Cidde’ye karşı Tahran zirvesi: Patronsuz masalar
Yeni küresel güç dengeleri ışığında zıt bloklar arasında çapraz ilişkileri önlemek de zor, ortak düşman yaratarak müttefikleri hizalamak da. Ezber kaldırmayan bir düzen; kutup tutmaya elverişsiz, biraz da patronsuz!
ABD Başkanı Joe Biden’ın Orta Doğu ziyareti ne yeni bir dünya kurmaya ne de pörsüyen eski düzeni onarmaya yeterli güç ve kapasite içeriyor. Amerikan hegemonyası çaptan düştü demek belki temennidir. Dünün koşullarıyla bugüne hegemonya dayatmak zorlaştı demek daha isabetli. Düne kadar bölgedeki Amerikan müttefikleri petro-dolar düzenine sadakatleri, Batılı fonlara akıttıkları paraları ve kendileri için koridor koridor dolaşan lobi şirketleri sayesinde Beyaz Saray’dan itibar görme yarışındaydı. Roller değişti. Biden Kudüs’te İran karşıtı kararlılık gösterisinden sonra Cidde’deki Arap-Amerikan zirvesinde lobi yapan taraf konumundaydı. Kasıkçı cinayeti nedeniyle “Parya” dediği Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Biden’a Ebu Gureyb Hapishanesi’ndeki iğrençlikleri hatırlatacak kadar rahattı. Elim kanlı seninki benden kanlı! Bu kez talepkâr olan Arap şeyhleri değil. Rusya’dan yana durmayın, petrol üretimini artırın, İran’a karşı İsrail’le ortak olun, kendinizi Çin’e kaptırmayın vs…
BUNAK SAVMA TAKTİKLERİ
Biden, Cidde’de "Asla çekip gitmeyeceğiz” dedi. Ve gerekçesini ekledi: “Bölgede Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağız." Özellikle Çin boşluktan yararlanmıyor, söke söke kendine alanlar açıyor.
ABD’nin üst perdeden taleplerle bölgede istediği denklemi kurması zor.
Suudi Arabistan iç tüketim için Rusya’dan yakıt ithalini ikiye katlarken Rusya’ya ambargonun yarattığı fiyat baskısına karşı 13 milyon varil pompalama taahhüdünde bulundu.
Aramco’nun maksimum üretim kapasitesi 12 milyon varil iken. “Bu bunağı savalım” dercesine!
İran’ın uranyum zenginleştirme ve balistik füze programlarına karşı deklarasyon zaten paylaştıkları bir tutum. Bu, İsrail-Amerikan ekseninin istediği askeri ittifakın tesisi için gerekli başlangıca denk gelmiyor. ABD’nin bölgesel ortakları, İsrail’i işin içine sokan bir ittifak görüntüsünü riskli buluyor. Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, Arap NATO’su diye bir şeyin olmadığını ve zirvede İsrail'le ittifakın gündeme gelmediğini açıklama gereği duydu. ABD’yi İran’la savaşta görmek isteyebilirler ama ortak cephenin kendi evlerini yakacağını da bilirler. Yani NATOME için yol uzun.
ÇİN’E VEDA: BOŞ BİR BEKLENTİ
Bu ziyarette Riyad’ın Boeing, Raytheon, Medtronic, Digital Diagnostics, IBM, NASA ve ABD Ulusal İletişim ve Bilgi İdaresi (NTIA) ile imzaladığı anlaşmalar tarafları mutlu edebilir. Fakat ziyaret, stratejik ilişkilerdeki yön arayışlarını kesemez. ABD askeri kısıtlamaları kaldırarak belki Suudi Arabistan’ın Çin ve Rusya ile askeri işbirliğini geliştirme eğilimini soğutabilir ama sonlandıramaz. ABD’nin 2015’te çıktığı nükleer anlaşmaya dönmek için İran’ın balistik füze programına zincir vurma koşulunun karşılık bulması imkânsız.
Biden, Cidde’den parmak sallarken İran da Hint Okyanusu'ndaki ilk insansız hava filosunun haberini paylaştı. Filoda kaç geminin olduğu belirtilmedi ama tek bir gemide Pelikan, Araş, Homa, Çamroş, Cubin, Ebabil-4 ve Bavar-5 tipi SİHA’lardan 50 tane olduğu söylendi. Hal buyken Suudiler de kendilerine dayatmalarda bulunmayan alternatif askeri ortaklıklara bakacaktır. Amerikan medyası geçen aralıkta Davadami kentinde Çin’in yardımıyla füze programı geliştirdiğine dair istihbarat bilgileri ve uydu görüntülerine yer vermişti. Bunun üzerine Çin Dışişleri kapsamlı stratejik ortaklığın askeri alanı da kapsadığını açıklamıştı. Çin’le ortak program 2019’da Aramco tesislerinin vurulması, Amerikan caydırıcılığının işe yaramaması ve ABD’nin hassas güdümlü silah satışını durdurması üzerine gündeme alınmıştı. Riyad ayrıca Pekin’le 28 milyar dolar değerinde 35 anlaşma imzalamıştı.
QUAD’DAN SONRA QUAD VE BAE’NİN UYANIK HALLERİ
Elbette ABD, Ukrayna’nın gölgesinde NATO’ya yüksek voltaj verip yeni strateji belgesinde Çin ve Rusya’yı hedefe koydurduktan sonra Körfez’i kendi haline bırakacak değildi. Ortakları hizalamaya çalışıyor. Bu çabalarla bloklar üretiyor. Hint-Pasifik'te Çin’e karşı ‘demokrasi yayı’ safsatasıyla ABD, İngiltere, Japonya ve Avustralya’nın 2017’de oluşturduğu Quad ittifakını (Dörtlü Güvenlik Diyaloğu) daha işlevsel hale getirmeye çalışıyorlar. Benzer bir gruplaşma Ekim 2021’den bu yana Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İsrail ve ABD arasında şekilleniyor. Buna da “Batı Asya Quad’ı” ya da “Hint-İbrahimi” diyorlar. Biden’ın Kudüs’teyken yanına İsrail Başbakanı Yair Lapid’i alıp BAE lideri Muhammed bin Zayid ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi ile sanal zirve yapması entegre bir stratejiye işaret ediyordu. Hindistan ile İsrail aynı dilden konuşuyor. BAE de fırsatlar trenine binmekte mahir.
Gerçi Hindistan, BAE’nin ikinci büyük ticari ortağı. BAE’nin yabancı nüfusunun yüzde 28’i Hindistanlı. Aralarında serbest ticaret anlaşması da var. İki ülke arasındaki bu yakınlığa ABD, Çin karşıtlığını saplıyor. Fakat 6 bin Çinli şirkete kapılarını açmış BAE’nin Pekin’le ilişkileri derinden ilerliyor. Haliyle Amerikan ajandasına eşlik görüntüsü sahte. İran’a karşı askeri ittifak çıkarımlarını Emirlikler de reddediyor. Devlet Başkanlığı Danışmanı Enver Gargaş, Tahran’a büyükelçi atayarak yeni bir sayfa açmaya hazırlandıklarını hatırlattıktan sonra İran’la sorunlar yaşadıklarını ama çatışmanın Abu Dabi için seçenek olmadığını söyledi. Gargaş’a göre “Orta Doğu NATO’su” teorik bir kavram. BAE, İran üzerinden İskenderun limanına ulaşan bir ticaret koridoru üzerinde de duruyor. Ezber bozan ya da uyumsuz çok nokta var. Uluslararası ilişkiler çelişkilerden bir orkestra çıkarma işi değil mi?
Yine de ABD güdüleme işine devam edecektir.
CİDDE’DEN SONRA DÖNELİM TAHRAN’A
Ankara’nın İsrail ve Araplarla normalleşme arayışı, ABD’nin bölgeyle ilişkileri ‘reset’ hamlesine paralel yürüyor. Buradaki uyuşma, ABD’nin diğer konularda beklediği tutarlılığı karşılamıyor. Biden’ın İran düşmanlığı üzerine kurgulanmış ziyaretini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Tahran buluşması izleyecek. Erdoğan eskiden Amerikan düşmanlarına Beyaz Saray’dan mesaj götürmeyi marifet sayardı. Şimdi başkandan başkana kanal çalışmadığı için durumun nice olduğunu bilmiyoruz. Mesaj trafiği İbrahim Kalın seviyesinde dönüyor. Erdoğan’ın mesajcı olup olmadığını bilmesek de farkında olduğumuz şey; Tahran-Ankara hattında katır yüküyle birikmiş sorun var. Erdoğan, BAE ve Suudi Arabistan’ın İran korkusuna oynayarak yakınlaşma siyaseti izledi. İsrail’le ilişkileri normalleştirirken de ‘ortak güvenlik tehdidi’ algısı devredeydi. Çarptıkları İran. Irak sahnesinde de Türk-İran kapışması dallanıp budaklanıyor. Sınır aşan sular üzerindeki barajlardan dolayı kavga kızışıyor. Suriye’de askeri harekât planına karşı İran’ın pozisyonu Ankara’yı geriyor. İran da Afgan sığınmacılara karşı sınıra örülen duvardan rahatsız.
Ukrayna savaşından beri bir türlü gerçekleşmeyen Putin-Erdoğan buluşması da Astana Platformu sayesinde olacak. Suriye üçlü buluşmaya vesile ama ikili görüşmelerin gündemi daha acil ve yakıcı.
Velhasıl Biden’ın Madrid’de Batılı müttefiklerle verdiği, Cidde’de Arap dostları ile vermeye çalıştığı ortaklık görüntüsüne karşı Tahran’dan da bir görüntü gelecek. Üç lider masadan nasıl kalkacak? Dayanışarak mı, sorunları hafifleterek mi, yoksa güvensizliği büyüterek mi? Tahran masası da mayınlar üzerinde duruyor.
Erdoğan, Cidde’deki masada da olmayı çok isterdi. Geçen yıl Irak’ın komşuları zirvesine Fransa Cumhurbaşkanı’nın hariçten katılıp parsayı toplaması gibi. Erdoğan iler tutar tarafı olmayan, aşağı yukarı zıplamalı, sağa sola sapmalı dış politikası nedeniyle değil Türkiye’nin jeostratejik koordinatları sayesinde farklı masalara oturabiliyor. Odessa limanından buğdayın taşınması konusunda BM’nin çözüm mekanizması için Türkiye’nin üslendiği merkezi rol de işte dillere destan o stratejik konum sayesinde.
Hasılı kelam yeni küresel güç dengeleri ışığında zıt bloklar arasında çapraz ilişkileri önlemek de zor, ortak düşman yaratarak müttefikleri hizalamak da. Ezber kaldırmayan bir düzen; kutup tutmaya elverişsiz, biraz da patronsuz! (Duvar)