Yılmaz: Kaybeden PKK Olur
Rehber TV'de Rehberde Gündem Programına katılan HÜDA PAR Genel Başkan yardımcısı Av. Mehmet Hüseyin Yılmaz gündem ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
DİYARBAKIR - Rehber TV’de Yunus Emiroğlu’nun hazırlayıp sunduğu "Rehber'de Gündem" Programına katılan Hür Dava Partisi kurucu başkanı ve Genel Başkan yardımcısı Av. Mehmet Hüseyin Yılmaz, son günlerde meydana gelen gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. PKK’nin topluma yönelik saldırgan tavrını da değerlendiren Yılmaz, bu saldırılarından dolayı PKK’nin zararlı çıkacağını söyledi.
Yılmaz, şunları kaydetti:
Cumhurbaşkanlığı Seçimi
Ben buradan hem Sayın Ahmet Davutoğlu'nu hem de Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Erdoğan ı tebrik ediyorum. Görevlerinde başarılı olmalarını diliyorum. Bu görevlerini yaparken daha önce de belirttiğimiz gibi; devletin bugüne kadar süregelen menfaatlerini koruma çizgisinden ayrılarak halkın menfaatlerini korumalarını, halkın taleplerini karşılamalarını özellikle cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Müslüman halka çektirilen acıların, yaşatılan sıkıntıların son bulması için girişimlerde bulmalarını ve bu noktada halkın haklı taleplerine kulak vermelerini bekliyoruz.
Kürt Sorunu
Yine aynı şekilde Kürt sorunun çözümünde de; Cumhuriyeti beraber kuran, birlikte aynı cephede savaşarak bu cumhuriyetin kurulmasına vesile olan ve bunun için de aynı cephede şehit olan, fakat cumhuriyetin kuruluşundan sonra ötekileştirilen, sırt çevrilen Kürt halkının meşru ve haklı taleplerini karşılamalarını, sistemin bu yönde bu güne kadar estirdiği zulümlerinin son bulmalarını sağlamlarını, ve bu yönde adım atmalarını bekliyoruz. Temenni ediyoruz ki, bu iki hususta eğer çalışma yaparlarsa; Hür Dava Partisi olarak bizlerde gerekli desteği sunmak ve yardımcı olma noktasında da elimizden geleni yapacağız.
Hükümetin Kürt Sorununa Yaklaşımı
Yöntem hataları diyebileceğimiz hatalar yapıldı. Pansuman tedbirlerle olay geçiştirilmeye çalışıldı. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana devam eden yanlış uygulamaların bir kısmının kaldırılarak mağduriyetlerin telafi edilmesi ile sanki sorunun tamamı çözülmüş gibi algılandı. Elbette ki geçmişe göre belirgin olumlu bir ilerleme var. Önemli gelişmeler oldu. Şuan halkımızın birçoğu başörtüsü sorunu noktasında bazı sıkıntıları aşmış durumda. Ancak ben bu sorunun daha bittiğini düşünmüyorum. Sorun sadece belli bazı kesimlerde ve yerlerde bitmiş. Yoksa biz bu sorunun anayasal güvence altına alınmadan çözüleceğine inanmıyoruz. Zira hükümetin gitmesiyle eski günlerin gelebilme ihtimali var. Bu kazanımların geri alınması söz konusu olabilir. Şuan halen dahi İmam Hatip okulları dışındaki okullarda başörtüsü yasak ve bu yasağı ortaya koyan yönetmelik duruyor. En basitinden; Yargıda başörtüsü yasak. Emniyet birimlerinde başörtüsü yasak. Askeriyede başörtüsü yasak. Yani bu memleketin savcısı, hâkimi Müslüman olamaz mı? Bu sorunları çözme sürecinde kısmi bazı iyileştirmeler ile bir göz boyama yoluna gidiliyor ve sorunun tamamen halledildiği yanılgısı oluşturma çabası var. Ve maalesef halkın bir çoğu da bunu görmüyor. Zira medya üzerinden sorun çözülmüş gibi bir izlenim veriliyor.
Çözüm Önünde Engel Kalmadı
Şuan hükümet açısından bu sorunları çözme adına hiçbir engel kalmadı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan açısından baktığımızda hiçbir uyumsuzluğun olmayacağı ortada. Bu noktada da artık hiç bir bahaneleri de kalmadı. Türkiye'deki mevcut sorunların çözümü noktasında, halkın haklı taleplerini karşılamak noktasında hiçbir engel kalmamıştır. Sayın Erdoğan, cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini sonuna kadar kullanacağını defalarca dile getirdi. Bu durumda bir nevi yarı başkanlık sistemi gibi bir durum söz konusu olacak. Şimdi mevcut şartlarda böyle bir durumda eğer halen mazeret üretilir ise bu durum samimiyetsizliğin ölçüsü olacaktır. Bazı sorunların aşılması konusunda şu ana kadar hükümetin bazı belli başlı adımları oldu. Bunu inkâr edemeyiz. Ama bu saatten sonra bu adımların daha ileri bir düzeyde olmasını bekliyoruz.
Kürtler ve Türkler Eşit Haklara Sahip Olmalıdır…
Kürt sorununun PKK sorununa indirgeyen ve bu şekilde çözmeye çalışmak atılmış yanlış bir adımdır. Bu süreçte, devlet açısından baktığımızda; Evet inkâr bitti. Çünkü daha önce inkar asimilasyon politikaları vardı. Şuan Kürtlerin varlığını inkâr etmiyor, ret etmiyor. Sorunu kabulleniyor. Ancak asimilasyon kalkmadı, bitmedi. Sadece isim değiştirdi ve entegrasyon ismi altında farklı bir asimilasyon çeşidi uygulanıyor. Birçok kişide bunu görmüyor. Bizim parti programında belirtmiş olduğumuz bazı hususlar var. Kürt sorunu hakkında diyoruz ki; Kürtlerin bir statüsü olmalıdır. Madem cumhuriyeti birlikte kurdular, madem bugüne kadar hep birlikte yaşadılar; o zaman bu birlikte yaşamanın belli bazı şartlara bağlanması lazımdır. Bu durumun keyfilikten çıkması lazım. Birlikte yaşamaksa bunun bir ismi konulmalıdır. Bir Türk, Türk kimliği ile hangi haklara sahipse bu ülkede, bir Kürt’de Kürt kimliği ile aynı haklara sahip olmalıdır. Yani bir Kürt Türk kimliği ile bazı haklara sahip olursa bu eşitlik sayılmaz. Bu adalet sayılmaz.
Kürt Sorununun Çözümü PKK’ye Endekslenmemeli
Şuan muhatap olarak sahnede görünen iki kesim var hükümeti temsilen, devleti temsilen Milli İstihbarat Teşkilatı yani MİT ve öbür kesim ise PKK. Bu meselenin çözümünde her iki tarafta samimi değiller. Şu anda görüşmeyi yürüten MİT, devletin milli menfaatlerini korumaya çalışırken, PKK’de Kürd halkının menfaatlerinden ziyade Örgütün çıkarlarını düşünerek hareket ediyor.
MİT, bir taraftan, ne kadar az şey verebilirim ’in hesabını yaparken bir taraftan da PKK’nin silahını bıraktırma hesapları üzerinden bu işi yaparken, PKK’de devletle yaptığı bu pazarlıkta karlı çıkmanın yollarını arıyor. Dolayısıyla insanlar ölmesin, bu sorun hal olsun diye bir çaba yok ortada. Bu güne kadar Kürtlerin temel hakları noktasında hal edilmiş bir şey verdi yok. Yani temel adımlara baktığımızda ciddi anlamda atılmış bir adım yok. Kürtlerin temel haklarının alınabilmesi, meşru ve haklı taleplerinin karşılanabilmesine yönelik adımlar atılması gerekir. Buna yönelik talepler olması gerekir. PKK’nin derdi Öcalan'ın özgürlüğü ve PKK’nin rahat bir şekilde hareket edebilmesini sağlamak. Göründüğü kadarıyla da devlet PKK’ye bu imkânı sunuyor ve PKK’ye şu anda bu bölgede istediği gibi at koşturmakta serbest bırakılmıştır. Yani devlet açıkça PKK’ye; ‘propagandanı yapabilirsin, istediğini yeri molotoflayabilirsin, tüm muhaliflerini ortadan kaldırabilirsin, istediğini yapabilirsin. Yeter ki askere, polise karışma. Devlet kurumlarına yönelme. Kürt halkına istediğini yapabilirsin’ diyor. Süreç başladığından bu yana baktığımızda Kürtlere yönelik, bölge halkına yönelik saldırılarda yüzde 100 yüzde 200, hatta yüzde 300 bir artış var diyebiliriz.
PKK’lilere Tahsis Edilen Kaymakamlık Aracı…
Şuan Dicle, Lice, Hani sınırlarında bulunan tüm köyler ve köylüler üzerinde bir baskı var. Kendileri gibi düşünmeyen herkese köyü terk etmeleri yönünde baskı var. Eğer köyden çıkmazsa öldürmekle tehdit ediliyorlar ve bu noktada halkın büyük bir bölümü üzerine baskı oluşturulmuş. Herhangi bir eylem durumunda karakollar faaliyet dışı kalıyor ve asker karakoldan çıkmıyor. Kaçırılan gazeteci Ali Adıyaman’ın anne ve babasının da daha önce darp edildiği, köyden çıkmak zorunda bırakıldıkları ve yaşanan olaylarla ilgili jandarmanın hiçbir müdahale etmediğini biliyoruz. Yine Ali Adıyaman kaçırıldığı esnada karakola haber verildiği halde karakol bu olaya müdahale etmedi ve asker olay bölgesi gelmedi. Ve yine aldığımız duyumlara göre şuan Lice Kaymakamlığı resmi arıcının o bölgedeki PKK’nin yetkilisine tahsis edildi bilgisi var. Ve bu araçla çevre köylere gittiğini biliyoruz. Çözüm süreci bu şekilde belli bir aşamaya getirilmeye çalışılıyor. Ne adına? Asker ve polisin ölmemesi adına.
PKK Zulüm Makasının 2. Bıçağı Oldu
90’lı yıllarda bu bölgede JİTEM vari bir zulüm uygulanıyordu. O dönemlerde devlet halka her türlü zulmü reva görülüyor, işkence ediyor iken bir yandan da PKK aynı şekilde bu halka zulüm olacak makasın ikinci bıçağı konumuna geldi. Birbiriyle zıt yönlü görünün bu yapılara bu halkı birlikte kesiyorlardı. Halkı ezme noktasında böyle bir görev icra ediyorlardı. Bu bölgede binlerce köy boşaltıldı, yakıldı. Bu görevin! bir kısmı PKK tarafından yerine getirilirken diğer bir kısmı devlet güçleri tarafından yapıldı. Yollara mayınlar döşendi. Ama çözüm süreci sekteye uğramasın diye bu gün baktığımızda PKK’nin bu bölgede yaptığı bu olayları kimse gündeme getirmiyor. Yani PKK’yi böyle allayıp pullayarak halka çok farklı bir şekilde göstermeye çalışıyorlar. Ancak hepimiz de iyi biliyoruz ki 40 yıllık PKK değişmez. Değişmediğini de biz bu süreçteki eylemlerinden görüyoruz. PKK kendi ideolojisini hâkim kılacak bir alan, bir mekân istiyor. Ve bu süreçte yıllardır arzulayıp da elde edemediği o fırsatı yakalamış oldu. PKK de bunun farkında olduğu için örgütsel hâkimiyeti kurmaya çalışıyor. PKK’nin derdi Kürtlerin hakkını savunmak değil, bu bölgede alan hâkimiyetini kurmaktır. Bundan dolayı bölgede ki dengeleri test ediyor. Pilot bölgeler tayin edilmiş. Hani, Dicle, Lice gibi. Bu bölgelerde uygulama yapıyor ve orada kendi plan ve projelerini test ediyor. Heykel olayı da bu projenin bir parçasıydı ve oradaki mezar olayları da bu planın bir parçasıydı. Genç Diyarbakır Bingöl yolunda kurulan çadırlar, yol kesmeler de bu planın bir parçası.
Bu Gidişat Nereye Doğru Gidiyor?
PKK zihniyeti kendisinden olmayanı hiçbir şekilde kabul etmez. Bu kesimler ister dindar olsun, ister sosyalist sol olsun, ister Kürt milliyetçisi yurtsever olsun. Onun için fark etmez. PKK için bunların hepsi haindir, hepsi düşmandır ve imha edilmeleri gerekir. PKK’nin anlayışı budur yaklaşımı budur. Bundan dolayıdır ki 40 yıllık Pkk değişmez diyoruz. 80 öncesinde çıktığı zaman bile çevresindeki bütün Kürt gruplarını tasfiye ile işe başlayan bir PKK aynı yolu ve yöntemi kullanıyor, kullanmaya devam ediyor. Silahı ve şiddeti devlete karşı değil, Kürt halkına karşı kullanıyor. Öcalan kendisi söylüyor: ‘Bu güne kadar örgütte nasıl ayakta kaldın’ diyen sorgucuya Öcalan cevaben: ‘Birçok kişi benim yerime göz koydu’ diyor. ‘Beni tasfiye etmek için uğraşıyorlar fakat ben hepsini hallettim’ diyor. Hepsini öldürdüğünü söylüyor. Apo’nun en fazla öldürdüğü insanlar Kürtler, Kürt gençleridir. Tüm bu yaşananlara rağmen bizler Kürtler arasında yeniden çatışma olmasın diye gerek parti döneminde, gerekse de dernek olarak faaliyet yaptığımız dönemde sürekli olarak itidal çağrısı yaptık. Ama maalesef karşımızda sözden anlayan, laftan anlayan, insanlıktan anlayan bir yapı yok.
PKK Saldırılarına Devam Ederse Kazanımlarını Kaybedebilir
PKK eğer bu şekilde saldırılarına devam ederse bu süreç boyunca elde ettiği tüm kazanımlarını kaybedebilir. Devletin himayesinde, devletin gözetiminde bu süreçte iyice palazlanan PKK sadece bize karşı değil muhalif olan herkese karşı saldırılarını artırdı. Kırsal kesimdeki köylüye, sıradan vatandaşa yönelik baskı ve zulmüne artırdı. Ve şuan bizim görüştüğümüz köylüler var. Bir kurtarıcı bekliyorlar. Bir umut arıyorlar. Devletten umutlarını kesmiş durumdalar. Zira devlet bu halkı tamamen PKK’nin olmayan insafına terk etmiş. Böyle bir durumda, bu arayış, zulme karşı yükselen bu yardım talepleri birilerinden karşılık bulacaktır. Bu zulüm, bu baskı devam ederse o zaman PKK’nin dilinden anlayan ve onun diliyle konuşacak birileri de devreye girerse, böyle bir durumda PKK süreçteki bütün kazanımlarını kaybeder. Tabi bu HÜDA PAR olmayacak. Çünkü HÜDA PARA bir siyasi parti. Ancak PKK bilmeli ki bu bölgede ona onun dili ile cevap veren insanlar da vardır. Kanaatimce aklını başına alması gerekir. PKK’nin bu noktada halka yönelik saldırılarını kesmesi lazım. Özellikle sivillere yönelik, Sivil Toplum Kuruluşlarına yönelik, partimize yönelik saldırılarını kesmesi lazım." (Fikret Özkan - İLKHA)