Âlim, Şair ve Dava Adamı: İbrahim hoca
Şahadeti’nin 23. yıldönümünde Şehid İbrahim Kızmaz Hocayı rahmetle anarken, Doğruhaber’in İbrahim Hocanın ailesi ve dava arkadaşlarıyla yaptığı söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz.
İslam’ın dünya görüşünü hakkıyla idrak eden İbrahim Kızmaz Hoca, köy köy dolaşarak davasını anlattı. Alim ve imamların İslam davasını sahiplenmeleri için defalarca kapılarına gitti. Gençlere verdiği kitaplarla onların da mücadele şuuru kazanmalarına çalıştı. Müslümanlara karşı şefkatli, İslam düşmanlarına karşı şiddetli olan İbrahim Hoca, defalarca ölümle tehdit edildi. Hayatını İslam’a hizmetle geçiren İbrahim Hoca, yaşadığı gibi ölmeyi bildi ve şehadetle Rabbine kavuştu.
DAVANIN TEMELLERİNİ ATTI
Hoca, köyümüzde İslami bir çalışma yaptı. O dönemlerde PKK yoktu. Kawa, KDP, Alarızgari gibi örgütler vardı. Köyümüzde bu örgütlerle ilişkili insanlar vardı. Bu örgütlerin hepsi Komünist fikirliydi. İslam’a ve İslami değerlere tahammülü olmayan bazı Komünist öğretmenler bu insanları örgütlüyordu. İbrahim Hoca ile aralarında çok tartışma oluyordu. Onların İslama olan saldırılarına karşı çıkan İbrahim Hoca’yı tehdit ediyorlardı. Bir kaç kez Hoca’nın önünü kestiler. Hoca çok cesurdu. Ona birşey yapamadılar. Hoca’nın mücadelesi yavaş yavaş verim vermeye başladı. Çevresinde biriken gençlerle köyde bir güç oluşturmuştu. Hoca ve arkadaşlarına “Şeriatçı” diye hitap ediyorlardı.
Hoca, gece gündüz kitap okurdu. Gençlere de çok okumalarını tavsiye ederdi. Köy imamından Arapça öğreniyor, kendisi de imama coğrafya, matematik dersleri veriyordu. Böylece Molla Cami kitabına kadar okudu. Bu kitap medreselerde Arapça alanında okutulan derslerin meşhuruydu.
GENÇLERLE ÇOK İLGİLENİRDİ
Evet, o dönemde gençleri kazanmak için Komünistler köyde bir futbol takımı kurmuşlardı. Köyün bütün gençleri onların yanına giderdi. Bunun üzerine Hoca da Suriye’den bir top getirtti ve köyün biraz uzağındaki bir sahada oynamaya başladık, tabi biz top oynamayı çok iyi bilmezdik. Kawacılar o zaman Mardin’e turnuvalara giderlerdi, biz takım kurunca maç teklif ettiler. Bütün köyü topladılar ve şöyle seslendiler: “Ey köylüler bugün burada biz koministler ve şeriatçılar bir oyun oynayacağız!” Bunu duyan onların iyi oyuncularından biri: “Ne yani şimdi biz Komünist, onlar da Şeriatçı mı?” dedi ve “hayır ben de şeriatçıyım” diyerek bizim safımıza geçti. Onunla beraber kardeşi de bizim tarafımıza geçti. Oyunumuzu oynadık İbrahim Hoca bir gol attı ve onları 1-0 yendik. Başka bir gün tekrar oynamak istediler bu sefer 2-0 yendik.
MÜCADELENİN İLK TOHUMLARI EKİLDİ
İbrahim Hoca tam bir dava adamıydı. Ahlakıyla, cesaretiyle, ilmiyle köylülerin hayran kaldığı bir kişiydi. Köyde yaptığı hizmet ve yardımlarla kendini kabullendirmişti. Çocuklara hem öğretmenlik yaparak ders veriyordu hem de Kur’an dersi verip İslam’ı öğretiyordu. Böylece insanlar İslam’a yönelmeye başladı. Gençler yüzlerini hoca ve arkadaşlarına döndü. Köyde çok iyi bir temel attı. Bu gençler İslami mücadelenin ilk tohumlarıydı… Yaklaşık 60, 70 kişi vardık.
DAVANIN ASIL SAHİPLERİ SUSKUNDU
Maalesef o dönemde esas davaya sahip çıkması gereken hocalar ve alimlerden kimi korkudan kimi şahsi ihtiras ve çıkarlarının ellerinden gideceği endişesiyle bu dava erlerine destek olmadılar… Ama İbrahim Hoca, imamlar ve alimlerle konuşuyor, İslam davasına sahip çıkmalarını, bu davanın asıl sahiplerinin onlar olduğunu anlatıyordu. Hoca’nın iyi bir ilmi ve ikna edici bir kabiliyeti vardı. Kendisine birşey diyemiyorlardı. Sadece “haklısın, senin gibidir, ama…” diyerek acziyetlerini ve korkularını dile getiriyorlardı.
ASRİ KİTAPLAR OKUNURDU
Gerek Şehid Hoca gerekse de bizler o dönemde Hasan el Benna, Seyyid kutup, İmam Gazali, Bediüzzaman Said Nursi’nin kitaplarını okurduk. Ali Bulaç’ın da özellikle bu akımları anlatan kitapları vardı, onları okurduk. Dava adamı olmak için kendimizi iyi yetiştirmek zorundaydık. Çocuklarımıza da bu tip faydalı kitaplar okuturduk.
SENELERCE AMBARGO UYGULANMIŞTI
Gerek köyde gerekse köy dışından Müslüman olmamızdan dolayı bize ambargolar uygulandı. Çok yoğun ambargolar altında eziliyorduk. Bazen Nusaybin’e giderken binecek araba dahi bulamıyorduk. İki sene pamuk tarlamı kuruttular, su vermiyorlardı. Tarlamızı sürmeye traktör bulamıyorduk. Bize selam vermedikleri gibi, selamlarımızı da almıyorlardı. Bizi toplumdan dışlıyorlardı.
En büyük düşmanlığı akrabalarımızdan görüyorduk. Mesela; Hoca, çocuklara Kur’an dersi veriyordu. Bir gün bir öğretmen akrabamız: “Arapların kitabını çocuklarımıza öğretmeni istemiyorum” demişti. Hoca da üsulüne uygun bir üslupla İslam’ı anlatmaya çalışıyordu belki döner diye.
BELKİ KALPLERİ ISINIR DİYE SELAM VERİLİRDİ
Hoca’nın öyle güzel bir ahlakı vardı ki düşmanı da olsa yanından geçerken selam verir, hal hatır sorardı. Hatta bir ara Hoca’ya “selamünaleyküm” lakabını takmışlardı. Ben bazen ona kızıyor ve “Nedir bunlara selam veriyorsun, onlar bizi öldürmeye çalışıyor sen gidip selam veriyorsun” diyordum o da bana: “Kardeşim! Bizim davamız bunu istiyor, selam vermemiz, ihtiyaçlarını karşılamamız gerekiyor, belki kalpleri ısınır” şeklinde cevap veriyordu.
KÖY KÖY GEZEREK TEBLİĞ YAPTI
Öğretmenlik maaşını hep köy yollarında harcadı. Çevremizde gidip de tebliğ yapmadığı köy kalmamıştı. Köyümüze biraz uzak bir köy vardı. Köy ağası medrese okumuş, inançlarına sıkı sıkıya bağlı biriydi. Sol gruplar, inançlarına bağlı Hacı Aliye Hasan ismindeki bu ağanın köyüne defalarca saldırmış, samanlıklarını, otlaklarını ateşe vermişti. Hergün onları taciz ediyorlardı. Ali Ağa, İbrahim Hoca’nın ismini duymuş, aracılar göndererek onunla tanışmak istemişti. İbrahim Hoca’nın mücadelesi ve ismi artık uzak köylere bile ulaşmıştı.
Tabi bu davet gelince, her türlü tehlikeyi göze alıp o köye gittik. Ağanın evine gittik, oturduk. Bizi farklı sandılar ve hiç yüz vermediler. Ne sorduysak tek kelimeyle cevap alıyorduk, baktık olmayacak; “Peki,” dedik “Biz kalkalım” deyince Hacı Ali; “Bakın, ben Apocu değilim, Kawacı değilim” velhasıl o zaman ki tüm örgütleri saydı, sonra “Ben Müslüman bir adamım, kimse benden yardım beklemesin vermem, anladınız mı?” dedi.
Biz; “Anladık Hacı dayı biz yardım için gelmedik, senin ziyaretine geldik”, dedik. “Nereden geldiniz?” diye sordu. Biz, “Tılmınare’den” deyince, “Size bir şey soracağım, orada bir öğretmen varmış namaz kılarmış.” “Evet” dedik, İbrahim Hoca. “Hacı Ali”; “Ha o Hoca’yı keşke görseydim,” dedi. Ben kendisine “Al işte İbrahim Hoca” dedim. Sevinçten ne yapacağını bilemedi ve hemen çocuklara döşekler getirmelerini söyledi. Bize sarılmaya başladı. Tabi bu arada evin etrafında silahlarıyla nöbet tutan çocukları da yanımıza geldi. Bize hürmet ettiler ve ikramda bulundular.
Hacı Ali, bize “Şimdi camiye gidip herkesten biat alacağız” dedi. Camiye gittik, cami imamına; “Bak ben size demiştim Müslümanlar var, bir gün gelecekler” diye.
Bütün köylüler camiye toplandı. Hacı Ali, hepsinin vekaletini aldıktan sonra; Şimdi ona biat edeceğiz ve o ne isterse yapacağız, çünkü biz kaçsak da, otursak da bu Komünistler bizi öldürecekler, en iyisi ve kârlısı İslam için ölmektir, dedikten sonra. İbrahim Hoca’nın elini uzatmasını istedi. Elini onun elinin üzerine koyarak bütün köylüler adına ona biat etti.
İbrahim Hoca ayağa kalkarak, onlara İslam davasıyla ilgili bir konuşma yaptı.
Biz oradan ayrılarak başka bir köye gittik. İbrahim Hoca, muhtarın evinde biraraya gelen köylülere İslami sohbetler yaptı. Ertesi sabah eve döndük.
BELEDİYE SEÇİMİNDE ADAY OLDU
İbrahim Hoca, 12 Eylül askeri darbesinden sonra yapılan ilk yerel seçimlerde Nusaybin’de bağımsız olarak adaylığını koydu. Bu kararı almasına Nurcu ve Tarikatçı kardeşlerin ısrarları sebep olmuştu. Aslında İbrahim Hoca bu düşüncede değildi. Belki İslam’a bir hizmetim dokunur diye bilmecburiye kabul etmişti. Evini Nusaybin’e taşıdı. Hoca seçimi kazanamadı. Buradaki bir ilkokulda öğretmenliğe başladı.
GÜZEL BİR DAVA ADAMIYDI
Çok cesurdu, korkusu yoktu. İnsanlara harşı güler yüzlüydü, insanlar onu çok severdi, dostu çoktu. Cömert bir insandı, misafiri geldiğinde bütün servetini önlerine dökmek isterdi. Binbir çeşit iftiraya maruz kalırdı. Kendisine yapılanları sinesine çekerdi. İşlerini güzellikle halletmeye çalışırdı. Kendisinin aleyhinde olan bazı Hoca’lar daha sonraki yıllarda hocanın yanına gelerek; “Bana dua edin vallahi ancak sahabe devrinde sizin gibi insan var”, diyerek pişmanlıklarını dile getirirlerdi.
01.01.1956 tarihinde Batman ili Gercüş İlçesi’nin Akburç (Kelehe) köyünde doğdu. Köyde ilkokulu bitirdikten sonra, ortaokulu Gercüş’te okudu. Daha sonra Ergani Öğretmen Lisesini bitirdi. Muş Malazgirt’te iki sene öğretmenlik yaptıktan sonra Nusaybin’e bağlı Tepeüstü (Tılmınar) köyüne tayinini istedi. Yedi yıl boyunca bu köyde öğretmenlik yaptı. 1984 yılında Nusaybin’e gitti. 1992 yılında şehid edilene kadar burada öğretmenliğine devam etti.
İbrahim Kızmaz Hoca, İslam a hizmet amacıyla Düşünce Kitabevini açtı, defalarca ölümle tehdit edildi, evine bomba atıldı.
İbrahim Hoca ve arkadaşları çok çetin ambargolara uğradı. Evinde yiyecek yemek, ısınmak için yakacağı kalmayan Hoca’nın tek isteği şehadetle Rabbine kavuşmaktı. Bu en büyük arzusuna 06 Ocak 1992 yılında kavuştu
Şehid İbrahim Hoca nın hayatını, düşüncesini, mücadelesini, bu uğurda çektiği çileleri ve şehadetini; ailesi ve dava arkadaşlarına sorduk. Onların anlatımlarından pasajlar sunarak Şehid Hoca yı tanıma ve tanıtmaya devam ediyoruz.
Şehid İbrahim Kızmaz Hocanın eşi Sabahat Hanım anlatıyor:
BİRİNCİ EŞİ BİZİ EVLENDİRDİ
İbrahim Hoca ile iki yıllık evliliğimiz oldu. Benden önce Behiye Hanım ile evliydi. On beş-on altı senelik evliliklerine rağmen çocukları olmayınca Behiye Hanımın ısrarı üzerine Hoca benimle evlendi. Biz kendisinden çok memnunduk. Arkadaşları da en az bizim kadar ondan memnundu.
EŞLERİNE TAVSİYELERİ
Bana ve kumam olan Behiye ye her zaman “Aman ha ufak bile olsa sesiniz çıkmasın, sesinizi yükseltmeyin” diye tavsiyelerde bulunurdu. Biz de tavsiyelerine uyardık, aramızda hiç bir problem çıkmazdı. Şüphesiz iki eş arasında adil olmak çok zor olduğu halde Şehid Hoca, bize adaletle muamele ederdi. Özellikle namazlarımıza dikkat etmemizi tavsiye ediyordu.
BEN TAYİNİMİ ÖBÜR DÜNYAYA İSTEDİM
Olayların yoğunluk kazandığı bir zamanda ablam kendisini arayarak tayinini Nusaybin dışına çıkarmasını istedi. Hoca onun bu isteğine karşılık şöyle cevap verdi: “Ben tayinimi öbür dünyaya istedim.” Ablam çok şaşırmıştı; “İki eşin, yavrun var” dedi. Hoca hep “Şehadet isterim, şehadet” derdi, bu sözlerinden dolayı annesi ona kızıyordu, öyle söyleme derdi. O zaman da kızımız bir buçuk yaşındaydı.
ÇOCUKLARI ÇOK SEVERDİ
Hoca çocukları çok severdi. Onlara çeşitli hediyeler alırdı. Sürekli cebinde çocuklar için birşeyler taşırdı. Mahallenin çocuklarını sevindirirdi. Hatta öğrencilere ayakkabı alırdı.
Yıllarca beraberliği olan arkadaşlarından Mehmet Ali Şayık anlatıyor:
AÇTIĞI KİTABEVİ İLE HİZMET ETTİ
12 Eylül darbesi sonrası evini Nusaybin e taşıdı. Düşünce Kitapevi ni açtı. Hem öğretmenlik yapıyor hem de kitabevi ile uğraşıyordu. Aldığı maaşını da kitaplara veriyor, bu kitapları da gençlere vererek sol örgütlerin, dinsizlerin kucağına düşmemesi için gayret sarf ediyordu. “Öğretmenlik mesleğimden atılmam pahasına da olsa öğrencilerime İslamı anlatmaktan geri durmayacağım. Atılacağımı bilsem dahi İslam a hizmetten taviz vermeyeceğim” der ve kararlığından asla vazgeçmezdi.“Rızkı veren Allah tır birkaç kuruşluk para karşılığında Allah u Teâlâ yı kendime küstürmem” diyordu.
KEDİDEN İBRET ALDI
Kendisi için bir işaret olarak gördüğü bir hadiseyi şöyle anlatıyordu. “Bir gün bahçede silahım elimde, fazlasıyla kendimde bir güven duyarak gaflete düştüm. Önüme kim çıkarsa çıksın yok edebilirdim. Bir kişi, on kişi, yüz kişi; ben gam yemem. Yüzlerce adamı yenerim, diye düşündüm. Daha o esnada ayağımın önünden aniden bir kedi geçti ve silahım elimden fırladı, ben bir tarafa silahım başka tarafa. Silahımı aramama rağmen o esnada bir türlü bulamadım. Düşündüm ki demek Allah-u Teâlâ’nın yardımı olmazsa ne İbrahim Hoca, ne de İbrahim Hoca gibileri hiçbir şey değildir. Bununla da zaafiyetimi ve Allah u Teâlâ nın yüceliğini daha çok anladım” dedi.
ÂLİM VE ŞAİR BİR DAVA ADAMIYDI
Müslümanlara karşı halim ve selimdi. Müslüman kardeşi ne dese kızmazdı velev ki kendisine hakaret dahi yapılsa. Fakat din düşmanlarına karsı tavizsizdi. Kendisinin şairliği de vardı ve çok güzel şiirler yazardı. Genelde İslamiyet ve mazlumlar üzerine şiirler yazıyordu. Türkçe yayınlanan Hicret Bant Tiyatrosu nu Kürdçe ye çevirdi ve yönetmenliğini yaptı.
Yakınlarından H. Selim Tunç anlatıyor:
İNSANLARIN DERTLERİNİ DİNLİYORDU
İbrahim Hoca karşılaştığı insanlara selam verir, dertlerini dinlerdi. O kadar ilgileniyordu ki gününün çoğu yolda insanların dertlerini dinlemekle geçiyordu. Güzel ahlakıyla kendini herkese sevdirmişti.
TAZİYELERDE KONUŞURDU
İbrahim Hocanın evi tam bir kütüphane gibiydi. Çok kitap okuyordu, çok tatlı bir dille İslam ı anlatıyor, karşısındaki insanı verdiği akıllıca örneklerle etkiliyordu. Taziye evlerine gidip gelen ziyaretçileri irşad etmeyi ihmal etmezdi. Âlim ve imamlar onu görünce “Hocam, buyurun siz de anlatın” diyorlardı.
BU DÜNYAYA BİR KEZ GELDİM
O dönem kendisine Çukobirlik başkanı olması için gelen teklife şu karşılığı verdi. Ben öğrencilerime hem okul hem de Kur an’ı bitirdikleri için iki diploma veriyorum. Bu dünyaya bir kez geldim. Ömrümü İslam a hizmet ederek geçirmek istiyorum, diyerek teklifi kabul etmedi. Kendisine Orda da hizmet edebilirsindenilince; İbrahim Hoca kabul etmeyerek Ben okulda yüzlerce öğrenci yetiştiriyorum. Ben dünya makamı değil ahirette makam istiyorum dedi.
Kız Kardeşi Aysel Hanım anlatıyor:
‘BENİM DERDİM ALLAH IN DAVASIDIR’ DERDİ
Şehid edildiği dönem havalar çok soğuktu. Evinde odun ve kömür de yoktu; ama o“kömürüm de odunum da olmasa, benim derdim bunlar değil, derdim Allah ın davasıdır” diyordu. Allah yolunda her şeyimi vermeye hazırım dedikten sonra “Evet sıkıntı çekiyoruz, fakat öbür dünyada ferahlık bulacağız” derdi.
EŞLERİNE ADİL DAVRANIRDI
Çocukları olmuyordu, bu yüzden hanımını bir kaç kez doktora götürdü. Hanımı Hacı Behiye, Hoca ya başka bir kadınla evlenmesini tavsiye etti. Hoca çocuklarının olması için bu teklifi kabul etti. Hanımını seven Hoca, “Senden daha iyi ve güzel bir eş getirmeyeceğim” dedi. Kendisine evlenecek bir bayan bulduk, fakat yaşı büyüktü. Babam, Hocaya eğer istersen daha genç bir eş bulalım, dedi. Hoca karşı çıktı “Ben eşime senden daha genç ve daha güzel bir eş getirmeyeceğim, diye söz verdim”Hacı Behiye Hanım, kumasını kendi eliyle Silvan dan getirdi. Hacı Behiye köşede oturmuş ağlıyordu. Ona niçin ağladığını sordum. “Kendi elimle ona eş getirdim bu bana bayağı zahmet verdi” şeklinde cevap verdi.
Ağabeyi Hacı Halil Kızmaz anlatıyor:
ZOR ŞARTLARDA OKUDU
Biz 4 kardeşiz, 9 da üvey kardeş olmak üzere toplam 13 kardeşiz. İbrahim Hoca köyde okul olmadığı için 5 km. uzaklıktaki Gercüş ilçesinde okudu. Ergani Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra Ankara iktisad Ticari İlimler Fakültesini kazandı; ama okumak istemedi.
DAĞLARA SLOGAN YAZARDI
Köyümüzde geniş bir dağlık bölge var, oraya Yaşasın Şeriat Ne Mutlu Müslüman ım diyene yazmıştı. Yaklaşık bir kaç kilometreden rahatlıkla gözükebilen bu yazıları o dönemin askeri komutanı daha sonra sildirmişti.
EVİNE ROKET ATTILAR
Nusaybin çok karışıktı. Mürted örgüt, gençler şeriatçı olmuş diyor ve bu çalışmalardan rahatsızlık duyuyorlardı. Hoca, evinde otururken eve roket attılar, roket çatıyı deldi ama patlamadı, başka bir arkadaşın dükkânındayken içeriye bomba atıldı ama o da infilak etmedi ve bütün bunları Allah ın bize yardımı olarak algıladık. Bu engellemelere rağmen Hoca çalışmalarında aksaklık göstermedi.
ŞEHADETİ
Hoca, gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı tedbirli gezer ve yakınları onu tek başına bir yere gitmesine izin vermezlerdi. Hoca, şehit edilmeden önce birkaç gündür okula gitmiyordu. O gün rapor almak için müdür ile görüşmeye gitti, fakat bu sefer yanında kimse yoktu. Çevredeki esnaflardan bir tanesi Hocanın tek başına olduğunu fark ederek mürted örgüte haber veriyor. Düşmanları 8 kişilik grupla okul önünde Hocayı yaylım ateşine tutar. Hoca, tek kişi olmasına rağmen belindeki tabancayı çıkarıp onlara karşılık veriyor, onlardan bir tanesini yaralayıp kendisi de orada şehid oluyor. Vücudundan 18 tane kurşun çıkarıldı.
Allah u Teâlâ şehadetini kabul etsin, bizlere de şehitlerin yolundan gitmeyi nasip eylesin.
İBRAHİM HOCA