Herkesin Aradığı Adalet...
Mülkün temeli olan ‘adalet’ sarsılınca, fertlerin mutlu olma imkânı da kalmıyor. Ne yazık ki ülkemizde tam adalet sağlanabilmiş değil. Bunun pek çok sebebi var, ama en önemlisi adaleti sağlama noktasında kullanılan ‘ölçü’nün sağlam olmamasıdır.
Yanlış ölçen terazi ile ‘müşteri’leri memnun etmek elbette mümkün değil.
Her ne kadar “Adalet eninde sonunda yerini bulur” anlamında “Ankara’da hakimler var” denilse de bildik bileli hukuk sisteminden şikâyet edilir. Vatandaşlar, hakimler, savcılar, sanıklar, şahitler velhasıl toplunun her kesimi sistemin “âdil” işlemediği yönünde eleştiri yapıyor. Dededen toruna intikal eden bazı dâvâların varlığı buna delil değil mi?
Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu da hukuk sisteminin işleyişinden yana şikâyetçi olmuş. Karakullukçu, Ankara’da düzenlenen “Geliştirilmiş Bilirkişilik Sistemi AB Eşleştirme Projesi”nin açılış toplantısında yaptığı konuşmada şöyle demiş: “Şu memlekete baktığım zaman, affınıza sığınıyorum, işte polis, emniyet teşkilatımız savcı olmuş, bilirkişi de hakim olmuş, mübaşir de yazı işleri müdürü olmuş, ondan sonra ‘adalet’ diye bağırıyoruz. Yok ya... Böyle bir şey olmaz. Mümkünatı yok. O halde bunu iyileştirmek zorundayız. Adaleti arayacaksak öyle bakacağız. Hiç lafı uzatmaya gerek yok, önce kusuru kendimizde arayacağız.”
Hukuki noktalarda karar veren hakimlerin bazı konularda teknik bilgi sahibi olmadığını, olmasının da beklenemeyeceğini belirten Karakullukçu, devam etmiş: “Örneğin biz ceza hukukuyla ilgili olarak da ‘Bu olayda suçun maddi unsuru var mıdır, yok mudur?’ diye bilirkişiye soruyoruz. Şimdi buradan başlayalım, kendimizi eleştirelim. Bu olayda suçun maddi unsuru var mıdır veya manevi unsuru var mıdır, bunu senin bilmen lazım. Bilirkişi mi bilecek bunu? Yani bilirkişiye havale edilmemesi gereken konular hakimlerimiz tarafından, maalesef uygulamada rastladığımız bir konudur, bilirkişiye havale ediliyor.” (AA, 20 Şubat 2013)
Hukuk sisteminin işleyişininden yana şikâyetçi olan yönetici sadece Danıştay Başkanı da değil. Yeri geliyor başbakan, yeri geliyor adalet bakanı, yeri geliyor baro başkanları, velhasıl herkes bu durumdan şikâyetçi. O halde bu problemi nasıl aşacağımızı hep birlikte konuşmak ve tartışmak durumundayız.
“Hukuk hepimize lâzım” tesbiti, sadece bir slogan olarak kalmamalı. Gerçekten de hukuk ve adalet hepimize ve belki de hiç ummadığmız bir zamanda lâzım olur. O halde “Şu an için benin derdim yok, derdi olan düşünsün” diyemeyiz. Her dönemde hukuktan va adalet sisteminden yana şikâyetler olduğuna göre “ölçü”müzde bir yanlışlık olmalı. Dönem dönem de olsa herkesin şikâyetçi olduğu bir hukuk sistem savunulabilir mi? Savunulamaz ve savunulmamalı. Aksine, bu sistemin düzeltilmesine ve ıslâh edilmesine çalışılmalı.
Belki bunun bir yonu, sivil ve darbe anayasasını aratmayacak yeni bir anayasa ile açılabilir. Bununla birlikte, sistemin problemleri yeniden ortaya konulmalı ve mutlak sûrette çareler aranmalı. Yolunuz “Adliye Sarayları”na düşse mutlaka sizin de gördüğünüz eksiklikler olabilir. Zaten hukuk sisteminin içinde yer alan herkes, yaşanan sıkıntıların farkındadır. O halde bu sıkıntılar masaya yatırılmalı ve sistemin adil bir işleyişe kavuşması temin edilmeli.
“Yüksek yargı”nın bile şikâyetçi olduğu bir işleyişten, vatandaşın memnun olması düşünülemez. Bu sıkıntıları dile getirenlere kızmak ve küsmek yerine, sıkıntıları aşmanın yollarına bakılsın. Bunu yapabilirsek, herkesin memnun olduğu, hızlı işleyen bir sistemi kurmak belki mümkün olur. Yanlış, hatalı ve problemli sistem savunulmaya devam edilirse yanlışı savunanlar yarın şikâyetçi konumuna düşer.
Prof. Dr. Hüseyin Hatemi hocanın sıklıkla dile getirdiği “İlahi, tabii hukuk”a niçin kulak tıkanır? “İlahi, tabii hukuk” anlayışını dışlayarak geldiğimiz noktadan hiç kimse memnun olmadığına göre, “İlahi, tabii hukuk”a müracaat edilsin. Edilsin ki kararlar günün şartlarına göre değil “hakiki adalet”e uygun olabilsin...
(Yeni Asya)