Hangi insanlar komplo teorilerine daha fazla inanma eğiliminde?
Komplo teorilerinin etkilemediği toplum yok. Sosyal medya kullanımıyla daha da yaygınlaşan ve kimi zaman akıl almaz iddiaları savunan bu teoriler hemen herkesin aklında bir soru işareti bırakıyor. Ama bazı kişiler komplo teorilerine inanmaya daha yatkın.
Sosyal bilimciler bu teorilere en fazla kimlerin inandığını sorusuna yanıt arıyor.
Araştırmalara göre komplolara inanan insanlar 'daha cahil ve dogmatik olma eğiliminde ve anlaşmazlıkları iyi idare etmede güçlük çekiyor'. Ayrıca çoğu zaman "karanlık üçlü" olarak bilinen kişilik özelliklerine de sahip oldukları görülüyor.
Bu özelliklerden ilki narsizm, yani kendini diğer insanlardan üstün görme şeklinde ortaya çıkan kişilik bozukluğu; ikincisi psikopati yani sürekli antisosyal, dürtüsel, bencillik, duygusuz ve vicdansız davranış görülen kişilik bozukluğu; üçüncüsü de Makyavelizm, yani manipülasyon, hile, ahlak yoksunluğu, duygu eksikliği ve yüksek düzeyde kişisel çıkar gözetme şeklinde davranışların sergilendiği kişilik özellikleri olarak açıklanıyor.
Ayrıca dünyayı yalnızca siyah-beyaz görme eğilimi, zaten düşündüğünüz fikirleri doğrulayan kanıtlara inanmak gibi bilişsel önyargılar ve özellikle popülizm ve siyasi şiddete karşı hoşgörü eğilimli siyasi inançlar da insanları komplo düşüncelerine karşı savunmasız hale getiriyor.
Ancak yapılan yeni bir araştırma başka bir kişilik özelliğinin komplo teorilerine inancı arttırdığını tespit etti. Bu özellik "aşırı özgüven" olarak tanımlandı.
Aşırı güven önyargısı
Yeni araştırmaya göre, insanlar her zaman haklı olduğunu düşündükçe, kanıtlar ne olursa olsun komplo teorilerine inanma olasılığı artıyor. Üstelik bu durum sadece bayramdan bayrama görüştüğünüz "çok bilen kuzen" ile sınırlı değil.
Çünkü hem siyaset, hem de iş dünyası "kişinin kendi dehasına olan inancını" ödüllendiren bir düzene sahip. Bu nedenle toplumsal düzenin olumlu karşıladığı bu özellik son yıllarda daha da yaygınlaşmaya ya da görünür hale gelmeye başladı.
"Kendinden aşırı emin komplocu: Komplo teorilerine inananlar kendilerine aşırı güveniyor ve başkalarının kendileriyle ne kadar hemfikir olduğunu büyük ölçüde abartıyor" başlıklı çalışmanın baş yazarı Kanada'daki Regina Üniversitesi'nden Doçent Gordon Pennycook'a göre, komplocu düşünürlerin çoğu "kendi araştırmalarını yapma" zahmetine katlanmıyor ve bunu yapanlar da yalnızca kendi orijinal sonuçlarını doğrulayan şeylere inanıyor.
Henüz bilimsel değerlendirme aşamasındaki araştırmayı Business Insider dergisine anlatan Pennycook açık fikirli düşünmenin sadece çaba sarf ederek düşünmek olmadığını belirterek, "Bunu, neyin doğru neyin yanlış olduğuna yönelik kanıtları değerlendirmek için yapmaktır - sezgilerinizi gerçekten sorgulamaktır." dedi. Pennycook'a göre bunu yapmayan kişiler kendi yargılarına fazlasıyla güven duyuyor olabilir.
İnsanların kendine güvenmesi önemli, hatta aşırı güven duymak için haklı sebepleri de olabilir, ancak bazı açılardan aşırı güven önyargısı, yani kişinin neredeyse her yönden mükemmel olduğunu düşünmesi tehlikeli olabiliyor.
Aşırı özgüvenin komplo teorilerine inançla önemli ölçüde ilişkili olduğunu tespit eden Pennycook, "Eğer gerçek, altta yatan, genelleştirilmiş bir aşırı güveniniz varsa, bu dünyadaki olayları değerlendirme şeklinizi etkileyecektir." diye açıklıyor.
İnanç güveni doğuruyor
Günümüzde komplo teorilerine inananların sayısının artıp artmadığı bilinmiyor. Belki de her geçen gün ortaya atılan teori sayısı fazlalaşıyor. Ancak bilim insanları Amerikan halkının yarısından fazlasının genel olarak komplo teorilerine inanıyor olması ya da Amerikan halkının yüzde 80'inin 1967 yılında öldürülen Amerikan Başkanı John F Kennedy'nin bir komplo teorisi sonucu öldüğüne inanmasının yalnızca cehalet, akıl ve ruh hastalığı ya da bir kişilik bozukluğuyla açıklanamayacak kadar yüksek oranlar olduğunu belirtiyor.
Üstelik her akla sığmaz teorinin "yalan" olduğu görüşü de yanlış ve bu teorilerin 'makul mü mantıksız mı' olduğunu birbirinden ayırmak oldukça güç. Bu noktada teoriyi kimin ortaya attığı ya da savunduğu devreye giriyor.
"Saygın bir yayın organında çıkan bir yazıyı, bir bilim insanı ya da gazeteciyi dinlediğinizde, 'Bu güvenebileceğim biri' dersiniz. Onlara güvenmenizin nedeni de saygın olmalarıdır. Ancak sorun şu ki, insanlar bu kadar ayırt edici değil." diyen Pennycook bir kişinin önce inancı doğrultusunda güven duyduğunu, daha sonra emin olduğu bu kişiden inanmadığı bir şey duyduğunda da güvenme eğilimine girdiğini belirtiyor.
Bu noktada insanların araştırmanın ya da raporun aslını okumadığına veya anlamaya çalışmadığına dikkat çeken bilim insanı komplo teorisi sorunun sosyal medya algoritmasından çok daha derin çözümler gerektirdiği düşüncesinde. (Euronews)