Counter Punch: İranlı akademisyen Seyyid Merendi Kolektif Batı'yı rezil ediyor
“Filistin'in tamamındaki tüm insanlar eşit olmalıdır - Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar. İran İslam Cumhuriyeti ABD, AB, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Siyonist rejimin Gazze'deki Filistinlileri yok etmesine izin vermeyecektir.”
Batı Asya/Ortadoğu haber sitelerindeki analistlerin, 'suçların suçu' olan soykırımdan Kolektif Batı'yı sorumlu tuttuklarını giderek daha sık duyuyorum.
Hükümetimden dehşete düşmüş olmama rağmen, bir Yeni Zelandalı olarak yakın zamanda ülkemin Soykırım Ekseni'nin bir parçası olarak tanımlandığını duyduğumda irkildim.
Yemen'de ABD B52 bombardıman uçakları Gazze'deki ölümleri durdurmaya çalışan insanların üzerine bomba yağdırıyor. Finliler, Danimarkalılar, Norveçliler, Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar ve Yunanlılar, ABD'nin Kızıldeniz'deki engelleri kaldırmak için başlattığı ve başarısızlıkla sonuçlanan Refah Muhafızı Operasyonu kapsamında Yemen'e saldırmak üzere küçük birlikler gönderdi. Husiler [Ensarullah] soykırım bitene kadar durmayacaklarını söylüyorlar. Kulağa mantıklı geliyor.
Batılı ülkelerin çoğu İsrail'e karşı açılan Uluslararası Adalet Divanı davasına katılmadı ama İsraillilerle istihbarat paylaştı, onların kuvvetleriyle eğitim yaptı, Filistinli mültecileri engellerken Gazze'deki ölüm tarlalarından yeni çıkmış askerlere dinlenme imkânı sağladı ve BM'de İsrail'e değerli diplomatik destek verdi. İngiliz uçakları veri sağlamak üzere Gazze üzerinde uçarken, bir Alman yük gemisi daha fazla Filistinli sivili öldürmek için yüz binlerce kilogram patlayıcı yüklü olarak geçen hafta İskenderiye'ye ulaştı.
Soykırım, Kolektif Batı'nın kolektif bir çabasıdır.
Amerikalı-İranlı akademisyen Muhammed Seyyid Merendi, Batı'nın “son Filistinliyi yok edene kadar İsrail rejiminin yanında duracağını” söylüyor. Hükümetlerimizin yaptıklarının en iyi ihtimalle “hafif kınamalar” olduğunu, ancak iş başa düştüğünde sessiz kalacaklarını söylüyor. “Gazze halkının yok edilmesine izin verecekler. Ve eğer İsrailliler Batı Şeria'nın peşine düşerse, bunun da gerçekleşmesine izin verecekler. Hiçbir koşul altında Batı'nın imhayı engellediğini görmüyorum” diyor İranlı akademisyen. Son yetmiş yıldaki performansımıza ve bugün yaşananlara baktığımızda, bu benim karşı çıkmayacağım bir değerlendirme.
Ama İran İslam Cumhuriyeti'nden birini neden dinleyelim diye sorabilirsiniz. Onlar kim oluyor da bize vaaz veriyor?
Ben olaylara farklı bakarım. Distopik, sıkı sıkıya düzenlenmiş ana akım medya ortamımızda İranlı bir ses duymak ender rastlanılan bir şey. Daha fazla insana kulak vermeliyiz, daha azına değil.
Kesinlikle İran'ın ya da herhangi bir devletin amigosu değilim ve Profesör Merendi'nin söylediği her şeye elbette katılmıyorum ama bana Joe Biden, Benyamin Netanyahu, Antony Blinken ve onların sözcüleri gibi Birinci Kademe savaş suçlularının bitmek bilmeyen propagandalarında boğulmaktan daha zengin içgörüler sunuyor.
Tahran Üniversitesi'nde İngiliz Edebiyatı ve Oryantalizm Profesörü olan Merendi, İran'ın çığır açan JCPOA nükleer anlaşmasına (daha sonra Trump ve Biden yönetimleri tarafından reddedildi) aracılık eden müzakere ekibinin eski bir üyesi.
Ürkek ve utangaç birisi değil Merendi; cephede birden fazla kez vurulmuşluğun sertliğine sahip. İran-Irak Savaşı gazisi olan Merendi, ikisi ABD tarafından eski müttefiki Saddam Hüseyin'e sağlanmış olması muhtemel kimyasal silahlarla olmak üzere dört kez yaralanmış.
Merendi, ABD-İsrailliler Hizbullah Genel Sekreteri'ne erişmek için yüzlerce sivili öldüren düzinelerce bombayı konutlara atıp asla sorgulanmayacak ders kitabı niteliğinde bir savaş suçu işlediklerinde Güney Beyrut'taydı. Bu suç Merendi'nin de tanıdığı insanları öldürdü. ''Evet... ama Hizbullah'ı hedef alıyorlardı'' diyen BBC muhabirine şu yanıtı verdi:
“Bu Londra'daki terör saldırıları için 'İngiliz rejiminin kalesini bombaladılar' demek gibi bir şey. Acaba bu söz İngiltere'deki insanların kulağına nasıl gelir?”
İnsanların Merendi'den rahatsızlık duymasının bir nedeni de, Merendi'nin güç merkezlerini, onların söylemlerini (“İsrail'in meşru müdafaa hakkı vardır”, vs.) tekrarlayan büyük haber kaynaklarından ayıran o ince perdeyi yırtmasıdır.
Liderlerimiz ve medyamız İsrail'in kendini savunma hakkı konusunda gevezelik ettikçe, 1930'lu ve 40'lı yıllarda Avrupa'yı terörize eden Almanya'ya daha çok benziyoruz.
Üstelik dünyanın geri kalanı da bunu fark ediyor.
T.S. Eliot'un dediği gibi:
“Hiçbir şey insanın kendisi hakkında iyi düşünme arzusundan daha zor ölmez.”
Piers Morgan, Merendi'yi uzun bir röportaj yapmaya davet eden az sayıdaki kişiden biri. Hatta aralarında viral olan sözlü bir kafes kavgası yaşandı.
Merendi, Batılı dünya görüşünün doğasında var olan ırkçılığa, Batılı zihinlerin beyazların hayatına değer vermesine ama Gazze, Lübnan, Suriye, Irak, İran, Afganistan, Libya, Yemen ve başka yerlerde katledilen yüz binlerce Müslüman'ın hayatını değersiz görmesine yol açan şovenizme işaret etmekte ustadır.
“Gerileyen ve çaresizleşen bir imparatorluğun medeni bir şekilde davranmasını beklemek için hiçbir neden yok. İran en kötüsüne hazırlıklı” diyor.
Profesör Merendi, geçenlerde Dialogue Works'ten Nima Alkhorshid'e şöyle dedi:
“Bu büyük ahlaki mücadelede, bugün içinde yaşadığımız dünyada - yani Gazze'deki soykırımda - Gazze halkını kim savunuyor ve soykırımı kim destekliyor? İran küçük bir müttefik grubuyla Batı'ya karşı tek başına!”
Merendi hükümetlerimiz ile halklarımız arasında keskin bir ayrım yapıyor. Siyonist projeyi reddeden ve sayıları giderek artan genç Yahudi Amerikalılar da dahil olmak üzere, insanların ne kadar genç olurlarsa soykırıma karşı çıkma olasılıklarının o kadar yüksek olduğuna işaret etmekte de tamamen haklı.
“Filistin'in tamamındaki tüm insanlar eşit olmalıdır - Yahudiler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar. İran İslam Cumhuriyeti ABD, AB, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Siyonist rejimin Gazze'deki Filistinlileri yok etmesine izin vermeyecektir.”
Muhammed Seyyid Merendi'nin yakın zamanda verdiği bir röportajda hepimize ilginç bir davette bulunduğunu duydum.
Direniş Ekseni'nin Gazze'deki soykırıma karşı çıkan ve Batı Asya'da devam eden Batı militarizmine karşı olan herkese açık olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi.
Özellikle kadın hakları gibi konularda İran'ın politikalarına asla katılmam. Ancak geniş bir koalisyona katılma davetini açıklayıcı buluyorum.
Soykırım Ekseni'ne karşı Direniş Ekseni. Siz kimin tarafındasınız peki? (Eugene Doyle Counter Punch/Çeviri: Medya Şafak)