İşgal ve Terör yine can aldı
İsrailli militanlar, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyinde yer alan Tulkerm kentine düzenledikleri baskında Filistinli bir genci şehit etti.
İşgalci İsrail askerlerinin Tulkerm'deki kampa düzenledikleri baskın sırasında ateş açmaları sonucu 18 yaşındaki genç Mahmud Ebu Sean'ın başından yaralandığı ifade edildi. Ebu Sean'ın, kaldırıldığı hastanede şehit olduğu belirtildi. Görgü tanıkları da, kampa baskın yapılmasının ardından onlarca Filistinli genç ile terörist İsrail güçleri arasında çatışma çıktığını, teröristlerin gerçek mermi ile göz yaşartıcı gaz fişeği kullandığını söyledi. İşgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'te sık sık evlere baskın düzenleyen İsrail güçleri, çeşitli suçlamalarla Filistinlileri gözaltına alıyor. Baskınlara tepki gösteren bölge sakini Filistinliler ile İsrail askerleri arasında zaman zaman çatışmalar çıkıyor
İşgal politikaları Filistinlilerin "kendi kaderini tayin" hakkına engel oluyor
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berdal Aral, Filistin'in kendi topraklarında egemen devlet olmasının, gasbedilen geri dönüş hakkı, ayrım duvarı, Yahudi işgalciler gibi "kendi kaderini tayin hakkı"nı (self-determinasyon) engelleyen işgal politikalarının çözülmesiyle mümkün olacağını söyledi.
Aral, İsrail'in işgal politikaları nedeniyle Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının engellenmesi sorunu çözülmeden bağımsız Filistin devleti kurulamayacağını belirterek, şöyle devam etti:
"İsrail, yasa dışı işgal birimleri, Filistinlilere ait toprakların gasbedilmesi, evlerin tamiratına izin verilmemesi, Filistinlilerin keyfi şekilde evlerinden çıkartılması, kontrol noktalarıyla seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, haksız hapis cezaları ve hapishanede işkence gibi uygulamalarla sadece insan hakkı ihlali değil, insanlığa karşı suç da işliyor."
İsrail tarafından 2002'de inşa edilmeye başlanan ayrım duvarının insanlığa karşı savaş suçu olduğunu anımsatan Aral, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) 2004'te, uluslararası hukuka ve self-determinasyona aykırı olduğu gerekçesiyle uygulamanın sonlandırılması ve Filistinlilere tazminat ödenmesi yönündeki görüşüne dikkati çekti. Aral, Filistinli mültecilere ülkelerine geri dönüş hakkının kullandırılmadığını aktararak, "İşgal edilen topraklardan zorla çıkarılan insanlar, o topraklarda yaşayan halkın bir parçası ve uluslararası hukuka göre geri dönüş hakları her zaman var" diye konuştu.
İsrail'in işgal politikalarını "vahim insan hakları ihlalleri ve insanlığa karşı suç" olarak niteleyen Aral, "Uluslararası insan hakları örgütleri de İsrail'in apartheid devleti olduğunu kabul etti. Filistin halkına sistematik ırkçılık yapan, kapsamlı ayrımcılık uygulayarak hayatı zorlaştıran, sürekli zulüm üzerine inşa edilmiş bir devletten bahsediyoruz" ifadelerini kullandı.
“1948 sınırları da hukuka aykırı”
Aral, BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK), İsrail'in 1967'de Batı Şeria, Kudüs, Gazze, Mısır'daki Sina Yarımadası ve Suriye'deki Golan Tepeleri'ni işgal etmesinin ardından aldığı 242 sayılı karara atıfta bulunarak, "Kararda İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi isteniyordu. İsrail bu topraklardan çekilmedi. İşgal altındaki tüm Yahudi işgal birimleri uluslararası hukuka aykırı" şeklinde konuştu.
Uluslararası toplumun da İsrail'i 1967'de işgal ettiği topraklar nedeniyle "işgalci ülke" statüsünde kabul ettiğini kaydeden Aral, "Uluslararası hukuka göre askeri güç kullanarak toprak elde etmek yasaklanmıştır. Herhangi bir devletin askeri güç veya askeri güç tehdidiyle bir devletin ya da topluluğun toprağını işgal etmesi söz konusu olamaz. Bu bağlamda 1948'de İsrail'in elde ettiği topraklar da uluslararası hukuka aykırıdır" dedi.
"Tüm Filistin Filistinlilere ait olmalı"
Aral, self-determinasyonun, en temel haliyle belli bir bölgenin kaderine orada yaşayan halkın karar vermesi ilkesi olduğunu dile getirerek, "İsrail'in bir devlet olarak ortaya çıkması, Filistin halkının self-determinasyon hakkının gasbıyla oldu. Sömürgecilik bağlamında incelendiğinde tüm Filistin sömürgeleştirildiği için mücadele Filistin'in tümünde yapılmalı. Tüm Filistin Filistinlilere ait olmalı" görüşünü paylaştı.
Filistin'in durumunu Fransa tarafından işgal ve ilhak edilen Cezayir'e benzeten Aral, şunları aktardı:
"Cezayir'in bağımsızlık mücadelesi başladığında 10 milyonluk ülkede 2 milyona yakın Fransız yaşıyordu. Fransızlar Cezayir'i kendi ülkeleri gibi görüyordu. Bu mücadele sırasında Cezayir halkı, Fransa'nın bütün rüşvetlerine, kurnazlık ve kumpaslarına karşı hiçbir anlaşma yapmadı. 'Tüm Cezayir bizim olacak' dediler ve 1962'de zafere ulaştılar. Filistin ile ilgili durum da bu."(Milli Gazete)