal ırkçılık sorunuyla yüzleşmek ve bunun üzerine gidebilmek için ilk olarak yapmamız gereken, bu sorunun adını koymak, böyle bir problemin varlığını kabul etmek olmalı. Bunu inkar etmemeli, üstünü örtmeye çalışmamalıyız. Bu adımı attıktan sonra kapsamlı bir reform süreci başlayabilir. Bunu yaparken okul kitaplarından, popüler medyaya, ırkçılığın toplumsal yaşamın her alanına nasıl yansıdığı mercek altına alınmalıdır.” (AA)