Dursun Bu Hayasızca Reklâm!
Müstehcen reklâm hazırlayarak ellerindeki ‘mal’ları pazarlayanlar her zaman zarar veriyor, ama bilhassa yaz aylarında adeta hücuma geçiyorlar. İstanbul gibi büyük şehirler başta olmak üzere artık sokaklarda rahatça gezmek, otobüs duraklarında beklemek imkânsız hale geldi. Ar damarları çatlamayan herkes bu durumdan yana şikâyetçi.
Her kademedeki müstehcenliğe itiraz etmek lâzım. Gazetelerden televizyonlara, dergilerden internet sitelerine kadar hemen her yerde ve bazen de ummadığınız anda karşınıza bu çirkin reklâmlar, görüntüler çıkabiliyor. Hatta, sahipleri mütedeyyin bilinen gazeteler, firmalar da bu konuda aşınmış durumda. Açık saçık kadın fotoğraflarının kullanılmadığı reklâm neredeyse yok gibi. Araba satılacaksa yanında bir kadın, koltuk satılacaksa yanında yine bir kadın, ev satılacaksa yanında yine bir kadın. Hem de bu kadınların büyük ekseriyeti Türkiye’de yaşayan kadınlar gibi giyinmeyenlerden seçiliyor. Sanki Türkiye’deki bütün hanımlar reklâmlardaki gibi giyiniyor. Ya da bu firmaların müşterileri arasında mütedeyyin, tesettürü tercih eden hanımlar yokmuş gibi davranılıyor.
Sokaklarda ve caddelerdeki reklamların ölçüyü iyice kaçırdığı günümüzde, haklı bir itiraz sesi, isabetli bir imza kampanyası başlatıldı. www.change.org üzerinden “Müstehcen reklâmlara ‘dur’ de” başlığıyla başlatılan imza kampanyasının netice vermesini ve Türkiye’yi idare edenleri uyandırmasını arzu ediyoruz.
Nisan ayı sonunda da twitter üzerinden bir kampanya başlatılmış, İBB yetkilileri göreve çağrılmıştı. Onlar da her zamanki gibi, “Bu iş bizi aşar” anlamına gelecek şekilde, “Başvurunuzda yer alan konu [yani, müstehcen reklamlar engellensin talebi/fç] İBB yetki ve sorumluluk alanında bulunmamaktadır. Konunuz Sanayi ve Ticaret Bakanlığına bağlı Reklâm ve Özdenetim Kurulu yetkisi dahilindedir” denilmek suretiyle top taca atılmıştı.
Belki hukuken durum böyledir, yetki “www.http://rok.org.tr”de temsil edilen kişilerdedir. Ama nihayetinde baş yetki ve sorumluluk Türkiye’yi idare edenlerdedir. “Muhatap biz değiliz, filan yere dilekçe verin” demek en basitinden işi alt komisyona havale etmektir.
Elbette herkes bilir ki istendiği zaman bu meseleler kolayca halledilebilir. Düşünün ki cumhurbaşkanı, başbakan ya da bir bakan bu meseleyi kendi meselesi gibi gördü ve yetkilileri göreve çağırdı. Aşılmaz gibi duran dağlar, bürokratik engeller bir günde dize gelmez mi?
Unutmamak lâzım ki bu meselese sadece mütedeyyin insanların meselesi değildir. Hanımları bir ‘meta/ürün satış aracı’ gibi gören anlayıştan herkes şikâyetçidir. Kadınların hakkını savunmak için yola çıktığını ilan eden feministler de bu hususta daha aktif olmalı. Müstehcen kadın fotoğrafları ve kadınların ‘ürün satış vasıtası olarak kullanılması’ en başta kadınların hakkına, hukukuna hakaret değil mi?
Her fırsatta ifade etmeye çalıştığımız gibi müstehcen yayınlar ve reklamlar sadece İstanbul ile sınırlı değildir. Türkiye bir baştan bir başa bu reklâmlarla kirletilmiş durumda. Elbette İstanbul başta olmak üzere büyük şehirler daha önde. Gazeteler de sokak reklamlarıyla yarışıyor. Düne kadar evlere sokulmayan bazı gazeteler, ne yazık ki tarafgirlik niyetiyle artık mütedeyyin ailelerin evlerine de giriyor. Daha önce de hatırlatmaya çalıştığımız üzere, bu gazetelerin sahipleri de maalesef mütedeyyin olarak biliniyor. Ne adına, kendi evlerine rahatlıkla sokamayacakları gazeteleri yayınlamaya devam ediyorlar?
İstiklâl şairimiz merhum Mehmed Âkif, “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın, / Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın” demişti. Biz de, “İmza at, tepkini göster, yöneticileri ikaz et. Dursun bu müstehcen reklâm ve yayınlar” diyor ve imzamızı atıyoruz. İmza bizden, tevfik ve yardım Allah’tan. Amin.
(Yeni Asya Gazetesi)