ABD’nin “Gazze İskelesi” tiyatrosu ve siyasi hesaplar
İskelenin bölgedeki ABD askeri varlığını kalıcılaştırma ve son kertede Gazze açıklarından çıkarılacak petrolü Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden Avrupa’ya taşıma amacıyla kurulduğu iddiaları dikkate alınmaya değerdir.
Gazze Şeridi kıyılarında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından inşa edilen iskelenin yapımı 17 Mayıs’ta tamamlandı. Bu tarihten 8 gün sonra fırtına sebebiyle kendiliğinden parçalara ayrılan iskele daha sonra yeniden inşa edildi. 28 Haziran günü, olumsuz hava koşulları sebebiyle tekrar sökülen iskele son olarak Aşdod limanına taşındı.
Geçici liman projesi ne kadar başarılı oldu?
Pek çok yorumcunun işaret ettiği üzere elde edilen sonuç, ABD bakımından bir fiyasko niteliği taşıyor.
Bununla birlikte Pentagon sözcüsü Patrick Ryder, geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısında iskelenin yeniden inşa edileceğini ve buna dair takvimin yakında açıklanacağını duyurdu.
Pentagon iskeleyi gerçekten de yeniden ve daha güçlü şekilde inşa etmeyi hedefliyor olabilir, zira bu proje hem ABD hem de İsrail için orta ve uzun vadede, Gazze’ye insani yardım ulaştırmanın çok ötesine geçen stratejik hedeflere matuf gibi görünüyor.
Buna ilişkin olası senaryoları değerlendirmeden önce, bu girişimin şu ana kadar ne ölçüde başarılı olduğundan söz etmek yerinde olacaktır.
Zaman zaman “geçici liman” olarak da adlandırılan yüzer iskele projesi, ABD Başkanı Joe Biden ile işgalçi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasındaki görüş ayrılıklarının tepe noktasına ulaştığı bir dönemde gündeme geldi. Nitekim Netanyahu, Gazze’deki soykırım savaşında amaçlarına ulaşmak için halkın kasten aç bırakılması politikasını derinleştirirken, Biden yönetimi, yaklaşan başkanlık seçimlerini de hesaba katarak, bu tablodaki siyasi ve hukuki sorumluluğunu azaltmak amacıyla kara sınır kapılarına alternatif insani yardım koridorları oluşturmaya yöneldi.
İlk olarak şubat ayı sonlarından itibaren ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze’nin kuzeyi de dahil çeşitli bölgelerine uçaklarla havadan insani yardım bırakıldı. Ancak bu yardımların miktarı son derece sınırlı kaldığı gibi, bazı koliler denize düşerek zayi oldu, bazıları ise yardımları almak için toplanan insanların üzerine düşerek yaralanmalara, hatta ölümlere sebep oldu.
Joe Biden’ın yeni halkla ilişkiler kampanyası olarak deniz yoluyla insani yardım ulaştırma projesi bu zemin üzerinde gündeme getirildi. Biden, 7 Mart tarihinde yaptığı konuşmada, kurulacak yüzer iskele veya geçici limanın ağır bir insani krizle karşı karşıya olan Gazze’ye her gün yardım ulaştıracağını ve bu şekilde insani yardım girişinde büyük çaplı bir artış sağlanacağını ileri sürdü.
Ne var ki yapımı öngörülenden çok daha uzun süren iskele vasıtasıyla bugüne kadar yalnızca 4 bin 100 ton, yahut 250 kamyon yüküne denk gelen gıda, ilaç ve diğer yardım malzemelerinin girişi temin edilebildi. Oysa 7 Ekim’den önce Gazze Şeridi’ne her gün 500 insani yardım kamyonu giriyordu.
Savaşın yarattığı olağanüstü yıkım ve açlık koşullarında duyulan yardım ihtiyacı elbette bunun çok üzerindedir. Kısacası, büyük iddialarla hayata geçirilen proje, Gazze’de yaşayan Filistinlilerin bir günlük ihtiyacını bile karşılayamadı.
Görünenin arkasındaki gerçek amaç ne?
Öte yandan haziran ayı başında ABD’nin de desteğiyle, Hamas’ın elindeki İsrailli rehinelerden 4’ünü kurtarmak için düzenlenen ve 200’den fazla Filistinli sivilin ölümüyle sonuçlanan Nuseyrat katliamının iskelenin yakınlarında gerçekleşmesi, bu iskelenin gerçek amaçlarıyla ilgili soru işaretlerini gündeme getirdi.
Pentagon sözcüsü Ryder, iskelenin yakınlarındaki ABD askeri personelinin insani yardım organizasyonundan başka bir görevinin olmadığını ve operasyonun yakında bir yerde gerçekleşmesinin “tesadüf” olduğunu iddia etti, ancak buna pek inanan olmadı.
Tesadüfle açıklanması pek kolay olmayan bir diğer husus ise iskelenin Netzarim koridoruna açılmasıdır.
Bilindiği gibi İsrail ordusunun kara saldırısıyla birlikte oluşturduğu bu koridor, Gazze’nin kuzey ve güney bölgelerini birbirinden ayırıyor ve İsrail’in hem şu anki operasyonlarını kolaylaştırıyor, hem de Gazze’de kalıcı işgal amacı doğrultusunda stratejik bir işlev görüyor.
Koridorun adı da 2005 yılındaki çekilmeden önce bu bölgede faal olan, aynı isimli bir yasa dışı İsrail yerleşim biriminden geliyor.
Siyasi ve stratejik anlamda dikkati çeken bir diğer nokta ise iskelenin faal olduğu dönemde insani yardım ulaştırma girişimlerine, Dünya Gıda Programı ve Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) da dahil olmak üzere hiçbir uluslararası kuruluşun dahil edilmemesidir.
Zira ABD, insani yardım dağıtımının kendi kontrolünde, hatta tekelinde olmasını arzularken, Refah sınır kapısını işgal ederek Gazze’yi tam tecrit altına alan İsrail de eğer bir noktada insani yardım girişi gerçekleşecekse bunun ABD kontrolü altında gerçekleşmesini arzuluyor.
Elbette Amerikalılar bunu tek başına kendi elleriyle yapamayacakları için, iskelenin yeniden aktif olması halinde insani yardım dağıtımının Hamas karşıtı aşiretler vasıtasıyla gerçekleşmesi fikri de yeniden gündeme gelecektir.
Bu plan, bir yanıyla “ertesi gün” senaryolarıyla ve Gazze’nin sivil idaresini Hamas’sız bir denklem içinde Filistinlilere bırakma politikasıyla bağlantılı olduğu gibi, aynı zamanda Gazze’deki nüfus arasında bölünme meydana getirmeyi de hedefliyor gibi görünüyor.
İskelenin bölgedeki ABD askeri varlığını kalıcılaştırma ve son kertede Gazze açıklarından çıkarılacak petrolü Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) üzerinden Avrupa’ya taşıma amacıyla kurulduğu iddiaları da halen dikkate alınmaya değer niteliktedir.
Sonuç olarak, Biden’ın iskele projesi şu an için fiyaskoyla sonuçlansa da, projenin başarılı olduğu bir denklemde Gazze’de yaşayan halkın yaşamsal ihtiyaçları ABD’yi en az ilgilendiren konu gibi duruyor.(AA)