'Seçim İcabı'
Seçim öncesi dönemler siyasetin dibe vurduğu dönemlerdir genellikle. Şiddetli rekabet ortamı siyasi ahlakı zorlar. Siyasetçinin içinde taşıdığı zayıf noktalar ön plana çıkar. Yıllardır tanıdığınız liderleri tanıyamaz hale gelirsiniz bazen; kendileri olmaktan çıkar, seçmen kitlesinin en geri kesiminin kuyruğuna takılırlar. Siyasetin üslubu düzeysizleşir, fikrin yerini ajitasyon alır. Nüanslar yok olur, bütün gri tonlar kaybolur; sadece ak ve kara; sadece “iyiler” ve “kötüler” vardır artık siyaset meydanında. Ya doğru yolda ya da hainsinizdir; ya sadık taraftar ya düşman; ya vatansever ya vatana ihanet içinde…
“Kararsızlar pazarı” üzerinde verilen paylaşım savaşları o kadar amansızdır ki, ilave üç-beş oy uğruna her şey mubah sayılır. İlkeler artık ayak bağı haline gelmiş, daha da kötüsü “böyle zamanlarda” ilkelerin delinebileceği konusunda bir konsensus oluşmuştur.
Öyle ki, çok bilmiş “siyaset uzmanları” lider konuşmalarını ikili bir okumaya tabi tutar; liderlerin gerçek duruşları ile seçim öncesi söylemesi kaçınılmaz olanları birbirinden ayırarak değerlendirir ve yapılan ilkesizlikleri, düşük siyaseti büyük bir anlayışla karşılarlar. Tabii, onların gösterdiği bu anlayış, kitlelere de bir çağrıdır; bir anlamda “bu ilkesizliği, bu düzeysizliği” ciddiye almayın çağrısı…
Peki ama kim kimi kandırmaktadır?
Eğer bütün bunlar seçmenleri kandırmak içinse, kandırılan seçmen de söylenenlerin aslında seçim icabı söylendiğini, gerçekte böyle düşünülmediğini biliyorsa, bu oyunun kime ne faydası olacaktır?
* * *
Şu anda yine öyle tatsız günlerdeyiz.
Türkiye tarihinin en belalı sorununu çözmek için tarihi bir ittifak yapmış iki siyasi güç, “seçim icabı” birbirine acımasızca saldırıyor.
AK Parti, çözüm sürecine diş bileyen birkaç yüz bin MHP’linin oyunu almak için; HDP de AK Parti’yi yıkmak için şeytanla bile işbirliğine hazır birkaç yüz bin solcu oyu kapmak için yapıyor bunu…
Bu uğurda, iki yıldır birlikte aldıkları yolu yok sayan; harcanan emeği hiçe sayan laflar ediyor; hatta yaşanan süreci inkâr anlamına gelecek sözler sarf ediyorlar.
Ağır oturaklı siyaset yorumcuları da televizyon erkanlarında analiz ediyor bu kavgayı: HDP’nin de AK Parti’nin de her ağzını açtığında sanki çözüm partneri değilmişler gibi karşı tarafa en ağır sözcüklerle saldırmasını; dün dediklerini bugün inkâr etmelerini “seçim öncesi ortamın doğal davranış biçimi” olarak anlayışla karşılıyorlar.
Oysa anlayışla karşılanacak hiçbir yanı yok bu çirkin kavganın.
Tam tersine, her iki partiyi de, seçmeni küçümsedikleri için; böyle küçük oyunlarla kandırıp oyunu alabileceklerini düşündükleri için; bütün toplumun nefesini tutup izlediği barış sürecini böyle küçük hesaplar uğruna tehlikeye attıkları için suçlamalıyız; oyunlarını yüzlerine vurmalı, dürüst olmaya çağırmalıyız.
Seçim ortamının siyasetin bütün nüanslarını silip süpürmesini veri kabul edemeyiz, etmemeliyiz. İki parti de bir yandan farklılıklarını ve birbirlerine olan eleştirilerini açıkça ortaya koyabilir; bir yandan da çözüm süreci için yaptıkları ittifakı savunacak özgüveni gösterebilirler ve göstermelidirler. Bir konuda ittifak yapmak rekabete engel değildir ve rekabet ilkesizliği ya da düzeysizliği gerektirmez.
Şu anda sürecin kazasız belasız sonuçlanması için dua eden on milyonlarca seçmen bir tarafta dururken gözünü bir avuç seçmene dikip böyle yıkıcı bir kavgaya girmek, ne siyaseten doğrudur ne de ahlaken…
(Akşam Gazetesi)