Ahlaki Duruşun Sosyal Alanlara Taşınması
Bir şeye değer biçmek o değere saygı göstermeyi gerektirir. Özellikle kendi şahsiyetimiz, kimliğimiz ve inancımız noktasındaki değerlerimize sahip çıkmamız, onu her türlü ortamda korumakla mümkündür.
İnanç kimliğimize bakıp birçok konuda hassas davranmak zorundaysak bu farziyetleri yerine getirmekle birlikte, değerlerimizle tam anlamıyla kuşanmış olduğumuz anlamını verir. Söz konusu bu değerlerin ilk etapta Müslümanın şahsiyetinde kâmil bir noktaya varıp içselleştirme anlamında nefisten geçmesi gerekir. İnsan olma erdemliğini kuşandıran İslam medeniyeti bize getirdiği değerlerle bizi diğer insanlardan ayıran farklı bir kalıba koyuyor. Fakat Müslümanlar olarak değerlerimizi koruduğumuz oranda medeni olma yolunda bu ‘farklı’ unsuruna tabi olabiliriz.
Ve en önemlisi kendimizde taşıdığımız değerlerimiz öyle taşmalı ki bunu toplumun her alanında gösterebilme rahatlığında olmalıyız. Evet, mevzumuz; sosyal alanlarda değerlerimizin ahlakına riayet edecek hal ve hareketlerde bulunmanın ne derece elzem olduğudur!
En başta Müslüman olmak en büyük değerdir bizim için. Özgürlüğün her nev’inden bir anlayış bir kere bizim Müslüman kimliğimizle çatışıyor. En küçük kapalı bir ortamın bile kuralları varken bir Müslümanın elbette Allah tarafından belirlenen bazı kuralları olacaktır. “Ben her şeyi yaparım, çünkü özgürüm” kabilinden bir anlayış, ancak nefse esir düşüklüğün bir göstergesi olabilir.
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi şerifi gereğince ahlak bizim için en önemli kaide ve olmazsa olmazımızdır. Sosyal alanlarda ahlakla taban tabana zıt izler sunmak değerlerimiz noktasında sınıfta kaldığımızı gösterir. Gittiği her yere ilk olarak ahlak götüren dinimiz varken ve hayatı baştan sona ahlak örneğini bize gösteren bir Peygamber’e sahipken; Müslüman toplumların ahlak noktasında içten içe bir çöküşte olması çok üzücüdür.
Sosyal alanlar bir toplumun nasıl bir halde olduğunun ve İslam ile aralarındaki mesafenin nasıl bir zeminde olduğunu da gösterir hakeza. O açıdan ilk etapta kendi şahsiyetimizde daha sonra evimizin içerisinde kuşandığımız ahlakı dışarıda on misline çıkarmalıyız. Nasıl ki dışarıdaki örtümüz daha farklı ve daha hassas ise dışarıda da İslam ahlakını yansıtma açısından hassasiyet sahibi fertler de olabilmeliyiz.
Şimdi sosyal alan olarak üç konuyu madde halinde işleyeceğiz. Sokakta, parkta ve taşıtlardaki Müslümanca duruşumuz.
Park Adabı
1- Gözü haramlardan korumak: Dışarı çıkan her Müslüman şahsiyetin ikinci bir bakıştan sakınması -haram olduğu kaidesince- uyulması gereken en önemli hususlardandır.
2- Doğayı kirletmemek ve zarar vermemek: ‘Temizlik imanın yarısıdır’ cihetiyle bulunduğumuz ortamı temiz bırakmak ve zarar vermemek Müslümanlığın bırakacağı bir iz olmalıdır.
3- Hal ve hareketlerin akıl ve izandan yoksun çirkin bir zemine kaymaması: Hakikaten parkta ya da tenha bir yerde olunca dahi ahlak duruşunu kaybetmemek ve mahremiyle aradaki bu mesafeyi bu tür yerlerde de korumak gerekiyor (çoğu kez meşru olmayan bir ilişki için geçerlidir bu söylediğimiz). Çocukların ve ailelerin sıkça uğradığı bu mekânda hayâsız bir şeyle karşılaşmaları hiç hoş değildir. Bu hususta başı örtülü kardeşlerimiz dahi nefse esir olup bu çirkin eyleme tabi olabiliyorlar. İlk etapta başörtüsünden utanması ve yaptığı her hareketin tüm başı kapalılara mal edileceğinin farkında olması gerekir.
Sokak Adabı
1- Dışarı çıkma duasını okumak: Müslümanın ilk dışarı çıkarken bile korunmasını sağlayacak ve farkını ortaya koyacak olan duasını dile dökmelidir.
2- Sokakta yürürken ses tonuna dikkat etmek: Yanımızdaki kişiyle konuşuyorsak sesimizi sadece onun duyacağı seviyeye indirebiliriz pekâlâ. Ayrıca sokak ortasında gülmekten de kaçınmak gerekir.
3- Sokakta yürürken kibirden kaçınmak: Dağları ve gökleri sanki kendisi yaratmışçasına büyüklenen bir kibirle yürüyüp, ona buna aşağı gözlerle bakmaktan şiddetle kaçınmak gerek. Bilakis mütevazı ve alçakgönüllülüğümüzü yansıtmalıyız. Yolun sağ kenarından yürüyüp; alay, gıybet ve taklitçilikten kaçınmak.
4- Sokakta bir şey yememek: Bilhassa örtülü bayanlar olarak bu kuralı hayatımıza ciddi anlamda geçirmeliyiz. Özelde başı kapalı bayanların ulu orta sigara içmeleri ‘iğrenç’ denilecek kadar çirkin bir manzara koyuyor ortaya.
5-Sokak kenarlarında oturmamak: Eğer bir mecburiyet varsa yolun hakkı verilmelidir. Resulullah (SAV)’a “Yolun hakkı nedir?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir; “Haramdan gözü yummak, halka eziyet vermemek, selam verenin selamına karşılık vermek ve iyiliği emredip fenalıktan sakındırmaktır”.
Toplu Taşıma Araçlarındaki Adap
1- Yüksek sesle konuşmamak: Arabadaki insanların bizim muhabbetimizi dinleyecek kadar ses tonunun yükselmesi Müslüman kadına yakışmayan bir husustur.
2- Bayan yolcuların yanındaki boş koltuklara oturmak: Eğer boş koltuk olup bir tarafında adam oturuyorsa hassasiyetimizi ön plana çıkarmamız ve ‘azimeti’ tercih edip oturmamak.
3-Yaşlı ve çocuklu olan bayanlara yer vermek: Özellikle toplumuzda bu konuda ‘saygı’nın öldüğünü görmekteyiz. Artık koltukları gençler doldurup yaşlı kadın ve adamlar ayakta bekleyebiliyor. Taşıma araçlarında bu hususta örnek olmak istiyorsak bu saygı kuralına riayet etmek inancımızdan gelmelidir.
Bu ve benzeri daha birçok alanda hassasiyet sahibi olmalıyız. Bu hassasiyet en başta inancımız açısından gelmelidir. Çünkü sosyal alanlar insanlardan bağımsız değil bilakis insanların hayatlarını idame etmeleri için olmazsa olmaz alanlardır. Kişiliğimiz, inancımız ölçüsünde de bir ayna mesabesindedir. Şunu bilmeliyiz ki; sıradan bir insan bir hata yaparsa o hata pek görülmez. Ama inancı doğrultusunda yaşayan, duruşu İslam’ı hatırlatan bir insan bir hata yaparsa bu hata çok büyük görülür ve tüm inancı gölgesinde yaşayan Müslümanlar, bu hatayı yapmış gibi genel bir eleştiri yapılır. Bu açıdan dikkatli ve her yerde inancımızın gerekliliğini güzel bir şekilde yansıtan şahsiyetler olmalıyız.
Özelde tesettüre bürünmüş genç kızlar ve kadınlar olarak sosyal alanlarda nasıl hareket ettiğimizin farkında olmalı ve kardeşlerde bir yanlış görürsek güzel bir edayla sorumluluğunu hatırlatma bilincinde olmalıyız. Baki Muhabbetle…
Esra Toprak / Nisanur Dergisi – Ağustos 2015 (45. Sayı)
İnanç kimliğimize bakıp birçok konuda hassas davranmak zorundaysak bu farziyetleri yerine getirmekle birlikte, değerlerimizle tam anlamıyla kuşanmış olduğumuz anlamını verir. Söz konusu bu değerlerin ilk etapta Müslümanın şahsiyetinde kâmil bir noktaya varıp içselleştirme anlamında nefisten geçmesi gerekir. İnsan olma erdemliğini kuşandıran İslam medeniyeti bize getirdiği değerlerle bizi diğer insanlardan ayıran farklı bir kalıba koyuyor. Fakat Müslümanlar olarak değerlerimizi koruduğumuz oranda medeni olma yolunda bu ‘farklı’ unsuruna tabi olabiliriz.
Ve en önemlisi kendimizde taşıdığımız değerlerimiz öyle taşmalı ki bunu toplumun her alanında gösterebilme rahatlığında olmalıyız. Evet, mevzumuz; sosyal alanlarda değerlerimizin ahlakına riayet edecek hal ve hareketlerde bulunmanın ne derece elzem olduğudur!
En başta Müslüman olmak en büyük değerdir bizim için. Özgürlüğün her nev’inden bir anlayış bir kere bizim Müslüman kimliğimizle çatışıyor. En küçük kapalı bir ortamın bile kuralları varken bir Müslümanın elbette Allah tarafından belirlenen bazı kuralları olacaktır. “Ben her şeyi yaparım, çünkü özgürüm” kabilinden bir anlayış, ancak nefse esir düşüklüğün bir göstergesi olabilir.
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisi şerifi gereğince ahlak bizim için en önemli kaide ve olmazsa olmazımızdır. Sosyal alanlarda ahlakla taban tabana zıt izler sunmak değerlerimiz noktasında sınıfta kaldığımızı gösterir. Gittiği her yere ilk olarak ahlak götüren dinimiz varken ve hayatı baştan sona ahlak örneğini bize gösteren bir Peygamber’e sahipken; Müslüman toplumların ahlak noktasında içten içe bir çöküşte olması çok üzücüdür.
Sosyal alanlar bir toplumun nasıl bir halde olduğunun ve İslam ile aralarındaki mesafenin nasıl bir zeminde olduğunu da gösterir hakeza. O açıdan ilk etapta kendi şahsiyetimizde daha sonra evimizin içerisinde kuşandığımız ahlakı dışarıda on misline çıkarmalıyız. Nasıl ki dışarıdaki örtümüz daha farklı ve daha hassas ise dışarıda da İslam ahlakını yansıtma açısından hassasiyet sahibi fertler de olabilmeliyiz.
Şimdi sosyal alan olarak üç konuyu madde halinde işleyeceğiz. Sokakta, parkta ve taşıtlardaki Müslümanca duruşumuz.
Park Adabı
1- Gözü haramlardan korumak: Dışarı çıkan her Müslüman şahsiyetin ikinci bir bakıştan sakınması -haram olduğu kaidesince- uyulması gereken en önemli hususlardandır.
2- Doğayı kirletmemek ve zarar vermemek: ‘Temizlik imanın yarısıdır’ cihetiyle bulunduğumuz ortamı temiz bırakmak ve zarar vermemek Müslümanlığın bırakacağı bir iz olmalıdır.
3- Hal ve hareketlerin akıl ve izandan yoksun çirkin bir zemine kaymaması: Hakikaten parkta ya da tenha bir yerde olunca dahi ahlak duruşunu kaybetmemek ve mahremiyle aradaki bu mesafeyi bu tür yerlerde de korumak gerekiyor (çoğu kez meşru olmayan bir ilişki için geçerlidir bu söylediğimiz). Çocukların ve ailelerin sıkça uğradığı bu mekânda hayâsız bir şeyle karşılaşmaları hiç hoş değildir. Bu hususta başı örtülü kardeşlerimiz dahi nefse esir olup bu çirkin eyleme tabi olabiliyorlar. İlk etapta başörtüsünden utanması ve yaptığı her hareketin tüm başı kapalılara mal edileceğinin farkında olması gerekir.
Sokak Adabı
1- Dışarı çıkma duasını okumak: Müslümanın ilk dışarı çıkarken bile korunmasını sağlayacak ve farkını ortaya koyacak olan duasını dile dökmelidir.
2- Sokakta yürürken ses tonuna dikkat etmek: Yanımızdaki kişiyle konuşuyorsak sesimizi sadece onun duyacağı seviyeye indirebiliriz pekâlâ. Ayrıca sokak ortasında gülmekten de kaçınmak gerekir.
3- Sokakta yürürken kibirden kaçınmak: Dağları ve gökleri sanki kendisi yaratmışçasına büyüklenen bir kibirle yürüyüp, ona buna aşağı gözlerle bakmaktan şiddetle kaçınmak gerek. Bilakis mütevazı ve alçakgönüllülüğümüzü yansıtmalıyız. Yolun sağ kenarından yürüyüp; alay, gıybet ve taklitçilikten kaçınmak.
4- Sokakta bir şey yememek: Bilhassa örtülü bayanlar olarak bu kuralı hayatımıza ciddi anlamda geçirmeliyiz. Özelde başı kapalı bayanların ulu orta sigara içmeleri ‘iğrenç’ denilecek kadar çirkin bir manzara koyuyor ortaya.
5-Sokak kenarlarında oturmamak: Eğer bir mecburiyet varsa yolun hakkı verilmelidir. Resulullah (SAV)’a “Yolun hakkı nedir?” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiştir; “Haramdan gözü yummak, halka eziyet vermemek, selam verenin selamına karşılık vermek ve iyiliği emredip fenalıktan sakındırmaktır”.
Toplu Taşıma Araçlarındaki Adap
1- Yüksek sesle konuşmamak: Arabadaki insanların bizim muhabbetimizi dinleyecek kadar ses tonunun yükselmesi Müslüman kadına yakışmayan bir husustur.
2- Bayan yolcuların yanındaki boş koltuklara oturmak: Eğer boş koltuk olup bir tarafında adam oturuyorsa hassasiyetimizi ön plana çıkarmamız ve ‘azimeti’ tercih edip oturmamak.
3-Yaşlı ve çocuklu olan bayanlara yer vermek: Özellikle toplumuzda bu konuda ‘saygı’nın öldüğünü görmekteyiz. Artık koltukları gençler doldurup yaşlı kadın ve adamlar ayakta bekleyebiliyor. Taşıma araçlarında bu hususta örnek olmak istiyorsak bu saygı kuralına riayet etmek inancımızdan gelmelidir.
Bu ve benzeri daha birçok alanda hassasiyet sahibi olmalıyız. Bu hassasiyet en başta inancımız açısından gelmelidir. Çünkü sosyal alanlar insanlardan bağımsız değil bilakis insanların hayatlarını idame etmeleri için olmazsa olmaz alanlardır. Kişiliğimiz, inancımız ölçüsünde de bir ayna mesabesindedir. Şunu bilmeliyiz ki; sıradan bir insan bir hata yaparsa o hata pek görülmez. Ama inancı doğrultusunda yaşayan, duruşu İslam’ı hatırlatan bir insan bir hata yaparsa bu hata çok büyük görülür ve tüm inancı gölgesinde yaşayan Müslümanlar, bu hatayı yapmış gibi genel bir eleştiri yapılır. Bu açıdan dikkatli ve her yerde inancımızın gerekliliğini güzel bir şekilde yansıtan şahsiyetler olmalıyız.
Özelde tesettüre bürünmüş genç kızlar ve kadınlar olarak sosyal alanlarda nasıl hareket ettiğimizin farkında olmalı ve kardeşlerde bir yanlış görürsek güzel bir edayla sorumluluğunu hatırlatma bilincinde olmalıyız. Baki Muhabbetle…
Esra Toprak / Nisanur Dergisi – Ağustos 2015 (45. Sayı)