Fransa'da Müslümanlara yönelik ayrımcılık dinler arası rekabete değil sömürgeciliğe dayanıyor
Fransız siyaset bilimci Dr. François Burgat, Fransa'da Arap ve Müslümanlara yönelik ayrımcılığın kaynağının İslamiyet, Hristiyanlık veya diğer dini dogmalar arasındaki rekabet değil Fransa'nın sömürge tarihi olduğunu söyledi.
"Oryantalizmin önemli özelliklerinden biri üretilirken gayri resmi bir tekelden yararlanması. Çünkü Batılıların egemen olduğu toplumlar, Batı'nın bilgi üretimine karşı koyabilecek 'karşı görüş' üretme yeteneklerini büyük ölçüde kaybetmiştir"
Fransız siyaset bilimci Dr. François Burgat, Fransa'da Arap ve Müslümanlara yönelik ayrımcılığın kaynağının İslamiyet, Hristiyanlık veya diğer dini dogmalar arasındaki rekabet değil Fransa'nın sömürge tarihi olduğunu söyledi.
Siyaset bilimci ve Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) Araştırma Direktörü Dr. François Burgat, AA muhabirine, Fransa'da özellikle son yıllarda artan oryantalist söylemin ülkedeki Arap algısına etkisini ve bu etkinin Müslümanları nasıl ötekileştirdiğini anlattı.
Burgat, Batı'da İslam ve Müslüman algısını kavramak için oryantalizmin iyi anlaşılması gerektiğinin altının çizerek, oryantalizmi "19. ve 20. yüzyıllarda Avrupa'nın sömürgeci ve emperyalist genişlemesi bağlamında bilim üretmeyi amaçlayan bir anlayış" olarak tanımladı. Burgat şu değerlendirmede bulundu:
"Oryantalizmin önemli özelliklerinden biri, üretilirken gayri resmi bir tekelden yararlanması. Çünkü Batılılar tarafından incelenen ve egemen olunan toplumlar, Batı'nın bilgi üretimine karşı koyabilecek 'karşı görüş' üretme yeteneklerini büyük ölçüde kaybetmiştir. Üretilen bilgi iyi ya da kötü, bilimsel ya da önceden hazırlanmış ve özcü olsun, bu tür anlayışın sistematik olarak Batı'nın emperyalist benlik davasının hizmetinde kullanıldığının altı çizilmelidir."
Oryantalist yorumların Doğu kültürüne ilişkin genellikle olumsuz tanımlar içerdiğini belirten Burgat, "Bilginin, tanımladığı nesnenin kapsamlı sosyolojik anlayışına bağlı olmadığı ve yazarın kendi toplumunun önyargılarını doğrulama eğiliminde olduğu durumlarda 'oryantalist' olduğu söylenebilir. Gözlemci ne kadar uzaksa, basitleştirici, küreselleştirici, özselleştirici (essentializing) ve dolayısıyla doğru olmayan kategorilerden yararlanma olasılığı o kadar fazladır. Bu elbette Avrupa'da veya ABD'de Müslümanlara karşı dolaşımdaki bazı önyargılar için de geçerli." diye konuştu.
Burgat, oryantalizmin çoğu zaman şiddetin kökenlerini "aşırı ideolojikleştiren" yani onu "politika dışına çıkaran" açıklamaların onaylanmasına yol açtığını aktararak, "Bir gözlemcinin Filistin'de yaşananlara ilişkin yorumu aşırı ideolojikleştiğinde, Filistinlilerin bazen saldırılar düzenlemesini, İsrailliler tarafından askeri olarak işgal edilmeleri nedeniyle değil 'Müslüman' olmaları nedeniyle olduğunu tekrar edecektir." ifadesini kullandı.
Ötekinin kültürünü "oryantalist" perspektiften okumanın sadece Batılıların kullandığı bir araç olmadığını, İsrail de dahil birçok ülkede otoriter yöneticilerin muhalifleri suçlamak için aynı bakış açısını kullandığını kaydeden Burgat, sürecin yalnızca Batılıların davranışlarıyla sınırlı olmadığına dikkati çekti.
Burgat, "Dinleri veya kültürleri ne olursa olsun 'egemen olanın' davranışı ayırt edici özelliktir. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, muhaliflerinin 'Müslüman Kardeşler' ya da 'siyasal İslam' taraftarı oldukları için kendisine karşı direndiklerini açıkladığında bölgedeki diğer birçok devlet başkanı gibi o da aynı oryantalist kısa yolu kullanıyordu." görüşünü paylaştı.
"Oryantalizm ile İslamofobi birbiriyle yakından ilişkilidir"
Oryantalist yorumların Müslüman karşıtlığını arttırdığına işaret eden Burgat, "Oryantalizm ile İslamofobi birbiriyle yakından bağlantılıdır. Çünkü ötekinin reddedilmesi, tanınmamasından kaynaklanıyor. Ötekinin anlayışını geliştirmek bazı yanlış anlamaları ortadan kaldırabilirken, ötekilik ile yüzleşmeye bağlı gerilimleri, rekabetleri ve kıskançlıkları ortadan kaldırmanın mutlak garantisi değildir." şeklinde konuştu.
Burgat, Fransa'da Müslümanları dışlayan pratiklere ilişkin, "Arap ve Müslüman görümüne yönelik reddetme tepkilerinin İslamiyet ve Hristiyanlık veya diğer dini dogmalar arasındaki rekabetten kaynaklandığını düşünmüyorum. Bu tepkiler ne Fransa'nın dini tarihine ne de kamusal alanda dini ifadeyi yasaklama eğiliminde olan ve 1789 devrimiyle ortaya çıkan 'laikliğin' özgüllüğünden kaynaklanıyor. Bana göre bu, daha ziyade, Fransa'nın sömürge tarihine dayanıyor." dedi.
Fransa'da doğan Müslüman neslin sömürge zihniyetini kabul etmediğini ifade eden Burgat, şöyle devam etti:
"Bugün Fransa'da Müslümanlar, uzun süredir doğrudan sömürge döneminden miras kalan tahakküm ilişkisine tabi olan bir nüfusun 4'üncü neslini temsil ediyor. Sömürgeleştirilen insanların torunları artık seslerini etkili şekilde yükseltebiliyor. Hem vatandaşlıklarının doğasında var olan hakları hem de kolonyal tarih de dahil olmak üzere Fransa tarihinin yazılmasına katılma hakkı talep ediyorlar."
"Avrupa'da artan Müslüman görünürlüğü 'İslam' korkusunu yenmede pozitif etki yapabilir"
Burgat, son yıllarda birçok Avrupa başkentinde İslami merkezlerin açılmasının ve Müslümanların daha görünür olmasının yerel halkla temas açısından pozitif etki yaratabileceğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Fransa'da göçmen veya Müslüman karşıtı söylem, göçmen veya Müslümanların çok az bulunduğu bölgelerde daha güçlü. Müslüman varlığının yoğun olduğu bölgelerde, çeşitli Müslüman dernekleri karşılıklı tanıma mekanizmasının işleyişinde olumlu rol üstlenebilir. Kişi, günlük olarak karşılaştığı birinden aynı mantıksız şekilde nefret etmez veya korkmaz. Bu yüzden bence Müslüman birleştirici aktörlerin varlığı ve yakınlığı olumlu bir faktör. Bu, cehalete dayalı gerilimlerin hafiflediğini umut etmemizi sağlıyor." (AA)