"Krizin kökeni İsrail rejiminin Gazze'deki soykırım ve cinayetlerine dayanıyor"
İran Dışişleri Bakanı, Kızıldeniz'deki gelişmelere ilişkin "CNBC" kanalına verdiği röportajda şunları ifade etti: Bu krizin kökeni İsrail rejiminin Gazze'deki soykırım ve cinayetlerine uzanıyor.
Davos Zirvesi'ne katılmak üzere İsviçre'ye giden İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ‘CNBC’ye verdiği röportajda Kızıldeniz'deki gelişmelere ilişkin olarak, Yemenlilerin sorumluluk üzere davrandığını ve Gazze'de yaşanan soykırımı kınadıklarını, bu nedenle Kızıldeniz'den geçen gemileri durdurduklarını vurguladı.’
Bu röportajın tam metni şöyle:
Soru: Sayın Bakanım, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim ve CNBC'ye hoş geldiniz. Sayın Bakan, Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'ndaki insanlar burada olmamanız gerektiğini söylüyor; Özellikle Husilerin Kızıldeniz'deki ticari gemilere saldırısı ve İran'ın son dönemde Irak Kürdistanı ve Suriye'ye yönelik saldırılarından sonra lütfen bu konuda cevabınızı alabilir miyiz?
Emir Abdullahiyan: Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti uzun yıllardan beri Yemen'in büyük bir bölümünde ve başkent Sana'da bulunuyor durumda ve Suudi Arabistan ile müzakerelerin taraflarından biri durumunda.
Edindiğimiz bilgilere göre Suudi Arabistan ile kalıcı bir anlaşmaya varma konusunda son aşamadalar, dolayısıyla Yemenlilerin sorumlu davranışlarını farklı boyutlarda görüyoruz ve bu sorumlu yaklaşım doğrultusunda şu anda yaşanan soykırıma karşı tavırlarını dile getiriyorlar.
Bu yüzden Kızıldeniz'den İsrail limanlarına giden gemileri durdurdular, bu kararı onlar aldı ama gemicilik ve seyrüsefer özgürlüğüne bağlı olduklarını defalarca duyduk.
Ama siz bazılarının benim Davos'ta olmamam gerektiğine inandığını söylüyorsunuz, cevabım ise son 100 günde Gazze soykırımını destekleyen ve 18.000'den fazlası çocuk ve kadın olmak üzere 24.000 sivilin ölümüne neden olan grupların gelmemeleri ve burada bulunmamaları gerektiği yönündedir.
Ayrıca İran İslam Cumhuriyeti silahlı kuvvetlerinin eyleminin terörle mücadele ve meşru savunma çerçevesinde olduğunu vurguluyorum. Ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz, Irak ve Pakistan ile oldukça iyi ilişkilerimiz var ama konu İran'ın ulusal güvenliğinin sağlanması olduğunda taviz vermiyoruz.
Soru: Irak Başbakanı son saldırıları açık bir saldırganlık örneği olarak nitelendirdi, bu eylemlerin ulusal güvenlikle uyumlu olduğunu söylüyorsunuz değil mi?
Emir Abdullahiyan: Bağdat'la çok ayrıcalıklı ilişkilerimiz var, ilişkilerimiz çeşitli boyutlarda gelişip derinleşti ama terörle mücadele ve ülkelerin ulusal güvenliğinin sağlanması konusu hiçbir şüpheye ve gecikmeye yer yok.
İran'ın bu ülkenin güvenliğini kendi güvenliği olarak gördüğünü, teröristlerin İran ve Irak halklarının ve hükümetlerinin ortak düşmanı olduğunu Irak yetkilileri çok iyi biliyor.
Soru: Özellikle Kızıldeniz'de gördüğümüz saldırılarla ilgili olarak ABD istihbarat teşkilatı İran'ın Husilerin gemilere saldırmasına yardım ettiğini söylüyor, "İran'ın bu saldırıların planlanmasında derinden parmağı var" diyor. Cevabınız nedir?
Emir Abdullahiyan: Bölgenin gelişmesinde her zaman olumlu bir rol oynadık. Geçtiğimiz yıllarda Suriye ve Irak halkının ve hükümetinin yardımına koşan, IŞİD'e karşı mücadelede onlara yardım eden aslında İran'dı.
Irak ve Suriye halkına ve silahlı kuvvetlerine yardım etmek için en iyi askeri danışmanlarımızın kanını sunduk, ancak şu anda Kızıldeniz'de olup bitenlerle ilgili olarak meselenin parçasına değil sorunun kökenine ve kaynağına dikkat etmeliyiz.
Öncelikle bu krizin kökeninin İsrail rejiminin Gazze'deki soykırım ve suçlarına dayandığına inanıyoruz. Bu suçların ve soykırımların durdurulması halinde doğal olarak bölgede yaratılan durum ortaya çıkacak ve bu durumda, savaşın kapsamının genişlemesinin mantıklı bir şekilde kontrol altına alınabileceği görülüyor.
İkincisi, Filistin halkını ve özellikle Gazze halkını savunan Yemen ve bölgedeki diğer ülke ve bölge halkları kendi tecrübe ve muhakemelerine göre hareket ediyorlar ve bizden herhangi bir emir veya talimat almıyorlar. Ezilen Filistinlileri savundukları için elbette onlara hayranlık duyuyoruz.
Deniz ve su yolları güvenliğinin bizim için büyük önem taşıdığı açıktır. Çünkü deniz yoluyla petrol ticareti ve ihracatı yapıyoruz. Ancak şunun bilinmesi gerekiyor ve bölgeyi istikrarsızlaştırmaya yönelik her türlü eylemin kökeninin İsrail'den, Gazze'deki soykırımından kaynaklandığına inanıyoruz, bu suçların durdurulması ve kökünden mücadele edilmesi gerekiyor.
Soru: Hamas ve Husiler sizi potansiyel olarak katılmak istemediğiniz bir savaşa sürükledi mi?
Emir Abdullahiyan: Bir kurtuluş hareketi olarak Hamas bağımsız olarak işgale karşı harekete geçmeye karar verdi. 7 Ekim operasyonunun ilk haftasında Katar'ın Doha kentinde Hamas'ın siyasi lideriyle görüştüm ve o dönemde gündemdeki en önemli konu kadın ve sivil tutukluların değişiminin nasıl kolaylaştırılacağıydı.
Hamas'ın siyasi lideri bana tamamen hazır olduğunu ve kadınların ve sivillerin serbest bırakılması ve takas konusunu kabul ettiğini söyledi. Ancak o dönemde Tel Aviv sadece savaşı ve soykırımı düşünüyordu ve hazır değildi. Biz Hamas'ı işgalciye karşı bir kurtuluş hareketi olarak görüyoruz. Filistin topraklarının işgalden kurtarılması için çabalıyorlar. Ancak hiçbir zaman İran'ı savaşa dahil etmeye çalışmadılar.
Aynı zamanda İran'ın işgale karşı direniş hareketine verdiği siyasi ve manevi desteğin Batı Asya'da istikrar ve barışın korunmasında olumlu rol oynadığına inanıyoruz.
Soru: İran'ın kırmızı çizgisi nedir ve İsrail'le doğrudan çatışma olasılığını reddediyor musunuz?
Emir Abdullahiyan: Öncelikle İsrail'i resmi olarak tanımadık ve hiçbir zaman da tanımayacağız. İkincisi, belki cevabınızı şu şekilde vermeniz daha iyi olur: Filistin sorununun çözümü nedir?
İsrail'in, onlarca yıldır Batılı bir ülke tarafından işgal edilen ancak sonunda işgalin sona erdiği Cezayir’deki gibi işgalci bir rejim olduğuna inanıyoruz.
Dolayısıyla Filistin örneğinde İsrail'in işgali sonsuza kadar sürmeyecektir. 75 yıllık işgal İsrail'in varlığına hiçbir meşruiyet yaratmaz. Zaten siyasi yaklaşıma dayalı siyasi bir çözümümüz var, bu çözümü Birleşmiş Milletler'e tescil ettirdik.
Filistin halkının kendi kaderine karar vermesi gerektiğine inanıyoruz, peki nasıl? Birleşmiş Milletler gözetiminde referandum düzenleyerek. Bu referanduma kimler katılmalı? Kendi kararları ne olursa olsun, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanlar da dahil olmak üzere tüm gerçek Filistin sakinleri.
Soru: Sayın Bakan, son olarak Husilere karşı sabırlarının tükendiğini söyleyen Beyaz Saray'a, Başkan Joe Biden'a ve onların örneğin İngiltere'deki müttefiklerine mesajınız nedir?
Emir Abdullahiyan: Öncelikle Beyaz Saray'a, İran'la yaptıkları anlaşmaya bağlı kalmaları ve bize verdikleri sözlere bağlı kalmaları gerektiğini söylemek istiyorum. İkinci nokta, ABD ve Sayın Biden'ın kendi kaderlerini Netanyahu'nun kaderine bağlamaması gerekiyor.
Biden ve Beyaz Saray'ın İsrail'de Netanyahu gibi haydutlarla tam işbirliği yapması bölgedeki güvensizliğin kaynağıdır. Başkan Biden, bu Filistin soykırımına ve 13.500'den fazla Filistinli çocuğun öldürülmesine verdiği tam desteği derhal sonlandırmalıdır.
Netanyahu yolun sonuna gelmiştir ve hiçbir tıbbi ekipman ya da oksijen tüpü onu canlandırıp kurtaramaz ama tarih boyunca işgale karşı direniş her zaman meşru olmuştur. Bölgede huzur ve güvenlikten sorumluyuz.
Kızıldeniz'in, Fars Körfezi'nin ve uluslararası suların güvenliği bizim çıkarımızadır. Gazze'deki savaşı durdurun, bölgemize barış geri dönsün.
Son söz olarak şunu söylemek isterim; ABD dahil diğer ülkelerle ilişkilerde cevabımız karşılıklı saygıdır. Amerikan halkına saygı duyuyoruz ama sonuçta biliyoruz ki Yemen ve Ensarullah yüksek bir medeniyete ve kültüre sahiptir.
Binlerce yıl önce, Amerika Birleşik Devletleri diye bir ülke dünya haritasında yokken, en büyük insan uygarlıklarından biri Yemen'de yaşıyordu.(Tesnim)