Suriye krizinde Ankara’nın üç önceliği ve “Öcalan açılımı” süreci
Rusya, Ukrayna-NATO kriziyle, ABD İsrail-Lübnan ateşkes anlaşması ve Şükran Günü ile meşgulken fırsatı değerlendiren Heyet Tahir el Şam örgütü liderliğindeki radikal İslamcı silahlı gruplar kısa süre içinde Halep ve İdlip’i tamamen ele geçirdi, başkent Şam yolunda Hama’ya girdi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, HTŞ saldırısının 28 Kasım’da başlaması ardından -iç ve dış kamuoyundaki algının aksine- Ankara’nın Halep krizine müdahil olmadığını söylemişti. Ancak gelişmeler yeni Suriye krizini Halep’in ötesine taşıdı.
Suriye’nin ikinci büyük şehri Halep, Kilis hizasında Türk sınırına 50 km, İdlip ise Reyhanlı hizasında 30 km kadar yakın. Hama ise hem 1982’de Müslüman Kardeşler ayaklanmasının Baas rejiminin en 20 bin kişinin birkaç gün içinde öldürmesi hem de 2011’de iç savaşın başlangıç noktalarından biri olmasıyla bilinen simgesel öneme sahip.
Suriye rejim güçleri HTŞ’yi durdurmak bir yana, dağılıp Şam’a doğru hızla çekildiler. Çekilirken Türkiye’nin bazı önemli mevzileri (SDG ekiketi altında) PKK/YPG’ye bıraktılar.
Ankara’nın üç önceliği
Ankara buna seyirci kalmadı. Kısa sürede (eski adı ÖSO olan) Suriye Milli Ordusu “Özgürlük Şafağı” Harekâtına başladı. Öteden beri Fırat’ın batısında hala YPG’nin varlık gösterdiği Tel Rıfat ilçesine girdiler ve gelen son haberlere göre Münbiç’e doğru ilerliyorlar. (O arada MİT’in Tel Rıfat’ta PKK’nın bölge sorumlusu, kırmızı bültenle aranan Yaşar Çelik’i öldürdüğü de anlaşılıyor.)
Bu arada, birazdan ayrıntısıyla gireceğimiz yoğun bir diplomatik trafik devam ediyor. En sık sorulan sorular arasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye’ye yeni bir askerî harekât başlatıp başlatmayacağı bulunuyor.
Diplomasi, güvenlik ve savunma kaynaklarından edinebildiğimiz bilgilere göre Ankara’nın bu yeni Suriye Krizinde üç önceliği bulunduğu görülüyor.
1- Yeni bir göç dalgasının önlenmesi,
2- PKK/YPG’nin yeni mevziler kazanmasının önlenmesi,
3- Krizin olabildiğince diplomasi ve “vekil güçler” yoluyla söndürülmesi.
Öncelikler böyle sıralanınca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kasım başında ilan ettiği, Irak ve Suriye sınırlarında kapsamlı siyasi-askerî harekâtı kendi takviminden öne almak zorunda kalmasının koşulları da ortaya çıkıyor: Ankara’nın aktif yer aldığı diplomatik çabaların sonuç vermemesi ve SMO’nun PKK/YPG’yi Fırat’ın Batısına geriletmekte başarısız olması.
“Öcalan açılımını” nasıl etkiler?
Türkiye, Rusya ve İran’ın -temel olarak Halep üzerinde anlaşmasıyla- 2017’de başlattığı Astana Süreci, Dışişleri Bakanı Fidan’ın deyişiyle Suriye’de iç savaşını buzdolabına koymuştu. Şimdi İran’ın Suriye’de Hizbullah üzerinden yaşamakta oldu gerileme, Astana Sürecini bitirip savaşı yeniden ısıtacak mı?
Bir Türk diplomatı bu soruma “Astana Süreci de aslında bir süredir buzdolabındaydı” yanıtını verdi; “Gelişmelerin o süreci bitirmesi de mümkün, tersine canlandırması da.”
Ankara’nın gündeminde Suriye’de olup bitenle PKK üzerinden bağlantılı bir süreç daha bulunuyor. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan Açılımı” HTŞ’nin beklenmedik süratte gelişen bu hamlesinden nasıl etkilenecek?
Hafta başı itibarıyla Ankara’nın siyasi görünümünden, hükümetin Suriye (ve Irak’ta) PKK ile tırmanma eğilimindeki mücadeleyi, Türkiye’deki süreçten ayrı tutmaya çalışacağı söylenebilir. Keza DEM’in de -üstelik tam PKK lideri Abdullah Öcalan ile İmralı’da yüz yüze görüşme kapısı aralanmışken- kendisini tutup YPG’nin Suriye’deki alan genişletme hamleleriyle özdeşleştirme hatasına düşmeyeceği tahmin edilebilir.
Ankara’daki iç siyaset diplomasisini, Suriye kriziyle ateşlenen uluslararası diplomasiden ayrı düşünmemek lazım yine de.
Suriye diplomasisi ve Türkiye
Kriz başladığı andan itibaren Ankara’nın son Suriye diplomasi trafiğinin içinde ve merkezî konumda olduğu görülüyor.
Fidan, öncelikle Astana ortakları Rusya ve İran, ardından Katar, Irak, ABD, Suudi Arabistan dışişleri bakanlarıyla görüştü. İbrahim Kalın yönetiminde MİT’in Suriye dahil pek çok ülkeyle teması olduğu anlaşılıyor. Dün artık ülkesinin pek az bölümünde kontrolü kalan Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la -her zaman Şam’da konuklarını kabul ettiğinden farklı bir mekânda- görüşen İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, bugün Ankara’da olacak.
Fidan da 3-4 Aralık’ta yapılacak NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katılacak. HTŞ saldırısı NATO’nun Ukrayna-Rusya gündemine Suriye ve terörle mücadele maddelerini de ekledi; Ürdün Kralı Abdullah’ın son durumu NATO’ya anlatması bekleniyor.
Esad rejiminin suni teneffüsle bir süre daha yaşatılacağı anlaşılıyor. Neticede El Kaide çizgisindeki HTŞ’in iktidarı alacağı bir Suriye’dense, İsrail’in günübirlik saldırılarından yılmış, İran’ın kendisine faydadan çok zararı dokunmaya başladığını gören Esad’ın -bir süre daha- başta kalması, hatta Türkiye dahil çoğu aktörün ehveni şer tercihi olabilir. (yetkinreport)
NOT: Alıntı makaleler Hürseda Haber'in yayın politikasını yansıtmayabilir.