Gültekin: Bu Cezalar Sözün Bittiği Yer Ama…
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi aralarında gazeteci, yazar, STK başkanlarının bulunduğu 15 kişiye verdiği 113 yıl ceza ile ilgili gerekçeli kararını açıklamasının yankıları sürüyor. Aynı davada ceza alan gazeteci Fikret Gültekin "bu karar sözün bittiği yerdir" dedi.
VAN- Her hafta Cuma günleri Serhad FM'de yayınlanan ve bir birinden farklı konuları gündeme taşıyarak halkın nabzını tutan Hafta ertesi Programında bu hafta İstanbul'da yaşanan hukuk skandalı işlendi.
Van Olay Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fikret Özkan'ın hazırlayıp sunduğu hafta Ertesi programına bu hafta Bu davada ceza alanlardan Gazeteci Yazar Fikret Gültekin, Avukat Abdulgani Orhan ile Hür Dava Partisi Van İl Başkanı Avukat Rasim Sayğın katıldı.
Fikret Gültekin: bu cezalarla ilgili sözün bittiğe yer diyorum ama…
Susma hakkını kullanmak, Mustazaf-Der'in kapatılmasını protesto etmek, Beyazıt meydanındaki basın açıklamasına katılmak ve Gazetecilik mesleğinde dolayı yaptığı bütün telefon görüşmelerinin örgütsel faaliyet olarak kabul edildiğini söyleyen Gazeteci Yazar Fikret Gültekin, "Bu cezalarla ilgili olarak; sözün bittiğe yer diyorum. Ama kavganın gürültünün olacağı anlamındaki sözün bittiği yer değil, bu zulmü daha yüksek sesle haykırmanın olduğu bir noktadayız. Bu cezayı veren hakimler cumhuriyet dönemindeki istiklal mahkemelerindeki hakimlerin torunları bunlar. Babalarından dedelerinden almış oldukları o misyonu herhalde devam ettiriyorlar" şeklinde konuştu.
"Bu mahkemeleri tanımıyoruz"
İpe götüren istiklal mahkemelerindeki hakimlerin ve savcılar zihniyeti ne ise bu zihniyetin o olduğunu vurgulayan Gültekin sözlerini şöyle sürdürdü.
"Bu durum karşısında 'ben hukuka karşı saygılıyım, hukukun vermiş olduğu karara saygı duyuyorum…' bunlar hep fasa fiso. Biz bu hukuk yasalarına isyan ediyoruz. Bunu kabul etmiyoruz. Bunu ret ediyoruz Bu mahkemeleri tanımıyoruz. Buradan bütün Türkiye kamuoyuna duyuruyoruz. Bu kadar gaddar, bu kadar basit, bu kadar zalimane, bu kadar anlamsız gerekçelerle insanları suçlamak, 12 yıl 15 yıl, 6 yıl, 7 yıl… Cezaya çarptırmak tek kelime ile bu insanların geçmişte haksız hukuksuz yere katliama götüren insanların boynunu ipe götüren o istiklal mahkemelerinde hakimler, savcılar zihniyeti ne ise odur. Bize soruyorlar ne olacak bu Yargıtay aşaması? Ne diyeyim ki? Zulmün dini imanı yok ki. Yargıtay'a giden dosyaların hangi gerekçelerle tasdik edildiğini biliyoruz. Bir ümit belki var; ama bu ümidimizi nasıl muhafaza edeceğiz?" diye sordu.
"Bu kara leke hükümetin alnındadır"
Bu kararın hükümetin ve Devletin alnına çalınmış kara bir leke olduğunun altını çizen Gültekin, "Bu bir kara lekedir. Türkiye cumhuriyet tarihini bugünkü döneminde yaşanmış kara bir lekedir. Bu kara leke, hükümetin alnındadır. Bu kara leke, devletin alnındadır. Bu kara leke aslında Türkiye'de bir hukuk diktatoryasının olduğunu gösteriyor. Kime karşı? Müslüman camiaya karşı. İslami hassasiyeti olanlara karşı bir yargı diktatörlüğü vardır. Bu yargı diktatörlüğünün olduğu bir ülkede bizim üzerimize nasıl bir sorumluluk varsa biz onu yerine getireceğiz. Bu zulümden dönülmesi için ne gerekiyorsa yapacağız. İnşallah Yargıtay'ın içerisinde, bu yaşanan hukuk garabetini sona erdirebilecek olan kişiler olur. Ve bu dosya, önlerine gittiği zaman 'biz bunları cezalandırmak yerine, bunları ödüllendirmemiz gerekir' diyen sağduyulu insanlar çıkar. Ve bu dosyayı beraatla sonuçlandırır, yerel mahkemelerin yüzüne bir tokat gibi çarpar diye ümit ediyoruz" şeklinde konuştu.
İlk operasyonların CMK 102. Madde gereğince yapılan tahliyelerden sonra bu operasyonların başladığını hatırlatan dav avukatlarından Av. Rasim Sayğın Tüm bunların da bir takım medyayı ve Türkiye'deki siyasal konjönktörü memnun etmek adına yapıldığını söyledi.
"Av. Rasim Sayğın: polisin hazırladığı fezleke olduğu gibi iddianameye dönüştürüldü"
İnsanların günlük yaşamındaki telefon görüşmeleri ağabey kardeş görüşmeleri, bir çocuğun gidip babasını ziyaret etmesi gibi doğal konuşmaların dahi delil olarak sunulduğuna işaret eden Av. Rasim Sayğın, "STK' ların yapmış olduğu normal faaliyetlerin tamamı müvekkillerimize suçmuş gibi soruldu. Müvekkillerimiz de "evet bunu yaptık" dedi. Çünkü yasa dışı bir durum söz konusu değil. Savcılıktan çıktıktan sonra savcılık beyanları alındı. Bir çoğu serbest bırakıldı geri kalanlar ise ilk mahkemede savunmalarla beraber Hac ı İnan da dahil serbest bırakıldılar. Dosya tutuksuz olarak sürüyordu. İddianame hazırlandığında daha ciddi hazırlık bekledik. En azından mahkemeye sevk edilmeden bir takipsizlik kararı bekledik. Fakat baktık ki iddianame polisin hazırlamış olduğu, fezlekenin olduğu gibi iddianameye dönüştürülmüş. Mahkemede bu iddianameyi kabul etti. Bu iddianame hukuki desteklerden yoksun bir iddianameydi. Ve biz bunu mahkeme aşamasında dile getirdik. Mahkeme heyeti kimi müvekkillerimizin tahliyesine karar verdi. Hal böyle olunca dosyada gizlilik kararı da kalktı. Dosyanın tamamına vakıf olma durumu da elde ettik. İfade edildiği gibi bir örgüt bulamadık! Bir örgüt için hem yargının hem kanunun aradığı şeyler var. Bunların hiçbir yok. Hadi, siz yasal bir derneği örgüt saydınız Bu örgütün şiddet boyutu nerde, nasıl teröristsel faaliyette bulundu? Bunları açıklanması gerekiyor; ama bunların hiçbiri yok" diyerek kararın tutarsızlığına tepki gösterdi.
Bunun resmen hukuk eliyle insanlara tuzak kurmak olduğunu aktaran Sayğın, "Siz, STK kurabilirsiniz, dernek kurabilirsiniz… Bunları anayasal güvence altına alacaksınız. Bu STK'lar çatısı altında yasal faaliyetlerde bulunabilirsiniz diye bir hak vereceksiniz insanlara; fakat bu insanları yaptığı faaliyetlerde hiçbir şiddet unsuru içermemesine rağmen, tamamen toplumun hizmetine sunulan Dernekler olmasına rağmen, gün gelecek bu insanları başına 'Hizbullah' 'PKK' veya başka bir örgütün ismini koyarak ben bu insanları cezalandırabilirim mantığıyla insanları bir yere toplayacaksınız ve günü gelince hepsini sudan bahanelerle alıp cezalandıracaksınız. Bu, insanlara tuzak kurmaktır" diye konuştu.
Av. Abdulgani Orhan: hukuk devleti mi yoksa talimat hukuku mu?
Türkiye'de hukukun hangi konuma geldiğini ve hukuk devleti mi yoksa talimat hukuku mu? Olduğunu soran Dava Avukatlarından Abdulgani Orhan ise "Birilerini tatmin etme durumu söz konusu. Gerekçeli kararda zaten bir şey yok. Dosyanın hazırlanma aşaması, ardından savcılık ardından da yargılamaya baktığımız zaman bu dosyada maddi hukuk anlamında hukukun ceza verebileceği hiçbir durum söz konusu değil. En önemlisi ise, dosyada beraat alan bir şahıs var. Müvekkilimiz Hacı Bey. Kendisi beraat alıyor. Onu karşılayan oğlu, cezaevi arkadaşları ve akrabaları maalesef ceza yiyorlar. Gerekçeleri onu karşılamaları… Bu bizim için sevindiricidir. Dosyanın avukatı olarak buna seviniyorum. Çünkü Türkiye'nin hukuk sisteminin ne hale geldiğinin çok ciddi bir delili oldu bu dosya. Birçok insanın da mağdur olmasının önüne geçilecek bir durum. Yargıtay aşamasında bunun dönmesi umudundayım. Eğer Yargıtay tarafından onaylanacak olursa cumhuriyetin kuruluş yıllarının ilk günlerini yaşamış olacağız. Üç Aliler malumunuz, meşhurdur. Önce idamına sonra delilerin toplanmasına veyahut da şahsın dinlenilmesine…' biz öldürelim, ondan sonra suçlu değilse de pardon deriz! Mantığı söz konusudur. Şu anda da maalesef birilerin tatmin etmek için bu yapıldı. Ama Allah'u Teâlâ her şeyin şahididir. Hak ve adaleti de tesis edecek olanlar insanlar değildir; Allahın adaletidir. Müvekkillerim de bunu net ortaya koymuşlardır. Allah-u Teâlâ'nın adaleti bu dünyada da tecelli bulacaktır" vurgusu yaptı.
Yargıtay aşamasından sonra ne yapılacak?
Kararın Yargıtay'dan dönmemesi halinde gerek Türkiye gerekse de Dünya kamuoyu nezdinde girişimlerde bulunulacağı sinyallerini veren Av. Orhan, "Hazırlığını yaptığımız bazı raporlar söz konusu. Sadece bu dosya değil, buna benzer mağduriyetlerin yaşandığı dosyaları raporlaştırıp gerek Türkiye gerekse de dünya kamuoyu nezdinde girişimlerde bulunmak lazım ve bulunulacak inşallah. Şu an Yargıtay aşaması devam ediyor. Biz umut ediyoruz ki bu iş Yargıtay'dan döner" diye konuştu. (Murat Dalgın, Fırat Arslan-İLKHA)