Sağlam: HÜDA PAR 30 yıldır hizmet eden bir kadro
HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, Rehber TV'de katıldığı programda iç ve dış gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Rehber TV'de yayınlanan 'Rehber Gündem' programına katılan HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, iç ve dış gündeme dair merak edilen soruları yanıtladı.
Sağlam, HÜDA PAR'ın yeni stratejisi ve projeleri başta olmak üzere, Türkiye'de işleyen siyaset, adalet konusu, gündemdeki yerini koruyan af tasarısı, ekonomi, Kürd meselesi ve son olarak İslam coğrafyasının içinde bulunduğu vahim durumu hakkında dikkat çekici açıklamalarda bulundu.
Memleketteki en temel sorununun adalet olduğunu vurgulayan Sağlam, adalet üzerine kurulu olmayan bir sistemin olduğunu belirterek, bu sistemin değişmesi gerektiğinin altını çizdi.
Gündemdeki yerini koruyan af tasarısı hakkında da değerlendirmelerde bulunan Sağlam, "Teklifin bu şekilde yasalaşması ülkenin huzuruna olumlu etki yapmaktan ziyade kaosa sürükleyeceğini düşünüyoruz. Bu teklifte Türkiye'de 50 bin zehir tacirinin dışarı çıkarılması demektir." dedi.
"Genel başkanın değişmesiyle ilkeler değişmiyor"
İlk günden beri ilkeler üzerinde siyaset yapan bir parti olduklarını aktaran Sağlam, bir şahsın sürüklemesiyle oluşmuş bir parti olmadıklarını belirtti. Sağlam, "5-6 yıldan beridir HÜDA PAR olarak karşınızdayız. Ama kadrolarımız 30 yıldır halka hizmet eden bir kadrodur. Mustazaf-Der olarak ortaya çıktık. Şimdi de HÜDA PAR olarak yola devam ediyoruz. Genel başkanın değişmesiyle ilkeler değişmiyor. Biz bizden önceki arkadaşların bıraktığı yerden devam edeceğiz. Ama tabii olarak kadrolar değişince yeni bir heyecan oluşur. İnşallah bu genç kadroyla partiyi devraldığımız yerden daha da ileriye götüreceğiz. Önceliğimiz budur." dedi.
Kadın ve aileden sorumlu bir başkanlık kurulacak
Bu ayın 27'sinde toplantı yapacaklarını ve partili yetkililere görevlerini tevdi edeceklerini belirten Sağlam, bu dönemde GİK'te 5 kadın partilinin yer alacağını ve kadın ve aileden sorumlu bir başkanlık kuracaklarını açıkladı.
"Türkiye siyasetine yeni bir değer kazandırdığımıza inanıyoruz"
HÜDA PAR'ın siyasi alanda gösterdiği varlık ve gelinen aşamada durduğu yeri değerlendiren Sağlam, "Olaya nereden bakıldığına bağlıdır. Bize göre başarı istikamet üzere durmak, hakkı savunmaktır. Bu açıdan üzerimize düşen görevi yapıyoruz. Önemli olan da budur. Hakikat sayılarla ölçülmez. Biz sayımızın ne olduğuna bakmadan bundan sonra da hakikat yolcusu olmaya devam edeceğiz. Türkiye siyasetine yeni bir değer kazandırdığımıza inanıyoruz. Türkiye'de muhalefet daima 'iktidarın karşısında olmak' olarak tanımlanır. Muhalefet demek her konuda iktidara karşı olmak demek değildir. Vatandaşın menfaatine olan hususları dile getirmektir. Bu açıdan kimseyle kavga etmeden, hiçbir partinin karşıtlığında kendimizi konumlandırmadan iktidar ve muhalefetçe dile getirilen doğruları destekledik. Yanlışları ise kim tarafından yapıldığına bakmaksızın karşısında durduk." dedi.
"Bizim programımız bir medeniyet projesidir"
Daha fazla gayretle HÜDA PAR'ı halka anlatacaklarını sözlerine ekleyen Sağlam, konuşmasına şöyle devam etti: "Bizim programımız bir medeniyet projesidir. Bunu anlattığımız her şahıs bunu takdirle karşılıyor. Sizin de belirttiğiniz gibi birkaç seçim geçirdik. Bu seçimlerde mefkûremize uygun bir sonuç elde edemedik. Nerde eksiklik var, niye kendimizi halka anlatamıyoruz? Bu mefkûreyi neden halkın önüne seremiyoruz? Bunu, önümüzdeki süreçte ele alacağız. Programımızla tüm partilerden farklı olduğumuzu biliyoruz. Ama insanlara anlatmakta biraz eksik kaldığımızı düşünüyorum. Bu işler sürece bağlıdır. İmkânlarımız bellidir. Mecliste bulunan partilerin imkânlarını da biliyoruz. Kendi imkânlarımızla siyaset yapmaya çalışıyoruz. Daha fazla gayret ederek, fedakârlık yaparak kendimizi halkımıza anlatacağız."
"Adalet üzerine kurulu olmayan bir sistemimiz var"
Memleketteki en temel sorununun adalet olduğunu vurgulayan Sağlam, "Bizim temel sorunlarımız insan merkezli olmayan çalışmalardır. Diğer sorunlar bunun alt başlığı olarak karşımıza çıkıyor. Yola çıkarken insan merkezi düşünülür ve adım atılırsa işe doğru yerden başlanmış olur. Bu arada oluşacak sorular küçük olur. Ama bunun yanında maalesef önce insan düşüncesiyle hareket edilmediğinden ilk adım yanlış atılmış olur ve büyük sorunlar ortaya çıkar. Ekonomik sıkıntılar, faiz, geçim sıkıntısı vs. bunlar sonuçtur. Yine yargı sistemine, adalet mekanizmasının işleyişine, yargıya güven kalmadığından insanın birbirine güveni de kalmıyor. Domino etkisi gibi birbirini tetikliyor. Adalet üzerine kurulu olmayan bir sistemimiz var. Bunun değişmesi lazım. Bize ait olmayan bir eğitim sistemimiz var. Bize özgü bir eğitim sisteminin ortaya çıkması lazım. Eğitimde fırsat eşitsizliğinin giderilmesi gerekir. Bunun yanında ülkemizde canımızı yakan sorunlardan biri de Kürd meselesidir. Ülkedeki herkesi ilgilendiren bir sorundur. Cumhuriyetin kuruluşundan beridir süregelen bir sorundur. Acilen çözülmesi gerekir. 1982 anayasasının değişmesi lazımdır. Defalarca değişti ama mutlaka bundan kurtulmak lazım." dedi.
Sunucu Yunus Emiroğlu'nun "Türkiye'de mevcut siyaset ile HÜDA PAR'ın siyaseti arasında ne fark var" sorusuna Sağlam, "Siyaseti halka hizmet olarak görüyoruz. Siyaseti partilerin birbiriyle kavgası olarak görmüyoruz. Doğru işler yapıldığında destek vermek, yanlışlarda da hikmetle uyarma yolunu seçmek gerekir. Bu anlamda Türkiye siyasetine yeni bakış kattığımızı düşünüyoruz." yanıt verdi.
"Teklifin bu şekilde yasalaşması ülkeyi kaosa sürükleyeceğini düşünüyoruz"
MHP tarafından Meclis'e sunulan ceza indirimi teklifi konusuna da değinen Sağlam, "Teklifin bu şekilde yasalaşması ülkenin huzuruna olumlu etki yapmaktan ziyade kaosa sürükleyeceğini düşünüyoruz. Bu teklifte Türkiye'de 50 bin zehir tacirinin dışarı çıkarılması demektir. Şu an cezaevinde bu işi yapamıyorlar. Bunları çıkararak okulların önünde, parkların önünde çocuklarımızı zehirlemelerine aracı olacağız. Yıllardan beridir 28 Şubat brifingli yargının, FETÖ yargısının mağduru olanlar var. Bu ülkenin hâkim ve savcılarının üçte biri bu suçlama ile ihraç edilmiş. Şu anda bu hakimlerin siyasi saiklerle, kendilerine gelen emir doğrultusunda kararlar verdiklerini öğreniyoruz. Çok kaotik bir ortamda yapılan yargılamalar sonucunda mahkûm olanları içeride tutacaksınız. Bu ülkeyi zehirleyen insanları dışarı çıkaracaksınız. Bunun mutlaka düzeltilmesi lazımdır. Devletin af yetkisi kendisine karşı olan suçları kapsamalıdır. Bu konuda af yetkisi olmalıdır. Ama vatandaşa karşı işlenen suçlara devlet hiçbir şey yapamaz diyemeyiz. Bir şahıs başkasına karşı bir cürüm işledi hapis cezası veriliyor. Bu sistemde ceza alanlar hapiste yatıyor. Mağdur olanlara bir şey yok. Devlet, şahıslara karşı suçları affediyor. Ama mağdurlara herhangi bir şey yok. Acılarını dindirecek bir yolla bunun yapılması gerektiğini inanıyoruz. 'Uzlaştırma' sistemi şahıslar arasında bazı suçlarda mahkemeye gitmeden anlaşmayla barışmalarını sağlıyor. Mağdurları razı ederek barıştırarak bu affın kapsamının genişletilmesi gerektiğini düşünüyoruz." ifadelerine yer verdi.
"Adaletten, hukuktan bahsederken soyut olarak sadece kitaplarda geçen hususlardan konuşmuyoruz"
Halkın yargıya güvenmediğinin altını çizen Sağlam, konuşmasına şöyle devam etti: "Hukukçu arkadaşlarımız çalışıyor. Rapor halinde gerekli mercilere sunmaya hazırız. Erdoğan, 'mahşeri vicdanı rahatlatacak bir şekle dönüşecek' dedi. 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurları var. Nerden başlanacak çözüm için? Sayın Cumhurbaşkanının bu konudaki ifadeleri bir adım ileri atmış durumdadır. Daha önce 'devlet kendisine karşı suçları affedebilir' demişti. Bu sözler inşallah yakın zamanda çözüme kavuşulacağını gösteriyor. Adaletten, hukuktan bahsederken soyut olarak sadece kitaplarda geçen hususlardan konuşmuyoruz. Ülkemizin sorunları var. Onlarca yıldır gördüğümüz kadarıyla halk yargıya güvenmiyor. Husumetleri kendi arasında çözmeye çalışıyor. Bu ortamda işlenen suçları işlendiği şartlarla değerlendirmek lazımdır. Bu af sözleri konuşulduktan sonra geri dönüşü yoktur. Mutlaka bir sonuca varmak lazımdır. Sadece 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağdurları değil. Aileleri koruma kanunu gibi birçok alanda mağdurlar var. Yeni bir başlangıç için yargının cezalandırma aracı olmaktan çıkması lazım. Bu yasa FETÖ yargısının mağdurlarını da kapsamalı."
"Sistem değişmeden bununla hesaplaşılacağı izlenimi bizde oluşmuyor"
Sağlam, "Türkiye'nin 28 Şubat'la hesaplaşacağını düşünüyor musunuz? sorusuna karşılık, "Görünürde irade olduğu beyanı var. İcraatta ise öyle bir irade gözükmüyor. Onlarca yıldan beridir Türkiye'nin istihbaratını ele geçirmiş bir şebekeden bahsediyoruz. Bunlar hâlâ kullanılıyor. Şu an 'terörist' diye yargılanan insanların oluşturduğu güvenlik bürokrasisi ve siyasi hafızası olduğu gibi duruyor. Güvenlik bürokrasisi bu hafızayla insanları fişliyor, konumlandırıyor ve cezalandırıyor. Öncelikle hafıza değişmeli. Sistem değişmeden bunula hesaplaşılacağı izlenimi bizde oluşmuyor." dedi.
"Şu anda Türkiye'de usuller çiğneniyor"
Ajan Brunson davası, Deniz Yücel, Enis Berberoğlu davalarına da değinen Sağlam, "Adalet sistemimizi kurmadığımız için bu işler oluyor. Bir gün 'terörist' diye manşet olanlar diğer gün masum diye salınıyor. Terörist miydi yoksa masum muydu da bırakıldı? Net bir cevap bulunamıyor. Siyasetin, adalet mekanizmasından elini çekmesi gerekir. 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağduru deyince onlarca müvekkilim gözümde canlanıyor. Kendimizden bahsetmekten hayâ ediyoruz. 20-25 yıldır ceza avukatlığı yaptım. Hepsine selamlarımı yolluyorum. İnşallah Rabbim onları çıkarıp ailesine kavuşturur. Bu çekilenler Rabbimizin bir imtihanıdır. Bazen sebepler durur. İnsan ceht eder de sonuca ulaşamaz. Hukuk açısından değerlendirdiğimizde dilimizde tüy bitti. Ortamın, şartların, tanıkların belgelerle nasıl suçlamalar yapıldığını görünce iyi ki ahiret var, cehennem var diyoruz. Hukuken çalışmamızı yapacağız. Bu sadece müvekkillerimizin değil tüm insanların meselesidir. Şu anda Türkiye'de usuller çiğneniyor." ifadelerine yer verdi.
"Bizimle ilgili olmayan faizli bir kapitalist sistem var"
Dövizdeki dalgalanmalara da değinen Sağlam, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yine sistem sorunu. Bizimle ilgili olmayan faizli bir kapitalist sistem var. Temel sorun bu. Bizim bu dalgalanmanın en büyük sebebi önce yüksek oranda dış borçlanma var. Bunun oluşturduğu faizler var. Ekonomik sistemimiz üretime değil; ithalata ve tüketime dayalı. Üretime dayalı olmayan sistemler çökebiliyor. Biz ürettiğimizden daha çok tüketiyor, kazandığımızdan daha fazla harcıyoruz. Bir hükümet bütçesini yaptığı zaman önünde rakamlar var. Ne kadar kazandığı bellidir. Hesabını kitabını buna göre yapmalıdır. Ülkemizde gelenek haline geldi. Kazandığımızdan daha fazla harcıyor, bunu da faizle yapıyoruz. Bugün dünyadan birkaç ülkeden başka herkes borçlu. Küresel bazda bunu değerlendirip kurtulmak lazım. Mutlaka üretime dayalı ve ayağı yorgana göre uzatacak bir sisteme dönmek lazım. Anayasal bir zorunluk olarak denk bütçenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz."
"Biz onlara bağlı yaşadığımız için bir tweetle cebimizdeki paranın yarısı gidebiliyor"
Ekonomideki bu olumsuz dalgalanmalara karşı devlet üzerine düşeni yapmadığını söyleyen Sağlam, "İthalata özendiren sistemden vazgeçilmeli. Dış borçtan kaçan bir sisteme geçmeliyiz. Tasarruf tedbiri denince asgari ücretliden, memurdan daha fazla vergi alma akla geliyor. Bu yanlış bir düşüncedir. Tasarruf tedbiri varsa önce devlet kendinden başlamalıdır. Engelli aylığının kesilmesi, hastanedeki vatandaşın sağlık ödemeleri kesilirse bu yanlıştır. Doğalgaz, elektrik zamlarıyla tasarruf yapılmaz. Kriz dönemlerinde insanların ceplerindekinin yarısı giderken, insanlar açlıkla karşı karşıya kalırken bankalar kârlarını katlıyor. Evine ekmek götürmekte zorlanan insanların aşına aş katması gerekirken banka sahiplerinin, faizle kazanan kesimlerin batmamasına yönelik tedbirler alınıyor. Bu yanlıştır. Önce insan diyerek, temel ihtiyaçlarını karşılamalısın. Vatandaşın sırtından para kazanan zengin insanlar daha fazla fedakârlık yapmalıdır. Dolaylı vergilerle evine aldığı bir kilo domatesin bir tanesini eksiltirken milyarlarca kazanan insanın daha fazla fedakârlık yapması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ülke bir gemidir. Tüm sıkıntılı ortamlarda herkesin fedakârlık yapması lazımdır. Bunu sadece alt gelir tabakası değil; herkesten orantılı bir şekilde yapması lazımdır. Dış mihrakların saldırısı, sonucu değiştirmiyor. İstihdam alanları oluşturup üreterek büyürsek dış mihraklar bir şey yapamaz. Biz onlara bağlı yaşadığımız için bir tweetle cebimizdeki paranın yarısı gidebiliyor. Dış bağımlılıktan mutlaka kurtulmak lazım. Kısa vadede olmasını beklemiyorum." dedi.
"Kongreden önce seçim çalışmalarına başladık"
Yerel seçim hazırlıklarına da değinen Sağlam, "Kongreden önce seçim çalışmalarına başladık. Şu an sadece işimize bakıyoruz. Arkadaşlarla istişareler devam ediyor. Siyasette bir gün uzundur deniliyor. Önümüzde uzun bir süreç var. İttifak açısından bir çalışmamız yok. Önümüze neler gelir henüz belli değil. Bu konuda yeni bir durum oluşursa yetkili organlarımızla oturur bir karara varırız. Bizim ilkelerimiz, programlarımız bu halkın bizzat sorunlarına çözüm olacak şekildedir. Belki de biz 2012'den çok kısa bir süre sonra seçime girdik. Teşkilatlanmayı tam kurmadan seçime girdik. Bunun dezavantajlarını yaşadık. İnşallah kendimizi daha çok anlatarak, tanıtarak gerekli teveccühü elde edeceğiz. Yerel yönetimler hizmet alanlarıdır. Genel seçimlerle kıyaslanamaz. Hizmet odaklı bir söylemle seçimlere hazırlanılıyor. Başkanlık sistemiyle birlikte meclisin icra yetkisi başkana bağlandı. İnsanlar söylemlerini buna göre düzenleyip halkın karşısına çıkacaklar. Yerelde ise vatandaşa hizmet edecek partilere oy verilmelidir. Yerel seçimler genel seçimlerden farklıdır. Bizler de projelerimizi hazırlayıp halkın karşısına çıkacağız." ifadelerine yer verdi.
"Türkler ve Kürdler ana unsur olarak bu devleti kurdu"
HÜDA PAR'ın Kürd Meselesine bakışını da değerlendiren Sağlam, "Biz bu meseleyi araç olarak görmüyoruz. Bu sorun üzerinde konuşan insanlar siyasi bir ranta nasıl çeviririz diye konuşuyorlar. Bunun yanlış olduğunu düşünüyoruz. Bu konuyla ilgili konuşurken dinimizin bizden istediği hususları dile getiriliyoruz. İlkelerimizin istediği şeyi dile getiriyoruz. Bir kavme mensup olmakla ilgili bakmıyoruz. 80-90 yıldan beridir bir kısım insanlar yok muamelesi görüyor. Büyük gadre uğruyor. Bunun artık bitmesi lazım. Yanlış şekilde başladık. Bu ilelebet devam etmemeli. Aslında çözüm çok basit. Herkes kendisi için ne istiyorsa kardeşi için de onu isteyecek. Yeni bir başlangıç yapılacaksa Kürdlerin dil ve kimlik meselesinin çözülmesi lazımdır. Herkesin ana dilde eğitim alması dil meselesi olarak tanımlanabilir. Her kavmin bir kültürü var. Türklerin, Kürdlerin, Arapların kültürü var. Kültür bir kimlik oluşturuyor. Türklerin kültürünün koruma adı altında neler yapılıyorsa Türkiye'de yaşayan diğer kavimler için de bu yapılmalı. Türkler ve Kürdler ana unsur olarak devleti kurdu. Devletin iki ayağı vardı. Ulusçuluk ve laiklik. Bu refleksler çalıştırılırken ülkede ne kadar dindar insan varsa beraber gadre uğradılar, belki öldürüldüler. Kürdler fazladan Kürd oldukları için gadre uğradılar. Tarih olarak çok da uzak değil, yakın tarihte bunları yaşadık. Halen bunların canlı tanıkları var. Yanlış başlandı. Bunu ilelebet devam ettiremezsiniz. Akan nehrin önünde baraj kurarsanız suyu bir müddet tutabilirsiniz. Bir aşamadan sonra biriken sorunlar, sular o seti yıkar devirir." dedi.
"Cumhurbaşkanı Kürtlerin haklarının verilmesini birilerinin silah bırakmasına bağladı"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır' söylemini değerlendiren Sağlam, konuşmasına şöyle devam etti: "Cumhurbaşkanı çözüm için bir irade ortaya koydu. Ama yanlış temeller üzerine konumlandırdı. Kürdlerin haklarının verilmesini birilerinin silah bırakmasına bağladı. Eğer bir hak varsa bunun mutlaka istenmeden verilmesi lazımdır. Birileri bunu istedikten sonra verilirse ben zorla aldım anlayışı oluşur. Temel hakların istenmeden kimin hakkı neyse herkes hakkı olduğu kadar pay almalı. Bu yapılmadı. Sonuçta gördüğünüz gibi tekrar başa döndük. Yol kapalı değil. Sayın cumhurbaşkanı geçmişte bu iradeyi ortaya koymuşsa tekrar bu irade ortaya konulabilir. Sadece Kürdlerle ilgili konuşmak istemiyorum. Kürdler büyük zulümler gördüler. Bu sadece Kürdlerle ilgili değil. Bunu insan hakkı olarak görmek lazımdır. Bu topraklarda Osmanlılar, Selçuklular, İslam tarihinde nasıl yaptılarsa öyle yapıp kardeşçe yaşayabiliriz. Yüzyıllarca kavim anlamında birbirleriyle savaşmadılar.
"Kürdler adalet istiyor"
Bu ülkede yaşayan herkesin eşit vatandaş olması gerektiğini ifade eden Sağlam, "Kürdler adalet istiyor. Kendi kültürünü diğer kavimler nasıl yaşıyorsa Kürdler de öyle yaşamak istiyor. Anayasadaki 'Türkiye Cumhuriyetinde herkes Türk'tür' çok ilkel bir düşüncedir. Kürd, Türk, Çerkez herkes Türk'tür, söylemini terk etmemiz gerekir. Yüzyıl önce kimse böyle dillendirmiyordu. Biz bunu tekrar eski haline getirebiliriz. Karanlığın en koyu noktası şafağa en yakın noktadır. Sorunu dile getirmemizin en büyük nedeni birbirimizi hırpalamadan, daha çok zarar görmeden, insanlarımız yok olmadan bu işe bir son verelim. Anlamsız tanımlamalardan kurtulalım. Bu ülkede herkes 'eşit vatandaştır' diyelim. Bu ülkede 72 kavimden insan yaşıyor. Bunlar zenginliktir." ifadelerini kullandı.
"İnsanlar ötekileştirilmesin"
Sağlam, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu kavmin ismi Kürd değil başka bir şey olsaydı yine aynı şeyleri konuşurduk. Kürd oldukları için değil aynı durumda Araplar, Abazalar olsaydı aynı şeyi dile getirirdik. Bunu seçim malzemesi olarak değil, bir insan hakkı olarak görüyoruz. Bu insan haklarına dair bir husustur. Çözmede etkisi olabilecek herkesin bir şeyler yapması lazımdır. Bir doğal afet var. Bu doğal afete insanlar hangi refleksle koşuyorsa, insanların canı yanıyor hangi refleksle yaklaşılıyorsa öyle yaklaşılmalı. İnsanlar ötekileştirilmesin. İnanç açısından da bakıyoruz. İnsanlarımız inançsızlaştırılıyor. Bunun içinde ekonomi var, bölgesel, kültürel, inançla ilgili sorunlar var. Bunlar iç içe girmiş sorunlardır. Şu anda Kürdler 3-4 ülkeye dağılmış durumda. Hepsi sorun olarak görülüyor. Zamanında ülkelere sınır çizenler bunu bilinçli olarak kullandılar. Ülkeleri hizaya çekmek için kullanıyorlar. İnsanlarımızın maşa olmaktan kurtulması lazımdır. İnsani temelden bakarsak hiçbir sorun kalmaz inşallah."
"Enerji kaynakları açısından dünyada İslam coğrafyasının önünde kimse yok"
Dış politikaya da değinen Sağlam, "Dış politikada, güçlü olan haklıdır, görüşü var. Güçlüler kendi çıkarlarına uygun bir sistem oluşturuyorlar. Diğer ülkelerin yeraltı yer üstü kaynaklarını sömürmeye çalışıyorlar. Bu sistemin değişmesi lazımdır. Bu dillendirilmeye başlandı. Haklının güçlü olduğu, güç kazandığı bir sistemin oluşması lazımdır. Bu sistemi kuranlar, menfaat sağlayanlar bunu değiştirmezler. Bunu değiştirenler yine İslam ülkeleridir. İslam ülkelerinin siyasi, ekonomik ve gerekirse askeri güç oluşturması lazımdır. Emin olun İslam ülkeleri bir araya gelirlerse ekonomik ve siyasi birliktelik oluşturursa birileri on binlerce kilometre uzaktan gelip onları bombalamaz. Enerji kaynakları açısından dünyada İslam coğrafyasının önünde kimse yok. Bir araya gelip bunu siyasi bir güç olarak kullanırlarsa kimse karşılarında duramaz. Rabbimiz bize zulme karşı durmayı emretmektedir. Kimden gelirse ve kime karşı yapılırsa yapılsın Müslümanın buna karşı çıkması lazımdır." dedi.
"Bizi içten vurmaya çalışan odaklar aramıza nifak tohumları ektiler"
Son olarak İslam coğrafyasının özüne dönmesi gerektiğini söyleyen Sağlam, "İslam coğrafyasındaki insanlarımız sadece Kur'an ve sünnete karşı durmanın en büyük cihad olduğu saikiyle kendilerini değiştirirlerse emperyalistleri def edecek güce sahip olacaklardır. Bizi içten vurmaya çalışan odaklar aramıza nifak tohumları ektiler. Birbirimizle uğraşmaktan üzerimizdeki zulmü def etmek için uğraş vermiyoruz. Mutlaka özümüze dönmemiz lazımdır. Biz kendimiz inanç değerlerimize sahip çıkarsak, adil olacağız, hakkı savunacağız. Bu büyük bir güçtür. 'Ancak mü'minler kardeştir' büyük bir güçtür. Rabbimiz aynı inançtaki insanlarla kardeş kılmış. Biz onlarla sudan sebeplerle savaşabiliyoruz. Öncelikle kendi ülkemizde, bölgemizde bu sıkıntıları giderirsek dışarıdan birileri gelip kaynaklarımızı götüremez." şeklinde konuştu. (Ramazan Casuk-İLKHA)