Kârın saltanatı: Aşıdan önce zengin ülkeler mi faydalanacak?
Koronavirüs aşısının üretimi için yarış sürüyor. Hastalığa karşı tedavi geliştiren firmaları da çok ciddi kâr bekliyor. Ancak aşı ve tedaviye dünyadaki herkes erişebilecek mi?
İlaç üreticileri koronavirüs aşısının tüm hastalar için erişebilir olacağının teminatını verse de bazı firmalar bu çağrının arkasında durma konusunda gönülsüz.
Etkili bir tedavi geliştirilebilmesi için verilen zaman aşağı yukarı 18 ay.
Kimi bilim insanları, insanların yüz maskesi takmayı bıraktığı ve vaka sayılarını artık umursamamaya başladığı günler için daha pozitif yaklaşımlar sergilese de kimisi de aşı geliştirmek için gereken sürenin daha uzun olacağı kanaatinde.
Ancak şu soru, hem dünyadaki ilaç endüstrisi hem de siyasetçiler için önemli bir ikilem yaratmaya başladı bile: Aşı bulunduğunda ilk hangi ülkelere servis edilecek?
Alman sağlık uzmanı Illona Kickbusch DW’ye yaptığı açıklamada, dünyanın dört bir yanındaki sağlık otoritelerinin aşının dağıtımı ile ilgili uygulanabilir bir çözüm arayışında olduğunu belirtse de şu tespitte bulunuyor: “Şimdilik, aşının adil bir şekilde paylaşımı için uluslararası olarak belirlenmiş bir kural yok.”
Kârın saltanatı
Almanya’daki Duisburg-Essen Üniversitesi’nden Sağlık Yönetimi Profesörü Jürgen Wasem, bir ilacın araştırma ve geliştirme aşamalarının piyasa faktörleri tarafından belirlendiğine dikkat çekiyor.
“Bu durum Batı Avrupa, Japonya ve ABD’nin önce temin etme riskini ortaya çıkarıyor, çünkü buradaki hastalar aşı ve tedavi için en yüksek fiyatı ödeyebilecek durumdalar” diyor Wasem ve ekliyor: “Dünyanın dört bir yanındaki ilaç piyasalarında bu problem sürüyor.”
Dünya nüfusunun tamamı için erişilebilir ilaç geliştirme hususunda ilaç endüstrisinin imajı epey lekeli. Bazı ilaçların tedarik sıkıntısının, genellikle büyük ilaç üreticilerinin fiyatlandırma politikaları sonucunda meydana geldiği söyleyen Wasem bunun bir iddia olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “Bunu kanıtlamak çoğu zaman zor.”
Bazı şirketlerin tedariği düşük göstererek ilacın piyasa değerini yüksek tutturabildiğini söyleyen Wasem, bazı tedavilerde ise sırf “reklam teşviği olmadığı için” geliştirme aşamasına hiç gelinmediğini ifade etti.
İsviçre’deki Küresel ve Kalkınma Çalışması Yüksek Enstitüsü’nde kamu sağlığı eğitimi veren Illona Kickbusch de aynı görüşte ve örnek olarak da bazı Afrika ülkelerinde hâlâ yaygın olan Ebola virüsü tedavisini gösteriyor.
DW’ye konuşan Kickbush, “Ebola konusunda, aşının geliştirilme aşamasına dair ön araştırma yapılmıştı ancak daha ileriye gidilmedi zira kazanacak yeterli para yoktu.”
Özel şirketler tedavi çalışmalarına öncülük ediyor
İlaç araştırma ve geliştirmedeki ekonomik çıkara bağlı bariz eksikliklere rağmen Wasem yine de piyasa tabanlı yaklaşımın savunucusu; özellikle de koronavirüs tedavisi ile ilgili yapılan mevcut araştırmalarda.
Wasem, “Şu an gördüğümüz şey, çok sayıda birbiriyle rekabet eden inisiyatif ve bunların bir kısmı sonunda başarılı olacak. Aşı geliştirme oldukça maliyetli ve risklerle dolu” diye belirtiyor.
Mevcut durumda, koronavirüs salgınına karşı verilen küresel mücadelede umutlar büyük oranda dört büyük aşı geliştiricisinin ve ayrıca çok sayıda küçük biyoteknoloji firmasının omuzlarına yüklenmiş durumda. Hepsini alt alta koyduğumuzda 80 farklı aşı projesi geliştirildiğini görüyoruz ve bunların bir kısmı ortaklaşa çalışmalar da yürütüyorlar. Alman Biontech firması, örneğin, ABD menşeili eczacılık firması Pfizer ile bir ekip kurdu.
Bu yıl içinde 10’dan fazla COVID-19 tedavisinin klinik deneylere başlanması planlanıyor ve bunların arasında en umut vaat edici olanlar şu an Çin, ABD ve Almanya’da yapılacak olanlar.
Küresel tedarik ajansı umutları
Küresel salgın devam ederken, hükümetler ve uluslararası sağlık yetkilileri, geliştirilebilecek aşının dağıtımı konusunda, piyasa gücünün kullanılması konusunda uzlaşabilmiş değil.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, kısa bir süre önce geliştirilecek COVID-19 tedavisinin “kamu yararına” ve herkes için erişilebilir olması zorunluluğuna dikkat çekti. Yine Almanya Başbakanı Angela Merkel de uluslararası müzakereyle küresel bir anlaşma yaratılabileceği ümidinde.
4 Mayıs’ta AB temsilcileri ve hükümet liderleri, Bill and Melinda Gates Vakfı ile, küresel aşı dağıtımını, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) çatısı altında kurulacak bir uluslararası ajansa verme konusunu ve aşının dünya çapında dağıtımın yapılmasını organize edebilmesi için bu ajansa 8 milyon avroluk kaynak toplanmasını görüşecekleri üst düzey bir toplantı gerçekleştirecekler.
Dünya Sağlık Örgütü’ne konuyla ilgili danışmanlık veren Kickbusch, ajansın temelde görevinin belirlenmiş politikalar çerçevesinde aşının adil dağıtımını sağlamak olacağını belirtti.
Almanya’da ülkenin önde gelen ilaç şirketleri Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)altında kurulacak bu yeni ajansla ortaklık kurma teklifine sıcak baktıklarına dair mesajlar verdiler bile. Vfa ilaç endüstri kolunun yöneticisi olan Han Steuter, DW’ye elektronik posta ile gönderdiği açıklamada, bünyesindeki firmaların “COVID-19’a karşı geliştirilecek yenilikçi tedavinin dünya çapında erişilebilir ve uygun fiyatlı olması için çalışma yapma fikrine” tümüyle bağlı olduklarını belirtti.
Konum her şeydir
Ancak ABD’nin böylesine bir küresel çabaya ortaklık edip etmeyeceği henüz kesinleşmiş değil; özellikle de Başkan Donald Trump’ın DSÖ'yü çok fazla “Çin dostu” bulup 4 Mayıs’taki toplantıya ABD delegasyonunun katılımı iptal etmesinin ardından.
Bakıldığında AB’nin aksine, ABD’nin Biyomedikal Yüksek Araştırma ve Geliştirme Otoritesi (BARDA) adında kendine ait bir ulusal aşı ajansı var. Ajans, AB’nin önde gelen Sanofi gibi firmaları dahil ilaç endüstrisindeki çok sayıda firma ile yakından çalışarak koronavirüs tedavisinin ABD piyasasında hızlı bir şekilde erişilebilir olmasını sağlama hedefinde.
Almanya’daki sağlık yetkilileri de aşı üretim merkezinin Avrupa olması gerektiği konusundaki görüşlerini açıkça belirttiler. Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn, geçtiğimiz günlerde “Sadece Avrupa’da yapılan bir üretim olduğunda güvenli tedariği garanti edebiliriz” açıklamasını yaptı.
Microsoft’un kurucusu ve hayırsever Bill Gates ise, Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki yoksul ülkelerin tedarik sıkıntısı yaşayabileceği endişesiyle üretim kapasitesinin gelişmekte olan ülkelerde yoğunlaşması gerektiği kanaatinde. Prof. Jürgen Wasem’e göre ise “ülkelerin talepleri” aşı tedariğine kimin önce erişeceğinde belirleyici olacak.
Milliyetçilik dayanışmayı alt ediyor
Bu pandemi, insanların ölüm kalım savaşı verdiği durumlarda uluslararası işbirliğinin bariz bir şekilde eksik olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.
Illona Kickbusk, yüz maskesi ve solunum cihazı ihracatına getirilen ulusal yasakların yeni bir “sağlık milleyetçiliği” dalgasına evrilebileceği ve bunun da küresel bir aşı kampanyasının önüne geçebileceği uyarısında bulunuyor.
Ancak Vfa yöneticisi Han Stuel bu görüşe katılmıyor. Ona göre şu anki sağlık politikaları üzerine yapılan “milliyetçi eğilim” değerlendirmeleri yanlış yönlendiriliyor. Zira bir tedavinin dağıtımı ve erişimi ile ilgili uluslararası kurallar her yerde geçerli.
“Aşı hazır olur olmaz, ilk önce sağlık personelleri bundan yararlanacak. Daha sonra risk grupları aşılanacak. Ve en son da daha geniş ölçekte toplum” diyen Stuel, aşı kampanyalarının dünyanın dört bir yanında “eş zamanlı olarak” veya “ufak gecikmelerle” başlayacağı konusundaysa oldukça iyimser. (DW)