Direniş ne zaman alevlense batı, İsrail’in imdadına yetişti
İsrail rejiminin Filistin topraklarında uyguladığı zulüm ve sürdürdüğü işgal, yeryüzünün en köklü sorunları arasında yer alıyor.
Nakba’dan Kudüs’ün Kılıcı’na Filistin kavgamızın unutulmaz olayları
Siyonist İsrail rejiminin dinmek bilmeyen zulümlerine karşı 1987 yılında Birinci İntifada alevlenirken Oslo Anlaşması ile bu süreç nihayete erdi. İsrail, kendinden beklendiği üzere Oslo Anlaşması’nda vermiş olduğu sözleri tutmazken bu durum İkinci İntifada’nın fitilini ateşledi. İkinci İntifada sırasında iki yüzlü bir tavır sergileyen uluslararası camia bu tutumunu HAMAS’ın seçim zaferinin ardından da sürdürdü. Dördüncü Netanyahu iktidarı ile birlikte Siyonist zulüm etkisini iyice artırırken Batı Şeria’da yeni işgal yerleşim birimleri girişimine ve inşaatlarına başlandı.
Birinci Arap-İsrail Savaşı, Altı Gün Savaşı ve Lübnan'ın İşgali ile günden güne artan Siyonizm zulmüne karşı 1987 yılında büyük bir direniş başladı. Söz konusu tarihte kendi topraklarında mülteci hayatı yaşayan Filistinliler, asimilasyon politikalarına karşı çıkmak ve bağımsızlıklarını kazanmak için başkaldırdı. Siyonist rejimin Batı Şeria'da işgalci yerleşim politikası neticesinde, 1980'lerin ortalarında işgal yerleşim birimlerinin neredeyse iki katına ulaşması, “Birinci İntifada” olarak anılan bağımsızlık mücadelesinin fitilini ateşledi. 1988'de FKÖ Lideri Yaser Arafat’ın, bir Filistin devletinin kurulduğunu resmen ilan etmesi ile Birinci İntifada, büyük ölçüde kendiliğinden bir dizi gösteri, kitlesel boykot, Filistinli sivillerin işgal topraklarında şiddet içermeyen pasif direnişi haline geldi. Altı yıllık intifada sırasında İşgal ordusu, 241'i çocuk olmak üzere, farklı kayıtlara göre bin 162 veya bin 204 Filistinliyi şehit etti ve 120 binden fazla insanı esir aldı. Sahada süreç boyunca bizzat bulunan basın çalışanlarının sağladığı veriler ışığında yapılan bir gazetecilik hesaplamasına göre; 1988'den 1993'e kadar yalnızca Gazze’de yaklaşık 60 bin 706 Filistinli kurşun, dayak veya göz yaşartıcı gaz nedeniyle yaralandı.
İntifada'yı sonlandıran oslo hezimeti
‘Orta Doğu’nun büyük çıbanbaşı’ Amerika Birleşik Devletleri’nin ( ABD) o dönemki başkanı Bill Clinton'un arabuluculuğunda Oslo’da kurulan masa neticesinde altı yıldır büyük sabır ve azimle sürdürülen Birinci İntifada sonlandırıldı. Oslo Anlaşması ile birlikte kimilerine göre tarihi bir barışa ve özgür Filistin’e adım atılırken aksi düşünceye göre büyük mücadelenin alevi söndürülmüş oldu. Zira Oslo Anlaşması, Birinci İntifada ile birlikte işgalci rejime diz çöktüren bağımsızlık hareketinin zamanla daha da güçlenmesinin ve en nihayetinde Filistin topraklarının tamamen işgalden kurtuluşunun önüne geçilen kurnaz diplomatik bir hamle olarak görüldü. Varılan anlaşma neticesinde İsrail, Gazze ve Eriha'nın çoğundan çekilirken Yaser Arafat'ın FKÖ yönetimini Tunus'tan, Filistin’e taşımasına ve kontrollü olarak ‘ulusal otoritesini’ kurmasına da izin verildi. Bu gelişmenin hemen ardından Ürdün ve Siyonist rejim arasında da Ekim ayında bir barış antlaşması imzalandı.
İsrail rejimi verdiği sözü tutmadı
Oslo Anlaşması ile birlikte 'iki devletli çözüm' yönünde gelişmeler yaşanacağı düşünülürken İsrail rejimi anlaşma çerçevesinde vermiş olduğu sözleri tutmadı. Mayıs 1996'da Benjamin Netanyahu'nun iktidara gelişi ile ‘vadedilen (!) topraklardan taviz vermeyi’ durdurma sözü vererek işgal yerleşim birimlerini kaldığı yerden yeniden genişletmeye başlaması ardından Ehud Barak’ın Batı Şeria’dan çekilmeyi, zamanlamayı bahane ederek vazgeçmesi ve Ariel Şaron’un mukaddes Mescid-i Aksa topraklarını tahrik ve taciz etmek üzere ziyaret etmesi… Tüm bu yaşananlar, Oslo Deklarasyonu’nun Siyonist aklın ‘oyalama taktiği’ olduğunu reddedilemez bir gerçeklikle bir kez daha ortaya koydu.
İkinci intifada ve Batı’nın iki yüzlü tavrı
Birinci İntifada’nın kurnazca akamete uğratılması, ilerleyen süreçte yaşanan gelişmeler, Siyonistlerin sinsi ve kurnaz hamleleri ve son olarak Şaron'un tahrik amacıyla Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmesi bardağı taşıran son damla oldu. Yaşananlar, Filistin’de özellikle sivillerin işgalci rejime karşı başı çektiği ikinci bir protesto dalgasının habercisiydi. İkinci İntifada’nın şaşkınlığını üzerinden atan Siyonist rejim, işgal ordusu ile Batı Şeria'ya Savunma Kalkanı Operasyonu’nu başlattı; 2002’de Mart ve Mayıs ayları arasında devam eden bu operasyon, 1967'den bu yana Siyonist rejimin Batı Şeria'daki en büyük askeri harekâtıydı. Operasyonun hemen ardından Haziran 2002'de işgal güçleri Batı Şeria'nın çevresine bir bariyer inşa etmeye başlarken, 1967 öncesi antlaşmaya varılan ateşkes hattından sık sık Batı Şeria'ya saldırılar düzenledi. Buna karşın, ne zaman Filistin’de Siyonist rejimi kökten tehdit eden bir durum ortaya çıksa ‘arabuluculuk’ yapmak üzere hazır olan Avrupa Birliği (AB), ABD, Rusya ve BM yalnızca pasif bir barış çağrısı yapmakla yetindi.
Hamas'ın seçim zaferi ve Gazze’de Siyonist zulüm
2006 yılının başında Filistin seçimlerini HAMAS’ın kazanması ile Siyonist rejimin Gazze’ye yönelik saldırılarında büyük artış yaşandı. Kasım 2007'de Annapolis Konferansı’nda, gelecekteki oyalama süreçlerinin temeli olacak 'iki devletli çözüm' tezi ilk kez ortaya atıldı. Aralık 2008’de HAMAS’ın bağımsızlık fitilini tekrar ateşlemesinden çekinen işgal güçleri bir ay sürecek tam ölçekli bir işgal başlattı. Net verilere bugün bile ulaşılamayan insanlık dışı saldırılar neticesinde bin 166 ile bin 417 arasında Filistinli şehit düştü. HAMAS’ın seçim zaferinin kabul edilmemesi ve Gazze'deki katliamlara karşı hareketsiz kalınması Batı'nın demokrasi konusundaki iki yüzlülüğünü de gözler önüne serdi.
Dördüncü Netanyahu hükümeti ve tavizsiz işgal planı
İşgalci İsrail rejimi Başbakanı ve Likud Partisi lideri Netanyahu, bir diğer ırkçı parti “Bayit Yahudi” (Yahudi Evi Partisi) ile yeni bir koalisyon hükümeti kurdu. Bir başka ırkçı parti olan “Yisrael Beitenu” da (Evimiz İsrail Partisi) ertesi yıl koalisyona katıldı. Siyonist rejim, AB’nin işgal yerleşim birimlerinden gelen malları “İsrail'den değil yerleşim birimlerinden geliyor” şeklinde etiketleme kararı almasının ve Filistinlilerle görüşmelere başlamasının ardından birlikle temaslarını dondurdu. İsrail, Aralık 2016'da da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK), işgalci yerleşim birimlerinde inşa edilen yapıları kınaması için oy veren 12 ülke ile bağlarını kopardı. Bu, ABD'nin veto hakkını kullanmak yerine ilk kez çekimser kalmasından sonra gerçekleşti. Haziran 2017'de Batı Şeria'da 25 yıldır işgal yerleşimi girişiminde bulunmayan Siyonistler, yeni işgal yerleşim birimleri girişimine ve inşaatlara başladı. Bunu Batı Şeria'da inşa edilen düzinelerce işgal yerleşimini geriye dönük olarak yasallaştıran bir yasanın çıkarılması izledi.(Milli Gazete)