FETÖ/PDY kumpaslarının görülmeyen mağdurları -1
15 Temmuz darbe sürecine kadar sayısız kumpaslar kuran FETÖ/PDY, en büyük mağduriyetleri de İslamî camialara yaşattı. Komplolarla açılan davaların yargıçları terörist olarak tutuklanırken mağdur edilen binlerce kişi ise cezaevlerinde adalet bekliyor.
Uzun yıllar devlet içinde yapılanan ve genelde de iktidarlar tarafından farklı gerekçelerle desteklenen FETÖ, sızdığı güvenlik kurumlarının (emniyet/ordu/yargı) imkân ve gücünü sonuna kadar kullanarak kendine rakip gördüğü cemaat ve yapıları sindirme, yok etme yoluna gitti.
Özellikle Doğu’da, PKK’nin farklı akımlardaki tüm yapılara saldırarak tek güç olmayı hedefleyen stratejisini izleyen FETÖ/PDY, başta Kürt coğrafyası olmak üzere Türkiye genelinde İslamî yapıları hedef aldı. Sivil ve askeri bürokrasiye sızdırdığı elemanları eliyle hedefe aldığı kişi ve kurumları terör/terörist gibi yaftalamalarla cezaevlerine koydu. Bazen de JİTEM tarzı illegal yöntemleri kullanarak masum insanları katletti. Bunun en önemli örneği Batman’da İslamî kimliğiyle tanınan Cevzet Soysal’ı evinin önünden kaçırıp işkencelerle katletmeleri oldu. Bu infaz, yıllar sonra eski istihbaratçı Sabri Uzun’un açıklamalarıyla deşifre oldu.
FETÖ/PDY'nin İslamî yapılara yönelik kumpasları görmezden geliniyor
Halk tarafından durdurulan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ/PDY marifetiyle gerçekleştirilen birçok eylem ve kumpas kamuoyunda daha sık tartışılmaya başlanırken, İLKHA’ya konuşan mağdur aileleri, İslamî camialara yönelik komplo ve kumpasların göz ardı edildiğini belirtiyor. Aileler; Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven ve Askerî Casusluk gibi davalardan yargılanan Kemalist/Ulusalcı sınıfın kısa sürede beraat ettirildiğini, aynı yapının mağduru olan İslamî kesimlerin ise adalet beklentisinin görmezden gelindiğini söylüyor.
FETÖ/PDY en büyük darbeyi İslamî yapılara vurdu
Kumpaslarla muhasara altına alınıp darbe yiyen İslamî Cemaat ve STK'lar yasal statüde faaliyet gösteren yapılar olmasına rağmen düzmece deliller, asılsız suçlamalar ve somut olmayan gerekçelerle açılan davalar sonucu büyük mağduriyetler yaşadı. Bugün bu kumpasların aktörleri oldukları deşifre olan polis, savcı ve hâkimler terör örgütü üyeliğinden tutuklanıp cezaevlerine kondu.
Fütursuzca ve acımasızca İslamî yapıların üzerine giden FETÖ/PDY, kimi zaman Hizbullah, Hizbuttahrir, İsmailağa Cemaati, Tahşiye Yayınevi kimi zaman da Mustazaf-Der, Adıyaman Vahdet-Der, Elazığ İhya-Der, Adana Şura-Der gibi sivil toplum kuruluşlarını hedef aldı. Bu kapsamda bazen söz konusu dernekleri kapatma yoluna giderken bazen de bunlarla ilişkisi olduğu iddiasıyla binlerce kişiyi cezaevlerine attı.
FETÖ medyası İslamî cemaatler aleyhinde algı operasyonları yürüttü
Kendisine bağlı savcı, hâkim ve polislerle İslamî camiaların üzerine giden FETÖ/PDY, bir yandan da elindeki medya gücüyle bu yapıları itibarsızlaştırma çalışmaları yürüttü. Devlet içindeki unsurlarla İslamî yapılara yönelik yürütülen kumpas operasyonlarının FETÖ/PDY medyası tarafından olumsuz algı oluşturmak amacıyla manipüle edilip saptırılmasıyla kamuoyunun bilinçaltına etki edildi.
Devlet kendini temize çıkarmaya çalışırken FETÖ/PDY kendine alan açtı
Devlet içindeki farklı dikey ve paralel yapılar söz konusu İslamî yapıların üzerine giderken hep FETÖ/PDY’nin önünde engel olarak görülen kesimleri hedef aldı. Yıllar önce başlayan komplo ve kumpasların en önemlilerinden biri bölgede faili meçhul kalmış cinayetlerin Hizbullah soruşturması kapsamında temizlenmesi girişimidir. Dönemin devlet yöneticileri Hizbullah davalarıyla devletin altında kaldığı cinayet ve kirli olayları temizleme yoluna giderken, devlet içinde yapılanan FETÖ/PDY de bu davalarla önünü açma yoluna gitti.
17 Ocak 2000'de Beykoz'da düzenlenen baskında ele geçirilen Hizbullah arşivinde adları olduğu iddiasıyla 20 binden fazla insan işkencelerden geçirilirken cezalara gerekçe olan arşiv hiçbir zaman dava dosyalarına girmedi. Dava dosyalarına giren ise sadece bu arşivden bir parça olduğu iddia edilen bilgisayar çıktıları oldu. Özellikle Hizbullah Ana Davasında yargılanan sanıkların defalarca talep etmesine rağmen getirilmeyen Hizbullah arşivinin büyük bir kısmının adli emanet bir yana emniyette bile bulunamadığı sonradan ortaya çıkmıştı. Yapılan araştırmalar sonucu söz konusu arşivin FETÖ/PDY tarafından kaçırıldığı belirlendi.
Kayıp arşivde, FETÖ/PDY kurum ve elemanlarının Türkiye ve bölgedeki kirli ilişkilerinin yanı sıra başta CIA ve MOSAD olmak üzere yabancı istihbarat kuruluşlarıyla ilgili bilgilerinin de yer aldığı tahmin ediliyor.
Hizbullah davaları kapsamında işkencelerden geçirilerek zorla imzalattırılan ifade tutanaklarıyla ağır cezalar verilen binlerce kişi hakkında açılan davaların iddianamesi asılsız suçlamalarla doldurulmuştu. Yargılamaların neticesinde yine binlerce masum çeşitli cezalara çarptırıldı. Bu cezalara imza atan savcı ve hâkimler ile dönemin işkenceci polislerinin birçoğunun 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturmalar kapsamında açığa alınarak tutuklanmaları, FETÖ/PDY'nin bu davalardaki rolünü açıkça ortaya koydu.
İslamî STK mensupları sahte delillerle cezalandırıldı
Yasaların iyileştirilmesinin ardından çoğu 2005'ten sonra kurulan ve yaptığı sosyal ve kültürel faaliyetlerle halktan rağbet gören Peygamber Sevdalıları Platformu'na üye dernekleri de hedef alan FETÖ/PDY, bu kapsamda birçok kumpasa imza attı.
Bu derneklerin üye ve yöneticilerinden bazılarının daha önce Hizbullah Davası kapsamında soruşturmalardan geçmesi de söz konusu kumpasların temelini oluşturdu. Bazı isimlerin daha önce Hizbullah soruşturmasından geçmesini yeterli delil olarak gören FETÖ/PDY savcı ve hakimleri; Mustazaf-Der, Vahdet-Der, İhya-Der, Şura-Der gibi davalarda yetkililerden alınan izinler kapsamında gerçekleştirilen yasal faaliyetleri ve yasal yayınları suç unsuru olarak kabul ederek ağır cezalar verdi.
FETÖ/PDY operasyonları kapsamında açığa alınarak tutuklanan hâkim ve savcıların hüküm verdiği davalar sonucu birçok İslamî Cemaat ve STK, “terör” soruşturmasına uğrarken, üyeleri de “terörist” muamelesiyle cezaevlerine konuldu. Kendilerini Türkiye’nin elit sınıfı olarak niteleyen ve bir dönemin askeri vesayetinin önemli aktörlerinden olan kişilerin bir şekilde cezaevlerinden salıverilmesinin yolu bir gecede açılırken, skandallar içeren söz konusu davaların yeniden incelemeye dahi tabi tutulmaması kamuoyu vicdanını rahatsız ediyor. Kumpasların açtığı girdaplarda kaybolan, komplo değirmenlerinde öğütülen mağdurlar ise adaletin tecelli edeceği günü bekliyor. (İLKHA)