İsrail yapay bir devlettir; Yapay olan organizmalar mikrop saçar
Allamei Tabatabai Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü ve bu üniversitenin eski rektörü ve aynı zamanda İran Siyasal Bilgiler Derneği (IPSA)'nin Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Hüseyin Salimi, Filistin meselesini değerlendirdi.
Prof. Hüseyin Salimi, şu ifadelerde bulundu: ‘İsrail, yapmacık bir devlettir. Doğal olmayan, yapay organizmalar doğal varlıklar gibi yaşamların sürdüremezler; doğal çevreyle uyumsuzluklarına bağlı olarak, her zaman gergindirler. Ancak yeni küresel ortam İsrail’e yıkıcı savaşları sürdürme, soykırım yapma imkanı tanımıyor
İsrail’in, hiç kuşkusuz, yeni dünya düzeninin baskılar karşısında geri çekilmekten başka çaresi kalmadı.
Uluslararası ilişkiler alanında tek başına bir olgu yoktur. Tüm olgular kendi özelliklerini korusalar da, aynı karakteristikleri paylaşırlar; uluslararası sistem tarafından derinden etkilenirler. Aslına bakılırsa, uluslararası sistemin ürünü olmayan bir davranış, bir eylem ve olay yoktur. Filistin sorunu buna bir istisna oluşturmaz.
Krizin kökleri, 20. yüzyılın ortalarında uluslararası sistemde meydana gelen köklü değişikliklerde yatar. Uluslararası sistemin dayatmaları olmasaydı, Filistin sorununun bu şekilde, bu boyutlarda ortaya çıkamayacağını, küresel güvenliğin kalbinde yer alan bölgenin jeopolitik yapısının farklı olacağını tarihsel olaylar ortaya koyuyor.
İsrail’in sadece hükûmetlerle çatışmaya göre tasarlanan savaş kışkırtıcı tutumu, yeni küresel ortamda tehlike altındadır, 20. yüzyılın ikinci yarısında olduğu gibi etkin biçimde sürdürülemez.
İngiliz işgalinin ürünü
İsrail devletinin oluşunun kökleri uluslararası sistemin I. Dünya Savaşı’nın ardından yaşadığı evrimde gizlidir. Filistin üzerindeki İngiliz mandasında, İngiliz hükûmeti Kudüs’un uluslararası güçler tarafından yönetileceği, Haşimi ailesi için bir Birleşik Arap Krallığı'nın kurulacağını vaat etmişti. Birden, çok kutuplu uluslararası sistemin yarattığı güç dengesi çerçevesinde, Filistin topraklarında iki ayrı devletin oluşturulması planı ortaya çıktı. Gerçekten de, Filistin hükûmetinin yanı sıra bir İsrail hükûmetinin kurulması, I. Dünya Savaşı sonrası yaşanan çok-kutuplu sistemde, geçici İngiliz işgalinin bir ürünüydü.
Bununla birlikte bu plan hiçbir zaman gerçekleşmedi. Hatta Balfour Bildirgesi'nde belirtilen, Filistin’de yaşayan farklı inançlara bağlı insanların haklarına saygı, şartına bile ulaşılamadı. Bu planın uygulanması için her şey hazır iken, hatta İngiltere’nin Filistin üzerindeki mandaterliğinin sonu itibarıyla sunduğu plan bu temelde yükselmiş iken, uluslararası sistemin çok kutupluluktan iki kutupluluğa dönüşümü ve Ortadoğu’da ABD’nin İngiltere’nin yerini alışı, bu planı bozdu, İsrail hükûmetini yarattı, İsrail’i ABD’nin bölgedeki stratejisinin temel dayanağı haline getirdi.
İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi'nin Mısır sınırındaki Refah Sınır Kapısı'nın geçici süreyle açılarak insani yardımları taşıyan tırlar, giriş yaptı. Yardım tırları boşaltılmak üzere Gazze'nin Deyr Belah kentindeki Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı'na (UNRWA) bağlı bir depoya doğru yola çıktı.
İsrail yapay devlet
Bu gerçekliğin yanı sıra kimi Arap devletlerinin giderek Sovyetler Birliği’ne eğilim göstermeleri, modern iki kutuplu sistemde büyük güçler arasında çatışmaya neden oldu, onların Ortadoğu’daki alt-gruplarını oluşturdu ve Arap-İsrail çatışması savaşa dönüştü. Bu açıdan bakıldığında, uluslararası sistemin dayatmaları olmasaydı, ne İsrail’in mevcut hali ile var olabileceği, ne de bölgesel çatışmaların bu şekilde sürebileceği söylenebilir.
İsrail devleti yapay, doğal yaşamı olmayan yapmacık bir devlettir. Doğal olmayan, yapay organizmalar doğal varlıklar gibi yaşamların sürdüremezler; doğal çevreyle uyumsuzluklarına bağlı olarak, her zaman gergindirler, mikrop saçarlar.
Yeni koşullarda, 21. yüzyılın üçüncü on yılında, dünyada ve bölgede değişen ortama bağlı olarak değişen koşullarda bu yapay varlık, bela arayan, şiddet saçan devlet, yeni tutarsızlıklarla karşı karşıya kaldı. Bölgenin farklı yerlerine dağılmış Filistinlilerin nüfus yapıları, özgün habitatlarından (yaşam alanı) sürülmüş oldukları için, doğal yaşam olanaklarını yitirdiler; bu ise çeşitli tepkileri doğurdu. Medya gücüne güvenen, yeni bilinçlenme ağında, geçmişteki mazlum ve kurban imajınının avantajlarını kullanarak kendine uygun bir yer bulmaya çalışan İsrail, yeni oluşan dünyada bu olanakları yitirdi.
Yeni uluslararası ortamda, yeni aktörler ortaya çıktı; hükûmetler artık uluslararası ilişkilerin yegane oyuncuları değildir. Bu yeni aktivistler, hükûmetler arası resmi ilişkilerin dışında askerî eylemler ve ekonomik ilişkiler olanağına kavuşmuş olmakla kalmamakta, küresel toplumsal ağlarda ortaya çıkışları, varlıkları küresel bilinçlenmeyi etkiler hale getirmektedir.
Şimdiye kadar klasik anlayış içinde, İsrail’in sadece hükûmetlerle çatışmaya göre tasarlanan savaş kışkırtıcı tutumu, yeni küresel ortamda tehlike altındadır, 20. yüzyılın ikinci yarısında olduğu gibi etkin biçimde sürdürülemez. Bugün bile İsrail dünya kamu oyunun gözünde çok kötü bir durumdadır. Medya imparatorlukları, son gelişmelerde, İsrail’in mazlum yüzünü göstermeye çalışsa da, Amerika’nın ve İsrail’in dışında kalan, Fransa’dan ve Almanya’dan, Irak’tan, Pakistan ve Endonezya’ya kadar uzanan ülkelerde yapılan güvenilir araştırmalar, İsrail’den nefret edildiğini gösteriyor. Yeni küresel ortam İsrail’e yıkıcı savaşları sürdürme, soykırım yapma imkanı tanımıyor; İsrail’in, hiç kuşkusuz, yeni dünya düzeninin baskılar karşısında geri çekilmekten başka çaresi kalmadı.'(Aydınlık)